5 yaşında iken hocası sorarmış. "Bugün ne gördün? Okulda ? Sokakta? Oyunda ? Anlat piyano ile..." diye.
İşte ben de tam o gün Kadıköy 'deki bir semt polikliniğine gittim.
Kuyrukta bekledikten sonra dahiliye Dr 'u için numara aldım ve üst kata çıktım.
Bir de ne göreyim? Onlarca insan (en az 60-70 kişi) kapıda bekliyor. Sadece tek bir dahiliye Dr'u varmış.
Camlar kapalı havasız bir ortam. Çoğunluk yaşlı...Hatta ayakta duramıyacak kadar yaşlı ve hasta olan insanlar da vardı.
O an düşündüm. Nüfusun çoğunluğu genç ve/veya çalışan kesim olduğundan ya daha az hasta oluyorlar ya da özel hastanelere gidiyorlardı. Daha şanslıları, çalıştıkları şirketlerinin özel sağlık sigortasından yararlanıyordu...
Devlet desteğinden en çok yararlanma ihtiyacında olanlar yaşlı ve emeklilerin işte kuyruklarda geçiyordu kalan ömürleri!
Sonra bir ortopedist uzman Dr sadece tahlil yazdıracak varsa bana gelsin dedi. Ben de o grup içindekilerden biri olarak 15-20 dakika içinde istediğim tahlili yazdırabildim.
Ortopedist Dr geçenlerde bir TV programı izlediğini ve orada "çözüm odaklı " olmak üzere bir söyleşi dinlediğini ve bir nevi ondan esinlenerek bu yaklaşımı gösterdiğini paylaştı benimle.
Ben de ilgisi ve hassasiyeti için teşekkür ettim kendisine onca insan adına.
TV gerçekten muazzam bir araç. Yanlış olan kötü olan TV değil! Kullanım amacı. Nasıl kullanıldığı asıl önemli olan yani. Topyekün dünyayı çok hızlı bir şekilde değiştirebilecek bir güç halbuki TV. Ancak sadece ve sadece insanların "uyurgezerliğini" besliyor şu anda tüm dünyada.
Sonra tahlil için tekrar uzun bir kuyruğa girdim. Yaşlılar bastonları ile ayakta durmaya çalışıyorlardı ve bizim gibi vatandaşlar dışında onlara hizmet eden kimsecikler yoktu.
İşte o anda belirdi Rabia Bebek.
Babasının kucağında uyuklayan 4 yaşındaki kız bebek. Vücudunda ve sol bacağında sanırım çelik korse gibi bir metal içinde olan bir yavrucuk.
Yanlarında elinde tıbbı evraklar bulunan bir de kadın vardı. Kadın bebeğin doğuştan bazı rahatsızlıkları olduğunu anlatıyor ve destek istiyordu.
Bir kaç rahatsızlığı vardı Rabia bebeğin ve sadece özel mama ile beslenebiliyordu. Mama parası için destek istiyorlardı.
Bir kaç kez ameliyat olmuştu minicik bedeni Rabia bebeğin.
Poliklinik içinde sahte bir duruma izin vermeyeceklerini düşünüyorum. Yani muhtemelen gerçekten bebecik rahatsızdı ve devletin yardımı yetmiyordu işte.
Bebeğin ismini sordum. Sağ elini tuttum okşadım ve gözlerine baktım.
"Çok güzelsin ve seni seviyorum " dedim.
Gözleri çok uzaklardaydı sanki. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu minicik yüreği ile. Hak etmiyordu bunu ne Rabia Bebek ne de babacığı.
O anda gözlerimden yaşlar boşandı.
Hiç bir şey çözülmemişti işte sağlık ile ilgili.
Saygıya özene ilgiye şefkate ihtiyaç duyan yaşlılarımız çok madur durumda olan bebelerimizin insanlarımızın durumu idi benim o gün sokakta gördüğüm...Hepimiz sırça köşklerimizin içinde yaşamı bir şekilde paylaştığımız insanların gerçeklerinden çok uzaklarda hayatlar sürüyorduk.
Utandım kendi duruşumdan! Kendi sessizliğimden, her şey yolunda oyunundaki rolümden...
İnsanlarımız artık sadece 1-2 dakika doktorun yüzünü görmeyi ve eline bir reçete tutuşturulmasını sağlık hizmetine ulaşmak/kavuşmak olarak algılıyordu.
Aslında bu durumdan ne Hipokrat yemini etmiş etik değerlere sahip doktorlarımız ne de onlardan şifa almaya çalışan vatandaş memnundu.
Herkes de durumun farkındaydı aslında...
Kendimizi kandırmaya bir güzel devam ediyoruz işte hep birlikte. Çok iyi bildiğimiz bir şey ya bu bizim toplum olarak!
Yazısını "Bugün ne gördün sokakta ? Anlat..." diye bitirmişti Fazıl Say.
Ben anlattım işte gördüklerimi...Çaresizlik, umutsuzluk , öfke , tükenmişlik, yorgunluk...
Peki siz en son ne zaman gerçekten sokaktaydınız ?
Ve de gerçekten ne gördünüz duydunuz sokakta ?
Sevgiler