Hindistan'a kaç kez gittim inanın bilmiyorum. Ağustos 1999 ile Temmuz 2000 arasında Mumbai ve Pune şehirlerinde yaşadım kesintisiz. Pune 'de kendi evimizi dahi kiralamıştık.
Ülkeyi kültürü insanları müziği ile yemekleri ile çarşı pazarı ile gözlemleme deneyimleme şansım olmuştu.
En çok dikkatimi çeken konulardan biri de 17 eyalete , her birinin ayrı diline, beş ana farklı din ve onlarca sekte rağmen uyum ve anlayış içinde yaşama becerileri idi.
Kendi kendime ''Ben de kendimi demokrat aydın falan sanıyordum. Bu muazzam bir beceri .'' dediğimi hatırlıyorum. Ve merak ettiğimi bunun sırrını.
Bazı sorularımızın yanıtı yıllar sonra karşımıza çıkabiliyor.
Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesinde iki günlük bir yazı dizisi çıktı. Ezgi Kardeş 'in kaleme aldığı bir yazı dizisi idi. Keşmir 'de politik ortam ısınınca Hindistan Başkonsolosluğu bir grup gazeteciyi davet etmişti ülkelerine.
Ezgi Kardeş'in sorularına aldığı yanıtlar ve gözlemleri yer alıyordu bu yazı dizisinde.
Nerede ise 20 yıl önce sorduğum sorunun yanıtı vardı bu yazı dizisinde. Ve bir de şahsi gözlemimin teyidi.
İşte ilk alıntım.
'' Dışişleri Bakanlığı'nın Batı ülkelerinden sorumlu müsteşarı Gitesh Sarma'ya 30'u aşkın dil, beş farklı din ve onlarca sekte rağmen Hindistan'ı bir arada tutan şeyin ne olduğunu soruyoruz. Sarma, bu soruyu '' Bu çeşitlilik göçmenlikten değil, geçmişten geliyor. Biz müslüman yönetimi altında da, İngiliz sömürgesi altında da yaşadık. Bu, Hindistan'ın çokkültürlü yönetim geleneğini benimsemesinin ana nedenlerinden'' diye cevaplıyor.''
Evet ortak yaşanmışlıklar toplumun tüm kesimlerini ortak ihtiyaçlar çerçevesinde birleştiriyordu. Toplumsal ilişkiler yanı sıra her türlü ilişki zaten bunun üzerine inşa edilmiyor mu ? İkili ilişkiler, aile içi ilişkiler, iş ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri...Ne çok şeyi birlikte yaşamış göğüs germiş ve bir arada durmayı başarabilmişsek o kadar güçleniyordu bağlar ve derinleşiyordu ilişki...Asıl olan bir arada kalma niyeti ve iradesi idi...
Biz neler neler yaşadık toplum olarak...Darbeler, depremler, ekonomik krizler, terör, faşist iktidarlar, iklimsel afetler, gıda krizleri...
Ve ülke olarak uzunca zamandır içinden geçtiğimiz dönemin bizleri ne kadar da çok birbirimize açılmak anlamak insani bağ kurmak için fırsat alanı yarattığını gördüm. Her şer de bir hayır vardır sözü ne kadar da doğru. Her zamankin den daha bir bütünleşmiş kenetlenmiş çıkabileceğimize inanıyorum bu zor günlerden. Umutlandım!
Kendime teyid aldığım konu ise Hinduizm ile ilgili. Biz çok tanrılı din gibi biliriz Hinduizm'i. Jung'a göre Doğu sağ beyinlidir ve Batı sol beyinlidir. Sağ beyinli toplumların inançları ve inançlarını yaşayış şekillerinin müzik dans görsellik içerir sanatsal ifadelere daha çok eğilim gösterdiğini düşünmüşümdür. O ziyaretim sırasında da aslında tek bir güce inanıldığını ve nasıl ki Allah'ın 99 ismi var ise diğer tüm görsel ifadelerin onun sıfatlarını ifade eden figürleri temsil ettiğini düşünmüştüm ta yirmi yıl önce. Ve doğa ile ilgili figürler anlatımlar nedeni ile de Şamanizm'e de çok yakın gelmişti Hinduzim. Irmakların hayvanların ağaçların her şeyin ruhu vardı Hinduizm'de . Şamaniz ile İslam karışımı diyebilirim hatta Hinduzim'e. Türk İslam sentezlemesi açısından çok yakın gelmişti Hinduzim bana . Hatta daha da ileri gidersem Sufizm ile çok ortak temalar ile karşılaşmıştım. Türkiye'nin Hinduzim'i algılayabilecek doğru yere konumlandırabilecek tek islam ülkesi olabileceğini düşünüyorum bu nedenle.
Nitekim yazı dizinde Ezgi Kardeş aslında tek tanrı olarak Brahman ' a inanıldığını ve diğer tüm ifadelerin onun tezahürleri olduğunu not düşmüştü.
Aslında ne kadar özgün bir düşünce felsefe ve yaşam alanına sahip olduğumuzu bir kez daha anladım. Türk kültürü mitolojisi ile islam felsefesinin tek ürünüyüz. Ve kültürler arası bir köprü olduğumuzu düşünüyorum.
Üstelik Anadolu'nun bir gen havuzu olduğunu da dikkate alırsak inanılmaz bir insanlık potansiyeli barındırdığına inanıyorum bu ülkenin.
Özetle ben bize inanıyorum...
Sevgiyle,
xxxx
Ülkeyi kültürü insanları müziği ile yemekleri ile çarşı pazarı ile gözlemleme deneyimleme şansım olmuştu.
En çok dikkatimi çeken konulardan biri de 17 eyalete , her birinin ayrı diline, beş ana farklı din ve onlarca sekte rağmen uyum ve anlayış içinde yaşama becerileri idi.
Kendi kendime ''Ben de kendimi demokrat aydın falan sanıyordum. Bu muazzam bir beceri .'' dediğimi hatırlıyorum. Ve merak ettiğimi bunun sırrını.
Bazı sorularımızın yanıtı yıllar sonra karşımıza çıkabiliyor.
Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet gazetesinde iki günlük bir yazı dizisi çıktı. Ezgi Kardeş 'in kaleme aldığı bir yazı dizisi idi. Keşmir 'de politik ortam ısınınca Hindistan Başkonsolosluğu bir grup gazeteciyi davet etmişti ülkelerine.
Ezgi Kardeş'in sorularına aldığı yanıtlar ve gözlemleri yer alıyordu bu yazı dizisinde.
Nerede ise 20 yıl önce sorduğum sorunun yanıtı vardı bu yazı dizisinde. Ve bir de şahsi gözlemimin teyidi.
İşte ilk alıntım.
'' Dışişleri Bakanlığı'nın Batı ülkelerinden sorumlu müsteşarı Gitesh Sarma'ya 30'u aşkın dil, beş farklı din ve onlarca sekte rağmen Hindistan'ı bir arada tutan şeyin ne olduğunu soruyoruz. Sarma, bu soruyu '' Bu çeşitlilik göçmenlikten değil, geçmişten geliyor. Biz müslüman yönetimi altında da, İngiliz sömürgesi altında da yaşadık. Bu, Hindistan'ın çokkültürlü yönetim geleneğini benimsemesinin ana nedenlerinden'' diye cevaplıyor.''
Evet ortak yaşanmışlıklar toplumun tüm kesimlerini ortak ihtiyaçlar çerçevesinde birleştiriyordu. Toplumsal ilişkiler yanı sıra her türlü ilişki zaten bunun üzerine inşa edilmiyor mu ? İkili ilişkiler, aile içi ilişkiler, iş ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri...Ne çok şeyi birlikte yaşamış göğüs germiş ve bir arada durmayı başarabilmişsek o kadar güçleniyordu bağlar ve derinleşiyordu ilişki...Asıl olan bir arada kalma niyeti ve iradesi idi...
Biz neler neler yaşadık toplum olarak...Darbeler, depremler, ekonomik krizler, terör, faşist iktidarlar, iklimsel afetler, gıda krizleri...
Ve ülke olarak uzunca zamandır içinden geçtiğimiz dönemin bizleri ne kadar da çok birbirimize açılmak anlamak insani bağ kurmak için fırsat alanı yarattığını gördüm. Her şer de bir hayır vardır sözü ne kadar da doğru. Her zamankin den daha bir bütünleşmiş kenetlenmiş çıkabileceğimize inanıyorum bu zor günlerden. Umutlandım!
Kendime teyid aldığım konu ise Hinduizm ile ilgili. Biz çok tanrılı din gibi biliriz Hinduizm'i. Jung'a göre Doğu sağ beyinlidir ve Batı sol beyinlidir. Sağ beyinli toplumların inançları ve inançlarını yaşayış şekillerinin müzik dans görsellik içerir sanatsal ifadelere daha çok eğilim gösterdiğini düşünmüşümdür. O ziyaretim sırasında da aslında tek bir güce inanıldığını ve nasıl ki Allah'ın 99 ismi var ise diğer tüm görsel ifadelerin onun sıfatlarını ifade eden figürleri temsil ettiğini düşünmüştüm ta yirmi yıl önce. Ve doğa ile ilgili figürler anlatımlar nedeni ile de Şamanizm'e de çok yakın gelmişti Hinduzim. Irmakların hayvanların ağaçların her şeyin ruhu vardı Hinduizm'de . Şamaniz ile İslam karışımı diyebilirim hatta Hinduzim'e. Türk İslam sentezlemesi açısından çok yakın gelmişti Hinduzim bana . Hatta daha da ileri gidersem Sufizm ile çok ortak temalar ile karşılaşmıştım. Türkiye'nin Hinduzim'i algılayabilecek doğru yere konumlandırabilecek tek islam ülkesi olabileceğini düşünüyorum bu nedenle.
Nitekim yazı dizinde Ezgi Kardeş aslında tek tanrı olarak Brahman ' a inanıldığını ve diğer tüm ifadelerin onun tezahürleri olduğunu not düşmüştü.
Aslında ne kadar özgün bir düşünce felsefe ve yaşam alanına sahip olduğumuzu bir kez daha anladım. Türk kültürü mitolojisi ile islam felsefesinin tek ürünüyüz. Ve kültürler arası bir köprü olduğumuzu düşünüyorum.
Üstelik Anadolu'nun bir gen havuzu olduğunu da dikkate alırsak inanılmaz bir insanlık potansiyeli barındırdığına inanıyorum bu ülkenin.
Özetle ben bize inanıyorum...
Sevgiyle,
xxxx