Sheetal’in Raitası
Raita, Hint mutfağında bir nevi acının baharatın etkisini
soğutan azaltan salata, meze tarzı ara lezzetler. Sheetal sevdiğimiz hemen
hemen her hafta görüştüğümüz bir aile dostumuzun en büyük kızı idi ve benim
de en yakın dostlarımdan olmuştu. Son derece modern bir Hint kadını idi.
Onunla sohbetten evini ziyaretten çok keyif alırdım. Bir gün yemeğe gittiğimde
son derece basit bir raita yapmıştı ‘Tanrım nasıl eli çabuk bu Hintli kadınların’
diye düşündüğümü hatırlıyorum. Yeşil
salatayı ince ince doğradı bir kaseye. Çırpılmış yoğurdu üstüne döküp birkaç
diş sarımsak ve tuz ekledi. Bir tutam da şeker. Sonra sıvı yağda yaktığı bir çay
kaşığı kimyon tohumunu bu salatanın üstüne döktü. Aman aman ne lezzetli bir şey
çıktı ortaya. Dostluğu ve destekleri için yürekten teşekkür ediyorum Sheetal’e.
Bu tarifi havuç rendesi ile de yapabilirsiniz. İster yoğurtlu
ister yoğurtsuz. Sıvı yağda kızdırılmış kimyon tohumu pek bir lezzet katıyor
salatalara.
Raita
Hindistan on yedi eyaletten oluşuyor. Her eyaletin başkenti, parlamentosu, kendi dili var. Hintçe ortak dil. Onlarca din mezhep var ve herkes uyum içinde yaşayabiliyor. Böylesi uyum içinde yaşamayı başarabilmeleri beni çok etkilemişti. Yakın bir zamanda bunun sırrını ‘’Toplumsal olarak ortak yaşanmışlıklar’’ olarak açıkladı bir Hindistan Dışişleri yetkilisi. Başta 600 yıl süren İngiliz Sömürgesi ve daha bir çok ortak yaşanmışlıklar.
Paylaştığım tarifler Mumbai ve Pune civarında yaşayan
dostlardan derlediğim tariflerdir. Hindistan inanılmaz büyük bir ülke ve her
bölümü başka renk, tat, ses ve duygu sunuyor
insana.
Yaşama dair mutluluğa dair o kadar zengin deneyimler yaşadım
ki o bir yıl boyunca.
Bu deneyimlerden bir kaçını da paylaşmak istiyorum burada.
Zengin Mutfağı Yoksul
Mutfağı
Oldukça zengin bir aileye yemeğe davet edilmiştik bir akşam.
Ev sahibi ticaret erbabı idi ve müstakil bahçeli evlerinde uşakları hizmetçileri
ile oldukça konforlu bir hayatları vardı. Bizim için aile üyemiz diyebileceğim
kadar yakın bir dostumuz idi bu evin
sahibi. Pek bir heyecan ve merakla gittik o akşam yemeğine. Benim yabancı
olduğumu ve acı baharat sevmeme rağmen aşırı acıyı pek yiyemediğimi biliyordu
ev sahibemiz. Fakat o da ne! Hiçbir yemeği
yiyememiştim. Tamamen kendilerine göre hazırlamışlardı yemekleri. Aç kalmıştım o
zengin evde...
Bu olaydan birkaç gün sonra yine bir aile ziyaretine gittik
Pune dışında bir köy evine. Tek oda bir
köy evi idi bu. Mutfak, banyo, WC yatak odası hepsi hepsi 20-25 m2 içinde açık
alan bir odacık o eve konuk oldum. Evin minik bir bebeği vardı. Hem hava çok
sıcak olduğundan hem de aşırı pahalı olduğundan hazır bebek bezi yerine, bebeğin
altı incecik tülbentlerle sarılıyor onun da altına deriden su geçirmeyen bir
örtü seriliyordu. Çok acıkmıştım ve yine aç kalacağım diye düşünmüştüm. Masa
dahi yoktu evde. Biraz sonra yemekler tek tek yerin üstüne serilen örtüye yerleştirilmeye başlandı. Aman tanrım! Sade
haşlanmış pirinç , sarı mercimekten
yapılan bizim mercimek çorbaya benzeyen ve fakat biraz baharatlı dal (mercimek
çorbası kıvamında), haşlanmış yumurta, söğüş domates salatalık, sade yoğurt, taze
meyveler…Nerede ise her şey bana göre hazırlanmıştı. Kendi damak tatlarına göre
de bir kap acı baharatlı yemek hazırlamışlardı. Sanki ilk kez tadıyormuş gibi
inanılmaz lezzetli gelmişti o yemekler bana. Tüm hücrelerimin beslendiğini
hissetmiştim. Ruhum doymuştu! Ve ruhun doymasının dışarıya ait dışsal fiziksel
bir şeyler ile ilgili olmadığını öğretmişti hayat bana o gün.
