Ben doğma büyüme Salacak İmrahor'luyum!
Salacak Plajı'nı bilirim evet:) Salacak'lıyım dediğimde ilk sorulan soru bu olduğundan bende önceden cevap vereyim dedim.
İlkokulda iken sınıf arkadaşlarımızla ve annelerimizle öğleden sonraları plaja giderdik. Yanımıza yiyeceklerimizi dahi alırdık. Soyunma kabinleri vardı bildiğiniz ve de evden mayo ile bile gidildiğini hatırlıyorum.
Neyse konumuz bu değil.
Bugün İmrahor 'daki İmrahor Cami önünde gördüm bu taşı. Fikren biliyordum ama cismen görmemişim demek ki daha önce.
Sadaka Taşı restore edilmiş ve fakat aktif kullanımda değil malesef.
Salacak Plajı'nı bilirim evet:) Salacak'lıyım dediğimde ilk sorulan soru bu olduğundan bende önceden cevap vereyim dedim.
İlkokulda iken sınıf arkadaşlarımızla ve annelerimizle öğleden sonraları plaja giderdik. Yanımıza yiyeceklerimizi dahi alırdık. Soyunma kabinleri vardı bildiğiniz ve de evden mayo ile bile gidildiğini hatırlıyorum.
Neyse konumuz bu değil.
Bugün İmrahor 'daki İmrahor Cami önünde gördüm bu taşı. Fikren biliyordum ama cismen görmemişim demek ki daha önce.
Sadaka Taşı restore edilmiş ve fakat aktif kullanımda değil malesef.
Çok çok eskiden her cami önünde varmış sadaka taşı. Taşın tepesinde bir delik olurmuş ve bir de kapağı varmış. Sadaka vermek isteyen ne kadar bağış yapacak ise buraya bırakırmış.
İhtiyacı olanlar da gelip sadece "ihtiyacı kadar" alır gidermiş. Zerafet o ki veren ile alan bir birini görmez bilmezmiş. Yaşlı bir dede geçiyordu o durup anlattı.
Bugünün şaşalı bağış kampanyalarını düşününce! Nezaket ve incelik ayarlarımızda ağır tahribatı görebiliyor insan.
Şimdi böyle bir sisteme geri dönülse nasıl olur acaba? Bırakılan para çalınır mı diyorsunuz?
İşte asıl ironi burada!
Çok zengin değilken ya da lüks tüketim ile tanışmamışken daha mı bir tatminkardık acaba? Materyalizm kapımızı 1980 'lerde çaldığından beri daha çok tüketiyoruz ama daha da arttı değil mi tatminsizliğimiz? Ne kadar çok tüketirsen o kadar açlık çekiyoruz.
Çünki gerçekten beslenmiyoruz. Bu beslenme dışarıdan olabilecek bir şey değil üstelik. Ev araba yat kat uçak gemi uzay aracı yok yok bir türlü doymak bilmeyen bir parça var içimizde sanki. Kara delik gibi mazallah!
Ancak ve ancak ruhumuzla, asıl kaynağımızla bağ kurabilirsek içsel olarak tatmin duyabileceğimizi söylüyor bilge insanlar. Bunu biliyorum çünki gördüm.
1999 ile 2000 yılları arasında Hindistan'da Mumbai Pune'de yaşamıştım. Bir sitede oturuyordum ancak evin hemen dışında teneke evlerde yaşayan aileler vardı. Bu evlerden birinde 10 yaşlarında bir kız çocuğu ve küçük kardeşi yaşıyordu. Bu kız çocuğu her işi yapıyor ve kardeşine de bakıyordu. Anne evlere çalışmaya gidiyor baba da muhtemel bir çok işte çalışıyordu. Hindistan'da üzüm zengin meyvesidir. Muz çok ucuzdur ve herkes ulaşabilir. Hamile idim ve canım üzüm çekmişti. 2-3 salkım üzüm almış eve gelirken kızla karşılaşmıştım. Kızın kucağında da erkek kardeşi vardı. Gülümsedi bana selam verdi! Ben de bir salkım çıkarıp üzüm verdim. Teşekkür etti. Salkımlar küçüktü ve yetmez ikisine diye düşünüp bir salkım daha vermek istedim. Kardeşi için. Elini sallayıp "yeterli " dedi kendi dilinde. Bu arada biraz Marathi sökmüştüm. Alışveriş yapacak ve selam sabah alacak kadar diyelim. Sarsıldım kızın bu olgun davranışından. Tanrım nasıl bir tatminkarlık olgunluktu bu? Çok çok etkilendiğimi hatırlıyorum.Gözleri ve gülen yüzü hala aklımdadır bu minik kızın.
İşte bir şey yapmaya şöyle böyle eğitimlerden geçmeye şu bu kişi olamaya gerek yok kendi özünden ruhundan beslenen insanlar için. İçsel olarak tatminkar erdemli olgun bir ruh duruyordu karşımda. Ne diyebilirim şükrediyorum varlığına ! Ve de teşekkür ediyorum İmrahor'daki sadaka taşına ki bu güzel ruhu hatırlattı bana.
Sevgiyle,