Ve böylece küçük kız kardeşi ile öksüz kalmışlar bir anda. Kasımpaşa' da teyzelerinin yanına sığınmışlar. Kızları bir an önce evlendirmek ailenin öncelikli hedefi olmuş. Bir iki yıl içinde önce kız kardeşini namuslu bir şoför ile evlendirmişler. Babaannem ise o zamanlar için nerede ise evde kalmış bir kız olarak yirmi bir yaşında dedem ile evlenmiş. Dedem Erzincan'dan İstanbul'a ortaokul yıllarında gelip askeriyede okumuş bir subay. Rus harbi dahil bir çok savaşta savaşmış. Cumhuriyetçi laik bir subaymış dedem. İstiklal Madalyası ile hep gurur duyduk ailecek. Yaşama tutunan dört oğulları olmuş. En küçük oğul ise benim babam 1940 yılında İstanbul'da doğmuş. İlk oğulları olan büyük amcam Atatürk'ü görmek için ilkokuldan kaçışını hala anlatır o küçük çocuğun heyecanı ile. 1959 yılında eşi ölünce tek başın ailenin direği olmuş. Güçlü bir kadındı babaannem.
Anneannem ise 1924 yılında Gökçeada Çanakkale doğumlu bir Rum kızı. Adı Mifadora. Zeytinli köyü'nden. Babası Simitras annesi Asimeniya. Babası balıkçı imiş anlatılanlara göre. On dört on beş yaşlarında İstanbul Bakırköy'e göç etmişler. Ve dedem ile Florya sahilinde tanışmışlar ve aşık olmuşlar. Dedem de bir yaş büyük ondan! Dedemin ailesi ise çok eski İstanbul' lu bir aile. Kayıtlar 1800'lü yılların başın akadar gidiyor. Kaçmış dedeme anneannem. Evlenmişler. Adı Neriman olmuş. Ailesi red etmiş malesef. Aşkı uğruna ailesini ismini dinini bırakmış . Bir oğlu kaybetmiş doğum sonrası. Sonra da iki kızı olmuş. Küçük kızı olan annem 1945 doğumlu. Neşeli bir kadındı. Karı koca gezmeyi pek severlerdi.
Şimdi Ayasofya ile ilgisini merak ettiniz kadın atalarımın yaşam hikayelerinin biliyorum.
Ayasofya 'da 24 Temmuz 'da yapılan ''tören'' de (açılış demiyorum zira zaten Cumhuriyet kayıtlarında cami olarak kayıtlı olan bir yerin tekrardan cami olarak açıldığını söylemek son derece yanıltıcı bir ifade olur) ülkeyi işgalden kurtarıp tam bağımsızlığına kavuşturan Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik ifadelerden şahsım adına çok rahatsız oldum. Hatta kızgınım ve müthiş hayal kırıklığı içindeyim.
Neden derseniz anlatayım.
Babaaannemin yaşadığı travma gibi sadece bir iki kuşak öncesinde on binlerce travma acı işkence tecavüz ve benzeri korkunç olaylara maruz kalıp bedel ödemiş acı çekmiş on binlerce hatta milyonlarca aile insan var bu ülkede. Bu işgali sonlandırıp bir nebze atalarımızın yaralarına merhem olan travmalarını iyileştiren bir lidere yönelik sözlü saldırı aslında tüm bu acıları yaşamış bedel ödemiş ailelere ve insanlara saygısızlık bana göre.
Küstahlık seviyesinde bir cüretkarlık hatta.
Ve bu ağır bedelleri ödemiş atalarımıza karşı saygısızlık yapmaya kimsenin hakkı yok. İsminin önünde ne sıfat olursa olsun. Kurtuluş savaşında sadece askerler ölmedi acı çekmedi. Milyonlarca sivil ki hepimizin büyük babaları nineleri bu insanlar acı çekti bedel ödedi öldü. Akla ve insanlık onuruna sığmayacak olaylar yaşadılar. Tarih kitapları ya da yabancı basın arşivlerinde var bu korkunç olayların kayıtları. İnsanlık suçu savaş suçu seviyesinde olaylardan bahsediyorum.
İnsanların acısını görmemek hissetmemek ve saygı duymamak onları yok saymaktır.
Ve ağır bedeller ödeyerek tam bağımsız cumhuriyeti bize emanet eden insanlara ki sivil atalarımızda bu insanlar içindedir, ihanettir nankörlüktür. Ve geçmişimize atalarımızın yaşanmışlıklarına ihanetimizden sadece ve sadece emperyalistler nemalanacaktır.
Gelelim anneannemin hikayesine. Anneannem Rum Ortodoks kilisesine bağlı iken müslüman olup aşık olduğu adam ile evlenebilmişti . Bu ülkenin gayrimüslim vatandaşı olan bir kadın olarak kendi özgür seçimini yapabilmiş ve de yaşayabilmişti. Cumhuriyet kurulmasa ve kadın erkek eşitliği Medeni Kanun ile tesis edilmese , kendi seçimlerini yaşayamazdı büyük ihtimal ile.
Cumhuriyet biz kadınların birey olarak yaşayabilmesi için tek seçenektir. Arap kültürünün dayatma yaşam tarzında kadın özne değil nesnedir. Zira Türk kültüründe kadın da doğa da değerli ve yücedir.
Ayasofya 'daki tören ile ben bir kez daha Cumhuriyet'in özellikle biz kadınlar için ne büyük bir armağan olduğunu , hava su gibi yaşamsal bir önem taşıdığını ve varlığımızın garantisi olduğunu anladım.
Atalarımızın acılarına saygı duymayan zihniyet için Cumhuriyet ve onun sunduğu imkanlar kendi ideallerini gerçekleştirmek için birer araçtır. Gerçek yüzlerini gizleyerek kadınları da bu ideallerinin peşinde sürüklemektedirler. Atalarımıza ihanet edenler yarın ideallerini gerçekleştirmek için kandırdıkları herkese kadınlar da buna dahil ihanet edebilirler.
Kadının kadından başka dostu yok. Hepimiz birbirimize görünmez bağlarla bağlıyız. Birimizin acısı hepimizin acısı. Kendimiz olmak kendimizi gerçekleştirmek doğduğumuz kişi olmak seçimlerimizi özgürce yaparak yaşayabilmek için tek seçeneğimiz var o da Cumhuriyet.
Umarım bu ülkede yaşayan tüm kadınlar kılığı kıyafeti dini inancı politik görüşü yaşam tarzı ne olursa olsun bunu en derinden yüreğinde hissetmiştir geçen Cuma günü.
Sevgiyle,
xxx