Düşündüm sonrasında. Zengin evde aç kalmış görece yoksul bir
evde doymuştum. Doygunluk duygusunun temelinde, özenin ilginin mevcudiyetinin , kişinin varlığına alan açılmasının , yani görülüp duyulmasının, anlaşılmasının
yattığını kavradım o gün.
Tatminkar Bir Ruh
İle Buluşmam
Ne muhteşem bir varoluş hali! Hem kendisi huzurlu olur insanın
hem de daha etik ve de sürdürülebilir bir yaşam için elzem artık böyle bir
varoluş. Beni çok etkileyen bir deneyimim daha oldu bu konuda. Pune ‘deki evimiz
bir apartman dairesi idi. Mutfağın penceresinden sitenin dışındaki teneke
evlerde yaşayan insanları seyrederdim. Kendi kendime üç dört gün tek başına
kaldığım olurdu. Ve bu dönemler iç ve dış gözlem yapabilmek için harika
zamanlardı benim için. Teneke evde yaşayan on yaşlarında bir kız çocuğu vardı.
Her sabah evine su taşırdı kovalarla. Daha küçük kardeşlerini sokakta yıkar tüm
gün onlara bakardı bu kız. Bir gün alışveriş yapmış eve yürüyordum ki küçük kız ile karşılaştım yolda. Nasıl da güzel
gözleri vardı ışıl ışıl bir bilseniz? Kucağında da küçük erkek kardeşi vardı. O zamanlar
üzüm görece pahalı lüks bir meyve idi. Bir salkım çıkartıp kıza uzattım. O bir
şey istememişti üstelik benden. Burası
önemli! Kardeşi için de bir salkım çıkartıp uzatmak istediğimde ‘’Noko noko
bas’’ dedi. Hüzün acı yoktu yüzünde. Gülümseyerek son derece içten bir şekilde
ifade etmişti kendisini minik kız. Minik kafasını da sağa sola sallayarak. Biraz
Marathice öğrenmiştim. ‘’Hayır hayır yeterli ‘’ dediğini anladım. Nasıl
etkiledi bu beni anlatamam? Yokluk içinde yaşayan tatminkar bir ruh ile karşı
karşıyaydım. On yaşında bilge bir ruh! Saygı ile başımı hafifçe eğdim
gülümsedim ve yola devam ettim. Bilgelerin şu sözü aklıma geldi bu cümleleri yazarken. ‘’Kimi yoksullar vardır kral/kraliçe
asaletine sahiptir ve kimi zenginler vardır dilenci ruhlu’’. Olanla mutlu
olmayı beceren yüce gönüllü ruhlara selam olsun buradan.
Üzüm demişken zeytinyağlı dolma yaptım birkaç kez Hindistan’da
yaşadığım dönemde. Fakat çok komik hep
biber dolması yaptım. Nedense aklıma yaprak sarma yapmak gelmedi. Oysaki üzüm olan yerde yaprak da
bulunur değil mi? İstanbul’a döndükten sonra ayıldım bu konuya ve güldüm kendi
kendime…
Sanırım Prasad’ın varlığı nedeni ile ve de benim yeni
tatlara olan merakım olsa gerek , bir gastronomik seyahate dönüşmüştü Hindistan’daki bir yılım. Dikkatim odağım yiyecekler, bunların sunuluşu ve insan ilişkilerine yansıması gibi konulara yönelmişti.
Bizde olduğu gibi orada da sokakta alış veriş yaparken
insanlardan tarif alıyordum. On iki yıl
zorunlu eğitim vardı o zamanlar Hindistan’da ve herkes İngilizce biliyordu Bu
nedenle iletişimi kolaylıkla sağlayabiliyordum. O teneke evlerde oturup evlere
günlük temizliğe gelen ve aylık 5 USD alan kadınlar dahi İngilizce biliyordu. Gazete
1 Rupi olduğundan (1 USD = 50-60 Rps ki 20 yıldır bu civarda seyrediyor kur)
herkes gazete okuyordu ülkede. Ve o teneke evlerde yaşayan insanlar her gün
dişlerini fırçalıyor ve taşıdıkları sularla kovalardan su dökünerek
yıkanıyorlardı her sabah. Doğruya doğru. Beden temizliği ibadetlerinin temelinde yer aldığından olsa
gerek, her gün sabaha diş fırçalayarak yıkanarak günlük ibadetlerini yaparak
başlıyorlardı insanlar güne.
Hadga Çiçeği
Hatta bir gün beyaz yapraklı hafiften orkideye benzeyen bir çiçeğin satıldığını gördüm evimizin yakınındaki bir bakkal/manavda. Meğer yemeği yapılıyormuş. Adı Hadga idi çiçeğin. Hemen oracıkta tarif alıp eve gelip denedim. Sadece yaprakları pişiriliyordu. Soğan, sarımsak, zencefil, yeşil chili biber yağda kızartılıyordu. Sonra bu yapraklar ilave edilip tuz eklenerek kavruluyordu birkaç dakika. Bunun benzerini ince ince doğranmış beyaz lahana ile deneyebilirsiniz. Pek lezzetli bir tarif gerçekten.
Pakora gibi baharatlı una bulanıp kızartıldığı tarifler de
gördüm internette. Sulandırılmış nohut unu, ya da tam tahıl unu kullanılabilir.
Kimyon tohumu, acı biber tozu, garammasala ve bir çimdik zerdeçal ekleniyor
baharat olarak. Bulamaca batırılıp
kızgın yağda kızartılıyor çiçekler. Acılı veya diğer soslarla servis ediliyor. Aklıma kabak
çiçekleri geldi. Belki kabak çiçekleri de kızartılabilir? Mevsimi geldiğinde
mutlaka deneyeceğim.
Yoğurtlu Bamya Kızartma
Malzemeler : İri bamya Yoğurt Kimyon tohumu Hardal tohumu
Zerdeçal Sivri biber Taze Kişniş Tuz Sıvı yağ
Bildiğiniz dev bamyalar halka halka doğranıp kızartılıp bir kenara alınıyor. Yarım kg yeterli olur. Tavaya sıvı yağ konulup 1 çay kaşığı kimyon ½ çay kaşığı hardal tohumu 1 adet acı sivri biber ve zerdeçal ekleniyor. Zerdeçal hep çay kaşığı ucu ile ekleniyor. Sonra birkaç kaşık yoğurt eklenerek hızlıca karıştırılıyor bu karışım. Kızartılmış bamyalar eklenip, üzerine taze doğranmış kişniş ile sıcak sıcak servis ediliyor. Orijinal tarifte Hing isimli baharat zerdeçaldan sonra çay kaşığı ucu ile ekleniyor karışıma. Hing olmadan da hazırlayabilirsiniz tarifi. Bu tarifi çocuklarımın babası katmıştır hayatıma.
Hing (Hingu)
(Asafoetida)
Bu kitabı yazarken yaptığım araştırma sayesinde Şeytan
teresi veya şeytan otu isimli bitki olduğunu buldum. O kadar fena kokuyor ki
ondan sanırım şeytan ile tanımlamışlar. Ve tahmin edemeyeceğiniz derece faydalı
bir baharat. Ancak diğer baharatlardan çok farklı bir kullanımı var. Bol bol
asla kullanmamak gerekiyor. Aile için pişirilen bir tencere yemeğin içine bir
çimdikcik ekleniyor.
İstanbul’da birkaç aktara sordum bu baharatı ve fakat pek
tanıyanını bulamadım. Hindistan’dan getirdiğim bir kutu bana uzun zaman yetecek
gibi duruyor.
Görseller / Archana's Kitchen - recipebook.io- monica raj
xxxx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder