28 Ocak 2017 Cumartesi

Referandum İçin Doğru Soruları Sormak

Geçenlerde bir arkadaşım sosyal medyada "Seni güçlendirmeyen şey öldürür" şeklinde bir paylaşım yapmıştı.

Bir an aklıma geldi Debbie Ford'un Doğru Sorular kitabı...İnanın benim yaşamımı kurtarmıştır bu sorular. Ölümden döndüm diyebilirim!



Ve elbette toplumsal anlamda gündemimizdeki  konumuz  referandum geliverdi aklıma.

Sanırım her birimiz bu soruları samimiyetle kendimize sormalıyız. Önümüzde gerçekten  yaşamsal bir seçim var!

Debbie Ford dünyaca ünlü yaşam koçu, yazar,eğitmen ve konuşmacıdır. Işığı Arayanların Karanlık Yanı, Neden İyi İnsanlar Kötü Şeyler Yapar isimli kitapları Türkçe'ye de çevrilmiştir.

İşte kitaptan alıntı yaptığım bölüm.

"Bu sorulara vereceğiniz yanıtlar,düşüncelerinizi berraklaştıracak ve en iyi,en doğru seçimi yapmanız için sizi destekleyecektir. Soruların basitliğine aldanmayın.İnanılmaz derecede güçlüdürler ve her durumda her karar noktasında kullanılabilirler.İşte doğru sorular:

1) Bu seçimim, beni ilham verici bir geleceğe mi götürecek yoksa geçmişe saplanıp kalmama mı neden olacak?

2) Bu seçimim yaşamıma güç mü katacak yoksa yaşam enerjimi mi çalacak?

3) Bu durumu büyümek ve gelişmek için bir katalizör olarak mı yoksa kendimi yıpratmak için mi kullanacağım?

4) Bu seçimim beni güçlendirecek mi yoksa güçsüz mü bırakacak?

5) Bu inançtan mı yoksa korkudan mı kaynaklanan bir seçim?

6) Bu seçimi kendimi sevdiğimden mi yoksa kendimi sabote etmek için mi yapıyorum?

7) Kendim için mi yaşıyorum yoksa bir başkasını mı mutlu etmeye çalışıyorum?

8) Neyin doğru olduğuna mı yoksa neyin yanlış olduğuna mı bakıyorum?

9) Bu seçimim beni uzun süreli olarak mı tatmin edecek yoksa kısa süreli olarak mı?

10) Tanrısal olan  özbenliğimin mi yoksa insanı boyutum olan egomun yönlendirmesiyle mi seçimlerimi yapıyorum?"

Bu soruların toplum olarak bizleri ışığa barışa birliğe taşıması dileğimle...

Sevgiyle,









x





11 Ocak 2017 Çarşamba

Dünyayı Değiştirmek İstiyorsan 2

Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, gerçekten sev.
Senin ruhunu çağıran bir kadın bul, seni idare eden değil
Kontrol listeni bir kenara at, kulağını kalbine koy ve onu dinle…
Yaşayan her varlığın adını, dualarını, şarkılarını duy,
Her kanat çırpanın, telaş içinde yüzenlerin, yeraltındakilerin, sualtındakilerin, her yeşilin, çiçek açanın, henüz doğmamış olanın, ölmekte olanın…
Onların onlara hayat veren Bir’e hüzünlü övgülerini işit,


Eğer adını henüz duymadıysan, yeterince dinlememişsin demektir.
Eğer hala gözlerinde yaşlar yoksa, eğer hala onun ayaklarına eğilmemişsin, neredeyse onu kaybetmişsin demektir.
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, kendinin ötesinde sev. Arzunun ve mantığın ötesinde, senin gençlik, güzellik, ve çeşitlilik gibi bütün yapay özgürlük gündemlerinin ötesinde sev.
Bize çok sayıda seçenek verildi
Ama biz bir Ruhun ateşinin ortasında durup, oradan ışıyan gerçek özgürlükte aşka direnmeyi yakıp kül etmeyi unuttuk.
Bir tane tanrıça var
Ona bak onu gör.
Bak bakalım o mu baltayı başına vuracak olan.
Eğer değilse yürü, hemen…
Boşa zaman harcama.
Bil ki kararının onunla bir ilgisi yok.
Çünkü nihai olarak kim olduğu ile değil ne zaman teslimiyeti seçeğimizle ilgili..
 Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Onu ölüm korkusunun ötesinde sev
Onu içindeki anne tarafından manipüle edilme korkunun ötesinde sev.
Ona onun için öleceğini söyle
Onunla birlikte yaşayabileceğini söyle.
Onunla birlikte ağaçlar dik ve onların büyümesini seyret.
Onun incinebilir güzelliğinde onun ne kadar güzel olduğunu söyle ve onun kahramanı ol.
Ona hatırlat, o senin adanman ve hayranlığınla o senin tanrıçan.
 Dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev.
Bütün yüzleriyle, bütün mevsimlerde
O seni şifalandıracak senin şizofrenini
ikili zihnini, yarım kalbini
O şizofreni ki senin ruhunla bedenini ayırır
Seni daima dışarıya bakar kılar, kendinden başka bir şeyi aramak için
Böylelikle yaşamı değerli kılmak için
Her zaman bir başka kadın olacak
Sonunda o parlak olan da eski mat olana dönüşecek
Ve sen yeniden huzursuz olacaksın
Arabalar gibi kadınlar değişik tokuş edilemez
Tanrıça, arzunun en son objesidir, satılamaz.
Erkeğin daha çok seçime ihtiyacı yok
Erkeğin ihtiyacı kadın, dişil, sabırlı, şefmatli, aramayan yapmayan, bir yerde nefes alan, köklere inen, birlikte yeryüzünü sarabileceğiniz kadar kuvvetli.
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir kadını sev, yalnızca bir kadını.
O kutsal bir kase gibi sev ve koru onu
Bütün insanlık için duyduğu terk edilme korkularını sev.
Onun yaraları sadece onun yaraları değil,
Onun bağımlılığı zayıflık değil
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev
O sana inanana kadar sev. O zaman içgüdüleri, sanatı, sesi, vizyonları, tutkusu, vahşiliği ona tekrar döner
O aşkın gücüdür, bütün politik medya şeytanlarının yok etmeye ve değerini düşürmeye çalıştığı aşkın gücüne sahiptir. 
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan
Davalarını, silahlarını, iç savaşını bırak, öfkenden vazgeç, büyüklük sevdalarını aydınlanman için bırak…
Kutsal kase senin önünde duruyor…
Eğer onu kollarına alırsan bu yakınlıktan daha ötesini aramaktan vazgeç.
Ya huzur ve barış denilen şey bir kadının kalbiyle beraber tekrar hatırlanması gereken unutulmuş bir rüya ise?
Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir kadını sev.
Gölgelerinin en derinliklerine kadar
Varlığının en yüksek noktalarına kadar
Onunla ilk karşılaştığın bahçeye git
Gökkuşağı ülkesinin kapısına
Birlikte tek bir ışık gibi yürüyerek
Dönüşü olmayan noktaya
Yeni bir yeryüzününün başlangıcına ve sonuna…


Sayfamı takip edebilirsiniz...
https://www.facebook.com/fundaerdemir17/?ref=bookmarks


Dünyayı Değiştirmek İstiyorsan 1

Dünyayı değiştirmek istiyorsan bir erkeği sev; gerçekten sev… 
Birini seç, ruhu seni çağıranı, seni net biçimde göreni seç. Korkabilecek kadar cesur olanı seç.
Elini tut ve onu kalbinin damarlarına götür, orada senin sevecenliğini görsün, orada dinlesin, onun ağır yüklerini kendi ateşinde yak, kül et.
Gözlerinin derinliklerine bak, derinden bak, orada  hareketsiz kalanı uyandır, dirilt. Utangaç olana cesaret ver, orada ne beklediğini fark et.
Gözlerinin derinliklerine bak

Gözlerinin derinliklerine bak, orada babalarını, dedelerini gör, uzak yerlerde, çok eski zamanlarda savaşa ve şiddete karışmış atalarını gör.
Acılarına, mücadelelerine, maruz kaldığı işkencelere bir zamanlar…
Ve bırak hepsi gitsin…
Onun atalarından gelen yükü hisset
Sana sığındığında kendini nasıl güvende hissedeceğini bil
Onun öfkesine ayna olma
Çünkü senin bir rahmin var, eski yaraları iyileştiren, derin ve tatlı bir kapı…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev…
Karşısında kırılganlığın nefesinde kadınlığın bütün ihtişamıyla otur…
Bir çocuğun masumiyetinde, ölümün derinliklerinde, açan bir çağrı olsun, onun erkeklik gücünü kabul et…
Geri gittiğinde, kaçtığında, mağarasına doğru, çünkü kaçacaktır…
Ailendeki bütün kadınları etrafına topla, onların bilgeliğinden nasiplen.
Onların fısıltıyla anlattıklarını dinle, korkmuş genç kız kalbini sakinleştir.
Onlar seni sakinleştirecek ve sabırla onun dönüşünü beklemeni kolaylaştıracaklardır…
Git kapısında otur ve hatırlatma şarkısı söyle, belki bir kez daha dinginleşecektir…
Onu küçük bir çocuğu gibi hilelerle, baştan çıkarma oyunlarıyla kandırma, bunlar  sadece onu ayartıp yok oluş ağına sürükler…
Kaousun ve nefretin mekanı olan bu yer ataları tarafından yapılan bütün savaşlardan daha korkunçtur..
Bu dişil enerji değildir, bu öç almadır
Bu eğilip bükülmüş çizgilerin zehiridir,
Asırlarca sömürülmüş olan, tecavüz edilen dünyanın zehiri.
Bu kadınlara bir güç vermez
Bu kadını erkeği hadım eden bir hale dönüştürür
Bu hepimizi öldürür…
Annesi onu ister öpüp kucaklamış olsun ister olmasın
Ona gerçek anneyi şimdi göster
Sarıl ona, nezaketine ve derinliklerine götür…dünyanın merkezine…
Onu yaraları için cezalandırma, senin ihtiyaçlarını ve kriterlerini karşılamadağı için, onun için tatlı ırmaklar gibi ağla
Gözyaşlarını döktüğünde onu eve getir…
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Onu çıplak ve özgür olabileceği kadar sev
Onu doğum ve ölümün döngüsüne bedenini açabilecek kadar sev
Ve bu fırsat için ona teşekkür et.
Birlikte öfkeli rüzgarlarda ve dingin ormanlarda dans ettiğinizde
Kırılabilecek kadar cesur ol, izin ver, varlığının yumuşak baş döndürücü yanlarını keşfetsin,
Bilsin ki seni kucaklaşıp sarabilir, koruyabilir
Kollarına  at kendini, seni tutacağından emin ol,
Bundan önce binlerce kez düşmüş olsan bile
Ona teslim olarak ona teslimiyeti öğret
Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, bir erkeği sev, gerçekten sev
Destekle onu, besle onu, ona izin ver, onu duy, kucakla, iyileştir onu.
Bunun karşılığında sen de beslenecek, desteklenecek ve korunacaksın
Güçlü kollar, net düşünceler, odaklanmış oklar tarafından
Çünkü eğer izin verirsen, o düşündeki adam olur…




x

8 Ocak 2017 Pazar

Antik Yunan'a göre 8 Farklı Aşk Türü



1. “EROS” VEYA EROTİK SEVGİ
 Aşkın ilk çeşidi, Yunan aşk ve bereket tanrısı olarak adlandırılan Eros'tur. Eros cinsel tutku ve arzuyu temsil eder.

Antik Yunanlılar, Eros'u tehlikeli ve korkutucu olarak görüyorlardı; çünkü bu, üretmek için ilkel itki yoluyla bir "kontrol kaybı" içeriyordu. Eros romantik ve cinsel duygular uyandıran tutkulu ve yoğun bir aşk şeklidir.

Eros, spiritüel olgunluğun kalbinde Tantra ve manevi seks yoluyla "güzellik bilgisini geri çağırmak" (Socrates'ın söylediği gibi) için kullanılabilen, sevinç içinde ve güzelce idealist bir sevgidir. Ancak yanlış yönlendirildiğinde, eros suiistimal edilebilir, ve şımartılabilir; bu, dürtüsel davranışlara ve kırık kalpler yol açar.

Eros hızla yanan ilkel ve güçlü bir ateştir. Aşkın bencil yönleri, yani kişisel ilgi ve fiziksel zevkle etrafında yoğunlaştığı için alevin aşağdaki daha derin aşk biçimlerinden biri ile soğutulması gerekir.

2. “PHILIA” VEYA  ETKİLEYİCİ SEVGİ
Aşkın ikinci türü philia ya da dostluktur. Eski Yunanlılar philia'yı erotik aşktan  çok daha fazla değer verdiler  çünkü  bu eşitler arasında bir sevgi olarak kabul edildi.

Plato, fiziksel cazibe sevginin gerekli bir parçası olmadığına, dolayısıyla "fiziksel cazibe olmadan" anlamına gelen platonik kelimesini kullandığını hissetti. Philia, zor zamanları birlikte sürdürebilen arkadaşlar arasında hissedilen bir aşk türüdür.

Aristo'nun söylediği gibi, philia, cinsel cazibe yoğunluğundan uzak, "tutkusuz erdemli bir aşk" tır. Sıklıkla arkadaşlar arasındaki sadakat duyguları, takım arkadaşları arasındaki dostluk ve
fedakarlık hissi içerir

3. “STORGE” VEYA AİLEVİ SEVGİ
Her ne kadar storge fiziksel çekim olmaksızın bir aşk olarak philia'yı yakından takip etse de, storge öncelikle akrabalık ve aşinalıkla ilgilidir. Storge, genellikle ebeveynler ve çocukları ile ebeveynleri için çocukları arasında akan doğal şefkat biçimidir.

Sevgi sevgisi, daha sonra yetişkinler olarak paylaşılan çocukluk arkadaşları arasında bulunabilir. Ancak, storge güçlü bir aşk şekli olmasına rağmen, özellikle de ailemiz ya da arkadaşlarımız yolculuğumuza uyum sağlamadığında ya da yolculuğumuzu desteklemediğinde, spiritüel yollarımız üzerinde bir engel oluşturabilir.



 4. “LUDUS” VEYA OYUNCU  SEVGİ
Ludus'un içinde erotik eros olsa da, bundan çok daha fazlasıdır. Yunanlılar, ludus'u şirin bir aşk şekli, örneğin genç sevgililer arasındaki sevgi olarak düşünüyorlardı.

Ludus, başkasına aşık olma aşamalarının başından  geçtiğimizde hissettiğimiz duygudur Çırpınan kalp , flört, kışkırtıcılık...

Aşkta oyunculuk, genellikle uzun vadeli ilişkilerde kaybedilen temel bir maddedir. Yine de bu oyunculuk , sevginin çocuksu masumiyetini canlı, ilginç ve heyecanlı tutmanın sırlarından biridir.



5. “MANIA” VEYA TAKINTILI SEVGİ
Mania aşkı, bir eşi bir tür delilik ve takıntı haline getiren bir sevgi çeşididir. Eros ve ludus arasında bir dengesizlik olduğunda ortaya çıkar.

Mani yaşayanlara aşkın kendisi   kendilerini kurtarmak  için bir araçtır;  öz saygı  yoksunluğu çekenlerin   kendi değerliliklerini güçlendirmeleri şeklinde.  Bu kişi kendini değerli  hissetmek için sevilmek ve sevilmek istiyor. Bu nedenle, partnerine  umutsuzca "ihtiyaç duyuyor" gibi hisseden, mağdur ve kıskanç sevgililer haline gelebilirler

Eğer diğer partner de  aynı mania  aşkı ile karşılık vermezse, pek çok  sorun ilişkiye hakim olur. Bu nedenle mani genellikle bağımlılık gibi davranışlara  yol açabilir.
*-
6. “PRAGMA” VEYA KALICI SEVGİ
Pragma, zaman içerisinde yaş almış, olgunlaşmış ve gelişmiş  bir aşktır. Fizik ötesi, gündelik yaşamı aşmış  ve zamanla oluşan eşsiz bir uyumdur.

Pragma'yı uzun zamandır birlikte olan evli çiftlerde veya on yıllardır süren dostluklarda bulabilirsiniz. Maalesef pragma kolaylıkla bulunmayan bir aşk türüdür. Böyle bir aşkı bulmak için çok fazla zaman ve enerji harcarken onu nasıl koruyacağımızı öğrenmek için çok az zaman veriyoruz.

 Diğer aşk tiplerinden farklı olarak, pragma her iki tarafın  da  çaba sarf etmesinin sonucudur. İnsanlar arasında ilişkinin sürdürebilmesi için  insanlar arasında uzlaşmanın  öğrenildiği, sabır ve hoşgörü gösterildiği bir sevgidir.

7. “PHILAUTIA” VEYA BENLİK SEVGİSİ
 
Yunanlılar, başkalarına bakabilmek için önce kendimize bakmayı öğrenmek zorunda olduğumuzu anlamıştı. Bu kendini sevme şekli, Narsisizm'de olduğu gibi, kişisel şöhret, kazanç ve servete odaklanmış, sağlıksız makyaj ve kendine merak uykusu değildir.
Bunun yerine, philautia, en sağlıklı biçiminde kendini sevmektir. Budist felsefesi bunu  "kendine merhamet" olarak aktarır. Bu, bir kez kendinizi sevme ve kendi varlığınız ile  rahat hissetme gücüne sahip olduğunuzda ancak  derin bir  anlayışla,  başkalarına sevgi verebileceğinizi ifade eder.  Aristoteles'in söylediği gibi, "Başkaları için samimi duygular, bir insanın kendi hislerinin bir uzantısıdır."
Sahip olmadığınızı paylaşamazsınız. Kendini sevmezsen, başkasını da sevemezsin. Gerçekten mutlu olmanın tek yolu koşulsuz sevgiyi kendiniz de bulmaktır. Kendinizi sevmeyi ve anlamayı bir kere öğrendiğinizde, Ben'in ruhsal özgürlüğünü aramaya hazır  mısınız?


8. “AGAPE” VEYA ÖZVERİLİ SEVGİ

Antik Yunan’da en yüksek ve en radikal tür sevgi agape veya özverili  koşulsuz sevgidir.

Bu aşk türü, toplumumuzda genellikle sevgi olarak geçen duygusal dışavurum değildir. Seks takıntılı    kültürün sevgi olarak aktarmaya çalıştığı , koşullu sevgi ile  hiçbir ilgisi yoktur.

Agape, bazılarının spiritüel sevgi dediği şeydir. Bu, koşulsuz bir sevgidir, kendimizden büyük, sınırsız   bir merhamet, sonsuz bir empati. Budistlerin "mettā" ya da "evrensel sevecen nezaket" olarak tarif ettiği şey budur. Arzuları ve beklentilerden özürleşmiş,  başkalarının kusur ve eksikliklerine bakmaksızın sevilen aşkın en saf şeklidir. .

Agape, sezgisel olarak ilahi hakikat olarak bildiğimiz aşktır: büyük iyiliğimizi kabul eden, bağışlayan ve   inanan aşk.
Antik Yunan  sayesinde, hayatımızdaki tüm farklı aşklardan öğrenebiliriz. Bu ayrımlardan dolayı, erosdan gerçekten zevk almak için, philia aracılığıyla daha derin derinlik aramak ve ludus yetiştirmek ve         ilişkilerimiz olgunlaşırken maniyi kullanmaktan kaçınmayı öğrenebiliriz. Bu gayretle, ruh eşlerimiz ya da ikiz alevlerimizle ilişkilerimizde pragma bulacağız.
 Son olarak,  philautia ve agape gücü  aracılığıyla, insan kalplerimizin gerçekte ne kadar muhteşem       olduğunu anlayabiliriz. Kalplerimiz, evrende, başkalarına  verdiklerinden daha çok büyüyebilen tek şeydir!
 
Kaynak

 https://lonerwolf.com/different-types-of-love/

7 Ocak 2017 Cumartesi

12 Kızılderili Sözü



1-Cevap vermemek de bir cevaptır ve ustaca bir cevaptır. (Hopi Kabilesi)

2-Soru sorma, gözle, dinle, bekle! Cevap sana kendiliğinden gelecektir. (Pueblo Kabilesi)

3-Dur, dinle! Hep konuşursan hiç bir şey duyamazsın…

4-Sadece gerçekleşmesini arzu ettiğin şeyleri istemek için dua etme, çünkü insan kendisi için en iyinin hangisi olduğunu bildiğini iddia edemez. (Sioux Kabilesi)

5-Kaybetmeyi ahlaksız bir teklife tercih et! İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
6-Yanlışı gören ve önlemek için elini uzatmayan yanlışı yapan kadar suçludur.

7-Bizim halkımız ile beyaz halk arasındaki en büyük fark tevazudadır. Bizim insanımız ne kadar yükselirse yükselsin, ne kadar ileriye giderse gitsin, bilir ki Yaratıcı’nın ve kainatın önünde bir zerredir. (Athabascan Kabilesi)

8-Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.

9-Her şey bir halka gibi hareket eder. Hareketlerimiz de döner dolaşır, bize geri gelir.

10-İçinde bir iyi, bir de kötü köpek kavga eder; hangisini daha çok beslersen o kazanır.

11-Doğru insan, zor ve tehlikeli hizmetler için seçilmeyi şeref, herhangi bir ödül istemeyi de utanç sebebi kabul eder. (Sioux kabilesi)

12- Her sabah uyandığında; günün ışığı için, yaşadığın ve gücün yerinde olduğu için, karnını doyurduğun için şükret; eğer şükretmek için ortada bir sebep göremiyorsan hata kendinde demektir.






x

3 Ocak 2017 Salı

GÜNÜN SÖZÜ

"Tanrı'ya inanan adam (insan) olmak kolay,asıl zorluk Tanrı'nın inanacağı adam (insan) olmak."

Albert Einstein


Neden Hayvanlara Bakmalı?

Dört sene önce idi sanırım  bir arkadaşım  John Berger'in  kitabından bir bölümün  çevirisini yapmamı istemişti.

Bugün Berger'in ufkun diğer tarafına geçtiğini öğrendiğimde aklıma geldi bu çeviri.



Okudum tekrar! Ve temas ettim tekrar onun varlığı ile...Ve bendeki yansıması ile...

Sözü "bükebilen" ve pek çok forma sokarak , insanın duygusal ve ruhsal bedenine dokunabilen özel insanlardan  biri idi.

Ve sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum değerli ustanın sözlerini onun anısına.

Bendeki yansımasını belki de!

Arada büyük harfli parantez içindeki bölümler benim yorum ve/veya eklemelerimdir.

Tamamen serbest çeviridir...Sürç ü lisan ettik ise af ola...

Bu arada yaşamımda yaklaşık iki yıldır dişi bir kedi var. Ve kesinlikle Berger'in evcil hayvanlarımızın bizim aynamız olduğu şeklindeki düşüncesini birebir yaşıyorum...

Çocuklar gibi evcil hayvanlarımız da kendi hikayemizden özgürleşmemiz ve şifalanmamız için çok dğerli aynalar yaşamımızda.

Işık içinde olsun!






"19. yy da Batı Avrupa ve Amerika da başlamış olan process,  bugün 20.yy kurumsal kapitalizm tarafından tamamlanmıştır, ki önceden insan ve doğa arasındaki  her gelenek kırılmış, koparılmıştır. Bu kopuş öncesi hayvanlar insanları saran ilk halkaydı. Belki de çok uzak değillerdi.  Hayvanlar insanın dünyasının merkezinde onunla birlikteydiler. Bu merkezi konum elbetteki ekonomik ve üretim ile ilgiliydi.  Üretkenlik tanımı ve sosyal organizasyon yapısı değişse bile insan hayvanlara gıda iş gücü nakliye ve giysi için bağımlıydı.
Hayvanlar insanların hayallerinde et deri ve boynuz olarak muhtemel yer almıştır 19. yy davranışını yaklaşımını yansıtacak şekilde.  Hayvanlar ilk olarak mesaj taşıyan ya da vaatlerde bulunan varlıklar olarak insanların hayal dünyasına girdiler. Örneğin bir sıpırın evcilleştirilmesi sadece et ve süt beklentisi ile başlamadı. Sığırın büyülü fonksiyonları vardı, bazen kehanet taşıyan bazen kurban edilen.  Büyülü, evcileştirilen ya da besleyen fonksiyonun seçimi orijinal olarak alışkanlıklar ulaşılabilirlik ..... tarafından belirleniyordu.
Hayvanlar doğarlar , duyguludur (farkında olan, bilinçli) ve ölümlüdürler. Bu hususlarda insana benzerler. Onların yüzeysel anatomisinde - daha az derin anatomisinde- alışkanlıklarında, zamanlamalarında, fiziksel kapasitelerinde insandan farklıdırlar. Hem benzer hem benzer olmayandırlar.
" Hayvanların ne yaptığını biliriz, kunduzların ayıların ve somonların ve diğer canlıların neye ihtiyacı olduğunu biliriz, çünki bizim erkeklerimiz onlarla evlendiklerinde bu bilgileri hayvan eşlerinden elde ederler". Hawaili Yerliler The Savage Mind  Levi Strauss tarafından kaleme alınmış
İnsanı izleyen bir hayvanın gözleri dikkatlice izleyen, ilgili  ve  ihtiyatlıdır.  Aynı hayvan başka türlere de bu şekilde bakıyor olabilir. İnsana özel bir bakışı yoktur. İnsanın ve hayvanın bakışları diğer türlerde olmayacak şekilde benzerdir. Diğer hayvanlar bakışla ...
İnsan hayvanları şaşırtabilir. Evcilleştirilmiş olsa bile hayvan da insanı şaşırtabilir. İnsan herzaman cahilliği ve korkuları ile izler,görür,bakar. İnsan bir hayvan tarafından görüldüğünde, kendisinin etrafında gördükleri ile hayvan tarafından görülür. Bunu idrak etmesi sayesinde ya da bunu fark ettiği için,  hayvanın bakışı ona yakın,tanıdık  gelir.

Hayvan içgüdüseldir ve insan onun kafasını karıştıramaz. Hayvanların sırları vardır ve bu sırlar , özellikle insanla bağlantılı olan mağaraların  dağların denizlerin sırları gibi değildir.
Bir hayvanın bakışı ile diğer insanın bakışı karşılaştırıldığında ilişki daha netleşir. İki insan prensip olarak dil ile köprülenir ilişkilenir iletişim bağ kurulur. Hatta ikisi farklı dil bile kullanıyor olsa durum aynıdır. Dilin varlığı ikisinden birinin en azından diğerini tanımasına teyidt etmesine algılamasına neden olur. Dil insanların kendileri ile olduğu gibi birbirlerini hesaba katmalarını sağlar.(Yani kendi ile nasıl iletişiyorsa insan dil aracılığı ile aynı şekilde birbirleri ile de iletişirler ) .Dil tarafından tanımlama, teyit edilme sağlanırken aynı zamanda cahillik ve korkuları da teyid edilmiş olur. Hayvanlarda bir işarete tepki korku iken insanda bu durum endemikdir. Burada sanırım korkunun insanlığa ait kollektif bir olgu olduğuna atıfta bulunuyor olsa gerek.
Hiçbir hayvan insanı pozitif ya da negatif olarak teyit etmez.(doğrulamak,tanımlamak anlamında)
İnsanlar ve hayvanlar paralele hayatlar sürerler. Bu pararlel hayatlar sırasında hayvanlar insana diğer insanlardan farklı bir arkadaşlık,refakat sunar.Farklıdır çünki bu insanın yalnızlığına sunulan bir arkadaşlıktır.



Bu içinde konuşma olmayan bir arkadaşlıktır ancak bazı efsanelerde Orpheus gibi hayvan dilini konuşup hayvanlarla iletişen kahramanlar vardı.
İnsana benzeyen ve farklı olan yanları ile sırları nelerdi hayvanların? Bir hayvanın bakışı ile karşılaşan insanın o anda fark edeceği sırlardır bunlar... Hayvanlar hakkındaki tüm sırlar insan ve onun orijini ile arasındaki bağdır. Hayvanlar insan ve onun orijini arasında bağlaçtır çünki onlar hem insan hem de insan gibi değildir.

Hayvanlar ufuk çizgisinin ötesinden gelmiştir.  Hem oraya hem buraya aittirler. Benzeri şekilde hem ölümlü hem ölümsüzdürler.

Hayvanların kanı da insan kanı gibi akar ama onların türü ölmez. Her bir aslan aslan dır her bir öküz Öküzdür. O hayvanlara nasıl davranıldığı belkide ilk varoluşcu dualizm idi. Onlar özneleştirilmiş, ibadet edilmiş, evcilleştirilmiş kurban edilmiştir.Bir köylü domuzlarını çok sevebilir ama onun etini biriktirmekten de mutluluk duyar. Kentsel yabancının bu cümledeki ifadelerin neden fakat yerine ve ile bağlanması çok zor anlaşılır birşeydir.
İlk resim öznesi hayvanlardır. Belki de ilk boya hayvan kanıydı. Bu nedenledir belki deilk metafor hayvandı. Rousseau  Dillerin Kaynağı isimli denemesinde dilin metafor ile başladığını aktarmıştır.

 "Duygular ilk motivasyonlardı insanı konuşmaya teşvik eden.İlk sözü de metaforlardı Figürlere dayalı dil ilk olarak doğdu ve anlam daha sonra gelmiştir."

İlk metafor hayvan ise bunun nedeni insan ve hayvanın ilişkisinin özü metaforiktir.
Hayvanlar zodiac işaretlerinin 12 sinin 8 inde görülür. Yunanlılar da günün 12 saatinin sembolü yine hayvanlardı. İlk kedi enson timsah... Hindu inancında dünya bir filin sırtında taşınmaktaydı ve o da bir kaplumbağanın üstündeydi.   ( VİSHNU NUN İLK ENKARNASYONLARININ AVATARLARI HAYVAn FORMUNDADIR.)

Burada bir hikaye anlatılıyor. Hayvanlar ve insan organları ile ilgili...(8.sayfa)
Bir çok kültürde hayvanlar isimlerini ve karakterlerini belirli kalitelerin tanımlanmasına betimlenmesine vermişler. Bu kalitenin özü, gizi. (FİL KAFALI TANRI GANESHA  MASUMİYET SAFLIK BİLGELİK GİBİ KALİTELERİ TEMSİL EDER.)

...İnsan ile hayvan arasındaki en önemli fark insanın sembolik düşünme kapasitesinden bahsediliyor.
İlyada da Homeros un bir askerin ölümü ile bir atın ölümünden bahsettiğini aktarıyor. İki ölümünde  Homeros un gözlerine aynı netlikte  görüldüğünü aktarıyor.Detayları veriliyor her iki ölümün...
Homeros un hayvanları metaforic referanslar olarak kullandığını ve farklı abartılı ironik hayranlık içeren taşkın kaliteleri aktarmak için kullandığını aktarıyor. Hayvan örnekleri olmadan bu anların tanımlanamayacağını iletiyor.
Menelaus un bedenini  dünyaya getirdiği ilk buzağısının yanında duran huysuz bir anne inek olarak tanımlamıştır.

Bir Truva lı onu tehdit ettiğinde Menelaus Zeus 'a haykırır..".Hiç böyle kibir gördün mü? Bir panterin slanın ya da kızgın yabani domuzun cesaretini biliyoruz .Ki onlar yüksek bir ruha ve özgüvene sahiptirler.Fakat görülüyorki bu Panthous un oğullarının cesareti/kahramanlığı yanında bir hiç."
Menelaus Truvalı yı öldürünce de onun gücü vb hayvan metaforları ile anlatılmış
Homeros tan yüzyıllar sonra Aristo nun Hayvanların Tarihi kitabında da bu konudaki ilk önemli bilimsel çalışma insan ve hayvan aarasındaki ilişkinin karşılaştırması ve sistemetikleri il eilgiliydi.

.... hayvanlardaki bir çok kalite/özelliğin insanlarda da olduğu aktarılıyor. Hayvanlarda gözlemlediğimiz nezaket cesaret korku zeka gibi özellikleri insanlarda da  gözlemleniyor. Miktarı ya da yoğunluğu farklı olabiliyor. İnsanda başka özelliklerde mevcuttur . İnsanda bilgi bilgelik ve kavrayış(dirayet) vebunlara  benzer diğer doğal  özellikler bulunmaktadır. Çocuklara bakınca bu fenomeni daha iyi algılayabiliriz.  Çocuklarda bir gün psikolojik alışkanlıkların izini ve tohumlarını gözlemleyebilirz ve aslında çocukluğun ilk zamanlarında hayvanlarla arasında çok fark yoktur (BURADA SANKİ İÇGÜDÜSEL VE GEÇMİŞ KAYITLARININ OLMAMASINA ATIFTA BULUNUYOR. HAYVANLAR ANDA YAŞAR MİSALİ)

Bazı "eğitimli" okuyucuların üstteki bölümü çok soylu bulacağını ve fakat bunun çok antromorfik(insan biçimci) olduğunu yazmış.

İnsan biçimcilik 19.yy a kadar insna ve hayvan arasındaki bağın bölünmemiş ifadesi idi. İnsan biçimcilik hayvan metaforunun devamı idi. Son iki yüz yılda hayvanlar yavaşça ortadan kayboldu. Bugün onlar olmadan yaşıyoruz. Ve bu münzevi hayatın içinde insan biçimcilik bizi iki kat daha huzursuz ediyor.



Kesin teorik kırılım Descartes ile gelmiştir. Descartes insanın içindeki  insan ve hayvan ilişkisindeki dualismi kesinleştirmiştir.Beden ile ruhu birbirinden ayırarak bedeni fiziksel ve mekanik kanunlara miras bıraktı.  Ve zaten hayvanlar ruhsuz olduğundan hayvanlar bir makine formuna indirgendi.
Dercardes in kırılımının neticeleri  çok yavaş bir şekilde izlendi. Yüzyıl sonra büyük zoologist Buffon , hayvanları  ve kapasitelerini  kategorize etmek için makine modelini kullanmasına rağmen,  hayvanlara yönelik bir şefkat göstermiştir ve geçicide olsa onları yeniden arkadaş statüsüne getirmiştir. Bu şefkat/nezaket yarı kıskançlık içerir. İnsan hayvana üstün gelebilmesi için kendi içindeki mekaniğe üstün gelmelidir ve içindeki emsalsiz ruhaniyet onu sıklıkla eleme ızdıraba acıya  yönlendirir.

Ve karşılaştırıldığında, makineye benzetilmesine rağmen hayvan insanın bir nevi masumiyetten keyif almasını sağlar.  Hayvanlardan deneyim ve sırlar boşaltıldığından bu yeni keşif edilmiş masumiyet insanın içinde bir nevi nostaljiyi kışkırtır,teşvik eder.İlk kez hayvanlar   düşen/eksilen/azalan geçmişte yerini alır. Buffon  ‘un kunduz derisine yazdığı ifadesine göre:

“İnsan kendini doğan yüksek bir yere konumlandırınca hayvanlar aşağı düştü. Zaptedildi ve köleleştirildi, ya da isyancı olarak davranıldı, zorla dağıtıldı,  toplumları gözden kayboldu,sektörleri verimliliğini yitirdi, deneysel sanatları yok oldu;her bir tür kendilerine ait kaliteleri/özellikleri kaybetti, hepsi  sadece belirgin kapasitelerini korudular,bazıları örnek, taklit eğitim ile geliştim diğerleri de korku ve var olmak için kesintisiz izleme konumunda kaldı. Bu ruhsuz kölelerin ne tür bir planı ya da vizyonu olabilirdi ki?

Her bir türün kendi doğal yeteneklerini kapasitelerini özgürce kullandıkları  ve huzur içinde mükemmelleştirdikleri uygarlıkları çok uzaklarda kalmıştı artık ve de bu  yüzyıllardır insana bilinmeyendi. Kunduzların kurdukları barajlar belki de hayvanların zekasını gösteren son bir örnektir.”

Hayvanlara yönelik bu nostalji 18. yy buluşu olmasına rağmen, hayvanlar marjinalleştirilmeden önce sayısız yaratıcı buluş hala gerekliydi ( tren yolları, elektik, taşıyıcı kayış, motorlu araçlar, kimyasal gübreler)

20.YY içten yanmalı motor sokaklardaki ve fabrikalardaki hayvanlarla yer değiştirdi.  Şehirler farklı hızlarda gelişirken, çevrelerindeki  kırsal alanı suburbs lara dönüşürken yaban yaşamdaki vahşi ya da evcilleştirilmiş hayvanlar azaldı.  Bizon kaplan gibi türlerin ticari sömürüsü onları nerede ise neslini tüketti.  Kaldığı kadarı ile vahsi yaşam doğal parklara ya da oyun alanlarına hapis oldu.
Ensonunda Descartes in modeli üstün geldi. Sanayi devriminin ilk zamanlarında hayvanlar bir makine gibi kullanıldı. Tıpkı çocuklar gibi. Sonrasında, isimlendirildiği üzere post endüstrileşmiş toplumlarda hayvanlar hammadde gibi değerlendirildi.  Yiyecekler için gereken hayvanlar fabrikalarda üretilen ticari eşyalar gibi üretime tabi edildi.

Tıpkı ekonomik tarihde olduğu gibi bir kurama sahip olan, hayvanın bu düşüşü, insanın üreten ve tüketen olarak sınırlı bir kalıba sokulması şeklindeki aynı işlemin  parçasıdır.Hatta bu dönemde hayvana yaklaşım insana yaklaşımdam önce tasarlanmıştır. Hayvanların iş gücüne mekanik yaklaşım daha sonra işçilere uygulanmıştır. Hemen hemen tüm sosyal şartlanmaların modern teknikleri(Taylorism de olduğu gibi)  ilk olarak hayvanlarla yapılan deneyimlere göre kurgulanmıştır. Hatta zeka testi bile.

Hayvanların gözden kaybolmayıp çoğaldığı bir yer vardır. Bugünün zengin şehirlerinde ev hayvanları hiç bu kadar çok sayıda olmamıştı. US de tahmin edilen ev hayvanı 40 milyon köpek, 40 milyon kedi, 15 milyon kuş ve 10 milyon diğer evcil hayvanlar.
Geçmişte aileler evcil hayvanları belirli bir işe yaradıkları için beslemişlerdi. Güvenliği sağlayan köpekler, avcı köpekler, fare öldüren kediler, vb. Hiçbir faydası olmadan evcil hayvanları beslemek modern çağın bir buluşudur.

Evcil hayvanlar  bugün ya kısırlaştırılarak   ya da çiftleşmeleri engellenecek şekilde izole edilerek  nerede ise her türlü diğer hayvan kontağından yoksun bırakılmışlar ve yapay gıdalarla beslenmektedirler. Bu materyal bir işlemdir ki apaçık görüldüğü üzere evcil hayvanlar sahiplerine benzer/çeker. Onlar sahiplerinin yaşam şeklinin yarattığı mahluklardır.

Benzeri şekilde önemli olan bir konu da ortalama bir sahibin hayvanına duyduğu saygı ve ona yüklediği anlamdır. Evcil hayvan sahibini tamamlar, sahibin karakteristik özelliklerine yanıt/karşılık verir  ki aksi halde bu özellikler doğrulanmamış olurdu.

Evcil hayvanı için herhangi biri değildir ve hayvana buna şartlandırılır ona öğretildiği gibi. Hayvan  başka hiçbir şekilde yansıtılmayacak olan, sahibinin bir parçasına aynalık yapar.
Fakat bu ilişki de iki tarafın da özerkliği kaybolduğundan ( sahip tek bu hayvanı için özel biri olur, ve hayvan her fiziksel ihtiyacı için sahibine bağımlı olur) , ayrı yaşamlarının paralelliği bu şekilde yok edilir.
Hayvanların kültürel marjinalleştirilmesi onların fiziksel olarak marjinalleştirilmesinden çok daha komplikedir.Zihindeki hayvanlar kolaylıkla dağıtılamaz. Söylemler, rüyalar, oyunlar,hikayeler, batıl inanışlar, dilin kendisi, onları hep hatırlatır/geri çağırır. Zihnin hayvanları dağılacağına , diğer kategorilerin içine yeniden yerleştirilmiş olup, hayvan kategorisi merkezi önemini yitirmişyir.  Çoğunlukla ailenin parçası olmuşlardır.

 Aileye dahil olanlar onlara benzemişlerdir. Fakat evcil hayvanlarda olduğu gibi herhangi bir fiziksel ihtiyaç ya da sınırlamaları olmaksızın, tamamen insan kuklalara dönüştürülebilirler.  Beatrix Potter in kitaplarındaki  çizimler ilk örneklerdir. Disney sektörünün tüm hayvan karakterleri yakın ve en uç örneklerdir.  Bu çalışmalarda güncel sosyal uygulamaların adiliği , hayvan krallığına yansıtılarak evrenselleştirildi. Donald Duck ve yeğeni arasındaki aşağıdaki diyalog yeterince dilbazdır.

DONALD  : Adamım nasıl bir gün ! Balık tutmak, sandala binmek, buluşmak ve piknik yapmak için harika bir gün. Ama bunların hiçbirini yapamam.
YEĞEN : Neden Donal Amca seni tutan ne?
DONAL D: Ekmek parası oğlum! Bildiğin gibi meteliksizim ve maaş gününe kadar çok vakit var.
YEĞEN: Yürüyüşe çıkabilirsin Donald Amca, kuşları izlemeye git.
DONALD : Yapmalıyım beklide! Ama öncelikle postacıyı beklemeliyim. İyi bir haber getirebilir.
YEĞEN : Moneyville ‘de bilinmeyen bir akrabadan gelecek çek gibi mi?

Fiziksel özellikleri bir kenara bu hayvanlar sessiz bir çoğunluk yaratır. Bir görsele dönüştürülen hayvanlar  gözden kayboldu.Christmas zamanı kitapçıların vitrininde sergilenen eserlerin 1/3 ü hayvan resimleri içerir. Tüm hayvanlar tıpkı akvaryum camından görülen bir balık gibi görülürler.  Bunun nedeni hem teknik hem ideolojiktir.  Son teknolojik cihazlarla onların normal görünmezliğinin birçok belirtisi yakalanabilmiş ve fotoğraflar yaratılmıştır.

Yakın zamanda çok bilinen bir hayvan fotoğrafçısının kitabı (Frederic Rossif) önsözünde şöyle yazmış.

“ Bu resimlerin her biri bir saniyenin 300 de biri zaman diliminde yakalandı. Bunlar insan gözünün çok ötesinde. Burada gördüğümüz daha önce görülmemiş olandır. Çünki bu tamamen görünmez olandır”

İdeoloji tarafında hayvanlar her zaman gözlemlenendir.Onların bizi gözlemlediği gerçeği tüm  önemini yitirmiştir. Onlar bizim her zaman genişleyen bilgimizin objeleridir. Onlar hakkında ne bildiğimiz gücümüzün göstergesidir, ve bu bizi onlardan ayırır. Ne kadar çok bilirsek , o kadar uzaklaşırlar.

Benzeri ideolojide, Lukacs Tarih ve Sınıf Bilinci kitabında bahsettiği üzere , doğa bir değer kavramıdır. Sosyal  kurumlara mualif değer insanı doğal özünden koparır ve onu hapseder.
Burada doğanın  anlamının   doğal olarak büyüyen şeyler olmalıdır , bunun zıttı insanın yarattığı , insan uygarlığının yapay olarak inşa ettiği yapılar olmamalıdır. Aynı zamanda insanın maneviyatının durumu doğal kalmıştır ya da bir kez daha doğal kalmaya eğilimlidir. Doğanın bu görüşüne göre vahşi hayvanın yaşamı  bir ideal olmuştur, bastırılmış arzu ile çevrelenmiş bir duygu  olarak içselleştirilen bir ideal. Vahşi bir hayvanın imgesi  gündüz rüyalarının (daydream)  başlangıç noktası olmuştur. 

Karmaşıklığın derecesi aşağıdaki hikaye ile aktarılmaktadır. “Londralı bir ev kadını “bir dilek tut” yarışmasını kazanmış ve bir aslana sarılmak ve onu öpmek istediğinde bulunmuşbu kadın. Çarşamba akşamı hastanede boğazı yaralı ve şok içinde kendini buldu. Mrs Carter  46 yaşında Çarşamba günü Bewdley deki Safari parkına götürülmüş. Suki isimli dişi aslana sarılmak için uzandığında aslan onu çekerek yere serdi olayı gözlemleyenlerin anlattığına göre.”Anlaşılan o ki çok kötü bir hata yaptık yanlış değerlendirmekle ilgili . Biz hep dişi aslanları tamamen güvenli  olduğuna inanmıştık.”
19. yy da romantik resimlerde hayvanların nasıl kullanıldığı onların yakınlaşan yokoluşlarının bir göstergesiydi.  Hayvanların görselleri sadece hayal dünyasında  varolan bir vahşiliğe indirgenmiştir. 19 yy artistleri gerçekleşmek üzere olan dönüşümün etkisi altında eserleri esrarengiz/tekinsiz (uncanny) çizimler sunmuştur. Grandville Hayvanların Toplumsal ve Bireysel Hayatı ı  isimli eserini 1840-1842 yılları arasında ekler yaparak yayınlamıştır.

İlk bakışta Grandville nin hayvanları ski geleneklere uygun olarak kadın ve erkekler gibi giyimlidir ve bir insan hayvan olarak porte edilmiştir ki onun karakteristik özellikleri daha bir vurgulanabilmiştir. Ustalık bir maske takar gibiydi ve fakat fonksiyonu maskesizliği sağlamaktı. Aslan kesin bir cesareti, tavşan zamparalığı temsil ediyordu. Hayvan kalitensin orijinine yakın bir yerde yaşamaktaydı. Hayvan aracılığı ile ilgili kalite ilk kez tanınmış/tanımlanabilmiştir. Ve bu şekilde bu kaliteye o hayvanın ismi verilmiştir.

Grandville nin çalışmalarına döndüğümüzde görürüz ki bu hayvanlar insanları anlatmak için sadece ödünç alınmamıştır, hiçbir şey maskesiz bırakılmamıştır aslında. Bu hayvanlar zorbaca yönlemler kullanılan  insan/sosyal durumlarının mahkumu olmuştur . Bir evsahibi olarak gösterilen akbaba bir kuş halinden çok daha korkutucu şekilde aç gözlüdür, Bir yemek masasındaki timsah  ırmakta olduğu halinden çok daha fazla açgözlüdür.

Burada hayvanlar orijinin hatırlatması ya da ahlaki metaforlar olarak kullanılmamaış, toptan olarak insanların durumları için kullanılmıştır. Bu hareket Disney in bayağılığı ile son bulmuştur.
Grandville nin gravürlerinde köpek ağıllarındaki köpekler köpek yüzüne sahiptir ancak  acı çektikleri şey insan gibi  bir mahkumiyettir..

Bir ayı  iyi bir babadır. Mahsun  neşesiz bir şekilde bebek arabasını çeken diğer ekmek parası kazanan insanlar gibi gösterilir..Grandville ilk bölümü şu sözlerle biter. “İyi geceler sevgili okuyucu.  Eve gidin ve  kafesinizi iyi kilitleyin. Güzel uyuyun ve tatlı rüyalar görün. Yarına kadar.” Hayvanlar ve topluluk özdeşleşmeye başlamıştır ki bu şekilde hayvanların yok olup gittiğini söyleyebiliriz.
Musevi Hristiyan geleneğinde hayvanların ve insanların ilk buluşması Nuh’un gemisinde olmuştur. Bu buluşma artık bitmiştir. Grandville bize büyük ayrılığı göstermektedir.
1867 civarında Londra Hayvanat Bahçesi Rehberine göre Great Vance isimli bir müzikal artisti  Zoo (hayvanatbahçesinde) yürümek OK bir şeydir “ şeklinde bir şarkı söylermimiş.  Zoo günlük dile girmiş. London Zoo Jumbo sözcüğünü dile kazandırmıştır. Jumbo mamut büyüklüğünde bir Afrika fili idi 1865 ile 1882 yılları arasında London Zoo da yaşamış bir fildi. Kraliçe Victoria ın özel bir ilgisi vardı bu file ve Amerika da seyahat eden Barnum isimli sirkte yıldız olarak günlerini tamamladı. Onun ismi dev boyutlu cisimlerin tanımlanması için kullanılmıştır.

Hayvanların günlük yaşamdan kayboluşunu takiben halka açık hayvanat bahçeleri hayata geçti. Hayvanat bahçesinde insanlar hayvanlarla buluşuyor ve onları gözlemliyorlardı ki böyle bir karşılaşma mümkün olmayanın anıtı idi. Modern hbahçeleri  insan kadar eski olan ilişkinin mezar taşlarıdır. Onlar böyle görülmez çünki hbahçeleri ile ilgili yanlış sorular sorulmuştur.
1828 de kurulan Londra hayvanat bahseçesi 1793 de kurulan Jardin Des Plantes ve 1844 de kurulan Berlin hayvanat bahçeleri kuruldukları dönemde başşehirlere dikkat çeken bir pretjis getirmişlerdir.  Bu prestij özel kraliyet manejlerinden daha az değildir. Bu manejler altın kaplamalar mimarileri orkestralar artistler mobilyalar akrobatlar kostümler atlar sanat eserleri ve yiyeceklerle kralın ya da imparatorun gücünü  ve zenginliğinin göstergesi olmuştur. 19. Yy halka açık hayvanat bahçeleri modern koloni gücünün onayıdır. Hayvanların ele geçirilmesi uzak ve egzotik toprakların fethinin sembolik temsilidir.

Kaşifler vatanseverliklerini eve bir fil ya da kaplan göndererek ispatlamışlardır. Egzotik bir hayvanın şehiriçi bir hayvanat bahçesine hediye edilmesi boyun eğen  diplomatik ilişkilerin işareti olmuştur.
19 yy hemen hemen her  bir kamu kuruluşu gibi hayvanat bahçesi de emperyalizm ideolojisinin destekçisi  olmasına rağmen bağımsız ve  medeni bir fonsiyona sahip çıkmak zorunda kaldı. Daha çok bilgi ve kamuyu aydınlatma amacı taşıyan bir çeşit müze olmaktı iddia.  Bir yy sonra daha sofistike zoologlardan Kondrad Lorenz davranışsal ve etolojik sorular sormuştur.  Bu çalışmaların amacı hayvanları deneysel şartlar altında inceleyerek insanların davranışlarının kaynaklarını araştırmak istemeleridir.

Bu arada milyonlar meraktan hayvanat bahçelerini ziyaret ertmiştir. Bugün Fransa da 22 milyon insan 200 hayvanat bahçesini her yıl ziyaret etmektedir. Ziyaretçilerin büyük çoğunluk çocuktu ve halen de çocuktur.

Sanayileşmiş dünyadaki çocuklar hayvan imgeleri ile sarılmıştır: her çeşit oyuncaklar, çizgi filmler, resimler, dekorasyonlarla. Çocukların hayvanlara spontan ilgisinin hep böyle olduğunu sanabilir kişi.  Elbetteki  ilk oyuncaklardan bazıları (toplumun çoğu için oyuncaklar bilinmediği zamanlarda) hayvanlardı.  Aynı  şekilde tüm dünyada çocuk oyunları ya hayvanları ya da  hayvan taklitlerini içerir.  

Önceki yüzyıllarda hayvan oyuncakların boyutları küçüktü. Gerçek boyutları yansıtmamaktaydı atı ile sadece sembolikti. Geleneksel bir hobi atı ile sallanan at arasındaki fark: ilki bir çubuk ve çocuk rodeosundaki  süpürge sapı gibi  gelişmemiş bir kafa idi.  İkincisi daha detaylandırılmış yeniden üretilmiş bir attır. Daha gerçekçi boyanmış, gerçek deri ile yapılmış, gerçek at kılı ile bezenmiş.
Sallanan at 19.yy yaratımıdır.

Bu yeni gerçeğe yakın hayvan oyuncakları  talebi yeni üretim methodlarını gündeme getirdi. İlk doldurulmuş hayvan oyuncakları üretildi ve en pahalıları gerçek hayvan derileri ile kaplıydı. Aynı dönemde yumuşak hayvan oyuncakları görülmeye başlandı ayıcıklar kaplanlar tavşanlar ki çocuklar onlarla yatağa gidebiliyordu.

Bir ailenin hayvanat bahçesine ziyarati bir maç ya da oyun parkı ziyaretinden daha duygusal bir etkinlikti. Yetişkinler çocukları hayvanat bahçesine onların oyuncaklarının orijinal hallerini göstermek için ve belki de çocukluklarından hatırladıkları oyuncak hayvanlardaki masumiyeti yeniden bulmak için götürüyorlardı.

Hayvanlar nadiren yetişkinlerin hatıralarında canlanır , çocuklara onlara çoğu zaman beklenmedik şekilde uyuşuk ve donuk gelmektedir. Hayvanat bahçelerinde hayvanlarla ilgili konuşmalar daha çok çocukların nerede o neden hareket etmiyor ölümü gibi ısrarcı soruları şeklindedir. Fakat çoğu ziyarettiçin hissettiği şu dur ki hayvanları inandıklarından hayal ettiklerinden daha az bulurlar.
Ve bu profesyonel olmayan ifade edilemiyen soru cevaplanmaya değerdir.

Bir hayvanat bahçesi öyle bir yerdir ki bir çok çeşit ve özellikte  olan hayvanlar görülmek incelenmek üzerinde çalışmak üzere toplanmıştır. Prensip olarak her bir kafes hayvanları çerçevelemektedir. Ziyaretçiler hayvanlara bakmak için hayvanat bahçesini ziyaret eder. Ziyaretçiler bir kafesten diğerine giderler,  bir sanat galerisindeki gibi bir resimden diğerine gider gibi dura dura gezmezler.
Aynı zamanda hayvanat bahçesindeki manzara hep yanlıştır. Tıpkı odağı bozuk bir görüntü gibi. 
Hayvanat bahçesinde ne görmeyi bekliyorsunuz? Ölü bir obje değildir görmeye geldiğiniz. Canlıdır. O kendi hayatını yaşamaktadır.

Ancak siz bu hayvanlara parmaklıklar arkasından baktığınızda ve hayvan ayakta ve sizden bir foot uzakta olduğunda   siz kesinlikle marjinal bir şeye bakıyorsunuzudur. Tüm odaklanmanız yetmeyecektir  merkezlenmeye. Bu neden böyledir?

Sınırlar içinde hayvanlar özgürdür,  fakat hem onlar hem de izleyicileri yakın gözaltında farz ederler. Camdan görülebilirlik parmaklıklar arasındaki boşluk ya da hendek üstündeki hava göründükleri gibi değildir. Eğer öyle olsaydı her şey değişirdi. Bu görülebilirlik  boşluk hava bir belirtiye işarete indirgenmiştir.

Tüm bu elementeri içerir dekorlar birer işarettir (yani sembolik ifade gibi) …bazen tam bir ilüzyon yaratırlar, boyanmış ovalar, kayalıklar kutular içindeki küçük hayvanların arkasında yer alır. Bazen hayvanların orijinal yaşam alanlarını hatırlatan işaretler/objeler konur…maymunlar için kuru ağaç dalları, ayılar için sahte kayalar,timsahlar için çakıltaşları ve sığ su, …Bu ilave malzemeler/işaretler iki  net amaca hizmet eder…izleyiciler için bunlar tiyatro dekoru gibidir , hayvanlar için ise içinde fiziksel olarak var olabilecekleri bir minimum bir çevre yaratılmış olur.
Birbirinden izole edilmiş ve türler arası temas olmayan hayvanlar tümüyle bakıcılarına bağımlı olurlar.

Netice olarak da çoğu tepkileri değişmiştir. İlgilerinin merkezi değişmiştir ve pasif bir bekleyiş içindedirler. Boyanmış çayırlar gibi onların doğal tepkileri de bir ilüzyona dönüşmüştür. Aynı zamanda bu izolasyon onların uzun ömürlü  olmasını garantilemiştir .

Tüm bunlar onları marjinal yapar. İçinde bulundukları alan yapaydır.  Ancak onların niyeti bu alanın sınırlarını desteklemektir.  Bu sınırların ötesinde gerçek bir alan olabilir.  Bazı kafeslerde ışıkta yapaydır. Tüm örneklerde doğa bir ilüzyondur. Onların kendi uyuşuklukları ya da hiper aktiflikleri  dışında hiçbirşey onları sarmaz aslında.  Eylem hareket etmeleri için bir neden yoktur aslında , yemek temini  ya da çok az da olsa eş temin dışında.(Yıl boyunca yapılan aksiyonlar onların marjinal aksiyonları olur bir obje olmadan)  Son olarak onların bağımlılığı ve izole edilmesi onların tepki çok şartlandırmıştır ki etraflarında olan her olayı (genellikle önlerinde olan ki halk oradadır) marjinal olarak değerlendirirler.

Hayvanat bahçeleri, gerçeğe yakın hayvan oyuncakları ve diğer hayvan imgeli ticari objeler hayvanların günlük yaşamımızdan çekilmesi ile başlamıştır.  Bazıları bu tarz yeniliklerin zorunlu olduğunu düşünebilir.  Gerçekte bu yeniliklerin kendisi dahi  hayvanların seyrelmesi ne neden olan aynı acımasız harekete aittir.  Hayvanat bahçeleri  tiyatral gösteri dekorları ile hayvanların  nasıl kesinlikle marjinal bir duruma sokulduğunun göstergesidir.  Gerçekçi hayvan oyuncakları yeni hayvan kuklalarına yönelik talebi arttırdı, şehirli ev hayvanları.  Hayvanların imajlarda  yeniden üretimi  hayvanları daha çok egzotik ve uzak kılmıştır. 

Hayvanlar heryerde kaybolmuştur. Hayvanat bahçelerinde onlar  yok oluşlarının yaşayan heykelleridirler. Böylece son metaforlarını ateşlemişler, kışkırtmışlardır.  Naked Ape , The Human Zoo dünyanın  en çok satan kitaplarının başlıklarıdır. Bukitapta zoologist Desmond Morris hayvanların tutsaklık içindeki doğal olmayan davranışları , tüketici toplumlarda yaşamanın stresini anlamaya kabul etmeye ve üstesinden gelmeye yardım edebileceğini önermiştir.
Zorla marjinalleştirilmiş yapılar, gettolar hapishaneler akıl hastaneleri toplama kampları gecekondu bölgeleri  hayvanat bahçeleri ile ortak bir şeye sahiptir.  Fakat hayvanat bahçesini bir sembol olarak kullanmak çok kolay ve çok kaçamaklıdır. Hayvanat bahçesi insan ve hayvan arasındaki ilişkin kanıtıdır sadece. Hayvanların marjinalleştirilmesi  bugün  , orta  ve küçük köylülerin marjinalleştirilmesi ve elden çıkarılması yok edilmesini takip etmektedir. Ki bu sınıflar  tüm tarih boyunca hayvanlara aşina olmuşlardır ve ve bu aşinalığa  eşlik eden bilgeliği geliştirmiş sahip çıkmışlardır.  Bu bilgeliğin temeli insan ve hayvanın ilişkisinin başlangıcındaki dualizmi kabul etmekdir.  Bu dualizm in red edilmesi büyük olasılıkla modern totaliterciliğe yolu açan önemli bir faktördür.  Fakat ben profesyonel olmayan ifade edilemeyen fakat  hayvanat  bahçesine sorulan fundamental  sorunun ötesine gitmeyi arzulamıyorum.

Hayvanat bahçesi hayal kırıklığı olabilir.  Hayvanat bahçelerinin kamu amacı hayvanlara bakma fırsatı vermesidir. Ancak hayvanat bahçesinde hiçbir yer hayvanlarla karşı karşıya gelmezsiniz. En fazla hayvanın görüntüsü titrek bir şekilde belirir  gelir geçer . Onlar yanlara bakar. Körmüşcesine ileriye uzağa bakarlar. Mekanik olarak tararlar. Onlar yüzyüze gelmek için immunize edilmiştir çünki hiçbir şey artık onların dikkatinin merkesinde yer almaz.
Burada da onların marginalleştirilmelerinin nihai neticesi yatar. İnsan ve hayvan arasındaki bu bakış, ki insan topluluğunun gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır, her şekilde,bir yüzyıldan daha az bir zamana kadar yaşamış insanlarda olan bu bakış , yok edilmiştir.  Her bir hayvana bakmak , eşlikçisiz ziyaretçi si yalnızdır. Kalabalıklar için, onlar izole edilmiş türlere  hayvanat bahçeleri aittirler.
Bu tarihi kayıp, ki hayvanat bahçeleri tarihi eserdir,   kapitalizmin kültürü için bedeli ödenerek kurtarılamaz."