The Century of Self...Ben Devri olarak tanımlanan bir belgeseli izledim geçen hafta.
Biritish Televison'un yayınladığı ve Adam Curtis'in hazırladığı müthiş bir belgesel. 4 bölümden oluşuyor.
İlk üç bölümü izledim. Dördüncü bölüm alt yazılı olarak nette var fakat mahkeme kararı ile yasaklanmış ülkemizde nedense!
Belgeselin konusu, Sigmund Freud, kızı Anna Freud ve yeğeni Edward Bernays'ın kurumları ve hükümetleri insan topluluklarını yönetmek için nasıl desteklediklerini anlatıyor.
Destek de değil! Tamamen onların psikanaliz çalışmaları üzerine kurulmuş tüm sistem.
Algı yönetimi, bilinçaltı mesajlar daha neler neler.
Ha bu arada Edward Bernays, Public Relation (Halkla İlişkiler) 'in babası sayılıyormuş.
Anlayacağınız insanların ne sevip sevmeyeceği, neyin doğru olup olmadığı, neyin iyi neyin kötü olduğunu onlara çeşitli zihinsel mizansenlerle bildiren ve insanların beklenen davranışları sergilemesini sağlayan sistemin yaratıcısı kendileri.
Bernays Amerika'da yaşıyor. 1920'lerden bahsediyoruz. O zamanlar Amerika'da vatantaşlık kavramı var. Kitle vatandaşlardan oluşuyor ve sadece ihtiyacı kadar ürün tüketiyor. Ürünlerin reklamları ise ne kadar uzun süreli ve dayanıklı oldukları şeklinde.
Özetle insanların daha çok tüketmeye yönlendirilmesi gerekiyor. Ve vatandaşlık kavramı gidiyor tüketici kavramı tanımlıyor kitleleri.
Örnek kadınlar 1920'li yıllarda çok fazla sigara içmiyor. Ağırlıklı olarak erkekler tüketici olarak görülüyor. Sigara üretici firma başvuruyor Bernays'e. Sigaranın penis ile bir bağı olduğunu, sigara içmenin kadın için güç ve özgürlük algısını besleyebileceği şeklinde bir tez ortaya atıyor o da. Bu algının yaratılmasına kalıyor iş. Derhal ünlü sanatçı ve sosyeteden kadınlardan oluşan bir toplantı organize ediliyor. Katılımcı kadınlara sigara veriliyor. Tam da aynı gün kadın hakları ile ilgili başka bir gösteri yürüyüş organize ediliyor. Bernays 'in organize ettiği etkinlikler bunlar elbette. Bu her iki haber yan yana sunuluyor tüm medyada. Ne mi oluyor? Sigara içen kadın asi , kendi haklarına sahip,özgür ve güçlü kadın olarak algılanıyor. Sanki sigara sihirli bir çubuk gibi o ezik zayıf kadına dokunuyor ve onu bambaşka bir kadına çeviriyor. Kadın sigara içenlerin sayısında ne mi oluyor? Patlıyor gidiyor!
Bir US başkanı çok soğuk halktan uzak olarak görülüyor.Sahneyi Bernays alıyor. Hemen Beyaz Saray'a popüler şarkıcılar, film artistleri, şovmenler davet ediliyor. Espiri üzerine espiri. Başkan bir an da en çok kabul gören sevilen başkan oluveriyor. Tanıdık değil mi bu senaryo?
Daha neler neler! Hatta komunist ülkelerle ilgili algıların bile nasıl yaratıldığını anlatıyor belgesel.
Biliyorduk bunu elbette, ancak bu kadar organize, bilinçli ve sistematik bir yapılanma olabileceğini açıkçası hiç düşünmemiştim. Freud üçlüsünün kurgusu olduğunu da yeni öğrendim.Özellikle yeğen Bernays'in.
Demokrasi kavramının da içinin ne kadar boşaltıldığına ve bu şekilde zihnine nüfus edilen kitlelerin seçimlerinin ne kadar demokratik olabileceğine yönelik de ciddi ağır eleştiriler var.Bunu da Bernays 'in kızından duymak çok ilginçti ayrıca.
Özetle sen sen değilsin! Ben ben değilim!
Bu üçlü Freud üçgeninin zihninin yarattığı bir ilüzyonu yaşıyoruz yeryüzünde.
Onların zihinlerinin yansıttığı bir dünya kurgulanmış çevremizde.
Hükümetlerin, kurumların elindeki silah bu. Sana karşı bana karşı doğaya karşı ! Hatta artık sadece kurumların kurguladığı dünyayı yaşıyoruz. Hükümetler de kurumlara biat etti.
Kendi benimize ulaşabilmek , özgür ve bütün bir varoluş içinde yaşayabilmek için nasıl hayatımız boyunca bize yansıtılan sahte benlik algılarından özgürleşmemiz gerekiyorsa, işte daha derinden içimizdeki Freudlar'dan da özgürleşmemiz gerekiyor sanki.
Sözü başka bir yere getireceğim şimdi.
Geçen hafta tüm Türkiye'de elektrik kesildi. Anlamlı bir açıklama gelmedi değil mi? Nerede ise bir gün karanlıkta kaldı ülke.
O gün nedense işten eve giderken yolumun üstündeki billboard larda ilk kez AKKUYU NÜKLEER reklamlarını gördüm.
Radyoda da biraz sonra AKKUYU NÜKLEER cıngılı seslendirilmişti.
Tüm duyularımıza hitap ediliyor, korku kaygı endişemize dokunularak bir şey anlatılmaya çalışılıyordu bariz bir şekilde.
Konu derin mi derin.
Anlayan anlar diyorum!
Bahar geldi tüm doğa uyanıyor.
Kim bilir belki bu bahar topyekun uyanırız!
Sadece Funda,
Biritish Televison'un yayınladığı ve Adam Curtis'in hazırladığı müthiş bir belgesel. 4 bölümden oluşuyor.
İlk üç bölümü izledim. Dördüncü bölüm alt yazılı olarak nette var fakat mahkeme kararı ile yasaklanmış ülkemizde nedense!
Belgeselin konusu, Sigmund Freud, kızı Anna Freud ve yeğeni Edward Bernays'ın kurumları ve hükümetleri insan topluluklarını yönetmek için nasıl desteklediklerini anlatıyor.
Destek de değil! Tamamen onların psikanaliz çalışmaları üzerine kurulmuş tüm sistem.
Algı yönetimi, bilinçaltı mesajlar daha neler neler.
Ha bu arada Edward Bernays, Public Relation (Halkla İlişkiler) 'in babası sayılıyormuş.
Anlayacağınız insanların ne sevip sevmeyeceği, neyin doğru olup olmadığı, neyin iyi neyin kötü olduğunu onlara çeşitli zihinsel mizansenlerle bildiren ve insanların beklenen davranışları sergilemesini sağlayan sistemin yaratıcısı kendileri.
Bernays Amerika'da yaşıyor. 1920'lerden bahsediyoruz. O zamanlar Amerika'da vatantaşlık kavramı var. Kitle vatandaşlardan oluşuyor ve sadece ihtiyacı kadar ürün tüketiyor. Ürünlerin reklamları ise ne kadar uzun süreli ve dayanıklı oldukları şeklinde.
Özetle insanların daha çok tüketmeye yönlendirilmesi gerekiyor. Ve vatandaşlık kavramı gidiyor tüketici kavramı tanımlıyor kitleleri.
Örnek kadınlar 1920'li yıllarda çok fazla sigara içmiyor. Ağırlıklı olarak erkekler tüketici olarak görülüyor. Sigara üretici firma başvuruyor Bernays'e. Sigaranın penis ile bir bağı olduğunu, sigara içmenin kadın için güç ve özgürlük algısını besleyebileceği şeklinde bir tez ortaya atıyor o da. Bu algının yaratılmasına kalıyor iş. Derhal ünlü sanatçı ve sosyeteden kadınlardan oluşan bir toplantı organize ediliyor. Katılımcı kadınlara sigara veriliyor. Tam da aynı gün kadın hakları ile ilgili başka bir gösteri yürüyüş organize ediliyor. Bernays 'in organize ettiği etkinlikler bunlar elbette. Bu her iki haber yan yana sunuluyor tüm medyada. Ne mi oluyor? Sigara içen kadın asi , kendi haklarına sahip,özgür ve güçlü kadın olarak algılanıyor. Sanki sigara sihirli bir çubuk gibi o ezik zayıf kadına dokunuyor ve onu bambaşka bir kadına çeviriyor. Kadın sigara içenlerin sayısında ne mi oluyor? Patlıyor gidiyor!
Bir US başkanı çok soğuk halktan uzak olarak görülüyor.Sahneyi Bernays alıyor. Hemen Beyaz Saray'a popüler şarkıcılar, film artistleri, şovmenler davet ediliyor. Espiri üzerine espiri. Başkan bir an da en çok kabul gören sevilen başkan oluveriyor. Tanıdık değil mi bu senaryo?
Daha neler neler! Hatta komunist ülkelerle ilgili algıların bile nasıl yaratıldığını anlatıyor belgesel.
Biliyorduk bunu elbette, ancak bu kadar organize, bilinçli ve sistematik bir yapılanma olabileceğini açıkçası hiç düşünmemiştim. Freud üçlüsünün kurgusu olduğunu da yeni öğrendim.Özellikle yeğen Bernays'in.
Demokrasi kavramının da içinin ne kadar boşaltıldığına ve bu şekilde zihnine nüfus edilen kitlelerin seçimlerinin ne kadar demokratik olabileceğine yönelik de ciddi ağır eleştiriler var.Bunu da Bernays 'in kızından duymak çok ilginçti ayrıca.
Özetle sen sen değilsin! Ben ben değilim!
Bu üçlü Freud üçgeninin zihninin yarattığı bir ilüzyonu yaşıyoruz yeryüzünde.
Onların zihinlerinin yansıttığı bir dünya kurgulanmış çevremizde.
Hükümetlerin, kurumların elindeki silah bu. Sana karşı bana karşı doğaya karşı ! Hatta artık sadece kurumların kurguladığı dünyayı yaşıyoruz. Hükümetler de kurumlara biat etti.
Kendi benimize ulaşabilmek , özgür ve bütün bir varoluş içinde yaşayabilmek için nasıl hayatımız boyunca bize yansıtılan sahte benlik algılarından özgürleşmemiz gerekiyorsa, işte daha derinden içimizdeki Freudlar'dan da özgürleşmemiz gerekiyor sanki.
Sözü başka bir yere getireceğim şimdi.
Geçen hafta tüm Türkiye'de elektrik kesildi. Anlamlı bir açıklama gelmedi değil mi? Nerede ise bir gün karanlıkta kaldı ülke.
O gün nedense işten eve giderken yolumun üstündeki billboard larda ilk kez AKKUYU NÜKLEER reklamlarını gördüm.
Radyoda da biraz sonra AKKUYU NÜKLEER cıngılı seslendirilmişti.
Tüm duyularımıza hitap ediliyor, korku kaygı endişemize dokunularak bir şey anlatılmaya çalışılıyordu bariz bir şekilde.
Konu derin mi derin.
Anlayan anlar diyorum!
Bahar geldi tüm doğa uyanıyor.
Kim bilir belki bu bahar topyekun uyanırız!
Sadece Funda,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder