Evrendeki her canlıda olduğu gibi Tanrı’nın da eril ve
dişil enerjisi mevcutmuş. Tanrı’nın
dişil enerjisine “Ezeli Anne” denirmiş. Tanrı'nın eril enerjisi düşünce formlarını yaratır , dişil enerjisi ise bu
düşünce formlarını maddesel formda
yaratırmış. Özetle zihinsel yaratım Tanrı'nın eril tarafına , maddesel yaratım ise Tanrı'nın dişil tarafına aitmiş. Muazzam bir
kozmik oyun içinde uyumla var olurmuş Tanrı’nın eril ve dişil enerjisi...Kozmik bir dansmış oynanan !
Bu şekilde evren tekrar tekrar defalarca genişleyip daralmış, bir var olmuş bir yok olmuş...
Tüm varoluş gerçekten de , bir varmış , bir yokmuş...Herşey bir masalmış!
Masalların da bir varmış bir yokmuş şeklinde başlaması zaten bundanmış...
İşte bu yaratılış anlarından birinde Tanrı ‘nın eril tarafı tüm evrenin maddesel formunu en
ince ayrıntılarına kadar düşünmüş...Hatta
Tanrı’nın zihninde mavi yeşil bir gezegen bile varmış. İçinde çeşit çeşit
canlılar , masmavi bir gökyüzü , dev okyanuslar , heybetli dağlar... Bu şekilde evren tekrar tekrar defalarca genişleyip daralmış, bir var olmuş bir yok olmuş...
Tüm varoluş gerçekten de , bir varmış , bir yokmuş...Herşey bir masalmış!
Masalların da bir varmış bir yokmuş şeklinde başlaması zaten bundanmış...
Tamamen saf sevgiden yaratılmış bir düşünce formu imiş bu
...Düşünceler nasıl düşünenin enerjisini taşıyan parçası ise , bu mavi gezegen de
Tanrı’nın parçası imiş. Ona "Cennet" adını vermiş Tanrı ve çok sevmiş yarattığı eserini...
Tüm zihninde yaratılan canlılardan çok daha farklı olmasını istemiş Tanrı insanın. Kendi zihninin bir parçası olarak ortak
yaratım gücünü taşıyabilecek kadar kudretli olmasını arzulamış insanın Tanrı.
Yarattığı bu kozmik oyunu “insanla” birlikte oynamak istemiş bir anlamda. İnsana kendisinde olduğu gibi
düşüncelerini gerçekleştirme yetisini vermek istemiş.
Zihnindeki cennette
bir elma ağacı varmış ve bu ağacın meyveleri özgür irade ve seçim gücünü
veriyormuş onu yiyene. İnsanın diğer tüm yaratılanlardan farklı olabilmesi için sadece bu yetilere ihtiyacı varmış...Tanrı'nın hediyesi imiş bir anlamda bunlar ve "elma" ile sunulmuş insana... Bir dönemin bitişinin yeni bir dönemin başlangıcının müjdecisi, bir boyuttan diğer boyuta , bir bilinçten diğer bir bilince insanı götürecek olan anahtarmış elma...
İşte bir gün Havva 'ya bu
elmayı sunmuş ezeli anne , yılan formuna girerek...Elmadan bir parça ısırmış Havva.. Aydınlanmayı alarak kendini bilen, özgür iradeyi ve seçim gücüne kavuşan ilk insan olmuş Havva. Meyvenin tadı çok hoşuna gittiğinden sevgili biricik aşkı Adem'e sunmuş meyveyi ve meyveyi Adem’e de ısırtmış.
İkisinin de elmayı ısırması ile birlikte o anda maddesel yaratım başlamış ve Ezeli Anne evrenin maddesel yaratımını gerçekleştirmiş. Tanrı'nın zihnindeki mavi yeşil cennet Dünya ismi ile yaratılmış maddi boyutta ve Adem ile Havva ‘da Tanrı’nın orijinal düşüncesine uygun olarak dünyada yerini almış.
İkisinin de elmayı ısırması ile birlikte o anda maddesel yaratım başlamış ve Ezeli Anne evrenin maddesel yaratımını gerçekleştirmiş. Tanrı'nın zihnindeki mavi yeşil cennet Dünya ismi ile yaratılmış maddi boyutta ve Adem ile Havva ‘da Tanrı’nın orijinal düşüncesine uygun olarak dünyada yerini almış.
Bunu takiben Tanrı’nın eril tarafı derin bir meditasyona girmiş ve o
andan itibaren sadece seyirci olmuş tüm kozmik oyuna. Artık insana, en sevgili yaratımına devir
etmiş düşünsel yaratım gücünü ...Tanrı’nın dişil enerjisi ise insanın zihni ile
bağlantılı olarak maddesel yaratımı gerçekleştirmeye devam etmiş...
Özetle dünya Tanrı’nın zihnindeki cennetin maddesel boyutta
yansıması olarak tezahur etmiş . Ve bu yaratımın gerçekleşebilmesi için insanın özgür irade ve seçim gücüne kavuşabilmesi gerekiyormuş. Havva
meraklı ve cesur bir varlık olduğundan bu adımı atabilmiş. Tanrı’nın iradesine
ve isteğine uygun olarak davranmış...Huzur ve uyum içinde yaşamış insanlar dünyada uzun bir zaman...İnsankızının saygı gördüğü ve tüm insanların doğa ve tüm canlılarla uyumlu yaşandığı günlermiş onlar. Mutlu ve huzurlu imiş insanlar.
Fakat bir gün gelmiş ve insanoğlu büyük bir yalana inandırılmış. Büyük bir yanılsamaya düşmüş insanoğlu .Tüm olan biteni farklı bir şekilde yorumlamayı seçmiş. Dünyayı cennetin ta kendisi olarak bilmekten vazgeçip , cennetten düşülen , eziyet çekilen , savaşılan , mücadele içinde olunması gereken bir yer olduğuna inandırılmış..Nefret etmiş dünyadan ve var gücü ile onu yok etmeye çalışmış... İnsanın zihninde cehennem oluvermiş Tanrı'nın güzelim mavi yeşil cenneti.
Kendi zihnindeki düşüncelerle maddesel boyutta yaratımda bulunabileceğini de unuttuğundan, başlamış insan , zihnindeki cehennemi yaratmaya. İçindeki öfke, hırs ve kibir ile fabrikalar kurmuş, ırmakları denizleri kirletmiş...Ormanları ve içindeki canlıları yakmış yok etmiş.Kendine Tanrı tarafından armağan edilen cenneti nerede ise tamamen yok etme aşamasına getirmiş...
Bu yetmezmiş gibi insankızının da cennetten kovulmalarına , düşmelerine neden olan şeytani bir varlık olduğuna inandırılmış insanoğlu bir de. Bu yanılsamayla da eziyet etmiş binlerce yıl sevgili biricik aşkına...İşkence etmiş, dövmüş, sövmüş, yakmış, öldürmüş insankızını. Öfke doluymuş yüreği insanoğlunun insankızına. Oysaki onların diğer tüm canlılardan daha kudretli olmalarının yolunu açan ve cennete onları yükselten insankızı imiş...Tanrı'nın kozmik oyununda sadece ve sadece rolünü oynamış halbuki insankızı...
İşte o sıralar insankızının tüm saygınlığı , içsel güçleri elinden alınmış ... Kendi öz kimliği unutturulmuş ve bunu takiben insanlık doğa ile uyumunu yitirmeye başlamış...Ataerkil düzen , dinler ve benzeri yapılar kurulmaya başlanmış Tanrı'nın cennetinde.
Evrensel boyutta derin bir yanılsamaymış halbuki hepsi...
Durun bekleyin, masal iyi devam ediyor...
Ezeli annenin sihirli nefesi ile insankızı yeniden içsel gücüne kavuşup , özgürleşmiş kendisiyle ilgili yansılsamalarından ve korkularından. İnsanoğlu ile "BİR"leşerek onunla el ele , gözgöze, yürek yüreğe , önce zihinlerinde eski günlerde olduğu gibi tüm canlıların huzur ve uyum içinde yaşadığı bir cenneti hayal etmişler , sonrasında da gerçek bir cehennem olmaya ramak kalan dünya yeniden "doğmuş".
Cennet ikinci kez yaratılmış !
Ancak bu sefer "BİR"leşebilmiş insankızı ve insanoğlunun ortak zihninden...Saf sevgi ve derin bir anlayışla !
Derin meditasyonda olan Tanrı'nın eril yanının yüzünde ise minik bir gülümseme pırıltısı belirmiş o anda...Tanrı'nın dişil yanı ise neşe içinde dans ediyormuş ezeli aşkının çevresinde.
sevgiler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder