31 Aralık 2016 Cumartesi

2016'ya Şükran ve Merhaba 2017

2016!

Bireysel anlamda da toplumsal anlamda da çok zor bir yıl idi.

Kabusa dönüşmüş rüyalar, panik ataklar, uykusuz geceler, maddi zorluklar,her an insanlığımızı değerlerimizi varoluşumuzu sorgulatacak olaylara durumlara tanık olmak, yoğun gelecek kaygısı...



Ve fakat Ying yang misali herşey zıt kutubu ile var.

Her şeye rağmen biten yılın muhasebesini yaptığımızda şükür edecek pek çok şeyimizin de olduğunu düşünüyorum. Ya da tam da şimdi ve burada olumluya odaklanmaya ve şükür etmeye niyet ediyorum yeni yıla saatler kala kendi adıma.

2016 böyle bir yıl olmasa belki de korkunun içinden yürüyerek tüm bu dönüşümleri yaşayabilecek adımları atamayacaktık cesaretle.


Kim bilir?

Yaşamımı zenginleştiren ve kendimi daha bir bütünlenmiş hissetmeme neden olan o kadar çok şey olmuş ki bu yıl...Yüreğim şükran ile dolu!

Bana güveni ve sevmeyi öğreten gerçek bir dostun varlığı,

Annem ile belki de ilk kez kalpten iletişim kurabilmiş olmak ve her ikimizin içindeki minik kız çocuğunun  şifalanması kendi hikayesinden  özgürleşmesi,

Babam ile aramda  sevgi ve güvene dayalı bağın  kurulması,

21 sene sonra eski sevgili ile karşılaşma her şeyin şifalanması ve sevgiye dönüşmesi,

Oğullarımın ilk aşk hikayelerine  tanık olmak onların yaşam ile ilgili hayallerini heyecanlarını izlemek dinlemek,

Evimizin bahçesine  küçük oğlum ve komşu çocuklarla bahçemizdeki  kestane ağacının tohumlarını ekmemiz,

Temmuz ayında tam 10 gün boyunca küçük oğlum ile mahallemizin parkında çocuklara Yaz Okulu açmamız ve resim müzik dans hikaye dolu günler geçirmemiz (minik bir çok arkadaşım var mahallemizde artık)

Büyük oğlum ile  Londra seyahatimiz ki  doğum günümde bir otelde mahsur kalmamız ve tüm günü cips yiyerek  ve su içerek geçirip akşam kendimizi  otelin restaurantında yemeğe vermemiz,

Erkek kardeşim ile Kazdağı'nda yıldızların altında ateş yakıp şarap içip hayattan aşklardan kendimizden sohbet etmemiz,

Yeni yerler görmek yeni insanlarla tanışmak yeni arkadaşlıklar kurmak,

Konya Kelebek Vadisi'nde tropik  kelebekler içinde dolaşmak,

Mamma Mia müzikalini Edinburgh'ta Victoria döneminden kalma bir salonda  izlemek,

Şiddetsiz İletişim kavramı  ile buluşmak, kitaplarını okuyup  bir eğitimlerine katılmak ve burada güzel insanlarla tanışmak,

İlk kez aynı yıl içinde iki farklı ülke ve şehirde Christmas Market te gezinmek sıcak şarap içmek dost sohbetleri yapmak,

Anne ve babamın 50. evliliklerinin yıllarını kutlarken onların yakın iletişim kurabilmelerine vesile ve tanık olmak,

Şarkı söylemek ve dans etmek için  zaman ve maddi imkan yaratabilmek ve hayaller kurmak,

Yan flüt ile tanışmak ve en azından ses çıkarabilir duruma gelmek,

Atatürk'ü görmek için ilk okuldan kaçan , annesinin ona sormadan sattığı kemanının hala yasını tutan ailemizin en yaşlısı  90 ını yıllar önce devirmiş  yatakta bakım gören amcam ile daha çok sohbet edebilme fırsatı ve bu yeni yılda ona sevdiği bir şarkıyı söyliyerek kahkaha attığını görmek,

Sevdiğim ve iyi olduğum mesleğimi kendi ihtiyaçlarıma uygun bir şekilde yapabilme fırsatı yaratmak ve güzel işler çıkartıp  bundan keyif almak,

Yürüyebilmek görebilmek tadabilmek duyabilmek hissedebilmek koklayabilmek hayal edebilmek umut edebilmek ve daha bir çok pek çok şey...Pek çok güzel insan ve güzel anı...

Evet 2016 daha bir canlı daha bir kendim ile temas edebildiğim daha bir ben olduğum yıl olarak yerini alıyor bireysel tarihimde...

Her şeye rağmen!

2017 'nin kendi şarkımızı söylediğimiz kendi dansımızı yaptığımız , koşulsuz sevildiğimiz ve sevdiğimiz, özgürlük ve gerçek yaratıcılığı deneyimlediğimiz, hep birlikte dünyamızı anlayış ve nezaket ile yeniden inşaa ettiğimiz  bir yıl olmasını diliyorum.

Ve yüreğim bireysel ve toplumsal dönüşümümüze varlıkları ile hizmet etmiş bugün aramızda olmayan ya da zorluklar içinde yaşama tutunmaya çalışan  tüm canlar için şükran dolu...

Yollarımız açık ve ışık olsun!

Merhaba 2017!

Hoşgeldin...

Sevgiyle,





x








Başarının 7 Ruhsal Yasası

1. Saf Potansiyel Yasası               "Sessiz olmak için zaman ayırın,sadece OLMAK için." Günde iki kez 30 dakika meditasyon yapın. Her canlıdaki zekaya sessizce tanık olun. Yargısız davranın. "                                                       2. Verme Yasası                                            "Bugün, hediye ile karşıladığınız  herkesi getirin: bir iltifat veya çiçek ile. Minnetle hediyeleri alın. İlgi , sevgi ve takdiri alıp vererek servetinizi dolaşımda tutun."                                        3. Karma Yasası                                       "Her eylem, bize benzer türde bir enerji kuvveti üretir. Başkalarına mutluluk ve başarı getiren eylemler seçmek size mutluluk ve başarı akışı sağlar. "                                                  4. En Az Çaba Yasası                        "İnsanları, durumları ve olayları ortaya çıktıkları gibi  kabul edin. Durumunuz  veya sorun olarak görülen olaylar ile ilgili sorumluluk alın. Görüşünüzü savunma ihtiyacınızı bırakın. "                   5. Niyet ve Arzunun Yasası                    "Her niyet ve arzunun içinde onun gerçekleşmesi için gerekli bir mekanizma vardır. Arzularınızın bir listesini yapın. İşler istediğiniz gibi gitmediğinde bunun bir nedeni olduğuna güvenin. "                                      6. Ayrışma (bağımsızlık) Yasası                       "Kendinize ve başkalarına oldukları kişi olmaları için izin verin. Çözümleri zorla oldurmaya çalışmayın - çözümlerin kendiliğinden ortaya çıkmasına izin verin. Belirsizlik gereklidir ve bu özgürlüğün yoludur."       7. Dharma Yasası                                             "Yüksek Benliğinizi arayın. Benzersiz yeteneklerinizi keşfedin. Kendinize, insanlığa hizmet etmek için en uygun halinizin ne olduğunu  kendinize sorun. Benzersiz yeteneklerinizi kullanmak ve başkalarına hizmet etmek sınırsız mutluluk ve bolluk getirir. "                      DEEPAK CHOPRA                                                                                            







22 Aralık 2016 Perşembe

Kendin Olmak Güvenlidir

"Hikayeni değiştir Hayatını Değiştir " isimli bu video da beni en çok etkileyen bölüm konuşmacı Jenna Arak'ın "Kendim olmak güvenli. Hata yapma iznim var. Olduğum gibi sevilmeye değerim."  ve de " Eğer seni tanırlarsa seni terk ederler. Mükemmel olmaya çalış ve hiç kimsenin mükemmel olmadığını bulamıyacağından emin ol." sözleri idi.

Jenna bir hikaye anlatıcı. Kadınlara hayallerinin peşinden koşmaları için hikayelerini anlatmaları ve paylaşmaları için ilham veren bir kadın.



İçimde dolanıp durdu bu sözler.Düşündürdü....

Ben böyleyim.

Verileri topluyorum yaşamdan. Sözleri görüntüleri kokuları duyguları hikayeleri işaretleri... Bir nevi yaşamdan geri bildirim alıyorum.

Ve sonra içime bakıyorum.

Ne kadarı bana ait. Ne kadarı  tam yansıtma ya da yarı yansıtma.

Çocukluğumdan beri mükemmeliyetçi yetiştirildim. Çoğumuz gibi!

Hata yapmak aman tanrım mümkün değildi.

Katı bir askeri disiplin vardı evde. Zaten çok ciddi eğlenceyi keyifi pek bilmeyen ve hatta iletişimin son derece kısıtlı soğuk ve mesafeli olduğu bir evdi burası. Şükür ki kocaman bir bahçemiz hayvanlarımız vardı ve ben zamanımın çoğunu bahçede geçiren şanslı çocuklardan biri idim. Bir de çok neşeli bir ailesi olan mahallemizin bakkalının kızı arkadaşımdı. Ki adı da Neşe idi kız arkadaşımın. Benim çocukluğumun kankası idi o. Hayat hep bizimle işaretlerle konuşur derler ya! Evimdeki neşe eksikliğini kız arkadaşım Neşe'nin evinde buluyordum işte.Ve belki de yaşam mottom "Neşeyi takip et" buradan geliyordur kim bilir?

Dedim ya askeri kışla gibi idi ev! Soğuk katı ciddi...Biz insanlar ne enteresan canlılarız. Yaşadığımız yetiştiğimiz ortamın doğanın şeklini karakterini alıyoruz sanki.İşte ben de böyle soğuk katı ve ciddi bir maske geliştirmiştim kendime. Bulunduğum ortam da kabul görebilmek için.

Öyle cıvıl cıvıl renkli neşeli canlı şarkı söyleyen dans eden sevgi böceği maceracı gezgin uçuşan  bir ruh pek uygun değildi anlayacağınız doğduğum evde.

Ve fakat bu soğuk demirden bir maskeydi.E çocuk aklı en kolay yol olarak uyum sağlıyabileceği bir maske geliştiriyor ve başlıyor bu maske ile dolaşmaya. İşin en acı yanı bir süre sonra bunu kendisinin yarattığını unutup o maskenin kendisi olduğuna inanmaya başlaması insanın. Elbette ki  zamanı gelince çok acı çekerek emek vererek  bununla yüzleşiyor insan kendisi ile. Ben hala yüzleşiyorum!

İçimize bakma ihtiyacımızın,  olmakta olanda kendi sorumluluğumuzu algılayabilmek ve değiştirmemiz dönüştürmemiz gereken bir algı bakış açısı inanç var ise buna anında müdahale edebilmek adına olduğunu düşünüyorum. Ve her sorumluluk bilinci sahibi insanda olan bir davranış şekli bu bence. Bazı insanlar bu içe dönüp bakmayı kendini suçlamak gibi algılayabiliyor. Kabul ediyorum. Burada biraz karşı tarafın sorumluluk alabilmesine engel olabilecek şekilde kendi sorumluluğumuzu zaman zaman  abartmış olabiliriz ve bu da kendimizi suçladığımız gibi algılanabilir elbette. Hala öğreniyoruz. Sadece kendi sorumluluklarımızı taşımayı ve diğerlerinin sorumluluklarını onlara bırakmayı!

Ve aslında asıl korkumun hata yaparsam mükemmel olamazsam yalnız kalacağım terk edileceğim yok sayılacağım korkusundan kaynaklandığını anladım. Tıpkı Jenna gibi. Tıpkı hepimiz gibi. Çocukluğumdan gelen bir yük idi bu. Ya da kollektif bilinçten hepimize gelen bir yük bu. Hata yapmam asla kabul edilemez idi sonuçta. Bulunduğum ortama uyum göstermeli idim. Yoksa red edilir terk edilir sevilmezdim.Hatta acı çekerdim.

Ve fakat yüklendiğimiz bu yükü  başkalarına da yansıtabildiğimizi anlıyorum şimdi. Hatta bize ait inanç ve düşüncelerimizi karşımızdaki insanlara yansıtıyoruz. Ve onlar da aynen aynı inanç ve düşünceyi kendisininmişcesine hissediyor. Yani aynen benim yansıtmamı karşımdaki insan da            " Mükemmel olmaz ve hata yaparsam terk edilirim sevilmem" gibi okuyor ve davranışını buna göre şekillendiriyordu. Belki iletişimini davranışlarını  kontrol etmeye çalışıyor ya da duygularını açamıyordu. Kendi korkumu yansıttığımda bu korku karşıdaki insanın korkusu oluyor. Eğer idrakı bilinci gelişmiş yani kendi ile dürüst bir şekilde temas etmiş ve tanımış  bir kişi ise ancak bunun kendine ait bir korku olmadığının ayrımına varabilir. Ben şahsen hala zorlanıyorum bu ayrımı algılamada.

Oysa evrende tek bir canlı yok mükemmel olan!

Oysa hata yapmak yeryüzünde öğrenmenin yolu!

Oysa kendimiz olmak güvenli!

Mükemmel olma endişesi ve hata yapma korkusu da insanı yaşamdan alıkoyuyor üstelik. Evet biliyorum kırılgan ve incinebilir hissettiriyor bizi bu belki. Ve fakat aksi durumda da mağaralarımızdan dışarıyı izliyoruz  sadece! Canlı ve gerçek bir yaşam süremiyoruz işte.

Ya da daha acı olan  mağaramızda kalıp dışarıya çıkamayınca, yani kendimiz olup kendimizi açıp duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı içtenlik ile paylaşamayınca ki bu durumda  bağ kurulamıyor ve  dolayısıyla güven alanı oluşmuyor, yaşamımızdaki insanlar bizi yanlış algılayabiliyor. Kendi yaşamlarının dramını oluşturan hikayelerine uygun hikaye yazıp bizden uzaklaşabiliyorlar.Üstelik  ironik olarak bu durum da bizim yaşamımızdaki dramı oluşturan hikayemiz ile tıpa tıp örtüşebiliyor. Özetle ancak kendimiz olma cesareti gösterip duygu ve ihtiyaçlarımızı içtenlikle paylaşarak bağ kurabildiğimizde ancak bilinçaltımızın sabotajlarından oyunlarından kurtulabiliyoruz.

Her türlü insan ilişkisinde ihtiyaç duyduğumuz alan sadece ve sadece  karşılıklı  iyi niyetimizden emin olmak, ortak alanda kalmak için karşılıklı çaba gösterme ve emek verme niyetinde olduğumuzu bilmek, hata yaptığımızda samimiyetle bununla yüzleşip paylaşabilmek,mükemmel olma takıntısını hata yapma korkusunu bırakabilmek...Duygu ve ihtiyaçlarımızı içtenlikle ifade edebilme özgürlüğüne ve alanına sahip olabilmek.

İşte o zaman Jenna'nın dediği gibi gelişkin, dürüst ve otantik ilişkiler yaratabileceğiz yaşamımızdaki tüm insanlarla.


Sevgiyle




x






18 Aralık 2016 Pazar

Madonna Ve Ötesi

Madonna'nın 14 Aralık 2016 'da Billboard  tarafından verilen Yılın Kadını töreninde yaptığı konuşmayı tüylerim diken diken dinledim izledim...Ve zaman zaman göz yaşlarımı tutamadım...Dünyanın neresinde olursak olalım kim olursak olalım ne yapıyorsak olalım kadın olmaktan ötürü aynı kaderi paylaşıyoruz. Ve güzel  olan o ki yine ihtiyaç duyduğumuz sığınak güvenli liman şifa da birbirimizden bize geliyor gelecek...

İyi ki varsın Madonna! İçindeki dişi ile temas etmiş edebilmiş tüm kadınlar seni yüreğinde hissediyor bugün. Seni görüyoruz!

Elimden geldiğinde serbest çeviri yapmaya çalıştım. Sürçü lisan oldu ise af ola...En azından ruhunu aktarabilmiş olabilmeyi umut ediyorum konuşmanın.

Veeee sizi seviyorum sevgili kız kardeşlerim! Her nerede olursanız her  ne yapıyor olursanız olun! Ortak ruhu farklı bedenlerde yaşayan kadınlarız bizler...

Bu çeviri sizlere yeni yıl hediyem olsun...

Ve söz verelim birbirimize şarkılarımızı daha yüksek ses ile söylemeye...Ve danslarımızı daha güçlü  cesur hareketlerle yapmaya...

2017 dişil gücün yükseldiği bir yıl olsun!




" Öncelikle .......'in muhteşem şovu için teşekkür ediyorum. Bunu (ödülü) bir kenara koyabilir miyim? (gülüşmeler)
Özdür dilerim. Gerçekten.(mikrofonun önünde bacaklarını açar ve kendini konuşma pozisyonuna alır)
Bu şekilde daha iyi. Bacaklarımın arasında sert bir şey olması hep iyi hissettirmiştir.(gülüşmeler)

Teşekkür ederim.34 yıldır benim performansımı yapabileceklerimi kabul ettiğiniz için bunu gördüğünüz için teşekkür ederim.Cinsiyet ayrımcılığına her türlü kabadayılık ve oyunlara rağmen.

Ben başladığımda internet yoktu ve tüm bunları insanlar yüzüme söylemek durumundaydı.
Çok az dayanacağım destek alacağım insan vardı.Hayat daha sade idi. New York ' a geldimde ergen yaşlarındaydım. 79 da New York çok korkutucu bir yerdi. Başıma silah dayandı bıçakla tehdit edilerek tecavüz edildim daireme defalarca hırsız girdi ve en sonunda kapıyı kilitlemekten vazgeçtim.
Çok kısa zamanda tüm arkadaşlarımı Aids e uyuşturucuya veya silahlı saldırıya kaybettim.
Bütün bunlar benim cesur bir  kadın olmama yardım etti ve bana ne kadar incinebilir olduğumu hatırlattı. Hayatta gerçek güvenli bir yer yoktur kendinize  olan inancınız dışında.Ve anladım ki yeteneklerimin sahibi değilim. Hiç bir şeye sahip değilim. Sahip olduğum her şey bana Tanrı tarafından hediye edilmiştir.

Bana olmuş olan bütün s...tiğim şeyler bana halen olmakta.Bunlar da bana hediye. Beni güçlendiren hediyeler. Bana dersler öğretiyorlar. Yılın Kadını seçildim. Ne söyliyebilirim müzik dünyasında kadın olmak ileilgili diye düşündüm? KADIN olmak ile ilgili ne söyliyebilirim diye düşündüm?

Ben şarkı sözleri yazmaya başladığımda cinsiyet/cinsellik  özelinde birşey düşünmemiştim. Feminizm hakkında da birşey düşünmemiştim.Sadece artist/sanatçı olmak istemiştim.  Debbie Harry Christi Hield Annette Franklin gibi isimler tarafından etkilenmiş ilham almıştım. Fakat benim en etkilendiğim kişi David Bowie 'dir. O dişi ve eril ruhu bende oluşturdu ateşledi ve bu çok iyi geldi bana. Hiçbir kural olmadığını düşündürttü bana.Ama yanılıyordum.Hiç bir kural yok! Eğer erkek çocuksan (boy). Eğer kızsan (girl) oyunu kurallarına göre oynamalısın.Bu oyun ne idi.
Şirin seksi olabilsin ama çok zeki olduğunu göstermemelisin.Düşüncelerin görüşlerin olmamalı. Statüko ile uyum içinde olmayan düşüncelerin asla  olmamalı. Erkek tarafından objeleştirilmek uygun idi senin için ve saçma sapan kıyafetler giymeli idin ki bu kıyafetleri senin seçme hakkın bile yoktu.Ve kesinlikle kesinlikle bir kadın olarak cinsel fantezilerini dünya ile paylaşmamalısın.  Erkekler senin nasıl olmanı istiyor ise öyle olmalısın. Herşeyden öte erkekler çevredeyken diğer kadınların rahat olabileceği şekilde olmalısın! Ve en son olarak da yaşlanmamalısın!  Yaşlanmak günahtır. Eleştirileceksin aşağılanacaksın ve kesinlikle hiç bir radyoda kimse seni dinlemez.

 İlk ünlendiğimde Playboy ve Penthouse da çıplak fotoğraflarım vardı. Onlar sanat okulunda para kazanmak için çekilmiş pozlardı. Çok seksi değillerdi. Hatta çok sıkıcı idim.(gülüşmeler) Bu fotolar gün yüzüne çıktığında utanmam beklenildi. Ve utanmadım. Bu insanları  şaşırttı. Herkes beni terk etti. Sean Penn ile evlendim. Onun kişiliği ile ilgili bir durum değil fakat  piyasa beni red etti. Bir süre tehdit olarak kabul edilmedim. Yıllar sonra boşandım. Özür dilerim Sean ! Ve sonra Erotica ve Sex Book albümlerimi yaptım. Haber başlıklarında magazinlerde okuduğum her şey beni lanetliyordu. Beni fahişe ve cadı olarak etiketlediler. Bir haber başlığında  beni şeytan olarak isimlendirdiler. Bir dakika dedim. Prince sahnede yüksek topuklarla elinde balık ağları ile rujlarla sağa sola koşturup durmuyor muydu? Evet. EVET. Ama o erkekti!

İlk kez anladım ki kadınların erkekler gibi bir özgürlüğü yoktu. Komple felç geçiriyor gibi hissettim. Kendimi tekrar bir araya getirmem zaman aldı. Sanatçı yaratıcı hayatıma geri dönebilmem. Herşeyin ötesinde hayatıma geri dönebilmem zaman aldı. Şiirden güç aldım. Maya Angelou'nun şiirlerinden.  James Baldwin yazılarından. Nina Simone nun müziğinden destek aldım. Destek için bir kadın yoldaşa ihtiyaç duyduğumu gördüm ve bunu dilediğimi hatırlıyorum.

Ünlü feminist şair Camille Paglie şair   "Kadınlara kendilerini cinsel olarak nesneleştirmemeleri için seksten geri durmalarını söyledim." Ohh!  Düşündümki femnistsen cinselliğin yok bunu red ediyorsun. Ben de s...tir dedim. Ben farklı bir femnistim. BEN KÖTÜ BİR FEMİNİSTİM.(kahkahalar) İnsanlar benim ısrarcı  olduğumu düşünür. Benim en büyük ısrarcılığım herşeye rağmen olduğum yerde varolmaya devam etmekti.

 Burada bulunan tüm kadınlara söylemek istediğim bugün şudur : Kadınlar çok uzun zamandır baskı altında kaldılar.Ve erkeklerin onlar hakkında söylediklerine inandılar. Ve onlar bir erkeği desteklemeleri gerektiğine inandırıldılar. İşlerini doğru  yapmış olabilmek için. Tabi ki bir erkeği desteklemek güzel ve değerli. Sadece erkek oldukları için değil bunu hak ettikleri ve o değerde oldukları için.

Kadınlar olarak bizim artık kendi değerimizi bilme ve takdir etme zamanımız geldi.Ve birbirimizin değerliliğini takdir etmeliyiz. Güçlü kadınları arayın. Arkadaş olmak için onlarla kendinizi uyumlamak için onlardan öğrenmek için işbirliği yapmak için destek almak için ve aydınlanmak için.

 Dediğim gibi bu konuşma bu ödül ile ilgili değil. Sizin önünüzde olma  ve teşekkür etme fırsatı. Bir kadın olarak. Bir sanatçı olarak . Bir insan olarak. Beni sevmiş olan ve destekleyen insanlara değil bu sözüm sadece ki çoğunuz burada oturuyorsunuz. Hiç bir fikriniz yok. Wow Beni ne kadar desteklediğinizin hiç farkında değilsiniz. (ALKIŞ) ........ bana cehennemi yaşatmış herkese yapamazsın yapmamalısın yapamıyacaksın diyen herkese karşı sizin direnciniz beni güçlü kıldı. Beni daha çok mücadele için teşvik etti. Beni bugün olduğum savaşçı yaptı. Bugün olduğum kadın yaptı. Teşekkür ederim





x


16 Aralık 2016 Cuma

Önüm Arkam Sağım Solum Cinsel Şiddet

Kaç zamandır bekliyor bu yazı post listemde...Şekilden şekile girdi diyebilirim.

Önce öfke saçılıyordu sözlerimden sonra acı ve yas ve fakat bir türlü hazır olmuyordu yayınlanmak için.

Sonuçta bir yol bir mesaj bir farkındalık sunabilmeliydim okuyucuya.

Zira acıları travmaları şifa dönüşüm olmadan tekrar tekrar hatırlamak ve konuşmak , daha da pekiştiriyordu travmayı. Yara daha bir derinleşiyordu.

Bugün yazdıklarım malesef pek hoşunuza gitmeyecek ve rahatsız olacaksınız.

Ama olun istiyorum!



Evet tacizciler diyarında yaşıyoruz. Hani yeri var ülkenin adını Tacizistan diye değiştirsek. 

Kadınlar çocuklar hayvanlar yaşlılar nerede ise hareket eden  tüm canlılar her yerde taciz ediliyor, tecavüz ediliyor. Cansız nesneler bile bu şiddetten nasibini alıyor. Parktaki banklar, pet şişeler...

Ben tüm taciz ve tecavüz edinimlerine  artık "cinsel şiddet" demek istiyorum! Taciz ve tecavüz sözcükleri çok farklı  yerlerde kullanıldığından mıdır nedir kafamız tam algılıyamıyor sanki olayın boyutunu vehametini. Arsaya tecavüz ediliyor, savaş uçakları hava sahalarını taciz ediyor...Normalleştiriyor şiddeti sanki bu sözcükler.

Bunun adı cinsel şiddettir !

Hatırlarsınız İstanbul'un en nezih semtlerinden birindeki sokak arasında apartman girişinde yaşanan fiili tecavüzü ki bu durumun boyutunun nerelere ulaştığının  önemli bir göstergesi. Cinsel şiddeti artık evlerimizin kapılarımızın önünde gerçekleştirecek kadar gözü dönmüş bir şiddetten bahsediyoruz. Öyle dağ başında gözlerden ırak yerlerde falan gerçekleşmiyor bu eylemler! 

Kadınların çocukların taciz tecavüz hikayelerini dinleyince kimler kimlerin  ne sıfatlarla kadına çocuğa nasıl tacizde tecavüzde bulunduklarına ve nasıl da yaşamımızın içine işlediğine tanık oluyorsunuz.

Babaları amcaları dedeleri tarafından orada burada yataklarında bile sıkıştırılan kız çocukları, esnaf amcaların meraklı ve körpecik bedenlerde saygısızca dolaşan elleri, çocuğuna tek başına bakmak durumunda olan çalışan bir annenin komşu dedeye bıraktığı kız çocuğuna defalarca taciz, babalarının arkadaşları tarafından taciz edilen kız çocukları, meme muayenesi yaparken Dr tarafından taciz edilen genç kızlar, çoçuğu olan ve çocuk pornosu izleyen kocalar,ilk cinsel deneyimini bir hayvan ile yaşadığını itiraf eden yeni kocalar, meme estetik ameliyatı olmuş kadına göğüslerin güzel olmuş diyen kalp Dr u, birlikte olduğu kadının çocuğunu okşayan taciz eden erkekler,denize girerken yaşlı amcalar tarafından göğüsleri okşanan küçük kız çocukları,otobüslerde genç kızların bacaklarına uzanan eller,iş yerlerinde taciz ve fiili tecavüzler...Liste pek bir uzun!

Tüm bu hikayeler benim şahsen tanıdığım danışan veya çevremden büyük şehirlerde yaşayan çoğu meslek sahibi kadınlara ait üstelik.Öyle gazetelerden duyduğum olaylar değil. Anadolu'nun uzak köşelerinde neler yaşanabileceğini düşünmek bile kabus gibi.

Daha geçen hafta 26 yaşında  bir kadın tir tir titreyerek geldi seansa ve derin bir tecavüz korkusu sarmıştı benliğini...İş başvuruları yapan pırıl pırıl bir genç. Ve fakat bu korkusu iş bulmasına engel oluyordu. Düşünün olayın boyutunu artık! Ve belki de topluma ekilmek istenen korku budur. Ki kadın gönül rızası ile eve girmeyi kabul etsin. Kim bilir?

Bu ülkenin hatta dünyanın her hangi bir yerinde kadın erkek arasında yaşanan herşey kollektif bilinç aracılığı ile hepimizi etkiliyor.Her olumlu şifalandırıcı onurlandırıcı davranış tüm kadın erkek ilişkisine iyi geliyor. Aksi ise durmadan yaralar açıyor ve yaşam alanımızı daraltıyor.

Asıl yara ve isyan toplumun kadının arkasında durmaması nedeni ile oluyor. O beğenmediğiniz gavur mahkemeleri parklarında  kadınlarının rahat yürüyebilmesi için  sözlü tacizde bulunan bir erkeğe bile 7 yıl hapis cezası verebiliyor. Belki de asıl çözmemiz gerek sorun bu. Zira dünyanın her yerinde taciz ve tecavüz var. Fakat toplumun bilinci ve kanunların adil oluşu madur olanın yanında ve caydırıcı unsur oluşturuyor. Maalesef ülkemizde madur korunmuyor acısı ile tek başına bırakılıyor. Olayların üstü örtülüyor...Detaya girmeyeceğim son zamanlardaki skandalları hepimiz gayet iyi  biliyoruz.

Cinsel şiddete maruz kalanlar  bu sırrı paylaşacak onları yargılamadan eleştirmeden empati ile dinleyecek bir insana bir alana ihtiyaç duyuyorlar. Ve sadece bu bile müthiş bir şekilde yüklerini hafifletiyor. Onları o karanlık girdaptan çıkartıyor.

İşte buradan iletmek istediğim mesaj bu. Lütfen sırrınızı artık serbest bırakın. Herşey yolunda! Yalnız değilsiniz. Size bunu yapan bir ruh hastası idi. Haz almış olabilirsiniz ki bu fizyolojik olarak son derece normal. Bedene dokunulunca uyarılmak haz almak! Böyle bir duygu hissetmiş olmanız bu yapılanı onayladığınız ortam yarattığınız ya da ne kadar aşağılık bir varlık olduğunuz anlamına gelmiyor. Biliyorum böyle düşünmeniz ve hissetmeniz isteniliyor.  Suçluluk ve utancı bırakın.

Bu davranışa maruz kalmış  çocuğa kadına sarılın zihninizde. Ve ona şöyle söyleyin. " Ne kadar koktuğunu utandığını suçluluk duyduğunu kendini değersiz hissettiğini görmediğim için, böyle bir olay başına geldiği ve bundan seni koruyamadığım için senden özür dilerim lütfen beni affet seni seviyorum teşekkür ederim."

Velhasıl duygu düşünce ve eylemlerimiz ile kadın erkek ilişkisi ile ilgili ortak bir enerji  alanı yaratıyoruz.Ortak yarattığımız alan malum!

Kızlarımızın ve oğullarımızın ileride sağlıklı ilişkiler kurmasını ,  içten samimi dürüst sevgi ve güven ile ilişkilenmesini istiyorsak  kendi içimize dürüstçe bakmalıyız bir an önce toplum olarak... Cinsiyetçi veya öfke dolu sözlerimize, atalardan gelen bize yeni dünyaya ait olmayan olumsuz kodalamalarımıza, şiddet içerikli cinsel fantezilerimize...



İçten samimi dürüst sevgide ilişkilerin çoğalması kopmuş zayıflamış bağları yeniden tesis edecek ortak alandaki yaraları saracaktır.

Doğru yanlış iyi kötü yok!

Kadın ve erkek bir bütündür . Aynı ruhun iki farklı bedende varoluş halidir.

Ve birlikte sevgi ile dans ettikleri zaman tüm evrene huzur ve barış gelecektir.

Sevgiyle






x














14 Aralık 2016 Çarşamba

LOVE / SEVGI




                                  Sevgi iki beden içinde yaşayan tek bir ruhtan oluşmuştur.





x

13 Aralık 2016 Salı

Tek Yol Bireysel Devrim

Hani  insan aslan ile karşılaştığında üç tepki verebilir ya. Kaçmak donup kalmak ve saldırmak.

İşte tüm ülkece uzun bir süredir buna benzer bir duruma maruz kaldık.

Yüksek dozda stress nedeni ile bazılarımız kaçtı ya da kaçmayı planlıyor ülkeden, bazılarımız her yerde özellikle sosyal medyada esip kavuruyor saldırganlığı ile ortalığı ve bazılarımız da dondu kaldı...

İşte şimdi artık sakinleşmek  ve toparlanarak ne olduğunu olmakta olduğunu ve seçimlerimizi açık ve dingin bir zihin ile yeniden yapılandırma zamanı.



Artık  çocukluğu bırakıp yetişkin olma zamanı.

Artık mazeret bulan ve şikayet eden kurban psikolojisini bırakıp gemimizin kaptanı olma zamanı.

Artık eski hikayemizi hem bireysel hem de toplumsal olanı bırakıp yeni bir hikaye yazma zamanı.

Yok öyle hadi yeni bir parti kuralım dağlara çıkalım yollara dökülelim  falan demiyorum.

Bir süredir içimizde hissettiğimiz kaos duygusunun bireysel bir enerjik girdap olduğunu söylüyorum. Bu bizim bireysel hikayemiz . Kaosumuz!

İçeride olan dışarıyı dışarıda olan içeriyi tetikliyor.

Artık içimizdeki ağır yüklerle şifalanmamış travmalarımızla tutulmamış yaslarımızla ifade edilmemiş duygularla bir adım daha atasımız yok. Bu yol buraya kadarmış!

Bireysel devrim için ortam hazır! Bireysel ve toplumsal olarak kuantum sıçrama yapabilecek noktaya geldik.

Ne mi yapacağız her birimiz?

Bireysel cehennemimizden yürüyüp çıkacağız.

Affetmediğininiz insanlar mı var hala? Affedeceğiz.

Özür dilememiz gereken insanlar mı var hala ?Özür dileyeceğiz.

Yüzleşemediğimiz travmalar sırlar mı var yaşamımızda? Yüzleşip özgürleşeceğiz.

Tutulmamış yaslar mı var ?Dökülmemiş gözyaşları mı var? Yasımızı tutup gözyaşı dökeceğiz.

Değişime direnen hangi benlik parçalarımız var? Tutunduğumuz değişime engel olan hangi korkularımız kaygılarımız suçluluk utanç duygularımız var?

Kendimizi mi yargılıyor affetmiyoruz? Kendimize anlayış şefkat ile yaklaşıp affedeceğiz.

Olumsuza mı odaklıyız hep? Dikkatimizi olumluya çevireceğiz. % 1 bile olasılık olsa bunun ne büyük bir fırsat olduğunu düşüneceğiz. Mustafa Kemal yola çıktığında durum bundan daha vahim değil miydi?

Uzun birinin gitmesi mi lazım diye düşünüyorsunuz? O zaman içimizdeki zorba ile yüzleşeceğiz ve ondan özgürleşeceğiz.

Bu dışarıda olmakta olan bizim hangi şekillerde işimizi yarıyor?  Çıkarımız ne bundan? Örneğin iş bulamıyorum çünki yandaşlara iş veriliyor. Maddi zorluk içindeyim çünki ...Çünli çünki...Kendi yetersizliğimize kıtlık bilincimize sevgisizliğimize inançsızlığımıza saldırganlığımıza zorbalığımıza kılıflar mı oluşturmamıza yarıyor bu ortam mesela?

Yaşam hikayemizin bireysel dramımızın etkisi ile yarattığımız "sanal yaralı benliğimizi" bırakıp asıl olduğumuz insanı öz benliğimizi kucaklamamız ile dönüşüm gerçekleşeçek. O zaman içerisi dışarıyı etkileyecek.

Her zamankinden daha mükemmel olarak işimizi yapacağız.

Her zamankinden daha çok özenli ilgili sevecen samimi yardımsever olacağız.

Her zamankinden daha çok adil dürüst erdemli olacağız.

Sokakta karşılaştığımız her insan rol model olarak bizi görerek bir seçim yapacak yapıyor.

Toplumsal olarak yaptığımız bu seçimlerle geleceğimizi yaratıyoruz hep birlikte.

Ve her şeyin ötesinde inanıp irade göstereceğiz.

Her gün uyandığımızda "Burada kalıyorum ve burası benim bizim cennetimiz olacak. Başka bir seçeneği kabul etmiyorum!" diyebilecek irade ve güçte olmalıyız.

Bir nevi yaşama ortak enerji alanımıza zihinsel yaratımımızla şekil veriyor olacağız.Yaşamı bükeceğiz hep birlikte!

Mustafa Kemal bu inancı ve  iradeyi tek başına  gösterdi ve yola çıktı. Yol onun inancı ve iradesi ile şekil aldı. Gerçekliğimiz şekil aldı.

Şimdi hepimiz silkelenip bu inancı ve  iradeyi gösterip içimizde bireysel devrimimizi gerçekleştirmeli, yeni hikayemizi yazmalı ve de iç barışımızı tesis etmeliyiz.

Tek yol bireysel devrim!

Hadi uyan ve yola çık!

Hatırla herşey mümkün ve inandığını görürsün!


Sevgiyle






x




9 Aralık 2016 Cuma

4D

Albert Einstein, Linda Dillon aracılığıyla 4D ortamı şöyle anlatıyor: “4D sihir niteliğini taşır, pek çoklarınız buna simya da diyorsunuz. 4D, dönüşüm, mutasyon, öz-çevrim etkeni, katalizörü olduğunu idrak etmeye ve bunu uygulamaya doğru gelişimin yaşandığı yerdir. Bu boyuta sizin üçüncü boyutunuzdan doğru erişim son derece kolaydır, yaşayan ustalar, periler, elementaller, vs. aracılığıyla sürekli tanık olunmaktadır. Şunu anlamanız önemlidir, bu ilerleme parçasını benliğinizde demirlediğinizde; yani dördüncü boyutun derslerini ve gelişimini benliğinizde özümsediğinizde, bu varlıklar ve yetenekler sadece görünür hale gelmez, aynı zamanda alışılmış olur. İnsanoğlu için bir gündelik hayat örneği, ve bu zihnimi insan hayatım boyunca da meşgul etmiştir, atomun parçalanmasıdır. Bilim olarak düşündüğünüz şey, sıklıkla bu boyutta gerçekleşir.” (Linda Dillon – 2013)




x

GÜNÜN SÖZÜ

"Bir erkeğin bu dünyada sahip olabileceği en değerli şey, bir kadının kalbidir."


"The most precious thing a man can have in this world is the heart of a woman."

Josiah G. Holland




x

7 Aralık 2016 Çarşamba

Gözden Irak Olan Kalpten de Irak mı Olur?

Bir yerlerde okumuştum ilişkilerde mesafeler insan bilincine göre farklı etkiler yaratabiliyormuş.

Eğer bilinci gelişkin iki varlık arasındaki ilişkiden bahsediyorsak , fiziksel uzaklıklar duygusal ortak alandaki karşılıklı mevcudiyeti zedelemiyor.

Bunun tam tersi de var. Bazı insanlar da ancak ve ancak illa elle dokunacağı gözle göreceği mesafede iseler aşklarını dostluklarını duygularını muhabbetlerini  koruyabiliyor  birbirine karşı.

Yani gözden ırak olan kalpten de ırak olur sözü bilinci gelişkin insanlar için pek de geçerli değil anlaşılan.




Ve fakat burada başka bir açılım daha var dikkate alınası.

Bazen de Km lerce uzakta iken yakınlık duygusu  bariz bir şekilde hissedilirken bir kaç sokak ötedeki bir insan ile  Km lerce uzakta da hissedilebiliyor. Bu aynı insan ile bile deneyimlenebilir üstelik.

Bu da her şeyin ama herşeyin düşünce ve duygularımızdan kaynaklı bir enerji alanından ibaret olduğunu gösteriyor.

İki insan arasındaki bağın,  ilişki her ne formatta olursa olsun ister dostluk ister aşk,  illa ki bu ortak alandaki mevcudiyetlerinin mekansal ve zamansal sınırlardan özgürce korunabilmesi durumunda ancak korunabileceği anlaşılıyor. İlişkinin sürdürülebilirliği ancak ve ancak bu bağın dolayısıyla ortak alandaki mevcudiyetin sürdürülebilirliği ile doğru orantılı gibi gözüküyor.

Zaten her türlü ilişkide taahhüt edebileceğimiz tek şey samimi içten dürüst bir iletişim açıklık ve mevcudiyetimiz değil mi?  Mevcudiyetten de kastımız burada mekan ve zaman sınırlamasından özgürce diğer kişiye "Ben buradayım" duygusunu hissetirebilecek edinimlerde bulunabilmek.

Teknoloji çağında yaşarken bunu tesis edebilmek de son derece kolay!

Eğer gerçekten niyetimiz ve arzumuz bu ise elbette...

İlişkinin herhangi bir aşamasında da bir tarafın diğerine herhangi bir açıklama vermeden bilerek veya bilinçaltının etkisi ile bilmeyerek içine dönme kendini kapatma geri çekme mesafe koyma gibi edinimlerle ifade edilebilecek şekilde mevcudiyetini  zayıflatması ve/veya varlığını geri çekmesi  yani "bağını zayıflatması" diğer kişi tarafından kendi yaşam hikayesine uygun şekilde değerlendirilerek yanlış anlaşılmalara iletişim kazalarına neden olabilecektir. Zaten büyük emek isteyen ikili ilişkilerdeki iletişimlerin ciddi yara almasına tarafların kendini çekmesine uzaklaşmasına ve en sonunda  ayrılıklarına yol açabilecektir.

Her şeyin ötesinde kendimiz ile samimi içten dürüst ve açık bir iletişimde olabildiğimizde yani kendimize yalan söylemediğimizde sanırım bu mevcudiyeti açık yüreklilikle sunabiliyoruz karşımızdaki insana.

Ve bu yalanlarımız da genel de bizim gölgelerimiz oluyor. Hani başkalarında görüp pek bir yargılayıp eleştirdiğimiz kendimizde kabul etmediğimiz yanlarımız...

Veya kendi kendimize yazdığımız bir hikaye bir ilüzyon olarak çıkabilir bu yalan karşımıza.

İşte kendi ilüzyon/hikayemizden ve de gölgemizden özgürleşebildiğimizde ancak sürekli bir şekilde mevcudiyetimizi sunarak gerçek bir bağ kurabiliriz yaşamımızdaki insanlarla.

Sevgi emektir sözü gerçek anlamını buluyor böylece!

Kendine emek vererek tüm kişisel ilüzyon ve hikayelerden özgürleşmek gerekiyor ilk önce.Özgür bir birey olmak! İçe bakıp çalışmak ve içsel özgürlüğe ulaşmak!

Özgürlük her istediğini yapmak değil, neyi neden yapmadığını ya da seçmediğini  bilmek demektir.

Ancak bundan sonra iki özgür insan arasında yaşanan sadece ve sadece "sevgi" olacaktır...

Osho'nun dediği gibi "Sevgi nadir açan bir çiçektir."


Sevgiyle




12 Kasım 2016 Cumartesi

Her Daim Aşk

Uzun zaman oldu yazmayalı...Çok birikti oysa içeride ve sanırım yavaş yavaş dışarı çıkma vakti geldi sonbahar ile içeridekilerin.

Yazıları daha kısa ve öz tutma kararı aldım. Elimden geldiğince elbette malum kaptırıp gidiyorum çoğu zaman kendimi.

Ve ilk cümlemiz şöyle olacak.

"Gönlümüzde olanlar ile her daim semadayız."

                                                 
Mekan ve zamandan özgürleştirici bir cümle bu.

Ne yıllar ne fersah fersah uzaklıklar ve hatta ne de ölüm ayırmıyor gönül birliğini tesis edebilmiş varlıklar için.

Birliği deneyimlemiş olanlar için her daim birlik aşk çoşku var sadece...

Eksi sonsuzdan artı sonsuza...

Ve tam da bu noktada bir film belirdi zihnimde.

Interstellar...Yıldızlar Arasında olarak çevrilmişti Türkçe'ye.Ne yalan söyliyeyim 4 kez izledim farklı insanlarla! Her seferinde daha bir açıldı film sanki.



Dünyaya  alternatif bir gezegen bulmak amacı ile kızını ve oğlunu dünyada bırakarak uzay yolculuğuna çıkmak zorunda kalan bir babanın öyküsü. İnsan zihnini kuantum fizik sınırlarında genişleten bir film.

Filmin en muhteşem mesajı sevgi ile ilgili idi bana göre.Sevginin boyutlar arası dahi iletişim kurmamıza yarayan bir frekans bir bilinç seviyesi  olabileceği üzerine geçen konuşmalar gerçekten muhteşem idi.

Evet sevgi öyle bir şey ki evrenin ta öte yerinde bile olsa sevgi bağı ile bağınız olan varlık siz yine de o birliği hissedebilirsiniz.Birbirinizin kalbini bilirsiniz. Kalp de zaten bu iletişime hizmet eden bir frekansmetre ya da sevgimetre sanki!

Ve belki de sevgi bir enerji alanıdır. Tüm evrende titreşen. Buna Ruh veya Tanrı diyordur insanlar.Ve aslında her bir varlık ondan beslenmektedir. Onu solumaktadır hatta. Tıpkı ağaçların fotosentez ile güneşten beslenmesi ya da havadaki oksijeni soluması gibi...

Kim bilir?

Sevgiyle



Görsel Şermin Ciddi' nin  "Mevlana ve Şems,İki Denizin Kavuşması" isimli eseridir.




x




25 Eylül 2016 Pazar

Language of the Heart (NVC)

We all know peace within reflects outside and create peace around us.

Well I recently met Non Violent Communication (NVC)  concept founded by Mr Marshall B. Rosenberg whom was an American psychologist.

As I started to read his books and watched his videos than I realize how we  got stuck in our relations?

Relation with ourselves  as a begining, family , friends, private relations, children , colleaques...Beleive me the list is very long!

Simply our minds were  always active for evaluating things and/or people  and/or evidence for whether they are right or  wrong  / good or bad / normal or abnormal / acceptable or not acceptable etc...Just like there was check list in our  mind.. Guess how was this check list created?

Than  ofcourse we would have no chance for a kind and tender relation within and without...

How we treat ourselves we treat others infact.

I beleive if this method introduced to people in the schools (there are already schools in several countries) , univercities , companies , in any organizational structures all over the world (even in UN ) so that this  new way of communication would be the real solution for the better understanding, communication, unity, harmony and eventually peace!

Let us  imagine all people speak to each other with  the language of heart in all over the world one day!

Here I will let you watch&listen  Mr Rosenberg...




24 Eylül 2016 Cumartesi

Atatürk'ün Cumhuriyet Köyü



Atatürk'ün İdeal Cumhuriyet Köyü projesi (1937)
Atatürk ölünceye kadar köylüyü/çiftçiyi koruma konusuna kafa yormuştur. Kalkınmanın tabandan yani köyden başlaması gerektiğini düşünen Atatürk, Türkiye'nin gerçek anlamda çağdaşlaşması için her şeyiyle çağdaş köyler kurulması gerektiğini düşünmüştür. Bu amaçla bizzat üzerinde kafa yorduğu İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi' ni geliştirmiştir.


Atatürk'ün üzerinde çalışarak uygulanmasını istediği bu proje, Afet İnan'ın "Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyeti' nin Birinci Sanayi Planı 1933" ve Cumhuriyetin Ellinci Yılı İçin Köylerimiz" adlı kitaplarında yer almıştır.
Afet İnan, aslını Türk Tarih Kurumuna bağışladığı Atatürk'ün İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi belgesini, Trakya Umumi Müfettişi General Kazım Dirik'ten aldığını ve Atatürk'ün bu projeyi onaylayıp geliştirerek uygulanmasını istediğini belirtmiştir.
Atatürk, bu proje konusunda Hasan Rıza Soyak'a da şunları söylemiştir: "Eğer Hükümet, Dirik'in girişim ve düşüncelerinş benimser, bir elemeden geçirir, daha derli toplu, daha hesaplı bir biçime koyarsa ele mükemmel bir köyleri kalkındırma programı geçebilir."



Afet İnan, Cumhuriyet'in 50. yılı nedeniyle 1970'lerde tekrar gündeme gelen projenin hayata geçirilmesi için Bayındırlık Bakanlığı ve valilere mektuplar göndermiştir. 70'li yıllarda bu projenin hayata geçirilmesi için çalışma atölyeleri bile kuran Afet İnan, finansman sorununun çözülmesi için Meclis'e yasa tasarısı sunulmasına da önayak olmuştur. Ancak proje bir türlü hayata geçirilememiştir.
Atatürk'ün İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi'nin amacı, çağdaş ve çevreci bir köy yaratmaktır.
İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, daire yerleşim planına sahiptir. Daire planın tam merkezindeki küçük dairenin etrafına, gittikçe genişleyen dört daire eklenmiştir. Plan bu yönüyle, ilk bakışta bir dart tahtasını andırmaktadır. Merkezden çevreye doğru helezonik bir biçimde gittikçe genişleyen dört parçalı köy planı, merkezden dışa doğru 6 yolla bölünmüştür.
Aslı Türk Tarih Kurumunda saklanan İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi'nde 43 yapı bulunmaktadır.
Atatürk'ün İdeal Cumhuriyet Köyü'nde yer alan kurumlar, yapılar ve alanlar şunlardır:
1. Okul ve Tatbikat Bahçesi
2. Öğretmenevi
3. Halkodası (CHP Kurağı)
4. Köy Konağı
5. Konuk Odası
6. Okuma Odası
7. Konferans Salonu
8. Otel-Han
9. Çocuk Bahçesi
10. Köy Parkı
11. Telefon Santrali ve Köy Söndürgesi
12. Radyolu Köy Gazinosu
13. Ebe ve Sağlık Kurucusu
14. Tarımbaşı
15. Hayvan Sağlık Kurucusu
16. Sosyal Kurumlar
17. Ziraat ve Et İşleri Müzesi
18. Gençler Kulübü
19. Hamam
20. Etüv Makinesi (Buğu s.)
21. Köy Yunak Yeri
22. Cami
23. Revir
24. Kooperatifler
25. Köy Dükkanları
26. Spor Alanı
27. Damızlık Tavuk, Tavşan ve Arı İstasyonları
28. Damızlık Ahır (Aygır ve Boğa)
29. Kanara
30. Mandıra
31. Değirmenler
32. Fabrika
33. Asri Mezarlık
34. Hayvan Mezarlığı
35. Kireç, Taş, Tuğla ve Kiremit Ocakları
37. Yonca ve Hayvan Pancar Tarlası
38. Köy Gübreliği
39. Fenni Ağıl
40. Pazar Yeri ve Köy Zahire Locası
41. Aşım Durağı
42. Panayır Yeri
43. Selektör Binası
Orda bir köy hayal edin, uzakta! O köyün bir konferans salonu olsun, ziraat ve et işleri müzesi olsun, fabrikası olsun ve dahası bir hayvan mezarlığı olsun!...
Atatürk'ün İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi, zannedildiği gibi sadece kağıt üzerinde kalan bir proje olmamıştır. Atatürk, bu projenin bir an önce hayata geçirilmesini istemiştir. Bu doğrultuda Trakya'nın bazı bölgelerinde çalışmalar yapılmış, Polenezköy civarında bir Cumhuriyet Köyü kurulmuş, Ankara'da Temelli köyünde bu plana göre bazı çalışmalar yapılmıştır.
Ankara Temelli köyünde, bölgenin yapısı nedeniyle tam anlamıyla bir dairesel plan uygulanamamıştır. Ancak Polenezköy'deki Cumhuriyet Köyü'nde daire şeklinde bir yapı oluşturulmuştur. Ortada bir meydan ve meydana açılan geniş yollar, planın uygulandığını göstermektedir. Ancak planı oluşturan diğer üniteler hayata geçirilememiştir.
Kaynak
Akl-ı Kemal (2. Cilt), İnkılap Yayınları, Sinan MEYDAN

The Goddess



"The Goddess doesn't enter us from outside; 
she emerges from deep within. 
She is not held back by what happened in the past. 
She is conceived in consciousness, born in love, 
and nurtured by higher thinking. 
She is integrity and value,
created and sustained by the hard work of personal growth
and the discipline of a life lived actively in hope." 


~ Marianne Williamson

22 Eylül 2016 Perşembe

Gönülden Vermek Üzerine





Benden bir şey aldığında,
sana bir şey verdikçe
yaşadığım çoşkuyu anladığında,
asıl o zaman hissediyorum
bana neler verdiğini.
Ve sen de biliyorsun tüm verdiklerim,
bana borçlu kalman için değil,
yaşamak istediğim için
sana duyduğum sevgiyi.
Verileni incelikle kabul etmek
belki de "vermenin" en güzeli.
Asla ayıramam
Ne onu ne berikini.
Bana bir şey verdiğinde,
sana kabulümü sunuyorum.
Benden bir şey aldığında,
çok şey verdiğini hissediyorum.

Ruth Bebermeyer'in "Given To" Albümünden

Bu kavram ve şarkı sözü ile Non Violent Community (Şiddetsiz İletişim Grubu) kurucusu Marshall B. Rosenberg'in Şiddetsiz İletişim isimli kitabında karşılaştım. Kitaba henüz başladım ve fakat hemen içine aldı beni...Öncelikli olarak bu şarkı sözünü paylaşmak istedim. Başka bir yazıda kitap ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

İşte aşağıda şarkıyı seslendiren Marshall B.Rosenberg!

Sevgiyle

Funda




15 Temmuz 2016 Cuma

İdeal Bilge İnsan

Bugün Fransa Nice'deki yüreklerimizi sıkıştıran olayın haberi ile uyandık.

Kendi içime döndüm ve eski notlarımın arasında buldum bu yazıyı. Mahatma Gandhi'ye ait olduğunu not etmişim yazının yanına. İçinde bulunduğumuz bu zor  zamanlarda bize ışığı ile rehberlik etmesi dileğimle...

Yazının orijinal ismi "İdeal Bilge Guru".



"Tanrı'ya içten inanan ve ibadet eden,kıskanç olmayan,herkese karşı cömert olan ve egoist olmayan.Sıcağa ve soğuğa dayanıklı olan,her zaman affeden,devamlı tatminkar olan,kararları kesin olan ve aklını ve ruhunu Tanrı'ya teslim eden. Hiçbir şekilde etrafına şeytanca bir hareket yapmayan,zarar vermeyen,başkalarından korkmayan,heyecanlanmayan,üzüntüden ve korkudan etkilenmeyen,saf ve temiz olan,işinde becerikli olan ama kendini aşırı derecede kaptırmayan,işinin onu etkilemesine izin vermeyen,yaptıklarının çabalarının meyvelerini bir anda bırakabilen (hem iyiler hem de kötüleri), arkadaşlarına ve düşmanlarına aynı şekilde davranan,ona duyulan saygıya ve saygısızlığa karşı etkilenmeyen,iltifatlardan şımarmayan ve insanlar şayet hakkında kötü konuşursa ve dedikodu yaparsa üzülmeyen.Sessizliği ve yalnızlığı seven ve disiplinli bir aklı olan.

Yogi'nin hayatında bütün bu nitelikler kendini göstermeli ve korkunç bir fırtınanın ortasında hala güneşi görebilmeli,zorluklarla ve ölümle yüzleşebilmeli,dengeli ve sessiz bir akıl ile savaş meydanından geçebilmeli veya onu öldürmek isteyenlere kadar gidebilmeli; ruhunun mutluluğu öyle olmalıdır ki gök gürlemesi bile onu uyutur."

Şimdi de Tanrı sözcüğünü sevgi ,  ibadeti kutsamak/onurlandırmak ve de guru/yogi  sözcüğünü  İNSAN   olarak değiştirerek okumanızı öneriyorum.

Guru öğretmen yol gösteren rehber anlamına gelir. Her birimizin kendi kendimizin öğretmeni rehberi ışığı olduğuna inanıyorum.

Yıllar sonra okuyunca bu metni daha iyi bir anladım sanki.

Kendi bütünselliğini sağlamış, kendisi yani özü ile kopmaz bir bağı tesis edebilmiş bir bireyden bahsediliyor aslında burada.

Hem kendi cehenneminden geçmiş hem de Ruh ile bağlantısını tesis edebilmiş  bir birey.

Yol uzun ...

Yola devam...

Karanlık bir gün bitecek ve o muhteşem gün doğacak...


Sevgiyle,






X



13 Temmuz 2016 Çarşamba

Dindar Ama Ahlaksız Olmanın Kodları

 Yazar Özgür Koca'nın 26/6/2016 tarihli yazısına www.maviyorum.com simli blogda rastladım ve de paylaşmak istedim.

"Dindar bir insan nasıl ahlaksız olabilir? Allah’a ve ahiret gününe inanmaya devam ettiği halde nasıl yalan söyleyebilir, öldürebilir, çalabilir?

Din esasen ahlakın olgunlaşması için verimli bir zemin sunar. Tek, aşkın, ve mutlak bir varlığın her an gözetimi altında olduğunu bilen bir insanın hayatını daha dikkatli yaşamasını beklersiniz. Yaptıklarının hesabını vereceğini bilen bir insan daha temkinli olmalıdır diye düşünürsünüz. Gerçekten de dinini ciddiye alan bir insanın yapması gereken budur. Huzurda olmanın edebi ile geçmelidir bu dünyadan. Ama tecrube bize gösteriyor ki her zaman böyle olmuyor. Dindar insanların ahlak ile telif edilemeyecek tavırlarını çok sık gözlemliyoruz.
Neden? Maddi, yapısal, ve yorumsal pek çok sebebi var bunun. Ben yalnızca din yorumları içinde ahlaka kurulmuş tuzaklardan bahsetmek istiyorum. Bu tuzaklar farkedilmeden ve onlara karşı önlem alınmadan daha fazla dindarlaşma ahlak sorununu çözmüyor.
1- Mutlakçılık: Bir din yorumu size mutlak doğruyu sunduğunu iddia ediyorsa bir tuzak ile karşı karşıyasınız demektir. Buna inanan bir insan çok kolay kendisini dünyada ilahi iradenin temsilcisi olarak konumlandırabilir. İlahî irade ile şahsın iradesi arasındaki sınır kaybolur. Kişi kendi iradesi ile ilahi iradeyi aynileştirir. İşte tam da burada kişiye yaptığı hastalıklı ve ahlaksız şeyler ilahi iradenin de talebi olarak görülür. Bir militan kendisini siviller arasında patlatırken ya da bir devlet başkanı bir grup insana zulm ederken kendisini aslında ilahi iradenin hizmetkarı ve uygulayıcısı olarak görmektedir. İlahi iradeyi gasp etme çabası da diyebileceğimiz bu tavır müthiş bir kibir ima eder ama bu durumdaki bir insan bu kibri farkedemez bile.
2- Ütopyacılık: Eğer din yorumunuz ütopik bir gelecek öneriyorsa gene bir tuzak ile karşı karşıyasınızdır. Bu yalnızca dinî değil sekuler ideolojilerin de problemidir. Troçki Komunist devriminden sonra hayatını kaybeden milyonlar hatırlatıldığında “devrim için ödenmesi gereken küçük bir bedeldir o” demişti. Bir kez ütopik bir gelecek farzederseniz oraya giderken yapacağınız her şeyi meşrulaştırabilirsiniz. Ne de olsa” halkların iyiliği,” “alem-i Islam” yada “apaydınlık ve tertemiz bir bahar” için yapmakdasınızdır herşeyi. Böyle bir hedefe koşulurken ufak tefek arızalara bakılmaz. Burada insan hayatı araçsallaşır ve ahlak terk edilebilir.
3- Bireyin kaybolması: Aşırı grup vurgusu yapan din yorumları da ahlaken problemli tavırlar üretme potansiyeli taşır. Hannah Arendt’in “kotülüğün banalliği” makalesinde değindiği gibi bireyin grup içinde kaybedilmesi ile kötülük arasında çok yakın bir ilişki vardır. Ona göre Naziler birey olamadıkları için o kötülükleri yapmışlardır. Emir komuta zinciri içinde düşünme ve değerlendirme kaabiliyetini yitirir insan. Grup bireyi yutar. Birey de buna mukabil grubun davranışlarından dolayı sorumluluk hissetmez. Burada kötülük sıradanlaşır. Banalleşir. Ayrıca mazlumun sesi grup fanusunun içine giremez. Grup içinde kendini kaybetmiş bir insan zihnen grubun dışına çıkamaz ki buna itiraz etsin. Ancak kendi aklıyla düşünmeye cüret edenler grup olarak işlenen cinayetlerin önüne geçebilir. Birey olamayan insan daha kolay şiddet ve ahlaksızlık üretir.
4 -Seçilmişlik: Ahlaken problemli tavırlar üreten din yorumlarında görülen başka bir özellik seçilmişlik vurgusudur. Siz ve sizin gibi düşünenler seçilmiş bir gruptur. “Ülkeye ve dünyaya huzur ve nizam” getirecek bir partinin, bir örgütün, bir grubun parçasızınızdır. Ulvi bir davanın yükünü taşımaktasınızdır. Sekuler grublarda da görülen bir davranış kodudur bu. Kendinizi böyle ayrıcalıklı bir konuma yerleştiriseniz grubunuzun dışında kalanlar ikincilleşir. Burada, mesela, kadrolaşma gibi ahlaken problemli tavırları meşrulaştırırsınız. Ne de olsa bunu seçilmiş olan sizler kurtarmak istediğiniz kalabalıklar için yapmaktasınızdır.
5- Muğlaklık: Din yorumunuz size ahlakın bazı temel prensibleri hakkında detaylı yol göstermiyorsa gene problemlerle karşılaşırsınız. Mesela yalan söylemek haramdır. Ama yalan söylenebilecek o kadar çok istisnaya kapı açarsınız ki bir müddet sonra istisnai haller kural haline gelir. Bugün kendinizi mecbur hissedersiniz. Yarın ulvi bir amaç için yalan söylersiniz. Ertesi gün doğruyu eksik söyleyerek yalan söylersiniz. Sonra düşman üretirsiniz, hayatı bir “harb” olarak tanımlarsınız. “Harb hiledir” den hareketle her türlü yalanı söyleyebilirsiniz. Köleliğe, fuhşa, şiddete, irtikaba bir mesned bulabilirsiniz. Vicdan azabı da hissetmezsiniz. Şuurunuzu susturmuşsunuzdur.
6- Boşluk: Bazen de din yorumunuz manipulasyona açık boşluklar bırakır. Mesela, din yorumunuz kadın hakları konusunda boşluklar ihtiva ediyorsa kadına karşı yapılmış ahlaksızca muameleleri kolayca meşrulaştırabilirsiniz. Bir şey söylemeniz gereken hususta suskunsunuzdur. Bu o hususta modern bağlam içinde yeterince sistematik ve detaylı çözümler üretilmediğine işaret eder. Bu boşluklar istismar edilir.
7- Şiddet ve merhamet: Bir başka ilginç mekanizma da şudur. Şiddet ve ahlaksızlık merhamet süretinde görünür gözünüze. Mesela İŞİD gibi bir organizasyon kendi dindaşlarını iki şekilde öldürür. Bir, önce tekfir eder sonra öldürür. İki, ve daha ilginci, öldürdükleri Müslümanları temizlediklerini düşünür. Yani sizi aslında günahlarınızdan arındırmakta ve “kanınızla temizlemektedir”. Sizin bunu isteyip istemediğiniz onun için önemli değildir. O size, size rağmen, bir iyilik yapmaktadır. Siz onun size yaptığı bu iyiliği ötede anlayacaksınızdır. Burada ahlaksızlık ve şiddet kendini merhamet suretinde pazarlar. Bu derecede olmasa da bu psikoloji özellikle devlet ve toplum ilişkilerinde jakoben bir otoriterlik süretinde kendini gösterir. Rahatsız edicidir. Boğucudur.
8- Sistem problemi: Sahabe arasında yaşanan savaşlarda müşahade ediyoruz bunu. Bireysel hayatları itibariyle örnek bir konumda olan bu insanlar aralarındaki anlaşmazlıkları çözecek “hukuki ve siyasi” sistemi henüz kuramadıkları için savaşmak zorunda hissediyorlar kendilerini. Bu sistem ile ahlak arasındaki ilişki üzerinde daha ciddi düşünmemizi gerektiriyor. Ahlaka destek olacak sistemin de kurulması gerekiyor. İyi bir şehir planlamacılığı yapmadan ve kurallar tesis etmeden insanlara sadece “trafik kurallarına uyun” demek yetmez. Sistemi ve yapıyı kuramazsanız ahlak direnemiyor. O açıdan iyi insan yetiştirmeye harcadığınız emek kadar iyi sistem inşa etmeye de dikkat etmek gerekiyor.
9- Duygu pompalaması: Bir başka problem dinin yüksek düzeyde duygu pompalanması ile öğretilmesi. Ahlak ise duygudan ziyade aklın konusu. Hayatı rasyonel bir şekilde analiz etmeniz gerekiyor. Aklı öteleyen ve onu “yanıltıcı bir alet” olarak gören din yorumlarının son derece rasyonel bir uğraş olan ahlak konusunda yetersiz kaldıklarını görüyoruz. Samimiyetle işlenmiş hatalar kaplıyor ufkumuzu.
10- Devlet ve iktidar: Din ile iktidar arasındaki mesafe kaybolunca da din ahlak üretemiyor. Devlet ile arası azalan din araçsallaşıyor. Devlet güç eksenli düşündüğü için dinin iç mantığı ile çelişiyor. Din zayıfın ve sivil toplumun yanında bir ahlak kaynağı iken gücün yanında durmaya başladığında devletin günahlarının fetvacısı konumuna iniyor. Din ile güç karşılaştığında, bazı istisnalar hariç, kazanan hep güç oluyor. Buradan modern Müslüman toplulukların din ile devlet ilişkisinin hem pratiği hem de teorisine dair ciddiyetle düşünmeleri gerektiği sonucu çıkıyor.
11- Dualizm: Karşınızda kapkaranlık bir düşman tahayyül ediyorsunuz. Hayatı dar’ul-harb ve dar al sulh gibi ikili kategorilerle anlamlandırıyorsunuz. Karşı taraf “tek gözlü deccaldir”, “dış güçlerin işbirlikçisidir”, “haindir.” Öteki o kadar kötüdür ki ona karşı ahlaklı olmak gerekmez. Burada farklı davranış kodları devreye giriyor ve ötekine karşı ahlaki sorumluluklardan kurtuluyorsunuz.
Kısaca akıldan ve düşünceden uzaklaşan, güce yaklaşan, utopik, dualist, seçkinci, devletçi, muğlak, konformist, aşırı duygusal, sistem kuramıyan din yorumları ahlak üretmekte yetersiz kalıyor. Bunlar ahlaka kurulan tuzaklardan bazıları. Görüldüğü gibi Allah’a ve ahiret gününe inansanız bile bu tuzaklara düşebilirsiniz. Din ile ahlak arasında yeni köprüler kurmak istiyorsak bu tuzaklar üzerinde dikkatle düşünmek ve daha sağlıklı yorumlar üretmek gerekiyor. Dini bir biat ve itaat kültürüne indirenler dine büyük bir kötülük yapıyor."
26/6/2016 ÖZGÜR KOCA
KAYNAK : Bu yazının aslı Yarına Bakış gazetesinde yayınlanmıştır. 

Midlife

''I think midlife is when the universe gently places her hands upon your shoulders, pulls you close, and whispers in your ear:
I’m not screwing around. It’s time. All of this pretending and performing – these coping mechanisms that you’ve developed to protect yourself from feeling inadequate and getting hurt – has to go.
Your armor is preventing you from growing into your gifts. I understand that you needed these protections when you were small. I understand that you believed your armor could help you secure all of the things you needed to feel worthy of love and belonging, but you’re still searching and you’re more lost than ever.

Time is growing short. There are unexplored adventures ahead of you. You can’t live the rest of your life worried about what other people think. You were born worthy of love and belonging. Courage and daring are coursing through you. You were made to live and love with your whole heart. It’s time to show up and be seen.''
~ Brené Brown

Photo: Helen Mirren, age 70 (will turn 71 on July 26) . 70 is the "new" middle age.









Aborjinlerden Mesaj Var

*Bir kimse kızdığı zaman, yaşam enerjisi, su ya da kaygan kayalar gibi akmak yerine, her iki tarafa itilir ve keskin uçlu bir hale gelir. Bu, bedenin içine girer ve organlara zarar verir. Kızgınlık aynı, bedende yara açan ve çıkarılması zor bir mızrak gibidir.


*Gücenmenin uçları da sivridir ama onunkilerin uçlarında bir diken vardır, onun için bu insanın içine saplanır ve daha uzun süre orada kalır. Gücenme kızgınlıktan daha zararlıdır çünkü ondan daha uzun sürer.
*Haset, kıskançlık ya da suçluluk endişeden daha karmaşıktır ve düğümler karnında ya da derinin altında olabilir ya da bir başka yerde ki yaşam akışını yavaşlatabilir.
*Üzüntü çok küçük bir bozulmaya neden olur. Ve keder aslında sevgi bağı olan bir çeşit üzüntüdür. Bu, hayatta kalan kişinin ömrü boyunca sürebilir.
*Korku bazı şeyleri sona erdirir. Korku kan akışını, kalp atışlarını, solunumu, düşünceyi, sindirimi her şeyi bozar. Korku ilginç bir duygudur çünkü bu, aslında insansı değildir. Bu duygu çok kısa süreli bir hayatta kalma rolüne hizmet ettiği hayvanlardan alınmıştır. Hiçbir hayvan korku içinde yaşayamaz. İnsanların aslında korku duyacakları hiçbir şey yoktur. Onlar kendilerinin sonsuzluk olduklarını biliyorlardı. Şimdiyse korku gezegenimizi çevreleyen temel bir enerji gücü haline geldi. Korkunun içimizde yol açtığı zarar işte böyledir.
*İnsan yaşamı bir spiraldir, bizler sonsuzluktan geliriz ve daha yüksek bir düzeyde oraya geri dönmeyi umarız. Zaman bir dairedir. Ve bizim ilişkilerimiz de bir dairedir. Bizler Aborijin çocukları olarak, yaşamın ilk yıllarında her bir daireyi, her bir ilişkiyi kapatmanın önemini öğrendik. Eğer bir anlaşmazlık varsa biz bu çözümlenene kadar uyanık kalırız. Biz yarın ya da ileri ki bir tarihte çözüm bulmayı umarak gidip uyumayız. Bu, daireyi uçları kırılabilir bir halde açık bırakmak olur.
*Sen bu dünyaya bir ruhsal farkındalık düzeyinde geldin ve buradan daha GENİŞLEMİŞ bir düzeyde ayrılma fırsatına sahipsin.
  • Marlo Morgan…


KAYNAK : 22/10/2015 Annette İnselberg Zamazingo 
X

10 Temmuz 2016 Pazar

Seyir Defterimden Notlar

Uzun zamandır kafamda dönüp duran bir konu bu.

Kişisel ya da Bireysel gelişim veya her türlü enerji çalışmaları ile ilgili bir farkındalığımı paylaşmak istiyorum.

Evet son derece inanıyorum bu çalışmalara.

İçimiz ne ise dışarımız da o oluyor!



Bir nevi film makinası beynimiz. Projeksiyon ettiği ne ise onu yaşıyoruz.

İçerideki düşünce algı inanç duygu değişince dışarısı da değişiyor.

Bunu biliyorum!

Fakat ince bir ayar noktası var burada.

Bir kaç atölye, bir kaç aile dizimi bir kaç enerji çalışması ile tadında bırakmak gerekiyor.

Takıntılı şekilde sürekli bir şeyler arayıp sürekli o çalışmada bu çalışmaya savrulursa kişi evrene "Ben yeterince iyi değilim elimdeki ile tatmin değilim mutsuzum " gibi mesajlar veriyor aslında...

Ve evren de evet deyim daha çok kendini iyi hissetmiyeceği tatmin olamıyacağı mutsuz olacağı olasılıkları çekip getiriyor..."Yıllardır çalışıp duruyorum neden istediğim hayatı ya da hayallerimi gerçekleştiremedim" cümlesinin  meali bu olabilir.

Özetle bu tarz çalışmalarda dengede olmak çok önemli. Bir kaç çalışma yeterli olacaktır. Kendi cehenneminden geçerek kendi bütünselliğini tesis edebilmiş doğru rehberi  ve kişiye uygun doğru tekniği bulmak asıl olan.

Yaşam en büyük öğretmen ve rehber...Onun getirdiklerini kabul edip deneyimlemek asıl dönüştürücü olan.  Zihinle yapılan çalışmaların dışarıdaki gerçekliğe dönüşebilmesi için yaşam deneyimi şart!

Seçilecek rehber ve teknik/öğreti için de bir iki ip ucu vermek isterim.
Bir yerde hiyerarşi var ise, özel insan olduğunuz söyleniliyorsa, seçilmiş bir grup olduğunuz anlatılıyorsa, kurtarıcı olduğunuz müjdeleniyorsa, kişiliğiniz abartılı şekilde övülüyorsa, ciddi zamanınızı alan "gönüllü" çalışmalar var ise, para pul hikayeleri var ise lütfen çok dikkatli olun derim!

Bu noktada bir çoğunuzun aklına Tanrılar Okulu kitabı gelecek biliyorum. Kitabın mesajı yaşamımızda olan her şeyden tamamen ama tamamen bizim sorumlu olduğumuz. Diyelim çocuğunuz öldü, işiniz battı , ülkenizde savaş çıktı...Bu elbette kısmen doğru ama bana göre gerçeğin tamamı değil. Bireysel irade dışında ait olduğumuz aile topluluk ve toplumun ve hatta insanlığın kollektif iradelerinin karşılıklı etkileşimde olduğu bir enerji puzzle ı içinde yaşıyoruz. Buna külli irade de deniyor ki ben yaşamın iradesi demeyi seviyorum. Olandan tek bir kişiyi sorumlu tutmak suçluluk duygusunu ve kendi kendini cezalandırma davranış modellerini tetikliyor ki bunların hepsi egonun oyunları. Elbette sözlerimizin davranışlarımızın hatta  düşünce ve duygularımızın sorumluluğunu almamız bizi yetişkin bir bireylik seviyesine taşıyacaktır. Fakat olmakta olandan sadece kişinin kendisi sorumlu olamaz. Kuantum Fizik yasalarına göre de bu mümkün değildir.



Bu kitabın mesajını bir süre yaşamımda deneyimledim. Yani ben de her şeyden tamamen kendimi sorumlu tuttum. Çok sancılı ve acılı bir dönemdi. Fakat şu anda bu bakış açısının insana çok ciddi zarar verdiğini düşünüyorum. İnsanın içindeki egoyu besleyen zihni güçlendiren ve hatta zihne egoya hizmet eden bir mesaj içerdiğini düşünüyorum. Ayrılığı korkuyu besleyen insanı yalnızlaştıran bir mesaj. Hatta kendinizi Tanrı bile sanabilirsiniz eğer kişiliğiniz tam gelişmemiş ise ya da gerçek ruhsallık ile tanışmamış iseniz daha önce. Kalbiniz ile temas etmemişseniz!

Ve burada itiraf ediyorum ki yaşamımın büyük bir bölümünü hep akıl zihin yani egom ile yaşamışım. Ego temelli bir yaşamda siz ve diğerleri var. Rekabet yarış güçlü olmak başarılı olmak iyi hatta mükemmel olmak haklı olmak kontrol etmek yargı eleştiri suçlama şikayet beklenti sahip olma düşman var...Liste uzuyor gidiyor siz anladınız ne demek istediğimi. Özetle ayrılık ve korku var! Dünyanın da içinde olduğu durum bu değil mi zaten?

Oysa kalp temelli bir yaşamda ayrılık yok. Yukarıdakilerin hiçbiri yok. Sadece kabul var teslimiyet var anlayış var koşulsuz sevgi var paylaşım var destek var. Yani birlik ve sevgi! Sahi hepimizin hayal ettiği dünya bu değil mi?



Yazının bu noktasında ağaçları hatırladım.Ağaçların hep bu duruşla  kalp yani sevgi temelli yaşadıklarını düşünmüşümdür. Sel gelip alabilir, yıldırım düşebilir, insanlar gelip yakabilir ya da binlerce yıl yaşayabilir olduğu yerde. Tam teslimiyet ve kabul halindedir ağaçlar. Sessizce izlerler olmakta olanı...Tüm kadim geleneklerden bilgelerin biz insanlara önerdikleri gibi anda izleyici konumunda teslimiyetle yaşarlar ağaçlar.

Sanırım tüm insanlık için içimizdeki ağacın tohumunun uyanıp gelişip  sevgi temelli var olma becerisini geliştirme zamanı geldi.

Ancak o zaman kalp ile yaşayarak birlik ve barışı tesis edebileceğiz yeryüzünde.

Şairin sözleri  de daha bir anlamlanıyor şimdi.

"Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür , ve bir orman gibi kardeşçesine."

Olduğumuz kişiyi yeryüzüne indirme zamanıdır. Ve ancak o zaman kendimizi gerçekleştirmiş olacağız. Düşünsenize yedi milyar insanın maskelerini atıp kalp temelli yaşamaya başladığını bir anda...

Evet ağaç gibi yaşamak  zamanıdır artık!

Ağaç gibi olmak !

Kim bilir belki de Hayat Ağacı her birimizin  içindedir?

Sevgiyle,







x