31 Aralık 2012 Pazartesi
2013 ' e Dair
İşte bu sene ki yılbaşı ağacımız!
Oğulcuklar babaları ile birlikte kurdular...Gerçekten mutlu bir andı herkes için...
2013 'ün tüm hayallerimizin gerçekleştiği, neşe , sağlık , keyif , eğlence dolu bir yıl olması dileğimle...
Huzur , barış ve sevginin hakimiyeti gelsin yeryüzüne!
Sevgiyle
28 Aralık 2012 Cuma
EILEEN CADDY 28/12/2012
I AM from everlasting to everlasting. I AM the same yesterday, today and
forever. I never change, I never blow cold one day or hot the next. I never pour
out My love upon some and withhold it from others. All are one in My sight.
Grasp the wonder of this truth, absorb it into your very being, get into harmony and oneness with the realisation. It is you who withdraw yourself from Me. I never withdraw Myself from you. Always remember.
BEN sonsuzdan sonsuza olanım. BEN dün bugün ve herzaman aynı olanım. BEN değişmez olanım . BEN bir gün soğuk bir gün sıcak esmem. BEN asla sevgimi birine verip diğerlerinden çekmem. Herşey ve herkes BENim için BİRdir. Gerçeğin bu muhteşemliğini yakalayın ve varlığınızda içselleştirin, aydınlanmanın birliğine ve uyumuna nüfuz edin. Kendinizi BENden çeken sizsiniz. BEN kendimi asla sizden çekmem. Herzaman hatırlayın.
* Büyük harfli BEN özü, ruhu , üst BEN 'i temsil etmektedir.
BEN sonsuzdan sonsuza olanım. BEN dün bugün ve herzaman aynı olanım. BEN değişmez olanım . BEN bir gün soğuk bir gün sıcak esmem. BEN asla sevgimi birine verip diğerlerinden çekmem. Herşey ve herkes BENim için BİRdir. Gerçeğin bu muhteşemliğini yakalayın ve varlığınızda içselleştirin, aydınlanmanın birliğine ve uyumuna nüfuz edin. Kendinizi BENden çeken sizsiniz. BEN kendimi asla sizden çekmem. Herzaman hatırlayın.
* Büyük harfli BEN özü, ruhu , üst BEN 'i temsil etmektedir.
20 Aralık 2012 Perşembe
TOHUM ÖZGÜRLÜĞÜ DEKLARASYONU : DR VANDANA SHIVA
1. Tohum yaşamın kaynağıdır, yaşamın kendini doğal dürtüsel olarak iafade etmesidir, kendi kendini yenilemesidir,sonsuza kadar özgürlük içinde kendini çoğaltmasıdır.
2. Tohum biyo kültürel çeşitliliğin şekillenmesidir. Tohum milyonlarca yıllık biyolojik ve kültürel evrimin geçmişini ve ayrıca gelecekteki oluşacak yüzyılların potansiyel evrimini içinde barındırır.
3. Tohum özgürlüğü yaşamdaki her varlığın en doğal hakkıdır ve biyolojik çeşitliliğin korunması için temel oluşturur.
4. Tohum özgürlüğü her çiftçi ve gıda üreticisinin doğal hakkıdır. Çiftçilerin tohumu saklaması, takas etmeleri, geliştirmesi, yetiştirmesi, tohumu satma hakları Tohum Özgürlüğünün atardamarıdır. Bu özgürlükler çiftçinin elinden alındığında çiftçiler büyük borç kapanına yakalanıp bazı olumsuz örneklerde intihar edebilirler.
5. Tohum gıda zincirinde ilk bağlantı olduğundan Tohum Özgürlüğü Gıda Özgürlüğünün temelidir.
6. Tohum Özgürlüğü tohumun patentleştirilip tohum tekeli yaratarak, çiftçilerin tohumları saklayıp takas etmelerini kanun dışı bir eylem haline getirme tehdidi altındadır. Tohumların patentleştirilmesi etik ve ekolojik olarak hasızlıktır ve tohum patenti tohumların bir buluş için kullanılmasının tüm haklarına sahip olur. Tohum bir buluş değildir. Yaşam bir buluş değildir.
7. Farklı kültürlerin Tohum Özgürlüğü bio-korsanlık ve yerli bilginin ve bio-çeşitliliğin patetntleştirilmesi tehdidi altındadır. Bio-korsanlık bir buluş değil, hırsızlıktır.
8. Tohum Özgürlüğü genetiği değiştirilmiş tohumların çiftliklerimizi kirletip GDO'suz gıda seçeneğimizi engelleme tehdidi altındadır. Tohum Özgürlüğü çiftçileri GDO'lu tohumların çiftliklerini kirlettikten sonra şirketler tarafından "mallarını çalmak" suçlamalarından dava açmaları tehdidi altındadır.
9. Tohum Özgürlüğü yenilenebilir ve kendi kendini üreten kaynak olma yerine ksatıtlı olarak yapısı değiştirilen tekrar üremeyen ve patentleştirilen meta olma tehdidi altındadır. Yenilenebilir olmayan tohumlar için verilen en uç örnek steril tohum geliştirme amacı ile geliştirilen "terminator" yok edici teknolojidir.
10. Çeşitli türlerin gelişim özgürlüğünün; insan topluluklarının yeniden açık tohum kaynaklarını normalleştirme özgürlüğü olması gereği biz TOHUMLARIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ savunmaya kendimizi adadık.
Bu amaçla, biz tohum saklayacağız, toplum tohum bankaları ve tohum kütüphaneleri kurup, tohumları şirketlerin özel mülkiyeti haline getiren hiçbir kanunu tanımayacağız. Biz tohumların patetntleştirilmesini durduracağız.
DR VANDANA SHIVA
www.ekolojikureticiler.org sitesinden imza kampanyasına katılabilirsiniz.
Etiketler:
Dr Vandana Shiva,
Ekolojik Üreticiler,
Tohum,
Yeryüzü Derneği
5 Aralık 2012 Çarşamba
Bir Olmak !
Being ONE is not being the same. Being ONE is simply sharing everything you are.
Bir olmak aynı olmak değildir. Bir olmak olduğumuz herşeyi paylaşmaktır.
David J Adams
Bir olmak aynı olmak değildir. Bir olmak olduğumuz herşeyi paylaşmaktır.
David J Adams
1 Aralık 2012 Cumartesi
28 Kasım 2012 Çarşamba
Hipnozundan Uyanma Zamanındasın!
Serpil Doğançay bana göre yeniçağın astrologlarından...Bugün için yollamış olduğu yazısını çok beğendim ve sizlerle paylaşmak istedim. Sevgilerimle
"Sevgili Arkadaşlar,
Bugün (28 Kasım 2012 Çarşamba) saat 16:34 gibi , bu senenin son tutulması İkizler burcunda gerçekleşiyor.
Bu bir Ay tutulması ve 13 Kasım’da Akrep burcunda gerçekleşmiş olan Güneş tutulmasıyla tetiklenen enerji iyice büyüyor; Ay, yeniaydan dolunaya tamamlanıyor aynı zamanda saat 16:47 civarında.
Son günlerde bizler de duygusal anlamda de pek çok şeyi, özellikle de sorgulamalarımızı büyütmüş olabiliriz. Rüyalarımızda korkularımız ya da derinde kalmış ve kendimizden gizlediğimiz beklentilerimiz ortaya çıkmış olabilir.
Neyi büyütmekte olduğumuzun farkında olalım.
Astroloji matematiğe dayanır. Biz fark etsek de etmesek de, gezegenlerle kişisel ve bütünsel bir matematik hesabı içindeyiz. Tabii ki şu ana kadar vakıf olabildiğimiz bilgilerle. Ve elbette ki, bu ilişki içinde kişisel irademiz çok önemli. Gökyüzü bize hakim değil, esas önemli olan bizim gezegenlerden bize yansınmakta olan enerjilere olan hakimiyetimiz. Bilgi de enerjidir ve gezegenlerden bizlere akmakta olan enerjiler içimizdeki bilgilerle buluşur. O yüzden dönemsel enerjilerden hep birlikte etkileniriz ama hepimizin bakışı, hissedişi ve iradesi farklıdır.
Eski bilgiler açığa çıkıyor içimizde…Hem yürekten gelenler, hem akılla yapılan sorgulamalarımız iç içe…Çok önemli fark edişlerimiz olabilir, ya da önemli kararlarımız tetiklenebilir.
Şu anda ilişkilerle bize yansıyanlara çok dikkat edelim, oldukça önemli aynalıklar var kendimizi anlayabilmemiz için…Karşımdaki kişi bana ne yansıtıyor?
“Ben kendi bencilliğimi, korkumu veya ilişki kurma biçimimi Seninle fark ediyorum! Teşekkür ederim bunun için…” diyor bir tarafımız biz duysak da duymasak da, diğer tarafımız öfkeli, kırılmış ya da yalnız bırakılmış hissediyorken.
Akrebin derin korkularının ve Oğlağın toplumsal korkularının bize yansıttıkları içimizde büyüyor; gerek rüyalarla gerek ilişkilerle bize geri yansıyor…Ay tutulmasında döngüler tamamlanır, biz de kendi döngülerimizi kapatmaya niyet edelim bu alanlarda.
Venüsyen ve Satürnyen gerçekler, Uranüs’ten yansıyan “ötesi bilgilerle “ sorgulanıyor ve sesleniyor bize Uranüs: “Duygularının içinde kalma, Yüksek Akıldan gelen bilgilere aç kendini. Evrensel bilgilere, ötesi bilgilere aç kendini…Evrenin sistematiğini anlamaya aç kendini…Seni aşağı çeken kadercilikten ve eski bilgilerden özgürleş …Kendi evreninin kumandası sende…Evet, tüm evrenler iç içe ilişkilerde ve hepsi birbirini etkiliyor…Ama her bireysel evren kendi başına güçlü, her bireysel evrende kendi seçimleri var Varlığın, aklı var! Yürekten geleni sağduyu ile duyabilen bir Akıl…Varlığına köklen! İçsel gücüne dev bir çapa at…Kendi evrenini sadece sen yönetebilirsin!…”
Akrep’teki Venüs ve Satürn ise Uranüs ve Ay’dan gelen destekle şöyle ifade buluyor içimizde: “Bil ki çok değerlisin…Sevdiklerinin sana değer vermelerine izin ver! Al o değeri ve Ay’ın Güneşin ışığını yansıtması gibi geri yansıt…Sana gelen değer zaten senden bu zamana kadar yansımış olandır. Herkesin değer verme yöntemi farklıdır, karşındakini geleneksel kalıplardan çıkarak gör! Karşından yansıyan derin bilgiyi gör! Değeri al ve geri yansıt…Sevgiyi al ve geri yansıt…Bereketi al ve geri yansıt…Güveni al ve geri yansıt! Karşındakini sana öğretilenlerden ve geleneksel kalıplardan çıkarak gör!...”
Değersizlik, sevgisizlik, güvensizlik, yalnızlık gibi sana dair tüm diğer duygusal döngüleri kapatmaya niyet et kendi içsel gücünü eline alarak…Döngüler kapanmakta çünkü bu tutulma ile…”
Ve devam ediyorlar: “Ama bu döngüleri ‘bilişle’ kapatmaya niyet et…Sevildiğinin, değer verildiğinin, yalnız olmadığının bilişi içinde olarak…Varoluşa şükran duyarak…”
Ay’dan ise pek çok bilginin yanında akanlar: “Aile bağlarından değil, aile ilişkilerinden değil ama seni geri çeken aile enerjilerinden özgürleşmeye bir kez daha niyet et…Nasıl olduğunu bilsen de bilmesen de içinde olduğun zorlanmaların bir kısmı aileden ve kök enerjilerinden geliyor hala…Güvensizlik, değersizlik gibi…Bunları yapabileceksin artık eskisinden çok daha fazla! Eski kabukları değiştirme zamanındasın! Hipnozundan uyanma zamanındasın.”
Ve hep birlikte muhteşem bir müzikle koro yapıyorlar içimizde:
“Evreni, kendi iç evreninde kendi araçlarınla anlamaya çalışırsın fark etsen de etmesen de. Kendi evreninde kendi iç sesinle duyarsın Varoluşun seslenişlerini ve Sen kendi evrenini yönetmektesin!. Açılmakta olan dönemde her sabah hatırla, her akşam hatırla, gün içinde devamlı hatırla ve Ne zaman zorlanırsan hatırla VARLIĞININ GÜCÜNÜ. Sadece Kendin ol, KENDİ VARLIĞINA DEV BİR ÇAPA AT!..Gücünü bir başkasında, korkuda, öfkede, kıskançlıkta, dünyasal hırslarda, dış dünyada kaybetme, kendinde tut! O zaman yolunu çok daha net göreceksin! “
İkizler burcundaki Ay tutulmasının, İkizler’e yakışır şekilde:J) bize bugüne kadar verilmiş ve verilmekte olan her türlü bilgiyi mutlaka sorgulamamıza, kendi iç bilgi ve akıl merceğimizden geçirdikten sonra değerlendirebilmemize vesile olmasını diliyorum. Bilgi bizi uyandırmak, geliştirmek ve özgürleştirmek içindir kendine köle yapmak için değil…
Sevgi ve ışıkla,"
Serpil Doğançay
23 Kasım 2012 Cuma
Gerilla Bahçeciliği
EKOIQ Dergisi Eylül 2012 sayısında dikkatimi çekti bu makale...
Nisan Tandal kaleminden çıkan makeleden bazı bölümleri sizlerle paylaşıyorum.
" Kentlerin hali malum;doğanın dışlandığı,neredeyse anti-doğa alanlar olarak kabul eidliyor genel algılayışta. Ve kent insanları için doğaya geri dönmein olasılığı az ama doğayı kente getirmenin pek çok olanağı var. Bunlardan biri de , hiç kimseden izin almalsızın bireysel ve kollektif çabalarla şekillenen "Gerilla Bahçeciliği". Çıkış yeri New York olan bu yeşil vurkaç eylemleri artık tüm dünyaya yayılmış durumda. Gerilla sardunya ve ayçiçeklerinin Türkiye'ye ne zaman uğrayacağı ise ayrı bir merak konusu..."
İşte 8 adımda Gerillaya Katılma...
1 İlk olarak yetim bir arazi bulun. Bir metrekare ,on santimetre hiç farketmez. Biraz dikkat ederseniz betonlar arasında ne kadar terk edilmiş toprak parçası olduğunu görerek şaşıracaksınız inanın. Evinize,işinize yakın böyle bir toprak parçası seçin ve onu evlat edinin.
2 Gece saldırısı için plan yapın. Günlük tutmaya başlayın. İşinize karışacak insanların olmıyacağı bir zaman belirleyip tohumları veya fideleri ekin,arkadaşlarınız varsa ekim sırasında insnaları uzak tutmaları için yardım isteyin.
3 Ucuz bitkiler seçin. Süpermarketlerde satılan bitkiler bile olur. Pahalı bitkilerin ömrü çok uzun olmayacaktır. Hatta kendinize tohum elde etmenizi sağlayacak ufak bir bahçe yapın ki eylemlerinizi daha da ucuza getirebilirsiniz.
4 Savaşa hazır bitkiler seçin. Güçlü ve şehirin zor koşullarına dayanabilecek bitkiler.Tabi yerel iklime ve tabiata uygun olanları arayın. Gerekirse profeyonel bir bahçıvana danışın.
5 Eşyalarınızı sağlam bir dosyada taşıyın. Tohumun yanısıra, toprak ve bahçe küreği taşımanız gerekebilir. Ayrıca çıkan çöpleri orada bırakmamalısınız.
6 Bitkiyi düzenli olarak sulamanız gerekecektir-en azından ilk süreçte. Gerilla bahçıvanlarının en önemli görevlerinden biri de ektikleri bitkileri düzenli olarak sulamaktır.
7 Gerekiyorsa gübre kullanın. Doğal gübre bulmanız çok daha çevreci bir yaklaşımolacaktır. Kuş gübreleri bunun için ideal olacaktır.
8 Arkadaşlarınızı da eyleme davet edin. Onlar da kendi çevrelerini güzelleştirsinler. Ve böylece yeşil, dalga dalga yayılabilsin...
EVET YEŞİL DALGA DALGA YAYILSIN!
Hadi eller toprağa...
Sevgiler
Nisan Tandal kaleminden çıkan makeleden bazı bölümleri sizlerle paylaşıyorum.
" Kentlerin hali malum;doğanın dışlandığı,neredeyse anti-doğa alanlar olarak kabul eidliyor genel algılayışta. Ve kent insanları için doğaya geri dönmein olasılığı az ama doğayı kente getirmenin pek çok olanağı var. Bunlardan biri de , hiç kimseden izin almalsızın bireysel ve kollektif çabalarla şekillenen "Gerilla Bahçeciliği". Çıkış yeri New York olan bu yeşil vurkaç eylemleri artık tüm dünyaya yayılmış durumda. Gerilla sardunya ve ayçiçeklerinin Türkiye'ye ne zaman uğrayacağı ise ayrı bir merak konusu..."
1 İlk olarak yetim bir arazi bulun. Bir metrekare ,on santimetre hiç farketmez. Biraz dikkat ederseniz betonlar arasında ne kadar terk edilmiş toprak parçası olduğunu görerek şaşıracaksınız inanın. Evinize,işinize yakın böyle bir toprak parçası seçin ve onu evlat edinin.
2 Gece saldırısı için plan yapın. Günlük tutmaya başlayın. İşinize karışacak insanların olmıyacağı bir zaman belirleyip tohumları veya fideleri ekin,arkadaşlarınız varsa ekim sırasında insnaları uzak tutmaları için yardım isteyin.
3 Ucuz bitkiler seçin. Süpermarketlerde satılan bitkiler bile olur. Pahalı bitkilerin ömrü çok uzun olmayacaktır. Hatta kendinize tohum elde etmenizi sağlayacak ufak bir bahçe yapın ki eylemlerinizi daha da ucuza getirebilirsiniz.
4 Savaşa hazır bitkiler seçin. Güçlü ve şehirin zor koşullarına dayanabilecek bitkiler.Tabi yerel iklime ve tabiata uygun olanları arayın. Gerekirse profeyonel bir bahçıvana danışın.
5 Eşyalarınızı sağlam bir dosyada taşıyın. Tohumun yanısıra, toprak ve bahçe küreği taşımanız gerekebilir. Ayrıca çıkan çöpleri orada bırakmamalısınız.
6 Bitkiyi düzenli olarak sulamanız gerekecektir-en azından ilk süreçte. Gerilla bahçıvanlarının en önemli görevlerinden biri de ektikleri bitkileri düzenli olarak sulamaktır.
7 Gerekiyorsa gübre kullanın. Doğal gübre bulmanız çok daha çevreci bir yaklaşımolacaktır. Kuş gübreleri bunun için ideal olacaktır.
8 Arkadaşlarınızı da eyleme davet edin. Onlar da kendi çevrelerini güzelleştirsinler. Ve böylece yeşil, dalga dalga yayılabilsin...
EVET YEŞİL DALGA DALGA YAYILSIN!
Hadi eller toprağa...
Sevgiler
19 Kasım 2012 Pazartesi
Daha Çok Mutlu Olmak için!
Hemen şimdi bizi mutlu eden şeyleri yazalım bir kağıda.
Düşünmeden! O anda aklımıza ilk gelenleri yazalım.
Örneğin deniz kenarında yürümek bizi mutlu ediyorsa bunu daha sık yapalım.
Ayda bir yerine hafta da bir, haftada bir yerine her gün.
Mutluluğa yer açalım yaşamımızda!
Belirli bir irade ve disiplin ile bunu gerçekleştirebiliriz.
Sevgiler
Düşünmeden! O anda aklımıza ilk gelenleri yazalım.
Örneğin deniz kenarında yürümek bizi mutlu ediyorsa bunu daha sık yapalım.
Ayda bir yerine hafta da bir, haftada bir yerine her gün.
Mutluluğa yer açalım yaşamımızda!
Belirli bir irade ve disiplin ile bunu gerçekleştirebiliriz.
Sevgiler
14 Kasım 2012 Çarşamba
AŞK'ın EL KİTABI
Kitabın yazarı Charlotte Kasl Ph.D
Okuyan Us yayınevinden çıkmış kitap ve raflardaki adı ise "Buda Aşık Olsaydı"...
Hem ismi hem de kitabın kapağı pek hoşuma gitti ve de çekildim kitaba.
"Bu kitap özgünlük, eşitlik, maneviyat ve neşeye dayalı canlı bir ilişki arayan tüm erkek ve kadınlara hitap ediyor." diyor yazar giriş bölümünde.
Budist bilgelik yanısıra Sufi ve Uzakdoğu öğretileri de kitapta yerini buluyor.
Mevlana, Kabir ,Halil Cibran , Dalai Lama gibi bilge ve düşünürlerin sözleriyle zenginleşmiş kitap.
Kitap sizi içinize yöneltiyor ve kendinizle sıkı bir yüzleştiriyor.
Dürüstlük, samimiyet, içtenlik, sadakat , duygusal bağ kurabilmek önemli öğeler, sevgi dolu bir birliktelik için.
Kitap samimiyetle kendine dönmek ve kendi yansılsamalarından özgürleşmek isteyenlere kesinlikle rehberlik yapıyor ve şifa sunuyor...
Kitapta çok hoşuma giden ifadelerden bazıları şöyle.
"Sevgililer evrenin bize sunduğu hediyelerdir."
" Hayatınızdaki asıl sevgiliniz kendinizdir."
Sufi eğitmen Sharir 'in ağır bir kalp krizi sırasında yaşadıkları ise aşağıdaki gibi aktarılıyor.
"Kalp krizi esnasında o boşluğa gittim. Orada öylece durup uzaktaki ve sonra içimdeki ışığa baktım ve bunun benim ruhum olduğunu anladım; üstelik ortada hiçbir ayrım ya da ikilik yoktu. Orası ve içimiz diye ayrımlar yok çünkü herşey tek. Biz ışığız ve aynı zamanda teslimiyet noktası olan karanlığız. Daima sevginin içinde olduğumuzu , sevgiyle yıkandığımızı fark ettim."
Teslimiyet noktası olan karanlık...Gerçekten çok etkileyici!
İçinizdeki karanlık boşluğa bırakın kendinizi...Korkunuzun içine. Düşün düşün düşün!
Göreceksiniz tekrar ışık olacak her yer...Korku bitecek...
İçimizdeki karanlığı görüp kabul edip ona sevgiyle teslim olduğumuzda ancak tüm karanlıklar ışığa kesebilecek...
Sevgiyle
Okuyan Us yayınevinden çıkmış kitap ve raflardaki adı ise "Buda Aşık Olsaydı"...
Hem ismi hem de kitabın kapağı pek hoşuma gitti ve de çekildim kitaba.
"Bu kitap özgünlük, eşitlik, maneviyat ve neşeye dayalı canlı bir ilişki arayan tüm erkek ve kadınlara hitap ediyor." diyor yazar giriş bölümünde.
Budist bilgelik yanısıra Sufi ve Uzakdoğu öğretileri de kitapta yerini buluyor.
Mevlana, Kabir ,Halil Cibran , Dalai Lama gibi bilge ve düşünürlerin sözleriyle zenginleşmiş kitap.
Kitap sizi içinize yöneltiyor ve kendinizle sıkı bir yüzleştiriyor.
Dürüstlük, samimiyet, içtenlik, sadakat , duygusal bağ kurabilmek önemli öğeler, sevgi dolu bir birliktelik için.
Kitap samimiyetle kendine dönmek ve kendi yansılsamalarından özgürleşmek isteyenlere kesinlikle rehberlik yapıyor ve şifa sunuyor...
Kitapta çok hoşuma giden ifadelerden bazıları şöyle.
"Sevgililer evrenin bize sunduğu hediyelerdir."
" Hayatınızdaki asıl sevgiliniz kendinizdir."
Sufi eğitmen Sharir 'in ağır bir kalp krizi sırasında yaşadıkları ise aşağıdaki gibi aktarılıyor.
"Kalp krizi esnasında o boşluğa gittim. Orada öylece durup uzaktaki ve sonra içimdeki ışığa baktım ve bunun benim ruhum olduğunu anladım; üstelik ortada hiçbir ayrım ya da ikilik yoktu. Orası ve içimiz diye ayrımlar yok çünkü herşey tek. Biz ışığız ve aynı zamanda teslimiyet noktası olan karanlığız. Daima sevginin içinde olduğumuzu , sevgiyle yıkandığımızı fark ettim."
Teslimiyet noktası olan karanlık...Gerçekten çok etkileyici!
İçinizdeki karanlık boşluğa bırakın kendinizi...Korkunuzun içine. Düşün düşün düşün!
Göreceksiniz tekrar ışık olacak her yer...Korku bitecek...
İçimizdeki karanlığı görüp kabul edip ona sevgiyle teslim olduğumuzda ancak tüm karanlıklar ışığa kesebilecek...
Sevgiyle
11 Kasım 2012 Pazar
Paulo Coelho "AŞK"
10 Kasım 2012 Cumartesi
The Truth About Atatürk
He died in 10th November at 09:05 am 74 years ago.
I was with my kids in their school for his death anniversary this morning.
The garden was full of children, teachers, parents and grand parents.
First of all we stood for a moment of silence while hearing sirens from cars, ships, factories, fire brigades, ambulances from all over the İstanbul at 09:05 am.
Life has stopped in Turkey for "one minute" today!
There is a construction near the school and all the workes attended the moment of silence together with us than we sang national anthem all together!
Than poems and the songs followed the ceremony! Specially the songs he used to love...
In the moment of silence tears came from our eyes! Yes they were many women whom covers their hair in the ceremony too. They were ready with their children for the ceremony this morning.
Than I checked the media today.
I saw women and men , children in all ages, villagers and workers , young and old, rich and poor, civil and soldiers, religious and secular, socialist and capitalist, Turkish and Kurdish , Sunnis and Alevis... Each and every part of the human mozaic in Turkey was respecting Atatürk and you could see tears & sorrow in their eyes...
Even the traffic in the bridges had stopped!
I am not a heavyly natiolanist person. Also I can not call myself a great fun of Atatürk. I am simple member of this nation and I have great respect to his work and his personality...
But I really wondered!
How can this be? What is the reason of such love and respect for a man died 74 years ago? Eventhough under heavy anti Atatürk propagand nowadays...
Because he was a strong anti emperyalist !
He was a freedom fighter !
He beleived in freedom of nation and the country!
He beleived in the free will !
He was the peace keeper !
His famous quote is " Peace in the country peace in the world!" is known by the citizens in the world.
He was representing justice , principle of equity, unity,oneness, development , science , intellence , art , music, self respect , self confident etc...
So he was the symbol of these values!
He was a great visioner !
He had a dream !
He had a brave heart!
Just like Gandhi , Che , Martin Luther , William Wallace and so on.
These values are "the universal values"...
If you hold the universal values within your personality than you can for ever be in the heart of a nation and/or citizens of the world. And yes only such personality can make a miserable crew in to a self respecting nation. You can awake a nation! You can ignite the fire for freedom in the heart of a nation...They were all great leaders!
If you do not hold universal values within you than you would be one of them no one would remember you!
So world is under heavy and wild capitalist / emperyalist attack!
All plants and trees, seas and oceans , mountains and valleys, animals in all forms and we as human beings with all our aspects are being made in to slavery in very so called "smart" and "vigil" ways...
Everything exsists with its opposite dimension.
Against rising emperyalism and slavery , antiemperyalism and freedom spirit are also rising in the world.
And simply human heart needs a hope!
So we see the hope in the eyes of these great visinors!
These visioners are presented as their weak points and/or try to be abolished in the eye of the public in some territories by the emperyalists because emperyalism wants to kill and/or destroy the hope in our hearts.
Heritage of these great visinors to us hold on to universal values and human dignity !
With all respects and love
I was with my kids in their school for his death anniversary this morning.
The garden was full of children, teachers, parents and grand parents.
First of all we stood for a moment of silence while hearing sirens from cars, ships, factories, fire brigades, ambulances from all over the İstanbul at 09:05 am.
Life has stopped in Turkey for "one minute" today!
There is a construction near the school and all the workes attended the moment of silence together with us than we sang national anthem all together!
Than poems and the songs followed the ceremony! Specially the songs he used to love...
In the moment of silence tears came from our eyes! Yes they were many women whom covers their hair in the ceremony too. They were ready with their children for the ceremony this morning.
Than I checked the media today.
I saw women and men , children in all ages, villagers and workers , young and old, rich and poor, civil and soldiers, religious and secular, socialist and capitalist, Turkish and Kurdish , Sunnis and Alevis... Each and every part of the human mozaic in Turkey was respecting Atatürk and you could see tears & sorrow in their eyes...
Even the traffic in the bridges had stopped!
I am not a heavyly natiolanist person. Also I can not call myself a great fun of Atatürk. I am simple member of this nation and I have great respect to his work and his personality...
But I really wondered!
How can this be? What is the reason of such love and respect for a man died 74 years ago? Eventhough under heavy anti Atatürk propagand nowadays...
Because he was a strong anti emperyalist !
He was a freedom fighter !
He beleived in freedom of nation and the country!
He beleived in the free will !
He was the peace keeper !
His famous quote is " Peace in the country peace in the world!" is known by the citizens in the world.
He was representing justice , principle of equity, unity,oneness, development , science , intellence , art , music, self respect , self confident etc...
So he was the symbol of these values!
He was a great visioner !
He had a dream !
He had a brave heart!
Just like Gandhi , Che , Martin Luther , William Wallace and so on.
These values are "the universal values"...
If you hold the universal values within your personality than you can for ever be in the heart of a nation and/or citizens of the world. And yes only such personality can make a miserable crew in to a self respecting nation. You can awake a nation! You can ignite the fire for freedom in the heart of a nation...They were all great leaders!
If you do not hold universal values within you than you would be one of them no one would remember you!
So world is under heavy and wild capitalist / emperyalist attack!
All plants and trees, seas and oceans , mountains and valleys, animals in all forms and we as human beings with all our aspects are being made in to slavery in very so called "smart" and "vigil" ways...
Everything exsists with its opposite dimension.
Against rising emperyalism and slavery , antiemperyalism and freedom spirit are also rising in the world.
And simply human heart needs a hope!
So we see the hope in the eyes of these great visinors!
These visioners are presented as their weak points and/or try to be abolished in the eye of the public in some territories by the emperyalists because emperyalism wants to kill and/or destroy the hope in our hearts.
Heritage of these great visinors to us hold on to universal values and human dignity !
With all respects and love
The Most Important Appointment With OURSELF
Time to get lighter in every dimension of our being!
We have an appointment with ourselves on 21th December 2012. We have almost a month infront of us.
Pyhsically get lighter!
Loose over weight and reach your ideal weight. The fat in your body is the undigested emotions.
Start walking every day or just go and move your body. DANCE ! DANCE ! DANCE !
Give up alcohol, smoking and drugs...They do not do good to us...
We need to be completely alert and fit!
Emotionally get lighter!
Give up past and forget & forgive. Ask forgiveness and say sorry for the ones you have hurted knowingly&unknowingly in your enter life. Get rid of the load over your shoulders. Introspect yourself and leave negative emotions such as anger, hate, jealousy, greed etc. We can say "I forgive everyone everything and myself!" and " I am satisfied within my spirit!"
"Returnal Ascent" by Justin Russel
Mentally get lighter!
Give up the negative thoughts&beliefs.Watch your self! Only allow positive thoughts and use positive words. Stop wacthing pornography.Purify your mind and attention. Watch nature and kids as they are the most innocent beings. Come back to your innocent! Nothing can destroy the innsocent in us . Accept and respect the innsocent in you. We are still all innocent!
Spiritually Get Lighter!
Remember you are part and parcel of all ! Beleive in life and yourself which is part of life !
Give up all the uncollective thoughts&beliefs! See your ego and make peace with it! Free yourself from your karma...Accept so that we are part and parcel of the same spirit. There is no counrty , religion , sect , race , colour, political views or gender differences...These are the creation of our mind. Remember we are all one! Not only all humanity. With the earth, animal, trees , mountains The Sun and The Moon ! Remember we are not only this body or mind! Or our thoughts or our emotions...We are also pure spirit! We can say " I am pure spirit!" while you put our hand on our heart!
We have to be lighter as much as we can so that we can jump much higher on 21th December 2012!
Allign with the nature! Be in the nature as much as possible these days and be silent inside! LISTEN YOUR HEART!
We can ask help from our inner SELF for transformation, chance and development! Basicly evolutionary development and enlightenment!
If every one jumpsto a higher state than collectively we will reach a much higher state!
We can only ascent collectively! No one can reach a higher awarness or state on single hand.
It is the time for new birth and new conscious for all of us !
We can collectively bring peace in the world and heal the earth as well as all humanity
We have the power within us and we just need to beleive in our heart. Because heart can do everything! Activate your heart! Activate the light within your heart...
Than leave everthing in the hands of life!
Just get lighter!
Urgent action is required! NOW AND HERE !
With love
We have an appointment with ourselves on 21th December 2012. We have almost a month infront of us.
Pyhsically get lighter!
Loose over weight and reach your ideal weight. The fat in your body is the undigested emotions.
Start walking every day or just go and move your body. DANCE ! DANCE ! DANCE !
Give up alcohol, smoking and drugs...They do not do good to us...
We need to be completely alert and fit!
Emotionally get lighter!
Give up past and forget & forgive. Ask forgiveness and say sorry for the ones you have hurted knowingly&unknowingly in your enter life. Get rid of the load over your shoulders. Introspect yourself and leave negative emotions such as anger, hate, jealousy, greed etc. We can say "I forgive everyone everything and myself!" and " I am satisfied within my spirit!"
"Returnal Ascent" by Justin Russel
Mentally get lighter!
Give up the negative thoughts&beliefs.Watch your self! Only allow positive thoughts and use positive words. Stop wacthing pornography.Purify your mind and attention. Watch nature and kids as they are the most innocent beings. Come back to your innocent! Nothing can destroy the innsocent in us . Accept and respect the innsocent in you. We are still all innocent!
Spiritually Get Lighter!
Remember you are part and parcel of all ! Beleive in life and yourself which is part of life !
Give up all the uncollective thoughts&beliefs! See your ego and make peace with it! Free yourself from your karma...Accept so that we are part and parcel of the same spirit. There is no counrty , religion , sect , race , colour, political views or gender differences...These are the creation of our mind. Remember we are all one! Not only all humanity. With the earth, animal, trees , mountains The Sun and The Moon ! Remember we are not only this body or mind! Or our thoughts or our emotions...We are also pure spirit! We can say " I am pure spirit!" while you put our hand on our heart!
We have to be lighter as much as we can so that we can jump much higher on 21th December 2012!
Allign with the nature! Be in the nature as much as possible these days and be silent inside! LISTEN YOUR HEART!
We can ask help from our inner SELF for transformation, chance and development! Basicly evolutionary development and enlightenment!
If every one jumpsto a higher state than collectively we will reach a much higher state!
We can only ascent collectively! No one can reach a higher awarness or state on single hand.
It is the time for new birth and new conscious for all of us !
We can collectively bring peace in the world and heal the earth as well as all humanity
We have the power within us and we just need to beleive in our heart. Because heart can do everything! Activate your heart! Activate the light within your heart...
Than leave everthing in the hands of life!
Just get lighter!
Urgent action is required! NOW AND HERE !
With love
6 Kasım 2012 Salı
Abraham Hicks "Healing / Şifa"
Find something to feel good about and get out of the way, and allow the cells to receive what they've been asking for. That is the key to healing.
Kendinizi iyi hissettiren bir şey bulun ve bulunduğunuz durumdan çıkın ve hücrelerinizin arzuladığı istediği şeyi almasına izin verin. Bu şifanın anahtarıdır.
Kendinizi iyi hissettiren bir şey bulun ve bulunduğunuz durumdan çıkın ve hücrelerinizin arzuladığı istediği şeyi almasına izin verin. Bu şifanın anahtarıdır.
5 Kasım 2012 Pazartesi
Parots of Istanbul
I saw the new guests of İstanbul sky in spring of 2010 as a first time .
I was near by a park called Fenerbahçe Parkı in the Asian side. Since than I had chance to see them in both side of İstanbul.
Than I remembered my first visit to India in 1995 . We were near by Taj Mahal and the Indian blue sky was full of green parots. It was the first time for me so that I met the green parots indeed. And surely it was a very magical and exotic moment for me!
Nowadays I hear their shrill sound almost every couple of days near Acıbadem and Kalamış area in Anadolian side.
They are generally flying within a group of parots and some of the time you can see a seagulf or a crow chasing them.
When I checked the net I read they are in İstanbul for 15 years ! As they said some parots were escaped from the cages and they managed to live in İstanbul .
According to biolog Mr Kerem Ali Boyla because of the climate changes these parots which are actullay originated from India / Tailand can live in İstanbul . Similarly these parots are seen in NY, Barselona and even in London. This is a real fact of the climate chance indeed!
Their Latin name is ‘psittacula eupatria’ and here is the info from Wikipedia.
The Alexandrine Parakeet or Alexandrian Parrot (Psittacula eupatria) is a member of the psittaciformes order and of the Psittaculidae family. The species is named after Alexander the Great, who is credited with the exporting of numerous specimens of this bird from Punjab into various European and Mediterranean countries and regions, where they were considered prized possessions for the nobles and royalty.
The species name eupatria has its origins from Latin and/or could be a Greco-Latin combination. Where the prefix eu translates into good or noble and the suffix patria is a Latin word translating into fatherland or ancestry. Consequently, the scientific name means of noble fatherland or of noble ancestry.
I am born and lived most of my life in İstanbul and I feel completely cheered up and joyful when I see these new guests of İstanbul flying on the air. Forgetting the further possible impacts of climate chances...
It seems very soon the sky of İstanbul as well as our dreams will become more colorful and joyful...
with love
PS . I saw the same parots in Ankara in November 2012!
I was near by a park called Fenerbahçe Parkı in the Asian side. Since than I had chance to see them in both side of İstanbul.
Than I remembered my first visit to India in 1995 . We were near by Taj Mahal and the Indian blue sky was full of green parots. It was the first time for me so that I met the green parots indeed. And surely it was a very magical and exotic moment for me!
Nowadays I hear their shrill sound almost every couple of days near Acıbadem and Kalamış area in Anadolian side.
They are generally flying within a group of parots and some of the time you can see a seagulf or a crow chasing them.
When I checked the net I read they are in İstanbul for 15 years ! As they said some parots were escaped from the cages and they managed to live in İstanbul .
According to biolog Mr Kerem Ali Boyla because of the climate changes these parots which are actullay originated from India / Tailand can live in İstanbul . Similarly these parots are seen in NY, Barselona and even in London. This is a real fact of the climate chance indeed!
Their Latin name is ‘psittacula eupatria’ and here is the info from Wikipedia.
The Alexandrine Parakeet or Alexandrian Parrot (Psittacula eupatria) is a member of the psittaciformes order and of the Psittaculidae family. The species is named after Alexander the Great, who is credited with the exporting of numerous specimens of this bird from Punjab into various European and Mediterranean countries and regions, where they were considered prized possessions for the nobles and royalty.
The species name eupatria has its origins from Latin and/or could be a Greco-Latin combination. Where the prefix eu translates into good or noble and the suffix patria is a Latin word translating into fatherland or ancestry. Consequently, the scientific name means of noble fatherland or of noble ancestry.
I am born and lived most of my life in İstanbul and I feel completely cheered up and joyful when I see these new guests of İstanbul flying on the air. Forgetting the further possible impacts of climate chances...
It seems very soon the sky of İstanbul as well as our dreams will become more colorful and joyful...
with love
PS . I saw the same parots in Ankara in November 2012!
31 Ekim 2012 Çarşamba
Hayattaki Önemli Şeyler
Bazen birileri hayatınıza girer ve onların orada olmalarının, sizin bazı amaçlarınıza hizmet etmeleri, size ders vermeleri veya kim olduğunuz ya da kim olmak istediğiniz konusunda size yardım etmeleri demek olduğunu kesinlikle bilirsiniz. Bu kişilerin kim olabileceklerini asla bilemezsiniz – bir oda arkadaşı, bir profesör, bir arkadaş, bir sevgili ya da tamamen yabancı biri – ama gözleriniz onlarla kilitlendiğinde, işte o an hayatınızı çok derin bir şekilde etkileyeceklerini bilirsiniz.
Bazen, başınıza gelen şeyler ilk başta korkunç, acı verici ve adaletsizce görünebilir ama sonraları aksine o engelleri aşmadan potansiyelinizin, gücünüzün, iradenizin ve yüreğinizin asla farkına varamayacağınızı anlarsınız. Hastalık, yaralanma, aşk, gerçek mükemmelliğin kayıp anları ve aptallıklar, hepsi sizin ruhunuzun sınırlarını test etmek için vardır. Bu küçük testler olmaksızın, her ne olursa olsunlar, hayat hiçbir yere varamayan, pürüzsüzce asfaltlanmış düz, yavan bir yol gibi olurdu. Güvenli ve rahat; ama aptalca ve tamamen anlamsız.
Tanıştığınız, hayatınızı etkileyen insanlar, tecrübe ettiğiniz başarı ve çöküşler, kim olduğunuzu ve kim olacağınızı bulmanıza yardımcı olurlar. Kötü tecrübelerden bile bir şeyler öğrenilebilir. Aslında, bazen onlar en önemlileridir. Eğer birileri sizi severse, karşılığında onlara hangi şekilde yapabiliyorsanız sevgi verin, sadece sizi sevdikleri için değil aynı zamanda size sevmeyi ve kalbinizi ve gözünüzü nasıl açabileceğinizi öğrettikleri için. Eğer birileri sizi incitirse, aldatırsa ya da kalbinizi kırarsa, onları affedin, size, güveni ve kalbinizi kimlere açacağınıza dikkat etmenin önemini öğrettikleri için.
Her gününüzü önemseyin. Her anın değerini bilin ve onu bir daha asla yaşayamayacağınız için o anlardan alabileceğiniz herşeyi alın. Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun ve onların söylediklerini dinleyin!
Âşık olmanıza izin verin, kendinizi serbest bırakın ve görüşlerinizi yükseltin. Başınızı dik tutun; çünkü her türlü hakka sahipsiniz. Kendinize önemli bir kişi olduğunuzu söyleyin ve kendinize inanın; çünkü eğer siz kendinize inanmazsanız başkalarının size inanması güç olacaktır. Hayatınızda istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Kendi hayatınızı yaratın ve daha sonra dışarı çıkıp hiç pişmanlık duymadan yaşayın! Ve eğer birilerini severseniz bunu onlara söyleyin; çünkü yarının neler sakladığını asla bilemezsiniz. Yaşadığınız her günden hayata dair bir ders alın! Bugün; dün için endişelendiğiniz yarındır. Buna değer miydi?
SHARON ZEFF
Bazen, başınıza gelen şeyler ilk başta korkunç, acı verici ve adaletsizce görünebilir ama sonraları aksine o engelleri aşmadan potansiyelinizin, gücünüzün, iradenizin ve yüreğinizin asla farkına varamayacağınızı anlarsınız. Hastalık, yaralanma, aşk, gerçek mükemmelliğin kayıp anları ve aptallıklar, hepsi sizin ruhunuzun sınırlarını test etmek için vardır. Bu küçük testler olmaksızın, her ne olursa olsunlar, hayat hiçbir yere varamayan, pürüzsüzce asfaltlanmış düz, yavan bir yol gibi olurdu. Güvenli ve rahat; ama aptalca ve tamamen anlamsız.
Tanıştığınız, hayatınızı etkileyen insanlar, tecrübe ettiğiniz başarı ve çöküşler, kim olduğunuzu ve kim olacağınızı bulmanıza yardımcı olurlar. Kötü tecrübelerden bile bir şeyler öğrenilebilir. Aslında, bazen onlar en önemlileridir. Eğer birileri sizi severse, karşılığında onlara hangi şekilde yapabiliyorsanız sevgi verin, sadece sizi sevdikleri için değil aynı zamanda size sevmeyi ve kalbinizi ve gözünüzü nasıl açabileceğinizi öğrettikleri için. Eğer birileri sizi incitirse, aldatırsa ya da kalbinizi kırarsa, onları affedin, size, güveni ve kalbinizi kimlere açacağınıza dikkat etmenin önemini öğrettikleri için.
Her gününüzü önemseyin. Her anın değerini bilin ve onu bir daha asla yaşayamayacağınız için o anlardan alabileceğiniz herşeyi alın. Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun ve onların söylediklerini dinleyin!
Âşık olmanıza izin verin, kendinizi serbest bırakın ve görüşlerinizi yükseltin. Başınızı dik tutun; çünkü her türlü hakka sahipsiniz. Kendinize önemli bir kişi olduğunuzu söyleyin ve kendinize inanın; çünkü eğer siz kendinize inanmazsanız başkalarının size inanması güç olacaktır. Hayatınızda istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Kendi hayatınızı yaratın ve daha sonra dışarı çıkıp hiç pişmanlık duymadan yaşayın! Ve eğer birilerini severseniz bunu onlara söyleyin; çünkü yarının neler sakladığını asla bilemezsiniz. Yaşadığınız her günden hayata dair bir ders alın! Bugün; dün için endişelendiğiniz yarındır. Buna değer miydi?
29 Ekim 2012 Pazartesi
Varolmanın Yegane Koşulu
Türk milleti, bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmanın yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
Atatürk
Atatürk
16 Ekim 2012 Salı
İçimizdeki Kapıları Açmak
Bu kitapla yolum 2007 'nin Ekim'inde kesişti.
Hayatımın oldukça virajlı bir dönemecinde bir arkadaşımın hediyesiydi. Sevgilerimi iletiyorum o arkadaşıma buradan!
Tam 365 gün için günlük mesajlar içeriyor kitap.
Zaman zaman blogumdan yayınlıyorum Eileen Caddy 'nin mesajlarını.
Her okuduğunuzda farklı anlamlar karşılıklar buluyor içinizde sözcükler. Çünki siz değişmiş oluyorsunuz malum.
Başka başka kapılar açılıyor içinizde kitaptaki sözcükler ile.
Eileen Caddy İskoçya'lı bir yeni çağ bilgesi, mistiği, filozofu. Findhorn Foundation kurucusu.
İskoçya'daki bu yerleşim ilk ekoköylerden.
Orada yaşamış iki insan tanıyorum.
Bu kişilerden ilki Buğday Derneği kurucusu sevgili Victor Ananias. Buradaki deneyimlerinden ilham aldığını düşünüyorum kendi yaşam misyonunu gerçekleştirirken. Sevgi ve ışık içinde ol sevgili Victor!
Diğeri kişi ise yine İskoçya'lı eski bir dost. Şahsen Elieen Caddy ile de tanışmış , arayış içinde bir ruh o da. Kesinlikle kendi iç barışı ve huzurunu tesis etmede bu yerin fark yarattığını ifade ediyor kendi yolculuğunda.
Her ikisinin de doğaya , ruha , insana yaklaşımına baktığımda ortak paydalarını görebiliyorum.
Kitabı çeviren İpek Cihan Bilgin' nin bu kitapla nasıl tanıştığının hikayesi ise kitabın içinde...İpek'le de tanışma ve çalışmalarına katılma şansım oldu.
Kitapların içlerindeki mesajı iletecekleri insanlarla buluşmak üzere, zamanın bir boyutundan ve mekanın bir yerinden yola çıktığını okumuştum bir yerde...Gerçekten çok doğru!
Uzun lafın kısası , bu kitap içinizdeki kapıları tek tek açacak ve ışığınız yeryüzüne yansıyacak!
Artık içsel zindanlarımızdan özgürleşme ve tüm kapıları açma zamanı...
Kalbin kapısı içeriden açılıyor malum...
Sevdiklerinize ve gerçekten mutluluklarına , içsel huzurlarına önem verdiğiniz değer verdiğiniz insanlara harika bir özel gün ya da yeni yıl hediyesi olur!
Bekleyeni çoktu bu kitabın...Çabuk tükenecektir. Benden söylemesi!
Sevgiler
14 Ekim 2012 Pazar
Paulo Coelho İyileşmek
11 Ekim 2012 Perşembe
1000 Sözcük
Kardeşimin yüzlerce filmden oluşan bir film koleksiyonu var. Zaman zaman ailecek çoluk çocuk dede anneanne hep birlikte "ev sineması" yapıyoruz...Bilirsiniz!
Işıkları söndürüp patlamış mısırları alıyoruz elimize...
Çiş su abur cubur molası dahi yapıyoruz!
Bu evsel etkinliklerimizden birinde Eddie Murphy'nin " A Thousand Words" isimli filmini izledik...
"1000 Sözcük" olarak çevirdim filmin adını.
Pek eğlenceli bir filmdi...Ve ancak derin bir mesaj da içeriyordu...Vav dedim!
Yeni bir bakış açısı yakalamıştım ve bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Özetle mesaj şu idi;
Yaşamımızda bizi inciten, acıtan, hatta nefret ettiğimiz ve affedemediğimiz biri var ise, biz bir şekilde onu affetmiyerek o kişinin enerjisinin, kişiliğinin bizim kişiliğimizin bir parçası olmasına neden oluyoruz.
Affetmediğimiz herşey ya da herkes bizim parçamız oluyor bir anlamda! Nasıl ama?
Büyük öğretmen "yaşam" öyle yaşam deneyimleri kurguluyor ki bizler için, tam da o kişinin kişiliğinin nefret ettiğimiz, affetmediğimiz tarafını kendi kişiliğimizde sergileyeceğimiz deneyimler içinde buluveriyoruz kendimizi işte. Nefret ettiğimiz var gücümüzle suçlayıp yargıladığımız affetmediğimiz kişi oluveriyoruz bir anlamda...Kendimizle yüzleşip önce kendimizi ve dolayısıyla o kişiyi affetmedikçe ve dolayısıyla gerçek özgürlüğe ulaşmadıkça , yaşam ağırlaştıra ağırlaştıra getiriyor benzeri oyunları / kurguları yaşamımıza...
Dışarıdakini affedebilmenin anahtarı da içimizde! Kendimizi affedebildiğimiz zaman ancak dışarıdakini de affedebiliyoruz .
Herşey herkes bir ve yargıladığımız suçladığımız affetmediğimiz herşey ve herkes olabiliriz! Ve de asıl gerçek bu! İnsanız zira...
Ancak ve ancak o nefret ettiğimiz affetmediğimiz kişi olduğumuzu gördüğümüz ve de kabul ettiğimiz noktada kendimize ve dolayısıyla o kişiye karşı daha az yargılayıcı kabul edici ve sevgi ile yaklaşabiliyoruz.
Kimsenin kimseyle derdi yok aslında! Herkes kendiyle ilgili...Dışarıda kimse yok...Tüm yaşadığımız deneyimler bizim kendimizle olan deyenimimiz.
Asıl bakılması anlaşılması gereken kişinin davranışlarındaki "niyeti"dir. Doğru olan niyete göre bir yorum yapmaktır. Herkes kendi paradigmalarına algı gözlüklerine göre algılıyor diğerinin davranışlarını...İşte kendimizi ve diğerini affettiğimiz noktada bu sanal gözlükleri çıkartıyoruz...Kendimizin ve diğerinin gerçeğini görüyoruz...
Sadece ve sadece affettiğimiz zaman ancak özgürleşebiliyoruz .... Geçmişimizden, o kişilerin varlığından ve onların kişiliğimizdeki etkilerinden...Kendimizi affettiğimizde de kendimizden! Kendimiz zannettiğimiz yanılsamamızdan özgürleşebiliyoruz...Ancak o zaman gerçek özümüz ortaya çıkabiliyor ve gerçekten "kendimiz" olabiliyoruz!
Ancak o zaman kendi yolumuzda yürüyebiliyor, kendimizi gerçekleştirebiliyoruz!
Ha bir de daha çok dinlemek ile ilgili bir mesajı vardı filmin. Oldukça anlamlıydı burası da benim için.
Dışarıyı dinlediğimiz zaman gerçekten yaşamın içine giriyoruz...Daha çok katılabiliyoruz yaşama. O zaman gerçekten dokunabiliyoruz yaşamımızdaki insanlara! Daha yakın , samimi ve içten ilişkiler kurabiliyoruz...Ve daha çok öğreniyor , gelişiyoruz...
Geçtiğimiz yıllarda bir günlük "konuşma orucu" tutmuştum...Onu hatırladım! Hem iç seslerinizi hem de dışarıdaki sesleri daha iyi algılamak için bire bir bu yöntem...İnsanların size yaklaşımını izlemek ise çok farklı bir deneyimdi gerçekten. Zaman zaman düşünmüşümdür konuşma orucunu daha uzun süreli tekrarlamayı...
Yaşamın anlattıklarını o zaman daha iyi duyarız belki de...
Özetle çok keyifli bir film gerçekten!
Şimdiden iyi seyirler...
Sevgiler
Işıkları söndürüp patlamış mısırları alıyoruz elimize...
Çiş su abur cubur molası dahi yapıyoruz!
Bu evsel etkinliklerimizden birinde Eddie Murphy'nin " A Thousand Words" isimli filmini izledik...
"1000 Sözcük" olarak çevirdim filmin adını.
Pek eğlenceli bir filmdi...Ve ancak derin bir mesaj da içeriyordu...Vav dedim!
Yeni bir bakış açısı yakalamıştım ve bunu sizlerle paylaşmak istedim.
Özetle mesaj şu idi;
Yaşamımızda bizi inciten, acıtan, hatta nefret ettiğimiz ve affedemediğimiz biri var ise, biz bir şekilde onu affetmiyerek o kişinin enerjisinin, kişiliğinin bizim kişiliğimizin bir parçası olmasına neden oluyoruz.
Affetmediğimiz herşey ya da herkes bizim parçamız oluyor bir anlamda! Nasıl ama?
Büyük öğretmen "yaşam" öyle yaşam deneyimleri kurguluyor ki bizler için, tam da o kişinin kişiliğinin nefret ettiğimiz, affetmediğimiz tarafını kendi kişiliğimizde sergileyeceğimiz deneyimler içinde buluveriyoruz kendimizi işte. Nefret ettiğimiz var gücümüzle suçlayıp yargıladığımız affetmediğimiz kişi oluveriyoruz bir anlamda...Kendimizle yüzleşip önce kendimizi ve dolayısıyla o kişiyi affetmedikçe ve dolayısıyla gerçek özgürlüğe ulaşmadıkça , yaşam ağırlaştıra ağırlaştıra getiriyor benzeri oyunları / kurguları yaşamımıza...
Dışarıdakini affedebilmenin anahtarı da içimizde! Kendimizi affedebildiğimiz zaman ancak dışarıdakini de affedebiliyoruz .
Herşey herkes bir ve yargıladığımız suçladığımız affetmediğimiz herşey ve herkes olabiliriz! Ve de asıl gerçek bu! İnsanız zira...
Ancak ve ancak o nefret ettiğimiz affetmediğimiz kişi olduğumuzu gördüğümüz ve de kabul ettiğimiz noktada kendimize ve dolayısıyla o kişiye karşı daha az yargılayıcı kabul edici ve sevgi ile yaklaşabiliyoruz.
Kimsenin kimseyle derdi yok aslında! Herkes kendiyle ilgili...Dışarıda kimse yok...Tüm yaşadığımız deneyimler bizim kendimizle olan deyenimimiz.
Asıl bakılması anlaşılması gereken kişinin davranışlarındaki "niyeti"dir. Doğru olan niyete göre bir yorum yapmaktır. Herkes kendi paradigmalarına algı gözlüklerine göre algılıyor diğerinin davranışlarını...İşte kendimizi ve diğerini affettiğimiz noktada bu sanal gözlükleri çıkartıyoruz...Kendimizin ve diğerinin gerçeğini görüyoruz...
Sadece ve sadece affettiğimiz zaman ancak özgürleşebiliyoruz .... Geçmişimizden, o kişilerin varlığından ve onların kişiliğimizdeki etkilerinden...Kendimizi affettiğimizde de kendimizden! Kendimiz zannettiğimiz yanılsamamızdan özgürleşebiliyoruz...Ancak o zaman gerçek özümüz ortaya çıkabiliyor ve gerçekten "kendimiz" olabiliyoruz!
Ancak o zaman kendi yolumuzda yürüyebiliyor, kendimizi gerçekleştirebiliyoruz!
Ha bir de daha çok dinlemek ile ilgili bir mesajı vardı filmin. Oldukça anlamlıydı burası da benim için.
Dışarıyı dinlediğimiz zaman gerçekten yaşamın içine giriyoruz...Daha çok katılabiliyoruz yaşama. O zaman gerçekten dokunabiliyoruz yaşamımızdaki insanlara! Daha yakın , samimi ve içten ilişkiler kurabiliyoruz...Ve daha çok öğreniyor , gelişiyoruz...
Geçtiğimiz yıllarda bir günlük "konuşma orucu" tutmuştum...Onu hatırladım! Hem iç seslerinizi hem de dışarıdaki sesleri daha iyi algılamak için bire bir bu yöntem...İnsanların size yaklaşımını izlemek ise çok farklı bir deneyimdi gerçekten. Zaman zaman düşünmüşümdür konuşma orucunu daha uzun süreli tekrarlamayı...
Yaşamın anlattıklarını o zaman daha iyi duyarız belki de...
Özetle çok keyifli bir film gerçekten!
Şimdiden iyi seyirler...
Sevgiler
Paulo Coelho Kelimeler
Kelimelerin kötü yanı, kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissini uyandırmalarıdır. Fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde yetmediklerini görürüz.
9 Ekim 2012 Salı
Ekim Rüzgarı ile Dans
Güzel bir akşam üstü ve akşamdı
Bugünden anılar okyanusuna avucumuzdan kayan
Kalamış'tan yelkenli ile açıldık Marmara'ya
Güçlü soğuk bir Ekim rüzgarı koşuyordu denizin üstünde
Bizi de kattı önüne rüzgar
Uzun soluklu bir danstı bizimki
Varlığımız uyandı canlandı rüzgarın kollarında
Güneş büyülü bir öpücük kondurdu alnımıza
Ufukta vedalaşırken bildiğimiz dünyaya
Ve merhaba derken başka dünyalara
Güzel bir akşam üstü ve akşamdı
Çok üşüdük çok güldük çok keyif aldık
Yaşamı kucakladık bir solukta!
Geçmiş sonbahardan hoş bir günbatımı alacağım vardı
Bu sonbahar sözünü tuttu yaşam !
Herşey güzel oluyor
Biliyorum...
Sevgiler
Bugünden anılar okyanusuna avucumuzdan kayan
Kalamış'tan yelkenli ile açıldık Marmara'ya
Güçlü soğuk bir Ekim rüzgarı koşuyordu denizin üstünde
Bizi de kattı önüne rüzgar
Uzun soluklu bir danstı bizimki
Varlığımız uyandı canlandı rüzgarın kollarında
Güneş büyülü bir öpücük kondurdu alnımıza
Ufukta vedalaşırken bildiğimiz dünyaya
Ve merhaba derken başka dünyalara
Güzel bir akşam üstü ve akşamdı
Çok üşüdük çok güldük çok keyif aldık
Yaşamı kucakladık bir solukta!
Geçmiş sonbahardan hoş bir günbatımı alacağım vardı
Bu sonbahar sözünü tuttu yaşam !
Herşey güzel oluyor
Biliyorum...
Sevgiler
Paulo Cohelo 'dan Yürek
Yüreğini dinlemek zorundasın; çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek.. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
Paulo Coelho 'dan Olduğun Kişi Olmak
İnsanların hiç kimsenin işaretli kağıtlarla oynamadığını anlaması gerekiyor; bazen kazanırız ve bazen de kaybederiz. Hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. Daireyi tamamla. Gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. Kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. Geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen, o ol.
ABRAHAM HICKS EN GÜZEL HEDİYE
The greatest gift that you could give to anyone you love is the gift of positive expectation. But you can't give someone positive expectation until you know the Laws and have practiced them yourself enough so that they are very familiar.
Sevdiğiniz birine verebileceğiniz en güzel hediye positif beklentidir. Fakat bunu ancak Evrenin Kanunlarını öğrendikten ve kendiniz yeteri şekilde pratik ettikten ve onlara aşina olduktan sonra yapabilirsiniz.
Sevdiğiniz birine verebileceğiniz en güzel hediye positif beklentidir. Fakat bunu ancak Evrenin Kanunlarını öğrendikten ve kendiniz yeteri şekilde pratik ettikten ve onlara aşina olduktan sonra yapabilirsiniz.
7 Ekim 2012 Pazar
ABRAHAM HICKS SAVAŞ ÜZERİNE
Your government is the by-product of the vibration of the masses. A war is the by-product of the vibration of the masses. In other words, this is not a war that your government has waged against your will. This is a war that has grown vibrationally from the vibration of the masses.
Abraham Hicks
Hükümetiniz kitlelerin vibrasyonunun yan ürünüdür. Savaş kitlelerin vibrasyonunun yan ürünüdür. Başka bir deyişle, sizin iradeniz rızanız dışında hükümetiniz savaşa girmiyor. Bu savaş vibrasyonel olarak kitlelerin vibrasyonundan vibrasyonel olarak gelişmiş bir savaştır.
Yorumum ;
Yaşam ve dünya kitlesel olarak bizim yansımamız...Biz ne yansıtıyorsak perdeye onu izliyoruz.Bir film projektörü gibiyiz sanki!
Kendi hayatımızda ya da dünyada olan herşeyde birey olarak katkımız var. Yeryüzündeki savaş içimizdeki öfkenin, tahammülsüzlüğün, şiddetin, savaşın yansıması sadece. Asıl "cihad" içimizde olması gereken bir" içsel mecazi bir savaş" oysa...Bu mesajı yanlış algılıyor ve cihadı dışarıda yapılacak bir savaş gibi zannediyoruz. Aslında cihad, dünyevi anlamda savaş da değil. Bir nevi yüzleşme kabul etme bir olma ve özgürleşme...İngilizce de "come over it" denir. Yani üstesinden gelmek üstüne çıkmak gibi...Her kim ki çözümü dışarıdaki savaşta buluyor o kişi için içsel cihad zamanı gelmiştir....Ya içerideki savaşı verip özgürleşecek ya da gerçekten kendinden kaçıp dışarıdaki "savaşa" acıya kana gözyaşına maruz kalacak...O veya bu şekilde bilinç evrilecek...Seçim bizim! Ya içsel olarak ya da dışarıda bu "mecazi savaşı" deneyimleyeceğiz...
Kendi yaşamında da dünyada da barış ve huzur isteyen her birey için içimize dönme zamanı. ŞİMDİ VE BURADA. Kendi yanılsamalarımız , gölgelerimiz , öfkemiz özetle bize göre güzel olmayan ve kabul etmekte güçlük çektiğimiz yüzlerimizle yüzleşme zamanı...Kabul edelim ve özgürleşelim...
Sadece ve sadece insanız ve yargıladığımız kabul etmediğimiz hatta nefret ettiğimiz herşey herkes biz de olabiliriz...Ve de öyleyiz zaten! Sadece bunu görme hatırlama zamanı geldi...Bir olduğumuzu hatırlama zamanı...
Kitlesel olarak maskelerden özgürleşebilirsek ancak yaşamımıza ve dünyamıza barış ve huzur gelebilecek. Başkasını yargılamaktan suçlamaktan nefret etmekten ancak o zaman özgürleşebileceğiz...Bundan kaçtığımız sürece insan olarak yeryüzündeki misyonumuzdan sorumluluğumuzdan kaçmış oluyoruz...
Bu sorumluluğu ancak ve ancak kim olduğunu hatırlayabilmiş ruhlar taşıyabiliyor..Kozmik oyunu idrak edebilmiş olanlar...Kendi cihadlarını yaşamış ya da yaşayan ruhlar! Bu ruhların seçimleri düşünceleri istekleri niyetleri özetle duruşları şu yeryüzünde ortak yaratımın önemli birer parçası...
Hemen bu hafta yaşamımıza bakalım...Hangi bölümünde yaşamımızın sabırsız öfkeli kırıcı saldırgan yıkıcı iki yüzlü davranışlar sergiliyoruz. Bu duygu ve davranışlarımızın alt nedenleri ile yüzleşip özgürleşelim...Hangi korkular bizi böyle davranmaya itiyor? İçimizdeki "savaşçı" veya içimizdeki "düşman" ile yüzleşelim ve barışalım bu hafta! Üstelik o red ettiğimiz yanımızın da bize bir hediyesi var! Gölgelerimiz bizim gizli hazinelerimiz...
Bu savaşçı ile yüzleşince ancak o zaman neşeli çoşuklu ve umutlu olacağız...Ancak o zaman kendini seven ve kendi ile bütünleşmiş kendine yakınlaşmış biri olacağız...Huzur bulacak varlığımız! Olmak istediğimiz kişi olacağız! Kendimizi gerçekleştireceğiz! Artık barış ve huzur zamanı! Dışarıdaki barışa ve huzura giden yol ise içimizden geçiyor ..Kitlesel olarak barışa ulaşmak için bu içsel yolculuğa çıkmalı , bu yolu yürümeliyiz...Kesinlikle dikenli acı veren bir yol ama başka da yol yok!
ŞİMDİ YOLLARA DÜŞME VAKTİDİR!
DAHA VAKİT VARKEN...
Abraham Hicks
Hükümetiniz kitlelerin vibrasyonunun yan ürünüdür. Savaş kitlelerin vibrasyonunun yan ürünüdür. Başka bir deyişle, sizin iradeniz rızanız dışında hükümetiniz savaşa girmiyor. Bu savaş vibrasyonel olarak kitlelerin vibrasyonundan vibrasyonel olarak gelişmiş bir savaştır.
Yorumum ;
Yaşam ve dünya kitlesel olarak bizim yansımamız...Biz ne yansıtıyorsak perdeye onu izliyoruz.Bir film projektörü gibiyiz sanki!
Kendi hayatımızda ya da dünyada olan herşeyde birey olarak katkımız var. Yeryüzündeki savaş içimizdeki öfkenin, tahammülsüzlüğün, şiddetin, savaşın yansıması sadece. Asıl "cihad" içimizde olması gereken bir" içsel mecazi bir savaş" oysa...Bu mesajı yanlış algılıyor ve cihadı dışarıda yapılacak bir savaş gibi zannediyoruz. Aslında cihad, dünyevi anlamda savaş da değil. Bir nevi yüzleşme kabul etme bir olma ve özgürleşme...İngilizce de "come over it" denir. Yani üstesinden gelmek üstüne çıkmak gibi...Her kim ki çözümü dışarıdaki savaşta buluyor o kişi için içsel cihad zamanı gelmiştir....Ya içerideki savaşı verip özgürleşecek ya da gerçekten kendinden kaçıp dışarıdaki "savaşa" acıya kana gözyaşına maruz kalacak...O veya bu şekilde bilinç evrilecek...Seçim bizim! Ya içsel olarak ya da dışarıda bu "mecazi savaşı" deneyimleyeceğiz...
Kendi yaşamında da dünyada da barış ve huzur isteyen her birey için içimize dönme zamanı. ŞİMDİ VE BURADA. Kendi yanılsamalarımız , gölgelerimiz , öfkemiz özetle bize göre güzel olmayan ve kabul etmekte güçlük çektiğimiz yüzlerimizle yüzleşme zamanı...Kabul edelim ve özgürleşelim...
Sadece ve sadece insanız ve yargıladığımız kabul etmediğimiz hatta nefret ettiğimiz herşey herkes biz de olabiliriz...Ve de öyleyiz zaten! Sadece bunu görme hatırlama zamanı geldi...Bir olduğumuzu hatırlama zamanı...
Kitlesel olarak maskelerden özgürleşebilirsek ancak yaşamımıza ve dünyamıza barış ve huzur gelebilecek. Başkasını yargılamaktan suçlamaktan nefret etmekten ancak o zaman özgürleşebileceğiz...Bundan kaçtığımız sürece insan olarak yeryüzündeki misyonumuzdan sorumluluğumuzdan kaçmış oluyoruz...
Bu sorumluluğu ancak ve ancak kim olduğunu hatırlayabilmiş ruhlar taşıyabiliyor..Kozmik oyunu idrak edebilmiş olanlar...Kendi cihadlarını yaşamış ya da yaşayan ruhlar! Bu ruhların seçimleri düşünceleri istekleri niyetleri özetle duruşları şu yeryüzünde ortak yaratımın önemli birer parçası...
Hemen bu hafta yaşamımıza bakalım...Hangi bölümünde yaşamımızın sabırsız öfkeli kırıcı saldırgan yıkıcı iki yüzlü davranışlar sergiliyoruz. Bu duygu ve davranışlarımızın alt nedenleri ile yüzleşip özgürleşelim...Hangi korkular bizi böyle davranmaya itiyor? İçimizdeki "savaşçı" veya içimizdeki "düşman" ile yüzleşelim ve barışalım bu hafta! Üstelik o red ettiğimiz yanımızın da bize bir hediyesi var! Gölgelerimiz bizim gizli hazinelerimiz...
Bu savaşçı ile yüzleşince ancak o zaman neşeli çoşuklu ve umutlu olacağız...Ancak o zaman kendini seven ve kendi ile bütünleşmiş kendine yakınlaşmış biri olacağız...Huzur bulacak varlığımız! Olmak istediğimiz kişi olacağız! Kendimizi gerçekleştireceğiz! Artık barış ve huzur zamanı! Dışarıdaki barışa ve huzura giden yol ise içimizden geçiyor ..Kitlesel olarak barışa ulaşmak için bu içsel yolculuğa çıkmalı , bu yolu yürümeliyiz...Kesinlikle dikenli acı veren bir yol ama başka da yol yok!
ŞİMDİ YOLLARA DÜŞME VAKTİDİR!
DAHA VAKİT VARKEN...
4 Ekim 2012 Perşembe
Paulo Coelho 'dan Yolunu Kaybedenlere
Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın.Çünkü bir çocuğun, bir yetişkine her zaman öğreteceği üç şey vardır;
-Nedensiz yere mutlu olmak.
-Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak.
-Elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak.
-Nedensiz yere mutlu olmak.
-Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak.
-Elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak.
1 Ekim 2012 Pazartesi
Papuçlu Tavuk Sendromu
Nette bulamadım böyle bir tanım ! Belki de yeni bir tanım yaratıyoruzdur.
Kimbilir?
Efenim hikayemiz şöyle...
Geçen haftasonu Kazdağları'nda evi olan bir arkadaşıma gitmiştim.
KAZDAĞLARI
Yolda çok neşeli bir köylü kadını ile tanıştım...
Bize "meraklı tavuğunu" nasıl terbiye ettiğini anlattı bir heyecan. Gülelim mi ağlıyalım mı bilemedik?
Bu tavukcağız başını alıp alıp gidiyormuş hep. Bir türlü kümese alışamamışmış.
Bizimki düşünmüş taşınmış ve kızının çocukluk ayakkabılarını giydirivermiş tavukcağıza...
Tavuk kümes çevresinde daha küçük adımlarla hareket edebilir olmuş ancak. Yemeğini yiyip suyunu içmiş ortalıkta dolanmış ancak eskiden olduğu gibi uçup kaçıp özgürce dolaşamamış çevrede...
BENİM MERAKLI TAVUĞUM
Bir hafta bu şekilde kalmış...
Sonra ne olmuş bilin bakalım?
Papuçları çıkarınca bizim ki aynen sanki ayağında papuçlar varmışcasına kümes çevresinde dolaşmış durmuş hep...Artık eskisi gibi uçup kaçmamış...Gezginci maceracı ruhu ölmüş!
Buna "öğrenilmiş çaresizlik" deniyor biliyorsunuz...
Bayağı ironik bir hikaye idi aslında anlattığı köylü kadının.
Düşündük sonra üstüne uzun uzun.
Neden bu hikayeyi duyduğumuzu düşündük...Yaşam bir hikaye ile kıyımıza gelmiş kapımızı çalmıştı. Bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu sanki. Göz kırpıyordu!
Bizler de aslında öğrenilmiş çaresizliklerimizin, başka bir deyişle aslında var olmayan sınırlarımızın içinde yaşamıyor muyuz? Koca şehirlere sıkışmış , doğadan korkan , bize verilenlere muhtaç ve razı olarak...İçtenliği insanlığı samimiyeti dürüstlüğü yakınlığı dostluğu çoktan tavan aralarına kaldırmış olarak...Gerçi tavan araları da kalmadı ya artık!
Tıpkı o papuçlu tavuk gibi kıstırılmış ve çaresiz.
İroni ise bu kıstırılmışlıktan çıkıp kendimizi dağlara denize doğaya vurduğumuzda , ne aç ne açık kalamıyacağımızın ve hep güvende olacağımızın unutturulmuş olması...Arzuladığımız koşullar , şeyler ile aramızda hiç bir engelin olmaması...Zihnimizdeki sanal sınırlar engeller dışında!
İzin verdiğimiz ölçüde ve de izin verdiğimiz şekilde deneyimliyoruz yaşamı...
Hiç düşündünüz mü bu insanın doğal hali mi yoksa bu böyle mi olduruluyor? Tıpkı tavuğa yapılan gibi bu çaresizlik bize öğretiliyor olamaz mı?
Evet kesinlikle bize öğretiliyor...İnsan özünde özgür neşeli paylaşmayı bilen sevgi dolu hayalleri ortak yaratım potansiyeli olan muhteşem bir varlık aslında...Ancak ona doğası özü unuttturulmaya çalışılıyor?
Neden peki? Bunu başka bir yazımda irdeleyeceğim. Şimdilik hep birlikte düşünelim bunun nedenini?
Bir de o tavuğu belirli sınırlar içine mahkum eden ayakkabıların bizim yaşamımızdaki karşılıklarını düşünelim?
En acısı biz de inanmışız buna ve de artık bize yalan söylenmesine, kandırılmamıza gerek yok! Biz kendi kendimize yalanlar uydurmaya kendimizi kandırmaya başlamışız...
İşte böyle bir şey yaşam! Her şekilde her daim konuşuyor bizimle...
Asla ben ne oldum çok biliyorum dememeli ...
Hep uyanık bir gözlemleyici olarak deneyimleyebilmeli yaşamı.
Herşey bir ve dışarıda kimse yok!
O gün benim öğretmenim bir tavuktu !
Kıstırılmış , çaresiz , kendini kandırmaya devam eden , kendine yalanlar dizen yanımızla yüzleşmemiz için yolumuza çıkmıştı belkide bu hikaye...Bizi bize hatırlatmak için!
Ve evet hatırladım...
Herşey ama herşey mümkün !
Herşey yolunda ve güvendeyiz...
SINIRSIZSINIZ YA DA SINIR SİZ SİNİZ DİYORDU YAŞAM O GÜN BİZE !
Sevgiyle
Not : Bu arada yazıya meraklı tavuk fotoğrafı ararken çıkan fotoğrafların hepsinin "pişmiş tavuk" olduğunu söylemeden duramıyacağım! Düşünün artık...
Kimbilir?
Efenim hikayemiz şöyle...
Geçen haftasonu Kazdağları'nda evi olan bir arkadaşıma gitmiştim.
KAZDAĞLARI
Yolda çok neşeli bir köylü kadını ile tanıştım...
Bize "meraklı tavuğunu" nasıl terbiye ettiğini anlattı bir heyecan. Gülelim mi ağlıyalım mı bilemedik?
Bu tavukcağız başını alıp alıp gidiyormuş hep. Bir türlü kümese alışamamışmış.
Bizimki düşünmüş taşınmış ve kızının çocukluk ayakkabılarını giydirivermiş tavukcağıza...
Tavuk kümes çevresinde daha küçük adımlarla hareket edebilir olmuş ancak. Yemeğini yiyip suyunu içmiş ortalıkta dolanmış ancak eskiden olduğu gibi uçup kaçıp özgürce dolaşamamış çevrede...
BENİM MERAKLI TAVUĞUM
Bir hafta bu şekilde kalmış...
Sonra ne olmuş bilin bakalım?
Papuçları çıkarınca bizim ki aynen sanki ayağında papuçlar varmışcasına kümes çevresinde dolaşmış durmuş hep...Artık eskisi gibi uçup kaçmamış...Gezginci maceracı ruhu ölmüş!
Buna "öğrenilmiş çaresizlik" deniyor biliyorsunuz...
Bayağı ironik bir hikaye idi aslında anlattığı köylü kadının.
Düşündük sonra üstüne uzun uzun.
Neden bu hikayeyi duyduğumuzu düşündük...Yaşam bir hikaye ile kıyımıza gelmiş kapımızı çalmıştı. Bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu sanki. Göz kırpıyordu!
Bizler de aslında öğrenilmiş çaresizliklerimizin, başka bir deyişle aslında var olmayan sınırlarımızın içinde yaşamıyor muyuz? Koca şehirlere sıkışmış , doğadan korkan , bize verilenlere muhtaç ve razı olarak...İçtenliği insanlığı samimiyeti dürüstlüğü yakınlığı dostluğu çoktan tavan aralarına kaldırmış olarak...Gerçi tavan araları da kalmadı ya artık!
Tıpkı o papuçlu tavuk gibi kıstırılmış ve çaresiz.
İroni ise bu kıstırılmışlıktan çıkıp kendimizi dağlara denize doğaya vurduğumuzda , ne aç ne açık kalamıyacağımızın ve hep güvende olacağımızın unutturulmuş olması...Arzuladığımız koşullar , şeyler ile aramızda hiç bir engelin olmaması...Zihnimizdeki sanal sınırlar engeller dışında!
İzin verdiğimiz ölçüde ve de izin verdiğimiz şekilde deneyimliyoruz yaşamı...
Hiç düşündünüz mü bu insanın doğal hali mi yoksa bu böyle mi olduruluyor? Tıpkı tavuğa yapılan gibi bu çaresizlik bize öğretiliyor olamaz mı?
Evet kesinlikle bize öğretiliyor...İnsan özünde özgür neşeli paylaşmayı bilen sevgi dolu hayalleri ortak yaratım potansiyeli olan muhteşem bir varlık aslında...Ancak ona doğası özü unuttturulmaya çalışılıyor?
Neden peki? Bunu başka bir yazımda irdeleyeceğim. Şimdilik hep birlikte düşünelim bunun nedenini?
Bir de o tavuğu belirli sınırlar içine mahkum eden ayakkabıların bizim yaşamımızdaki karşılıklarını düşünelim?
En acısı biz de inanmışız buna ve de artık bize yalan söylenmesine, kandırılmamıza gerek yok! Biz kendi kendimize yalanlar uydurmaya kendimizi kandırmaya başlamışız...
İşte böyle bir şey yaşam! Her şekilde her daim konuşuyor bizimle...
Asla ben ne oldum çok biliyorum dememeli ...
Hep uyanık bir gözlemleyici olarak deneyimleyebilmeli yaşamı.
Herşey bir ve dışarıda kimse yok!
O gün benim öğretmenim bir tavuktu !
Kıstırılmış , çaresiz , kendini kandırmaya devam eden , kendine yalanlar dizen yanımızla yüzleşmemiz için yolumuza çıkmıştı belkide bu hikaye...Bizi bize hatırlatmak için!
Ve evet hatırladım...
Herşey ama herşey mümkün !
Herşey yolunda ve güvendeyiz...
SINIRSIZSINIZ YA DA SINIR SİZ SİNİZ DİYORDU YAŞAM O GÜN BİZE !
Sevgiyle
Not : Bu arada yazıya meraklı tavuk fotoğrafı ararken çıkan fotoğrafların hepsinin "pişmiş tavuk" olduğunu söylemeden duramıyacağım! Düşünün artık...
26 Eylül 2012 Çarşamba
Su Damlacıklarının Hikayeleri
Bir zamanlar bir öğrenci varmış. Birgün Master’ın a bir soru sormuş.
"Beni gerçekten’ayıran nedir?" demiş. Master, "Sadece sen değilsin gerçekten ayrı
olan , bir çokları var. Sana 12 su damlacığının kısa hikayelerini anlatacağım. Bu
hikayeleri tekrar tekrar okumalısın ve onları tam olarak anladığına kanaat getirsen de bu hikayeler üzerinde meditasyon
yapmaya devam etmelisin . Taki onların anlamlarını içinde hissedene kadar. Onlar muhteşem bir esere dönüşene kadar, onları yaşamında yansıtmaya devam etmelisin..." demiş.
İlk Hikaye
Bir zamanlar okyanusta
bir su damlacığı varmış Bu su damlacığı okyanusun var olmadığında ısrar
edermiş. Bu tıpki Tanrı nın içinde yaşayıp Tanrı’nın olmadığını söyleyen
insanların durumu ile aynı bir durummuş.
2. Hikaye
Okyanusun ortasında su
damlacığı ‘Ben özgür olmak istiyorum’ demiş. Okyanus şefkatli imiş ve su
damlacığını su yüzeyine yükseltmiş ‘Ben özgür olmak istiyorum’ diye tekrar ağlamış su damlacığı . Güneş bu ağlayışı duymuş ve su
damlacığını bulutların içine almış. ‘Ben özgür olmak istiyorum’ demiş tekrar su
damlacığı ve bulut su damlacığını serbest bırakmış Su damlacığı tekrar okyanusa
düşmüş.
3. Hikaye
Entellektüel su damlacığı
bir entelletüel su damlacığıdır. Fakat okyanus değildir.
4. Hikaye
Okyanusun içindeki su damlacığı, "Okyanustaki tüm su
damlacıklarının hiç bir değeri yok" demiş.
5. Hikaye
Okyanusun içindeki su
damlası, "Kesinlikle hiç şüphem yok ki ben okyanustan çok daha önemliyim" demiş.
6. Hikaye
"Ben hiçbir zaman okyanusa
ulaşamayacağım" demiş okyanusun içindeki su damlacığı.
7.Hikaye
"Okyanus kimin umrunda"
demiş okyanusun içindeki su damlacığı.
8.Hikaye
Kaderine üzülen bir su
damlacığı varmış okyanusun ortasında ve ancak okyanus hakkında hiçbir şey
öğrenmek istemeyen.
9. Hikaye
Okyanusun ortasındaki su
damlacığı diğer tüm su damlacıklarını okyanusu ele geçirmek üzere çağırmış.
10. Hikaye
Okyanusun ortasındaki su
damlacığı, diğer su damlacıklarına , "Bugünkü pozisyonuma dayanarak sizleri
okyanustan ayırıyorum" demiş.
11. Hikaye
"Okyanus su damlacığına
seni çok seviyorum" demiş. Ama su damlacığı bunu duymamış çünki başka bir su
damlacığına aşıkmış.
12. Hikaye
Su damlacığı "Ben diğer
tüm su damlacıklarını sevgi ile kucaklarsam okyanus olurum" demiş. Tek tek su
damlacıklarını sevgi ile kucaklamış. Ancak tek bir su damlacığı ona zarar vermek
istiyormuş ve tüm sevgisine rağmen ,bu su damlacığını affedemediği ve
kucaklayamadığı için , okyanus olamamış su damlacığı.
Öğrenci tekrar Master’ına bir soru sormuş.
"Peki bir su damlacığı
okyanus olursa ne olur ?" demiş.
Son hikayesini anlatmış Master.
"Bir zamanlar okyanusun
dinginliğini bir su damlacığı vardı. Okyanusun derinliğini aradı .Onun kalbi kocaman ve affedicilik dolu idi. Ansızın Okyanus ona dediki ‘ "Sen ve ben biriz". Okyanus kollarını
açtı ve su damlacığına sarıldı. O an da okyanusu okyanus yapan herşey su damlacığının oldu. O okyanusun dinginliği
oldu. Okyanusun sınırlarına kadar genişledi ve okyanusun derinliği yeryüzünün
kurtuluşu oldu.
Okyanus onu sevenler için
kutsama ile doludur. Onu arzulayan herkesi içine alır. "
"Peki su damlacığı
kirlenir ise ne olur?" dedi öğrenci.
Master kocaman bir kahkaha
attı. "Bir su damlası asla okyanusun temizliyemiyeceği kadar kirlenemez" dedi.
24 Eylül 2012 Pazartesi
Sarıyaza Merhaba
Geçen hafta çok hoş bir davetteydim...
Yirmi yılı aşkın meslek yaşamımda zaman zaman birlikte yürüdüğümüz iyi kötü günleri paylaştığımız , yöneticilerim, çalışanlarım, mesai arkadaşlarım,iş partnerlerim , bulunduğum sektörden tanıdıklarım...
Eski günleri konuştuk...Şimdinin güçlü hızlı akışından dem vurduk. Hepimiz keyif aldık birbirimizin varlığından. Çoğumuz birbirimize rakibiz üstelik ...
Sanki kendi yaşam yolculuğumuzdu gözümüzün önünden geçen...
Dostlar ve arkadaşlar.
Bir arkadaşımız sarıyaz isimli teknesinden bahsetti...Sarıyazın ne anlama geldiğini merak ettim sordum.
Belki biliyorsunuzdur. Bodrum civarında halk sonbahara "sarıyaz" dermiş...
Çok hoşuma gitti !
Sarıyaz üzerine epey bir sohbet ettik sonra...
Düşündüm de şirketler, işler , kazanılan ihaleler, kaybedilen işler, ülkeler, şehirler, evler, sevgililer, eşler değişebiliyor yaşamda...Çocuklar büyüyor yuvadan uçup gidiyor, evcil hayvanlar yaşlanıp ölüyor, aile bireyleri uzağa düşebiliyor ya da başka alemlere göç ediyor...Sağlık göz kırpıp durmaya başlıyor bizim yaşlarda...
Herşey değişiyor!
Değişmeyen tek şey gözümüzün içindeki ışık...
İşte bu ışıktan besleniyor dostluk ruhu da !
Aramızda olan bu ruh neşe, çoşku, anlayış, hoşgörü ,kabul, her daim genç, ışıl ışıl cap canlı bir insanın ruhu...
Samimi , içten, olduğu gibi ve de dürüst...
Maskesiz!
Bu satırları yazarken radyoda çok sevdiğim bir şarkı çaldı...Abbey Lincoln 'dan "Throw it away"...
Paylaşmak istedim...
Yaşamın özeti bu değil mi ?
"Throw it away throw it away
Give your love live your life each and every day
Keep your hands wide open
Let the sun shine in
You will never ever loose a thing if it belongs to you"
"Bırak gitsin bırak gitsin
Sevgini ver ve yaşamını yaşa her bir gün
Ellerini kocaman aç
Güneşin içeri girmesine izin ver
Sana ait olan bir şeyi asla kaybedemezsin"
Sevgiler
Yirmi yılı aşkın meslek yaşamımda zaman zaman birlikte yürüdüğümüz iyi kötü günleri paylaştığımız , yöneticilerim, çalışanlarım, mesai arkadaşlarım,iş partnerlerim , bulunduğum sektörden tanıdıklarım...
Eski günleri konuştuk...Şimdinin güçlü hızlı akışından dem vurduk. Hepimiz keyif aldık birbirimizin varlığından. Çoğumuz birbirimize rakibiz üstelik ...
Sanki kendi yaşam yolculuğumuzdu gözümüzün önünden geçen...
Dostlar ve arkadaşlar.
Bir arkadaşımız sarıyaz isimli teknesinden bahsetti...Sarıyazın ne anlama geldiğini merak ettim sordum.
Belki biliyorsunuzdur. Bodrum civarında halk sonbahara "sarıyaz" dermiş...
Çok hoşuma gitti !
Sarıyaz üzerine epey bir sohbet ettik sonra...
Düşündüm de şirketler, işler , kazanılan ihaleler, kaybedilen işler, ülkeler, şehirler, evler, sevgililer, eşler değişebiliyor yaşamda...Çocuklar büyüyor yuvadan uçup gidiyor, evcil hayvanlar yaşlanıp ölüyor, aile bireyleri uzağa düşebiliyor ya da başka alemlere göç ediyor...Sağlık göz kırpıp durmaya başlıyor bizim yaşlarda...
Herşey değişiyor!
Değişmeyen tek şey gözümüzün içindeki ışık...
İşte bu ışıktan besleniyor dostluk ruhu da !
Aramızda olan bu ruh neşe, çoşku, anlayış, hoşgörü ,kabul, her daim genç, ışıl ışıl cap canlı bir insanın ruhu...
Samimi , içten, olduğu gibi ve de dürüst...
Maskesiz!
Bu satırları yazarken radyoda çok sevdiğim bir şarkı çaldı...Abbey Lincoln 'dan "Throw it away"...
Paylaşmak istedim...
Yaşamın özeti bu değil mi ?
"Throw it away throw it away
Give your love live your life each and every day
Keep your hands wide open
Let the sun shine in
You will never ever loose a thing if it belongs to you"
"Bırak gitsin bırak gitsin
Sevgini ver ve yaşamını yaşa her bir gün
Ellerini kocaman aç
Güneşin içeri girmesine izin ver
Sana ait olan bir şeyi asla kaybedemezsin"
Sevgiler
16 Eylül 2012 Pazar
Tanrının Nefesi
"Havadaki titreşimler insanın ruhuyla konuşan Tanrının nefesidir. " Bethoven filminden...
40 seneyi geçkin bir süredir, tüm dünyada arayış içindeki insanlar bu titreşimleri hissedebilmekteler. Kimileri bu titreşimlerin lisanını gayet iyi ve net olarak konuşabilir haldeler. Bu kişler aramızda, herkes gibi hayatlar sürerken içlerinde huzurlu ve mutlular. Nefesi ve titreşimleri hissediyorlar ve aslında diğer insanların da nasıl hissedebileceğini biliyorlar. Ücret beklemeden bunu paylaştıkları bir yer var.
Davetlisin !
Dersler 21 senedir bu Titreşimlerin lisanını konuşan bir usta tarafından verilecektir.
18/09/12 Salı - 20/09/12 Perşembe 19:30 ve 22/09/12 Ctesi 14:00 te.
40 seneyi geçkin bir süredir, tüm dünyada arayış içindeki insanlar bu titreşimleri hissedebilmekteler. Kimileri bu titreşimlerin lisanını gayet iyi ve net olarak konuşabilir haldeler. Bu kişler aramızda, herkes gibi hayatlar sürerken içlerinde huzurlu ve mutlular. Nefesi ve titreşimleri hissediyorlar ve aslında diğer insanların da nasıl hissedebileceğini biliyorlar. Ücret beklemeden bunu paylaştıkları bir yer var.
Davetlisin !
Dersler 21 senedir bu Titreşimlerin lisanını konuşan bir usta tarafından verilecektir.
18/09/12 Salı - 20/09/12 Perşembe 19:30 ve 22/09/12 Ctesi 14:00 te.
Yer: Bahariye Cad. Arayıcıbaşı Sok no:15 Kadıköy. (Reks sineması karşı sokağı)
13 Eylül 2012 Perşembe
AŞK
Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden.
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim..
Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz…
PABLO NERUDA
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden.
Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim..
Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.
Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz…
PABLO NERUDA
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)