Geçenlerde elli yaşını devirmiş bir arkadaşımla sohbet ediyorduk...
Birkaç kez evlenmiş , baba olmuş ve halen bekar bir erkektir arkadaşım.
İlişkiler üzerine sohbet ederken konu insanlardaki yakınlaşma, duygusal bağ kurma korkusuna ya da zorluğuna geldi ...
Arkadaşım, ancak bu yakınlaşmanın , bağ kurmanın "İdeal Eş" ile karşılaşılınca yaşanacağına inanıyordu.
Bunu daha iyi aktarabilmek için bir erkek arkadaşının deneyimininden bahsetti bana.
Uzun yıllar o kadından bu kadına ideal eşini aramıştı bahsettiği arkadaşı!
En sonunda aşık olmuş ve evlenmişti ! Evlilik de yine benim arkadaşıma göre yakınlaşma ve bağ kurma anlamına geliyordu. Sanki ona göre evlilik olmadan bunlar olmuyordu! Herşeyin hele de ilişkilerde ne kadar göreceli olduğunu hatırlatma ihtiyacı duydum kendime bir an...
Arkadaşıma göre, arkadaşı ideal eşini bulabildiği için yakınlaşabilmiş, duygusal bağ kurabilmiş ve sonuç olarak da evlenebilmişti. Bu çifti tanımıyorum ve ne kadar yakınlaşabildikleri ya da duygusal bağ kurabildiklerini bilmiyorum elbette. Sadece bana aktarılanı paylaşıyorum.
Arkadaşıma şöyle bir baktım ve ona konu ile ilgili aşağıdaki mealde duygu ve düşüncelerimi aktardım.
İdeal eş diye bir kavram tamamen zihnimizin yarattığı bir ilüzyon olduğunu düşünüyorum. Dışarıdaki insanla ilgili değil olay sanki. Hatta, ideal eş tanımı kendi korkularımızın arkasına sığındığımız ya da yakınlaşmayı bağlanmayı ertelediğimiz bir sınır/engel belki de. Bir nevi yalnızlığa mahkumiyetin maske giymiş hali bu "ideal eş" arayışı. Kendimizi sabote etmenin gayet ince bir yolu!
Ya da tamamen kendimizi ilişkilerde yeterli görmeme inancımızın ortaya çıkışı...İlişkinin sorumluluğundan kaçış yolu...
Elbette idealleri paylaşmak, ortak değerler, yaşamdaki duruş, hedefler , zevkler gibi başlıklardaki ortak paydalar çok önemli ilişkilerde. Ancak asıl olan kişinin kendini ilişkiye ne kadar açtığı veya hazır olduğu ile ilgili sanki. Olay dışarıdaki ile ilgili değil! Herşey içimizden dışarıya yansıyor...
Zira kalbin kapısı sadece içeriden açılıyor!
Dünyanın en muhteşem kadını da erkeği de gelse o kapıyı dışarıdan açamaz...Hatta yeryüzünde bize en uygun insan dahi gelse karşımıza, inanın halen hazır değilsek yakınlaşmaya , onu görmez ve duymayız bile...Bir bahane bulur kaçarız farkında bile olmadan! Sıralarız zihnimizde neden bu ilişkinin yürüyemiyeceğine dair gerekçelerimizi...
Ancak kişi kendini açmaya karar verdiğinde ,o zaman duygusal yakınlaşma ve bağ kurma gerçekleşebilir . İşte tam da o anda kim var ise hayatında kişinin, o kişi ile bağlanır varlığı. Elbette ortak paydaların uyuştuğu biridir bu. Herkes kendi bilinç seviyesi ya da ruhsal titreşimi ile aynı olan insanları çekiyor yaşamına sonuçta. O zaman ancak samimiyetle ilişkinin sorumluluğunu alabilir kişi ve de emek verebilir ilişkiye ve de karşısındaki kişiye...
İdeal eş ile karşılaşılan an, kişinin duygusal yakınlığa ve bağlanmaya kendini açmaya hazır olduğu ve buna izin verdiği andır bana göre.
İdeal eş beklentisi bir anlamda yaşamımızın duygularımızın kendimizin sorumluluğunu almamak, çözümü kadere, hayata ve dışarıya bırakmak aynı zamanda. Kendimizden ve gerçeğimizden kaçmak! Aşkı, neşeyi, hazzı, doyumu, mutluluğu ertelemek...Yaşamı ertelemek!
Bütün olay kalbimizi açmamıza engel olan duyguları tanımlamak, kabul etmek ve bunları sevgiyle dönüştürmek. Kalbin kapısındaki zincirleri söküp atmak...Özgürleşmek!
Sanki uykudayız gibi düşünün bir an. İşte kalbimizi özgürleştiğimiz an, gözlerimizi açtığımızda, karşımızda gördüğümüz kişi
"ideal eşimiz" olacaktır.
Özetle , aslında arkadaşının kalbini özgürleştirdiğini ve yakınlaşmaya bağ kurmaya izin vermiş olduğunu söyledim.
Arkadaşım bu yaklaşımımdan oldukça etkilendi sanırım. Düşüneceğini söyledi bana!
Biliyorum ki o da kalbini özgürleştirecek ve "ideal eşini" bulacak bir gün! Derinden bunu arzuladığını görüyorum...
Herşey çok güzel oluyor!
Sevgiler,