17 Şubat 2021 Çarşamba

ANILARIMIN TARİFLERİ / Önsözüm

ÖNSÖZÜM

Her şey 2019 yazında başladı. Deepak Chopra’nın 21 Günlük Bolluk Meditasyon çalışması için bir arkadaşımın önerisini kabul ettim. Hayata ‘’Evet’’ dedim. Eş zamanlı olarak dünyaca ünlü şefimiz Mehmet Gürs’ ün, gerçekten de  ruhunuzu ve yaratıcılığınızı besleyen ‘’Ruhun Doysun’’ serisini izlemeye başladım. Çalışmanın sonuna doğru ki, doğum günümdü o gün, sevdiğim bir pastanede otlu peynirli omlet sipariş ettim sabah kahvaltısı için. Randevuma vaktinde  yetişmek için iştahla ve de hararetle  yemeğe başladım omletimi. Ve bir anda o kocaman omletin kocaman bir kalp şekli aldığını gördüm. Yabancı değildim bu duruma. Kestiğim birkaç parça sonucu  ben fark etmeden, kalp şekli alıvermişti  omlet. Sadece unutmuştum bu fenomeni.


         

2008 yılı civarı idi sanırım. Bir dizi bireysel gelişim atölyesine aktif katılım gösterdiğim, kendim ile hayatım ile yeniden temas edip bir nevi hayatımı temize çektiğim dönemde başıma gelmeye başlamıştı bu durum. Tost, et, salata yaprağı ,omlet, çikolata ekmek parçası hatta kahve telvesi  aklınıza ne gelirse gelsin hep kalp şeklini alıyordu yediklerim içtiklerim. Oğullarım ile bir nevi oyuna dönüştürmüştük bunu. ‘’Bak bu neye benziyor? ‘’ dediğimde şöyle bir göz atıp umursamazca ‘’Kalp!’’ derlerdi. Kendi kendime bu fenomeni her şeyin sevgi olduğu ve sevgi ile beslendiğim şeklinde yorumlamıştım. Derinden seviliyordum! Kendim ve yaşam ile oynadığım minik bir oyundu bu. İyi hissettiriyordu sonuçta bu bağı hissetmek.

Oyun demişken , kendi kendime oynadığım bir oyunum da Black’ın ‘’Wonderful Life’’ şarkısı ile ilgilidir.  Canım ne zaman sıkılsa ne zaman çok zorlansam bir yerlerden bu şarkı çıkar gelir beni bulur. Otobüs, taksi, market, kafe hatta radyo…Ve beni gülümsetir hayat. Umutla yola devam edebilmem için kendi kendime yarattığım minik motivasyon oyunlarım bunlar. Kim bilir belki de yaşamın sihirli bir yer olduğuna  inanmak istiyorumdur?

28 Ağustos 2019 sabahı o kocaman omlet kalp beni yeniden kendim ile temas ettirdi.  Çok uzun zaman olmuştu kalp şekli ile karşılaşmayalı. Ya da ben görmüyordum, unutmuştum. Kendimi kim olduğumu yeniden hatırladım. Sanki bir kürenin içinde kapalı idim ve evet dışarı çıktım. Nefes aldım.  Gözüm kalbim açıldı. Yeniden doğdum bile diyebilirim. Tam da doğum günümde!

21. günün sonunda bizden hayallerimiz,  yapmak istediklerimiz ile ilgili bir çalışma yapmamız istenmişti. Çalışmanın son günü sabahı kendime çok sevdiğim Hint usulü menemeni yaptım. Tarifi paylaşacağım sizinle ilerde. Ve keyifle yerken menemeni, içimde düşünceler uçuştu. İlham aktı ve evet bulmuştum!

Yaşamım boyunca anneanne, babaanne, komşular, arkadaşlar, eşler, ülkeler, bir çok insan ve kültür ile temas ettiğimi, bağ kurduğumu dolayısıyla  çok hoş ,keyif aldığım lezzetleri biriktirdiğimi fark ettim. Yaşamı bir anlamda gastronomik bir yolculuk olarak algıladım o an.  Uzak ülkelerde yerel insanlardan birebir aldığım tarifler dahi vardı listemde. Ve bu fikir oluştu içimde.

‘’Hayatımın Tarifleri’’ isimli bir kitap yazmak…Neden olmasın?

Kitabı yazarken 2020 ‘nin başlarında The Hundred-Foot Journey isimli filmi tekrar izleme arzusu hissettim. Ve sanki ilk kez izliyor gibi izledim filmi. Sanırım üçüncü ya da dördüncü kez izleyişimdi. Fakat bu sefer başka bir Funda izliyordu işte.

Filmin yetenekli birer şefi canlandıran baş kadın ve erkek oyuncusunun bir konuşması vardı. ‘’Foods are memories’’  dedi genç kadın şef. Ve tekrarladı bunu erkek şef. Orada buluştu ruhları sanırım…Ve evet,  yemekler anıdır.

Ben de kitabın adını ‘’Anılarımın Tarifleri’’ olarak değiştirdim.

Bu gastronomik yolculuğu  benim bireysel gelişimimin aynalarından biri olduğunu anladım. Bir nevi daha karmaşık bileşenleri bir araya getirip çok yüksek bir lezzete ulaşmak bundan keyif almak benim bilincimin de gelişmesine aracı oluyordu. Yeni bir  pencere açıldı içimde.

Yediğimiz gıdanın bizde yarattığı duygunun içimizdeki kapıları açan birer anahtar olduğunu düşünüyorum şimdi.

Bir yerlerde okumuştum. Son nefesini vermeye çok yakın,  soruyorlar Budist bilgeye  son isteğini. O da ‘’Kremalı bir pasta’’ diyor. Bir anda  anlam kazandı bu cümle içimde. Çocuksu bir neşe, tatmin, bütünlük duygusu idi belki ustanın yeniden yaşamak istediği. Ve yeni diyarlara yeni deneyimlere yeni lezzetlere doğru yolculuğa çıkarken tam da bu duygu idi yanına almak istediği.  Ruhun duygusu , çocuksu neşe değil midir zaten?

Yaşamımız, varoluşumuz  gastronomik bir yolculuk belki de. Annemizin sütü ile başlayan bir yolculuk bu. Her birimiz böylesi bir yolculuktayız. Ve ilk bebeklik döneminde en gelişkin duyumuz tat alma ve koku alma. Yaşama dair ilk deneyimlerimizi tat alma ve koku alma duyularımızla yaratıyoruz.

Evet, gıda ile sadece bedenimizin enerji ihtiyacını karşılamıyoruz. Gıda bize kültürü bilgiyi bilinci aşılıyor sanki. Anne sütü demişken bebeğin boş bir sayfa olarak doğduğu ve annenin sütü ile bebeğine kültürü bilinci değerleri aktardığını okumuştum bir yerlerde. Bilimsel bir veri değil belki fakat duygusal ve ruhsal bağ kurma için ilk beslenmenin önemini düşününce, neden olmasın diyorum.

Hikayemi kaleme alınca aslında bir nevi sade tariflerden daha karmaşık tariflere doğru yol aldığımı gördüm. Kendi yolculuğuma dışarıdan bakabildim.  Örneğin klasik kısıra tahin eklenerek başka bir şeye dönüşmüştü. Ya da klasik bir dondurma fırınlanmış meyveler  karabiber ve beyaz şarap ile çeşnilenmişti. Sanki çocukluk döneminde temeller atılmış sonra yaşam deneyimleri yeni yerler ve yeni insanlarla tanıştıkça bu temellerin üzerine yeni yeni katlar çıkılmıştı. Gastronomi aslında sadece tat alma duyumuzla ilgili değil . Tüm  beş duyumuza da hitap ediyor. Tatma koklama duyma görme dokunma…Ve bu nedenle  sihirli bir şekilde duygularımızı  harekete geçiriyor. Ki duygular kişiye şekil veren en önemli malzemeler.

Bireysel gelişimimizin hikayesi  bizim bir nevi gastronomik yolculuğumuzun da  hikayesi…

Tarifler de insanlar gibi geziniyor göç ediyor her tarif bir insana dokunuyor şekil değiştiriyor yeni hali ile yola devam ediyor. Kültürü oluşturan ve taşıyan,  hikayeler masallar ya da müzik gibi tarifler ,ve lezzetler…Hatta en başta onlar geliyor belki de.

Hani derler ya kitaplar okuyucusuna ulaşmak için yola çıkarlarmış. Ben de buna  benzer şekilde tariflerin de onlara hayat verecek yaşatacak geliştirecek  insanlara doğru yolculuk yaptığını düşünüyorum.

Evren nasıl ki genişliyor ve daralıyor,  nefes alıyor, yaşamın  ve insanların da benzer şekilde buluşmalar ve ayrılıklar ile kendi yolculuklarına devam ettiğini düşünüyorum. Ve tarifler belki de bizleri buluşturan istasyonlar.

Gastronomların da birer ruh bükücüsü olduğunu düşünüyorum. Seni zamanın içinde seyahat ettirebilir, en naif anılarına duygularına dokunabilir, yaratıcılığını besleyebilir, kalbini açabilir…Senin kendinin en üst versiyonuna yolculuğunda, sana rehber olabilirler.

Özenle hazırlanışmış ve sunulmuş lezzetler, bir duygu durumu yaratıyor insanın içinde  ve iyi hissettiriyor kendini. Bu iyi hissetme duygusu , haz duygusu  insanın kendini, yani  kalbini açmasına aracı oluyor. Olduğun kişiyi yeryüzüne indirebiliyorsun. Açık bir varlık olarak nefes alıp veriyorsun. Yeni bir hikaye yazabiliyorsun kendine dair.

Hep yeni bir şeyin  , daha önce denenmemişin arayışı ve  keşif edilmesi motivasyonum oldu bu yaşamda. Belki  de bu kitaptaki tariflerin derlenmesinin asıl kaynağı ,merak duygum diyebilirim.

Küçük bir kız iken okuduğum bir kitapta Çinlilerin köylerde haşlanmış pirince bezelye kattıklarını sonrada içine yumurta kırıp karıştırarak yedikleri okumuştum. Bilin bakalım ne yapmıştım? Elbette ki evde bunu denemiştim. Ya da Heidi’nin büyük babası ile Alpler ’de  ekmek üstünde peynir eritip sıcak süt ile birlikte karınlarını doyurduklarını görünce,  bizim mutfakta aynını  denemiştim. Sanırım o insanların ne hissettiklerini anlamaya çalışıyordum. Ya da diğeri gibi olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamanın peşindeydim?

Elbette tarifler onu pişiren insandan da etkilenerek şekil alıyor. Tüm tarifler ortaklaşıyor bir yerde . Seslerin masalların ortak kültürün öğeleri  olduğu gibi.

Kitapta hem benim hem de yolculuğumda var olan insanların  hikayelerine tanıklık edeceksiniz.  Ve onlardan derlediğim  tarifleri de sizlerle paylaşacağım. Bu tarifler benim hayatıma alabildiğim tarifler sadece. Yoksa onların bilgi deneyim ve ustalıkları çok  çok daha derin.  Okuduklarımdan ya da izlediklerimden lezzetini beğenip  hayatıma katabildiğim  tarifleri de bulacaksınız ayrıca. Bana dokunmuş  benden şekil almış tarifleri. 

Klasik bir yemek tarifi kitabı şeklinde kurgulamadım kitabı. Sanki sizinle yüz yüze kahvemizi yudumlarken sohbet edercesine kaleme aldım bu kitabı. Bireysel gastronomik otobiyografimi okuyacaksınız bu kitapta diyebilirim. Hatta kitabı okurken siz de bir kahve hazırlayın kendinize. Kahvenizi yudumlarken süzülsün sözcüklerim tane tane. Canlansın anılarımın tarifleri rengarenk  taze ve canlı olarak zihninizde. Neşeme, merakıma, keşif duyguma ortak olun siz de…

Kendime katarken bu tarifleri , ufak dokunuşlar yaptım bazılarına. İllaki bol zerdeçallı zencefilli ve de taze kişnişli…

Umarım anılarımın  tarifleri,  sizin de  kalbinizi açar…

 

Neşeyle,

 







xxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder