Aykut Öğüt'ün Ayra Şehri'ni bilenleriniz vardır. Yıllar sonra ben de üye oldum siteye. "Pazartesi Sendromuna Son Verdik " isimli mailler geliyor her Pazartesi...
Bu mailler kimi zaman kahkahalar attırıyor kimi zaman "hııımmm" dedirtiyor bazen de içine döndürüyor insanı...Kendi özünüzle yeniden iletişime geçiyor , hizalanıyorsunuz bir anlamda tüm bu günlük koşturmanın içinde ...
İşte bu maillerden birinde odaklanmaya yönelik bir örnekleme yapıyordu Aykut. Ondan esinlenerek paylaşıyorum örneği aşağıda sizlerle.
Bir odada olduğumuzu hayal edelim . Her bir duvarı farklı renkli boyalı olsun. Kırmızı, mavi, yeşil ve de mor diyelim örneğin.
Yüzümüzün yeşil duvara dönük olduğunu hayal edelim bir an. Tüm bedenimiz yeşil duvara bakıyor yani. Oysa biz mor duvarı görmek istiyor olalım . Ne yaparsak yapalım vücüdumuzu ve yüzümüzü mor duvara döndürene kadar göremeyiz mor duvarı...
Yani odağımızı değiştirene kadar yeşil duvarı görmeye devam edeceğizdir.
Özetlersek odağımız nerede ise deneyimimiz o oluyor yaşamda.
Şöyle bir yaslanalım arkamıza ve biraz içimize dönelim şimdi.
Bakalım yaşamda olumluya mı yoksa olumsuza mı odaklıyız ?
Yeni bir iş teklifi geldiğinde öncelikle bu işin bize katacaklarına bizi nasıl zenginleştireceğini mi düşünüyoruz yoksa yol uzak, insanları tanımıyorum, farklı bir sektör , sorumluluklar çok ağır, başaramam gibilerinden hemen olumsuz yanlarını mı düşünüyoruz ?
Ya da bir insana ilgi duyuyoruz diyelim. Hep arzusunu duyduğumuz yakın içten bir ilişkiye dönüşebilir bu yakınlaşma belki de...O insanla ilişkinin nasıl ve neden yürüyemiyeceğine mi öncelikli olarak düşünüyoruz yoksa o insanın varlığına kendinizi açtığımızda ve yakınlaşmaya izin verdiğimizde yaşabileceğimiz olası güzelliklere mi odaklıyız ?
Özetle yaşamın getirdiklerini cesaretle ve açıklıkla kabul ediyor muyuz yoksa korkularımızla içsel engeller yaratıp yaşama, , akışa direniyor muyuz ?
Benzeri şekilde yaşam koçları insanları "acı odaklı" veya "haz odaklı" olarak ikiye ayırıyor. Bir tatile
gidilecekken acı odaklılar hemen olası sivrisineklere ya da otelin çevresindeki gürültüye falan odaklanıyor. Haz odaklılar ise yeni insanlarla tanışmaya, açık havanın keyfini çıkartmaya , maceraya odaklanıyor.
Hani sakınılan göze çöp batar derler ya...
İşte odaklanığımız her ne ise onu deneyimliyoruz yaşamda. Gözümüze çöp gelip batıyor!
Olumsuza odaklı isek bir anlamda kendi cehennemimizi yaratıp onun içinde " kavruluyoruz"... Odağımız kendi gerçeğimiz oluyor ve kendi yarattığımız gerçeklikle daha da bir pekişiyor olumsuzlara odaklanmamız..."İşte zaten böyle olacağı belli idi" "Ben zaten başarısızın tekiyim!" ler geliyor ardından. Kendi cehennemimizin ateşini körüklüyoruz bu yarattığımız "göreceli" gerçeklikle bir anlamda...
Yok eğer olumluya odaklı isek o zaman da kendi cennettimizi yaratıyor ve onun içinde güvenle huzurla uyumla akıyoruz yaşamla. Olanı olduğu gibi kabul ediyor ve yaşamın olmak için doğduğumuz kişi olmamıza yönelik bize sunduklarını sevgi ile kabul ediyor ve açıyoruz tüm varlığımızı...Herşey güzel oluyor ...Her ne olursa olsun ya da olmasın derin bir güven duygusu içinde oluyoruz...Yaşama ve yaşamın parçası olan kendi özümüze dair!
Kendi kendimize oynadığımız bu "oyunda" en temel korkumuzun "acı" olduğunu düşünüyorum. Ne ne olursa olsun acıdan kaçmak oluyor duruşumuz...Bir şekilde kendimizi acıdan korumak adına olumsuza odaklanıyor zihnimiz...Olabilecek olumsuzlukları önceden düşünüp önlem almaya kendimizi hayal kırıklıklarından ve acıdan korumaya çalışıyor zihnimiz bir anlamda...Aşırıya kaçtığında da yaşamdan deneyimden kaçıyoruz...Ne ironik ki kendimizi korumak için yaptığımız şey aslında bizi korktuğumuz acının içine gark ediyor...Ya da donup kalıyoruz.Adım atamıyoruz ...Keza korktuğumuz başımıza geliyor...Odaklandığımız acı yaşamımızada gerçekleşiyor ! Zihnimiz acıyı çoğaltıyor...
Peki nasıl olumluya döndüreceğiz odağımızı?
Günlük bir liste tutarak. Her akşam eve geldiğimizde açalım defterlerimizi ve o gün olan olayları kayıt edelim. Bir arkadaşımız aramış ve birşey danışmış olsun, yöneticimiz yeni bir görev vermiş olsun, sevgilimiz bize bir hediye vermiş olsun...Tüm bu olay ya da durumların yanına bu olaya/duruma içsel olarak nasıl tepki verdiğimizi not edelim. Olumsuza mı odaklıydık yoksa olumluya mı? Ne tür düşünceler geçiverdi zihnimizden bir çırpıda.
Bunu bir kaç ay yapalım. Zaman içinde olumsuza odaklanma sayımızın azalıp olumluya odaklı sayımızın arttığını göreceğiz. Zihnimizi izlemeye başlıyacağız çünki.
İşte o zaman yaşamın getirdiği her olaya her kişiye her deneyime daha farklı bir bakış açısı ile baktığımızı fark edeceğiz. Güven duyacağız...Deneyime izin vereceğiz ve açacağız kendimizi olmakta olana...
Yaşam bizi seviyor ve bize ihtiyacımız olan olayları insanları deneyimleri getiriyor. Büyümek gelişmek özgürleşmek yaşamımızın amacı. Yaşamında amacı bu işin enteresanı. Bize düşen sadece bunu kabul edip izin vermek yaşama...Ve onun getirdiklerine...
Kim bilir belki yaşamımızın işi, yaşamımızın ilişkisi, yaşamınızın dostluğu kapımızdadır. Sadece derin bir nefes alıp yaşama inanarak ve güvenerek adım atmak bize düşen...Hepimiz en güzel şeyleri hak ediyoruz ve buna layıkız...
Zaten hayatımız neden kötü gitsin ki?
Evet bizim de başımıza güzel şeyler gelebilir. Neden olmasın?
İnanın yaşam bizi , bizim kendimizi sevdiğimizden daha çok seviyor ve en yüksek iyiliğimizi istiyor...
Hepimizin içinde saklı bir cennet olduğuna inanıyorum. Yaşam bizi oraya götürmek için elimizden tumak istiyor...
Tutalım elini yaşamın ve adım atalım yeni kendimize ve kendi cennetimize...
İnanın , korkulacak hiç bir şey yok. Herşey yolunda...Biraz cesaret...
Sevgilerimle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder