22 Ağustos 2015 Cumartesi

Aşık Bir Sardunya

Eğlenceli ve bir o kadar da düşündürücü bir yazı olacak bu.

Lise yıllarında matematik, fizik ve kimya dersleri için tam 3 yıl dersaneye gitmiştim. Son sınıfta bir de üniversite hazırlık kursuna gitmiştim. Bayağı ciddiye almışım yani durumu anlıyacağınız.İşte desrhanemizde İngiliz bir biyoloji öğretmeni vardı. Şimdi size yazacağım konuyu bizzat bizlere ta o zamanlar anlatmıştı.

Evet diyeceğim o ki bitkiler uyuyorlar, korkudan bayılıyorlar,çığlık bile atıyorlar. Balkonunuzdaki bitki siz kilometrelerce uzakta olduğunuzda canınız yandığında üzülebilir, mutlu olduğunuzda sevinebilir. Güçlü hafızaları var. Onlara kötü davranan yapraklarını koparan , işkence yapan insanları tanıyorlar ve yanlarına gelince çığlık atıyorlar.

Bunun ötesinde sizinle bağlantı kurup, nerede olursanız olun sizinle bağlantıda kalabiliyorlar. Bitkilerin sorun çözme yetenekleri çok yüksek. Sayı sayıp çarpma bile yapabiliyorlar.



En çarpıcı olan ise insanların 5 temel duygusu yanısıra , bitkilerin 20 farklı duygusu var. Evrimsel açıdan bizlerden milyonlarca yıl önce başladılar yürüyüşlerine. Nem ölçme, yerçekimini fark etme, elektrik magnetik alanları tespit etme gibi fazladan duyulara sahipler. Hatta elektrik ve biyolojik sinyalin yanısıra titreşimle bile iletişim kurabiliyorlar.Bu anlamda bizlerden daha gelişkin varlıklar diyebiliriz.

İşte bu iki kitap bu konuları detaylı bir şekilde inceliyor. Biri de Türkçe yayınlanmış!

Buradan elbetteki ağaçlara geleceğim. Bir kaç not düşüyorum şimdi.

Avatar filminde hatırlarsınız Eywa ağacı çevresinde toplanıp  Navi 'ler birbirleri ile bir nevi enerjitik bir network bağ kuruyorlardı. BİR oluyorlardı ulu ağacın huzurunda.

Eski Kelt toplumlarında insanlar koruluklarda ağaçlıklı bölgelerde buluşurlarmış. Benzeri bir enerjitik bir networking yapılanması oluşturulduğunuu düşünüyorum. O dönemin kötü kalpli güç sahipleri de  bu toplantılara engel olmak için  ağaçları yok ederlermiş. Dünyanın heryerinde üstelik!

Bir de Kozmik Ağaç Terapisi diye bir çalışma duymuştum. Ağaçlara 1 m yaklaşınca onların frekanslarının auralarının içine giriyoruz ve şifalandırıyor ağaç insanları. Her anlamda!

Bir araştırma da  ormandaki ağaçların birbirleri ile elektromagnetik titreşimler şeklinde bir network gibi iletiştikleri tespit edilmişti.

Kendinizi düşünün. Doğa da bir ağacın altında oturduğunuzda daha olumlu ve yapıcı olduğunuzu gözlemlemişsinizdir.

Özetle ağaçlar/bitkiler  ve insanlar tüm varoluş arasında gözle göremediğimiz bağlar var.

Bu bağ nörolojik duyusal bir bağ hatta  ve ancak şu andaki teknoloji ile bunu göremiyoruz.

Bir süredir sürekli kalp şeklinde ağaçlar çıkıyor karşıma. Bir kaç fotoğrafı aşağıda paylaşıyorum.

Kalp şeklinde bir kırmızı erik ağacı...



                                          Kalp şeklinde bir erguvan...

Daha bir çok foto daha var!

Sordum kendime ağaçlar ne anlatmaya çalışıyor diye?

Elbette "sevgi" idi mesaj.

Ağaç sevgidir!

Sevgi bir duygu değil bir bilinç, enerji, titreşim , frekanstır.

Evren, varoluş, yaşam, tanrı sevgi ise ağaçların burada çok önemli bir fonksiyonu olduğunu düşünüyorum.

Kalbimiz ruhumuzun evi ve belirli bir  frekansta titreşiyor kalbimiz. Doğada veya ağaçların yanında da olan bu. Bu frekansa uyumlanıyoruz ve şifalanıyoruz, yeniden bağ kuruyoruz özümüzle ve BİR olabiliyoruz tüm varoluşla.

Ağaçlar toplumların sevgi ile birliğini (bu enerjitik bir birlik) tesis eden ve koruyan gözlemcilerdir. Canlıdırlar. Hafızaları vardır. Bizlerden çok daha fazla gelişmiş varlıklardır. İnsanın ve tüm diğer fiziksel dünyanın varlığı ağaçların varlığına bağlıdır.

Yeşil toplumların insanlarının daha çok sanat ile ilgilendiğini ve daha gelişmiş bireyler olduğunu düşünüyorum.

Öz ile sevgi ile bağımızı koruyabildiğimiz ölçüde İNSAN olma yolunda ilerliyebilir, evrilebiliriz. Ağaçlar işte bu nedenle önemli yaşantımızda...Onlar var oldukça İNSAN olma yolunda yürüyüşümüze devam edebiliriz.

Bu bağ koptuğunda robotlaşır makineleşiriz.

Doğa Yoksunluğu Sendromu bu olsa gerek!

Ha aşık sardunyaya gelince...

Yaklaşık 15 yıl önce İtalya'dan getirdiğim sardunyalarım vardı ve onlarca kez taşınmama rağmen inatla hep benim yaşamımda var oldular. Bu kadar harekete değişime olsa olsa bana aşık olduklarından katlandılar diye düşünüyorum. Kimbilir?  En son şehirler arası taşınacağım zaman kıyamadım onlşara ve  oturduğumuz evin bahçesine ekip hediye ettik komşularımıza. Şimdi zaman zaman ziyaret ediyorum onları. Söz haftaya yine uğrayıp hatırlarını soracağım!

Sevgiler





21 Ağustos 2015 Cuma

Tanrıçalar Okulu

İlknur Yüksel 'in hazırlayıp sunduğu bir eğitim idi Tanrıçalar Okulu. Geçtiğimiz bahar aylarında katıldım.



İlknur ile yaklaşık 3 yıldır tanışıyorum ve gerçekten mucizeler yaratan bir psikoterapist kendisi. Travma ve çift terapisiti . Hem İzmir 'de hem de İstanbul'da kabul ediyor danışanlarını. Facebook da da sayfası var!

Tanrıçalar Okulu içimizde altı tanrıçanın varlığından bahsediyor.  Afrodit, Hera, Artemis, Demeter, Athena ve Persephone. Herbiri birer benlik parçamız aslında. Ya da arketipler diyebiliriz. Sevgili olan ilham veren oyuncu yaratıcı  sanatçı ruh Afrodit ile,  evlilik içindeki  eş olarak Hera ile, doğa ile iletişimde olan kendine yeterli Artemis ile, çevresinde çocuklarla  şefkatli anne Demeter ile, kariyer yapan kendini gerçekleştiren mücadele eden savaşçı Athena ile, mistik güç ve sezgileri olan ve hatta gölgelerimizi kapsayan Persephone ile karşılık buluyorlar.



Tüm bu benliklerimiz yaşamımızın bazı dönemlerinde öne çıkabiliyor ya da bazılarımız için sadece birini ya da birkaçını ifade edebiliyoruz yaşamımız boyunca. Ancak  herbiri ifade edilip doyurulduğu zaman doyumlu ve mutlu bütünlenmiş bir kadın olarak hissedebiliyor kadın denen varlık kendini!

Ancak şimdi çok daha iyi anlıyorum eğitimin ana mesajını!

Nasıl mı?

Dün nerede ise tüm gün Maçka parkında bir ağacın altına serdiğim örtünün üstüne uzanıp gazetelerimi kitaplarımı okudum. Oğlum İTÜ Bilim Okuluna gidiyor ve  ben de soluğu genelde ya Maçka Parkı'nda ya da  Atatürk kitaplığında alıyorum şu sıralar.

Parkta Hürriyet ekinde yayınlanan  İzzet Çapa'nın Ayla Erduran ile söyleşini okudum. Onur ödülleri almış dünyaca tanınan ünlü keman sanatçımız Ayla Hanım ile inanılmaz samimi içten bir söyleşi yapmış İzzet Çapa. Uzun zamandır bu kadar samimi bir söyleşi okumamıştım.

1934 yılında İstanbul'da doğmuş Ayla Hanım ve 4 yaşında Karl Berger'in öğrencisi olarak kemana başlamış. İlk resitalini 10 yaşında Saray Sineması'nda vermiş. Söyleşide Ayla Hanım aşka ve aile kurmaya vakit ayıramadığından öykünüyordu. Yaşı seksenlere  gelmiş muazzam bir diva kendisi. Ve fakat eksik parçaların hüznünü hissettim sözlerinde. İçime işledi sözleri!



Şu sıralarda başka bir divanın Sophia Loren'in otobiyografisini okuyorum bir yandan. Bitmek üzere ve fakat inanın  bitsin istemiyorum kitap! Hayatın bir kadına sunabileceği tüm rolleri kabul edip elinden gelenin en iyisi yapmış bir kadın olarak çıkıyor karşımıza Sophia. Kız çocuğu, kız kardeş sevgili,eş, anne, kendi yeteneğini hayata geçirmiş kendini gerçekleştirmiş ,mistik kadın, bilge kadın,...Cap canlı , çoşkulu , neşeli, mutlu ve doyumlu bir kadın o!



Anladım ki tek bir benlik dahi yok sayılsa ve deneyimlenmese eksik kalıyor KADIN denen sanat eseri. Diva dahi olsan o canlılığı ve çoşkuyu  bütünlenmişlik duygusunu yakalayamıyorsun. Bir şey eksik oluyor işte!

Özetle  bu altı  benliğin, içimizdeki tüm tanrıçaların kabul edilmesi, ifade edilmesi ve onurlandırılması ile bütünleşebileceğini anladım.

Sonra kendi hayatıma baktım!

Hangi tanrıçayı yok saydığıma, baskılayıp hatta gizlediğime  veya yeterince ifade edemediğime.

Ve anladım!

İnanın o zaman adım atacağınız yön veya önünüzdeki  seçimleriniz daha bir belirginleşiyor gözünüzün önünde.

Sizi bilmem ama beni pek bir eğlenceli ve hareketli günler bekliyor!

Sevgilerimle,




2 Ağustos 2015 Pazar

Idollerin Dansı

2008 yılında bir bireysel gelişim atölye çalışmasındaydım.

Atölye çalışmalarından birinde idolümüzün kim olduğu sorulmuştu.

İlk tepkim benim idolüm yok ki olmuştu.

Sonra düşünüp taşınıp Joan Baez demiştim!



Ne gitar çalarım ne de şarkı söylerim.En azından bu durum şu ana kadar böyle! Kimbilir belki içimde ifade edilmeyi bekleyen bir parça vardır...

Bize 10 özelliğini yazmamız söylenildi. Ben de kendime göre Joan Baez'i tanımlayan 10 özellik yazdım.

Sonra grup çalışmasındaki arkadaşlar benimle ilgili geri bildirimde bulundu. Nasıl bir insan olduğum ile ilgili.

Benim yazdığım 10 maddeden 8'ini bilmişlerdi şaşırtıcı şekilde.

Bilinemiyen iki maddeden birinin özgürlükçü  kişiliği diğerinin ise duygu ve düşüncelerini sanatsal şekilde ifade etmesi olduğunu hatırlıyorum. Bu iki maddeyi zaten beni çok iyi tanıyan kişiler bilebilirdi.

Özetle atölye çalışmasından kendimizi özdeşleştirdiğimiz, idollerimizin kendi kişilik yapımızda benlik yapımızda ne kadar etkili olduğunu öğrendik.

Hatta ben bunu daha ileriye götüreceğim.

İzlediğimiz film kahramanları, okuduğumuz kitaplar, yaşamımızda karşılaştığımız insanlar hepsi ama hepsi benlik haritamızda yerini alıyor.

Neden Joan Baez dediğimi şimdilerde düşündüm. Çok başarılı, kendini gerçekleştirmiş çok değerli bir kadın kendisi. Ancak aynı şekilde hüzünü , acıyı ve yalnızlığı çağrıştırıyor bana. Belki de bu tamamen benim ona yüklediğim bir anlamdır.Malum kendi algılarımızı ilüzyonlarımızı yansıtıyoruz insanlara.

İçsel değişime göre de zaman içinde bu idollerde değişim olabiliyor.

Nereden nereye geldiğinizin göstergesidir belki de bu! Titreşimlerimizdeki değişimin göstergesi...

Şimdilerde ise idolüm Sophia Loren!



Evet evet doğru okudunuz!

Bir kaç ay önce bir röpörtajını okumuştum. Çok etkilendim ifadelerinden!

Potansiyelini harikulade şekilde hayata geçirmiş kendini gerçekleştirmiş, aşık olduğu ve ona aşık olan bir adam ile mutlu bir evlilik yapmış, iki harika oğul yetiştirmiş (ki ilişkilerinin son derece sevgi ve uyum içinde olduğunu anlıyorum ) , hayatımın mucizeleri diye tanımladığı dört muhteşem torun ve iki olağanüstü gelin ile yaşamı daha da zenginleşmiş, bolca dost ve güzel anı ile yaşamının olgunluk dönemine gelmiş bir kadın o...

Canlı, çoşkulu, doyumlu,anlamlı, sevgi dolu  bir yaşamı kucaklamış , neşeli ve mutlu bir kadın o!

Kendinin kaleme aldığı hayat öyküsü çıktı yakınlarda.



Derhal aldım ve o derinden içtenlikle samimiyetle kalpten dökülen sözcüklerin içine bıraktım kendimi bugün.

Ne macera!

Yaşamın hepimize böyle dopdolu bir macera tanıdında güzellikler ile açılması dileğimle...

Ha bu arada unutmadan, sizin idolünüz kim?

Sevgiler,