ÖNSÖZÜM
Her şey 2019 yazında başladı. Deepak Chopra’nın 21 Günlük
Bolluk Meditasyon çalışması için bir arkadaşımın önerisini kabul ettim. Hayata ‘’Evet’’
dedim. Eş zamanlı olarak dünyaca ünlü şefimiz Mehmet Gürs’ ün, gerçekten de
ruhunuzu ve yaratıcılığınızı besleyen ‘’Ruhun Doysun’’ serisini izlemeye
başladım. Çalışmanın sonuna doğru ki, doğum günümdü o gün, sevdiğim bir pastanede
otlu peynirli omlet sipariş ettim sabah kahvaltısı için. Randevuma vaktinde yetişmek için iştahla ve de hararetle yemeğe başladım omletimi. Ve bir anda o
kocaman omletin kocaman bir kalp şekli aldığını gördüm. Yabancı değildim bu
duruma. Kestiğim birkaç parça sonucu ben
fark etmeden, kalp şekli alıvermişti
omlet. Sadece unutmuştum bu fenomeni.
2008 yılı civarı idi sanırım. Bir dizi bireysel gelişim atölyesine aktif katılım gösterdiğim, kendim ile hayatım ile yeniden temas edip bir nevi hayatımı temize çektiğim dönemde başıma gelmeye başlamıştı bu durum. Tost, et, salata yaprağı ,omlet, çikolata ekmek parçası hatta kahve telvesi aklınıza ne gelirse gelsin hep kalp şeklini alıyordu yediklerim içtiklerim. Oğullarım ile bir nevi oyuna dönüştürmüştük bunu. ‘’Bak bu neye benziyor? ‘’ dediğimde şöyle bir göz atıp umursamazca ‘’Kalp!’’ derlerdi. Kendi kendime bu fenomeni her şeyin sevgi olduğu ve sevgi ile beslendiğim şeklinde yorumlamıştım. Derinden seviliyordum! Kendim ve yaşam ile oynadığım minik bir oyundu bu. İyi hissettiriyordu sonuçta bu bağı hissetmek.
Oyun demişken , kendi kendime oynadığım bir oyunum da Black’ın ‘’Wonderful Life’’ şarkısı ile ilgilidir. Canım ne zaman sıkılsa ne zaman çok zorlansam bir yerlerden bu şarkı çıkar gelir beni bulur. Otobüs, taksi, market, kafe hatta radyo…Ve beni gülümsetir hayat. Umutla yola devam edebilmem için kendi kendime yarattığım minik motivasyon oyunlarım bunlar. Kim bilir belki de yaşamın sihirli bir yer olduğuna inanmak istiyorumdur?
28 Ağustos 2019 sabahı o kocaman omlet kalp beni yeniden kendim ile temas ettirdi. Çok uzun zaman olmuştu kalp şekli ile karşılaşmayalı. Ya da ben görmüyordum, unutmuştum. Kendimi kim olduğumu yeniden hatırladım. Sanki bir kürenin içinde kapalı idim ve evet dışarı çıktım. Nefes aldım. Gözüm kalbim açıldı. Yeniden doğdum bile diyebilirim. Tam da doğum günümde!
21. günün sonunda bizden hayallerimiz, yapmak istediklerimiz ile ilgili bir çalışma yapmamız istenmişti. Çalışmanın son günü sabahı kendime çok sevdiğim Hint usulü menemeni yaptım. Tarifi paylaşacağım sizinle ilerde. Ve keyifle yerken menemeni, içimde düşünceler uçuştu. İlham aktı ve evet bulmuştum!
Yaşamım boyunca anneanne, babaanne, komşular, arkadaşlar, eşler, ülkeler, bir çok insan ve kültür ile temas ettiğimi, bağ kurduğumu dolayısıyla çok hoş ,keyif aldığım lezzetleri biriktirdiğimi fark ettim. Yaşamı bir anlamda gastronomik bir yolculuk olarak algıladım o an. Uzak ülkelerde yerel insanlardan birebir aldığım tarifler dahi vardı listemde. Ve bu fikir oluştu içimde.
‘’Hayatımın Tarifleri’’ isimli bir kitap yazmak…Neden olmasın?
Kitabı yazarken 2020 ‘nin başlarında The Hundred-Foot
Journey isimli filmi tekrar izleme arzusu hissettim. Ve sanki ilk kez izliyor
gibi izledim filmi. Sanırım üçüncü ya da dördüncü kez izleyişimdi. Fakat bu sefer
başka bir Funda izliyordu işte.
Filmin yetenekli birer şefi canlandıran baş kadın ve erkek
oyuncusunun bir konuşması vardı. ‘’Foods are memories’’ dedi genç kadın şef. Ve tekrarladı bunu erkek
şef. Orada buluştu ruhları sanırım…Ve evet, yemekler anıdır.
Ben de kitabın adını ‘’Anılarımın
Tarifleri’’ olarak değiştirdim.
Bu gastronomik yolculuğu benim bireysel gelişimimin aynalarından biri
olduğunu anladım. Bir nevi daha karmaşık bileşenleri bir araya getirip çok
yüksek bir lezzete ulaşmak bundan keyif almak benim bilincimin de gelişmesine aracı
oluyordu. Yeni bir pencere açıldı
içimde.
Yediğimiz gıdanın bizde yarattığı duygunun içimizdeki
kapıları açan birer anahtar olduğunu düşünüyorum şimdi.
Yaşamımız, varoluşumuz
gastronomik bir yolculuk belki de. Annemizin sütü ile başlayan bir
yolculuk bu. Her birimiz böylesi bir yolculuktayız. Ve ilk bebeklik döneminde
en gelişkin duyumuz tat alma ve koku alma. Yaşama dair ilk deneyimlerimizi tat
alma ve koku alma duyularımızla yaratıyoruz.
Evet, gıda ile sadece bedenimizin enerji ihtiyacını karşılamıyoruz. Gıda bize kültürü bilgiyi bilinci aşılıyor sanki. Anne sütü demişken bebeğin boş bir sayfa olarak doğduğu ve annenin sütü ile bebeğine kültürü bilinci değerleri aktardığını okumuştum bir yerlerde. Bilimsel bir veri değil belki fakat duygusal ve ruhsal bağ kurma için ilk beslenmenin önemini düşününce, neden olmasın diyorum.
Hikayemi kaleme alınca aslında bir nevi sade tariflerden daha karmaşık tariflere doğru yol aldığımı gördüm. Kendi yolculuğuma dışarıdan bakabildim. Örneğin klasik kısıra tahin eklenerek başka bir şeye dönüşmüştü. Ya da klasik bir dondurma fırınlanmış meyveler karabiber ve beyaz şarap ile çeşnilenmişti. Sanki çocukluk döneminde temeller atılmış sonra yaşam deneyimleri yeni yerler ve yeni insanlarla tanıştıkça bu temellerin üzerine yeni yeni katlar çıkılmıştı. Gastronomi aslında sadece tat alma duyumuzla ilgili değil . Tüm beş duyumuza da hitap ediyor. Tatma koklama duyma görme dokunma…Ve bu nedenle sihirli bir şekilde duygularımızı harekete geçiriyor. Ki duygular kişiye şekil veren en önemli malzemeler.
Bireysel gelişimimizin hikayesi bizim bir nevi gastronomik yolculuğumuzun
da hikayesi…
Tarifler de insanlar gibi geziniyor göç ediyor her tarif bir
insana dokunuyor şekil değiştiriyor yeni hali ile yola devam ediyor. Kültürü
oluşturan ve taşıyan, hikayeler masallar
ya da müzik gibi tarifler ,ve lezzetler…Hatta en başta onlar geliyor belki de.
Hani derler ya kitaplar okuyucusuna ulaşmak için yola
çıkarlarmış. Ben de buna benzer şekilde
tariflerin de onlara hayat verecek yaşatacak geliştirecek insanlara doğru yolculuk yaptığını
düşünüyorum.
Evren nasıl ki genişliyor ve daralıyor, nefes alıyor, yaşamın ve insanların da benzer şekilde buluşmalar ve
ayrılıklar ile kendi yolculuklarına devam ettiğini düşünüyorum. Ve tarifler
belki de bizleri buluşturan istasyonlar.
Gastronomların da birer ruh bükücüsü olduğunu düşünüyorum.
Seni zamanın içinde seyahat ettirebilir, en naif anılarına duygularına
dokunabilir, yaratıcılığını besleyebilir, kalbini açabilir…Senin kendinin en
üst versiyonuna yolculuğunda, sana rehber olabilirler.
Özenle hazırlanışmış ve sunulmuş lezzetler, bir duygu durumu
yaratıyor insanın içinde ve iyi
hissettiriyor kendini. Bu iyi hissetme duygusu , haz duygusu insanın kendini, yani kalbini açmasına aracı oluyor. Olduğun kişiyi
yeryüzüne indirebiliyorsun. Açık bir varlık olarak nefes alıp veriyorsun. Yeni
bir hikaye yazabiliyorsun kendine dair.
Hep yeni bir şeyin ,
daha önce denenmemişin arayışı ve keşif
edilmesi motivasyonum oldu bu yaşamda. Belki
de bu kitaptaki tariflerin derlenmesinin asıl kaynağı ,merak duygum
diyebilirim.
Küçük bir kız iken okuduğum bir kitapta Çinlilerin köylerde
haşlanmış pirince bezelye kattıklarını sonrada içine yumurta kırıp karıştırarak
yedikleri okumuştum. Bilin bakalım ne yapmıştım? Elbette ki evde bunu denemiştim.
Ya da Heidi’nin büyük babası ile Alpler ’de
ekmek üstünde peynir eritip sıcak süt ile birlikte karınlarını
doyurduklarını görünce, bizim mutfakta
aynını denemiştim. Sanırım o insanların
ne hissettiklerini anlamaya çalışıyordum. Ya da diğeri gibi olmanın nasıl bir
duygu olduğunu anlamanın peşindeydim?
Elbette tarifler onu pişiren insandan da etkilenerek şekil
alıyor. Tüm tarifler ortaklaşıyor bir yerde . Seslerin masalların ortak
kültürün öğeleri olduğu gibi.
Kitapta hem benim hem de yolculuğumda var olan
insanların hikayelerine tanıklık
edeceksiniz. Ve onlardan derlediğim tarifleri de sizlerle paylaşacağım. Bu
tarifler benim hayatıma alabildiğim tarifler sadece. Yoksa onların bilgi
deneyim ve ustalıkları çok çok daha
derin. Okuduklarımdan ya da
izlediklerimden lezzetini beğenip hayatıma katabildiğim tarifleri de bulacaksınız ayrıca. Bana
dokunmuş benden şekil almış
tarifleri.
Klasik bir yemek tarifi kitabı şeklinde kurgulamadım kitabı.
Sanki sizinle yüz yüze kahvemizi yudumlarken sohbet edercesine kaleme aldım bu
kitabı. Bireysel gastronomik otobiyografimi okuyacaksınız bu kitapta
diyebilirim. Hatta kitabı okurken siz de bir kahve hazırlayın kendinize.
Kahvenizi yudumlarken süzülsün sözcüklerim tane tane. Canlansın anılarımın
tarifleri rengarenk taze ve canlı olarak
zihninizde. Neşeme, merakıma, keşif duyguma ortak olun siz de…
Kendime katarken bu tarifleri , ufak dokunuşlar yaptım bazılarına.
İllaki bol zerdeçallı zencefilli ve de taze
kişnişli…
Umarım anılarımın tarifleri, sizin de kalbinizi açar…
Neşeyle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder