Irkçılık ve ona karşı eylemler dünyayı kasıp kavuruyor.
Son derece endişe verici olaylar olmakta. Zaten sinirler gerildi salgın nedeni ile.
Ve de adalet ile eşitlik kavramları çok yıprandı.
İnsan öfkeli. Ve haklılar. Bu öfkeyi yok saymak mümkün değil.
Son derece endişe verici olaylar olmakta. Zaten sinirler gerildi salgın nedeni ile.
Ve de adalet ile eşitlik kavramları çok yıprandı.
İnsan öfkeli. Ve haklılar. Bu öfkeyi yok saymak mümkün değil.
İktidarların da bu öfkeyi iyi anlaması insanların ihtiyaçlarını dinleyip görmesi ve elinden geleni yaparak bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik çaba içinde olması çok önemli.
Ancak öfkemizi nasıl ifade ettiğimiz ve öfkemiz ile ne yaptığımız bizim kim olduğumuzu belirliyor?
Öfke sınırlarımızı netleştirmemize yarayabilir. Ya da ne isteyip ne istemediğimizi daha net görüp değişime ve yeniye doğru adımlar atabiliriz. Dünya da bir çok devrim ve dönüşüm öfkeden beslenmiş. Elbette yapıcı olmak ve masumların haklarını gözeterek eyleme geçmek önemli. Geleceğe dair umudumuzu koruyabilmemiz için öfkemizi yapıcı kullanmalıyız. Biz onu yönetmeliyiz, o bizi değil.
Irkçılık kavramı ile çocukken ''Kökler'' isimli bir TV dizisi ile tanışmıştım. Benim yaşımdakiler hatırlar. Siyahi Kunta Kinte 'nin Afrika'dan başlayan hikayesini. Hatırlıyorum da nasıl da heyecanla diziyi beklerdik o zamanlar. Bir de ülkemde ırkçılık lanetinin olmadığını düşünüp ne çok şükür ettiğimi hatırlıyorum.
Ve fakat zaman en büyük öğretmen ve de illüzyonist.. Doğru dediğimiz yanlışa iyi dediğimiz kötüye dönüşebiliyor zaman ile.
Biz kendimizi ırkçı bilmeyiz toplum olarak ve fakat zaman bana bunun tam tersi durumlar gösterdi, yaşattı.
Bizim ülkede yabancı bir kadın ile evlenen erkek ile yabancı erkek ile evlenen kadının halleri bambaşkadır.
Yabancı gelinler pek tutulur ve övünülür. Ancak toplumun çoğu kesiminde yabancı damat sıkıntılı bir durumdur. Elbette ailemden bahsetmiyorum.
Yabancılar polisine ya da nüfus müdürlüğüne zaman zaman eşimin işlemleri için gittiğim yıllarda görevli memurların ''Türkiye'de adam mı kalmadı da yabancı ile evlendin?'' şeklindeki sorularına maruz kaldığımı hatırlıyorum. Gençtim ve şok olmuştum bu ifadeler karşısında. Dilim tutulmuştu. Ne korkunç değil mi?
Benzeri şekilde oğullarım ilk öğretim hayatları boyunca ne çekti arkadaşlarından. İstanbul'un iyi semtlerinde yaşayan beyaz yaka eğitimli orta sınıf ailelerin çocuklarından bahsediyorum üstelik. Özel okul da var devlet okulu da bu deneyimlerin içinde.
Hatta bir seferinde büyük oğlum ya 5. ya da 6. sınıfta idi sınıf öğretmeni sınıfta ırkçılık üzerine bir ders işlemek durumunda kalmıştı. Eğitim sistemimiz sadece akademik rakamsal başarıya odaklı malesef. Oysa çocuklara yaşam becerileri kazandırmak çok ama çok önemli bireysel ve toplumsal yaşamımız birliğimiz, huzurumuz için.
Yaşam becerileri derken empati, duygularla baş etme düzenleme, stresle baş etme, öfke yönetme, problem çözme, eleştirel düşünme, kişiler arası ilişkiler, etkili iletişim, yaratıcı düşünme, karar verme,öz farkındalık gibi becerilerden bahsediyorum.
Soyadlarının farklı olduğunu gördüklerinde ve de babalarının Hindistan vatandaşı olduklarını öğrendiklerinde çocuklar otomatik iki soru soruyorlarmış oğullarıma. 'Baban ineğe tapıyor mu?'' ve/veya ''Sünnetli misin?'' Ne kadar mahrem konular değil mi? Medeni dünya bu tarz soruların sorulmasını ,kişilik haklarının ihlali olarak algılıyor. Medeni dünyanın insanları sınırlarını biliyor ve diğerinin sınırlarına saygı duyuyor. Özlük haklarının ihlalinden dava bile açabilirsin medeni dünyada. Fakat bizim gerçeğimiz bam başka.
Hele geçen gün küçük oğlumun paylaştığı bir bilgi ile yüreğim sızladı. Çocuğuma bir arkadaşı sadece babası yabancı olduğu için vatan haini olduğunu söylemiş. Düşünebiliyor musunuz nasıl bir kavram karmaşası ve manipülasyon içinde çocuklar? Ben de anlattım oğluma vatan haininin ne demek olduğunu.
Dediğim gibi beyaz yaka eğitimli orta sınıf aile çocukları bu çocuklar üstelik. Dil bilen yurt dışına seyahat eden kitap okuyan insanların değerlerinin farklı olacağını düşünüyorsunuz ,fakat tam tersi ile karşılaşmak son derece üzücü.
Büyük oğlum bilinen özel bir lisede okurken, sanırım 10 ya da 11. sınıfta idi bir sınıf arkadaşı whatsup grubunda ağır bir sözlü saldırı da bulunmuştu. Hem oğlumun babasını hem de beni aşağılayarak oğluma saldırmıştı. Burada oğlumun duygularını gözeterek detay vermiyorum. Oğlum nasıl sarsılmıştı o gün anlatamam. Gözünden yaş gelmişti yavrumun. Ve Şiddetsiz İletişim kuralları ile yanıt vermişti gruptan arkadaşına benim teşvik etmem ile. İçine atsa daha fena olacaktı. Duygusunu , ihtiyacını ve ne istediğini yazmıştı gruptan. Yazışmayı gördüğünü öfkeli ve üzgün olduğunu bir daha bu tarz yazışmaların yapılmamasını istediğini yazmıştı. Duyarlı bir kaç arkadaşı da hemen özür dilemişti. Ancak bu şekilde oğlum sakinleşebilmişti.
Elbette her bu tarz olaylar olduğunda soluğu okulda almıştım. Rehberlik ve sınıf öğretmenleri ile konuşup okulda ırkçılık ve bu tarz ötekileştirici söylem ya da edinimlerin kişilik haklarına saldırı olduğu konusunda bilgilendirme toplantıları yapılmıştı. Rehberlik öğretmeni eşliğinde çocuklar karşılaştırılmıştı.
Düşünüyorum da aileler acaba farkında mıydı çocuklarının bu davranışlarının? Ya da genel olarak aileler ne kadar gözlemliyorlar dinliyorlar çocuklarını bu konu özelinde?
Ancak öfkemizi nasıl ifade ettiğimiz ve öfkemiz ile ne yaptığımız bizim kim olduğumuzu belirliyor?
Öfke sınırlarımızı netleştirmemize yarayabilir. Ya da ne isteyip ne istemediğimizi daha net görüp değişime ve yeniye doğru adımlar atabiliriz. Dünya da bir çok devrim ve dönüşüm öfkeden beslenmiş. Elbette yapıcı olmak ve masumların haklarını gözeterek eyleme geçmek önemli. Geleceğe dair umudumuzu koruyabilmemiz için öfkemizi yapıcı kullanmalıyız. Biz onu yönetmeliyiz, o bizi değil.
Irkçılık kavramı ile çocukken ''Kökler'' isimli bir TV dizisi ile tanışmıştım. Benim yaşımdakiler hatırlar. Siyahi Kunta Kinte 'nin Afrika'dan başlayan hikayesini. Hatırlıyorum da nasıl da heyecanla diziyi beklerdik o zamanlar. Bir de ülkemde ırkçılık lanetinin olmadığını düşünüp ne çok şükür ettiğimi hatırlıyorum.
Ve fakat zaman en büyük öğretmen ve de illüzyonist.. Doğru dediğimiz yanlışa iyi dediğimiz kötüye dönüşebiliyor zaman ile.
Biz kendimizi ırkçı bilmeyiz toplum olarak ve fakat zaman bana bunun tam tersi durumlar gösterdi, yaşattı.
Bizim ülkede yabancı bir kadın ile evlenen erkek ile yabancı erkek ile evlenen kadının halleri bambaşkadır.
Yabancı gelinler pek tutulur ve övünülür. Ancak toplumun çoğu kesiminde yabancı damat sıkıntılı bir durumdur. Elbette ailemden bahsetmiyorum.
Yabancılar polisine ya da nüfus müdürlüğüne zaman zaman eşimin işlemleri için gittiğim yıllarda görevli memurların ''Türkiye'de adam mı kalmadı da yabancı ile evlendin?'' şeklindeki sorularına maruz kaldığımı hatırlıyorum. Gençtim ve şok olmuştum bu ifadeler karşısında. Dilim tutulmuştu. Ne korkunç değil mi?
Benzeri şekilde oğullarım ilk öğretim hayatları boyunca ne çekti arkadaşlarından. İstanbul'un iyi semtlerinde yaşayan beyaz yaka eğitimli orta sınıf ailelerin çocuklarından bahsediyorum üstelik. Özel okul da var devlet okulu da bu deneyimlerin içinde.
Hatta bir seferinde büyük oğlum ya 5. ya da 6. sınıfta idi sınıf öğretmeni sınıfta ırkçılık üzerine bir ders işlemek durumunda kalmıştı. Eğitim sistemimiz sadece akademik rakamsal başarıya odaklı malesef. Oysa çocuklara yaşam becerileri kazandırmak çok ama çok önemli bireysel ve toplumsal yaşamımız birliğimiz, huzurumuz için.
Yaşam becerileri derken empati, duygularla baş etme düzenleme, stresle baş etme, öfke yönetme, problem çözme, eleştirel düşünme, kişiler arası ilişkiler, etkili iletişim, yaratıcı düşünme, karar verme,öz farkındalık gibi becerilerden bahsediyorum.
Soyadlarının farklı olduğunu gördüklerinde ve de babalarının Hindistan vatandaşı olduklarını öğrendiklerinde çocuklar otomatik iki soru soruyorlarmış oğullarıma. 'Baban ineğe tapıyor mu?'' ve/veya ''Sünnetli misin?'' Ne kadar mahrem konular değil mi? Medeni dünya bu tarz soruların sorulmasını ,kişilik haklarının ihlali olarak algılıyor. Medeni dünyanın insanları sınırlarını biliyor ve diğerinin sınırlarına saygı duyuyor. Özlük haklarının ihlalinden dava bile açabilirsin medeni dünyada. Fakat bizim gerçeğimiz bam başka.
Hele geçen gün küçük oğlumun paylaştığı bir bilgi ile yüreğim sızladı. Çocuğuma bir arkadaşı sadece babası yabancı olduğu için vatan haini olduğunu söylemiş. Düşünebiliyor musunuz nasıl bir kavram karmaşası ve manipülasyon içinde çocuklar? Ben de anlattım oğluma vatan haininin ne demek olduğunu.
Dediğim gibi beyaz yaka eğitimli orta sınıf aile çocukları bu çocuklar üstelik. Dil bilen yurt dışına seyahat eden kitap okuyan insanların değerlerinin farklı olacağını düşünüyorsunuz ,fakat tam tersi ile karşılaşmak son derece üzücü.
Büyük oğlum bilinen özel bir lisede okurken, sanırım 10 ya da 11. sınıfta idi bir sınıf arkadaşı whatsup grubunda ağır bir sözlü saldırı da bulunmuştu. Hem oğlumun babasını hem de beni aşağılayarak oğluma saldırmıştı. Burada oğlumun duygularını gözeterek detay vermiyorum. Oğlum nasıl sarsılmıştı o gün anlatamam. Gözünden yaş gelmişti yavrumun. Ve Şiddetsiz İletişim kuralları ile yanıt vermişti gruptan arkadaşına benim teşvik etmem ile. İçine atsa daha fena olacaktı. Duygusunu , ihtiyacını ve ne istediğini yazmıştı gruptan. Yazışmayı gördüğünü öfkeli ve üzgün olduğunu bir daha bu tarz yazışmaların yapılmamasını istediğini yazmıştı. Duyarlı bir kaç arkadaşı da hemen özür dilemişti. Ancak bu şekilde oğlum sakinleşebilmişti.
Elbette her bu tarz olaylar olduğunda soluğu okulda almıştım. Rehberlik ve sınıf öğretmenleri ile konuşup okulda ırkçılık ve bu tarz ötekileştirici söylem ya da edinimlerin kişilik haklarına saldırı olduğu konusunda bilgilendirme toplantıları yapılmıştı. Rehberlik öğretmeni eşliğinde çocuklar karşılaştırılmıştı.
Düşünüyorum da aileler acaba farkında mıydı çocuklarının bu davranışlarının? Ya da genel olarak aileler ne kadar gözlemliyorlar dinliyorlar çocuklarını bu konu özelinde?
Oğullarım dışlanmış hissediyor bu dışlanmışlık duygusu beni ürkütüyor. Böylesi deneyimleri yaşamış olmanın benzeri deneyimleri yaşayan insanları empati ile anlayabilmelerine yardımcı olabileceğini söylüyorum onlara. Bu duyguyu hisseden diğer insanlara yardımcı olabilecekleri STK'larda çalışabileceklerini ya da bu tarz organizasyonlar kurabileceklerini salık veriyorum dilim döndüğünce.
Özetle malesef ırkçı bir toplumda yaşıyoruz.
Ve de eğer beyaz erkek ve zengin değilseniz hayat hiç de kolay değil. Her konuda ve her yerde.
Son dönemlerde ülkemize gelen mülteci ya da göçmenlere Suriyeli 'lere Arap' lara karşı toplumdaki algı ve tepkiler de malumumuz. Günah keçisi gibi gösteriliyor bu insanlar. Tüm başarısız iktidarların başvurduğu bir yöntem bu. Ülkesinde savaş olan çoluğunu çocuğunu korumak için belki de her insanın yapabileceği tercihleri yapmış mazlum insanlar ile karşı karşıyayız. İnsanları ve onların ihtiyaçlarını görmezden gelemeyiz vicdan sahibi insanlar olarak. Ancak bu insanların kabulü, kontrolsüz ülke içinde dağılımı, sağlık eğitim gibi konularda gereğinin yapılmaması gibi konu başlıklarında mevcut iktidarı eleştirebiliriz sadece.
Irkçılık bana göre kibirden besleniyor. Kendini diğerinden üstü görme hastalığı .
Ki bu tüm dinlerde inançlarda en büyük günahtır. Kabul görmeyen onaylanmayan davranıştır.
Günah kavramını kendimize ya da diğer tüm canlı cansız varlıklara bilerek ya da bilmeyerek verebileceğimiz fiziksel duygusal ruhsal zarar olarak tanımlıyorum.
Irkçılık çok ciddi bir hastalıktır. Suç ve günahtır. Korkunç bir zihinsel zehirdir. Bulaşıcıdır!
İnsanı köleleştirir . Özgürce düşünemez değerlendiremez karar veremezsiniz. Sizi tutsak alır.
Hem zihninizi hem de kalbinizi!
Ve kesinlikle koruyucu eğitim modelleri ile eğitim sistemi içinde verilecek panzehirler ile önüne geçilmelidir.
İnsanların huzur içinde kardeşçe yaşayabilecekleri bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
Işıkla,
xxx
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder