30 Aralık 2015 Çarşamba

YENİ YIL HEDİYEM VE DİLEĞİM

Facebook'ta karşıma çıkan bir sunumu sizlerle paylaşıyorum.

Son derece yalın bir şekilde kendimizle yüzleşmemizi sağlıyor  Jane Goodall.

Jane, 1934 Londra doğumlu, İngiliz primatolog, etolog ve antropolog.
Çalışmalarından ötürü dünya çapında ödüllere layık görülen Goodall 'ın  yaşamı ve çalışmaları birçok kitaba ve filme konu olmuştur.


"Benim adım Jane ve 80 yaşındayım. 

Benim işim insanlara umut vermek.

Annemden en önemli şeyi, destek vermeyi öğrendim.

Çünki ben çocukken annem benim  hayvanlara olan çılgınca sevgimi destekledi.

10 yaşında Afrika'ya gittiğimde herkes bana güldü.

Annem beni hep destekledi ve kalbime alıp hep tekrarladığım şu sade şeyi söylerdi.

"Eğer bir şeyi gerçekten istiyorsan,çok çalışmaya hazır olmalısın. Fırsatları iyi değerlendir ve herşeyin ötesinde asla vazgeçme."

Hayatımın şu aşamasında, 80 yaşındayım.

Daha yapacak çok şey var.

Geriye gitmek ve kendime daha çok zaman vermek isterdim.

Bilmiyorum daha ne kadar süre yaşarım.

Ve fakat kesin olan o ki, her yıl beni sona, bu son ne ise yaklaştırıyor.

Çaresizlik duygusu var içimde ki daha bir çok yer görmek istediğim, bir çok insan konuşmak istediğim ve bir çok kalp dokunmak istediğim.

Ben sadece benim ve şu elektornik şeyleri de kullanmaya çalışıyorum.

Bazı işler için işe yarıyor. Fakat orada "olmak" ile  aynı değil.



Karşındakini hissetmeye çalışmak ve bağ kurmaya çalışmak ile aynı değil ki bu da nerede ise imkansız gibi.

Eğitimden anladığım çocukların okula gitmesi anlamında bir şey değil.

Eğitim deneyimlerden öğrenmektir. Hayat tarafından sürekli eğitiliyoruz.

Hergün bize kendi eğitimini getirir.ve biz bundan öğreniriz.

Gözlerimizi ve kulaklarımızı açık tutarsak ve hergünü bir macera gibi düşünürsek, hergün bize bir ders öğretir.

Benim bir çok farklı  mutluluğum var!

Doğada tek başına iken tam olarak  mutluyum. Doğada tek başına olmayı seviyorum. Bu beni mutlu yapıyor.

Arkadaşlarımla akşam birlikte oturup sohbet etmekten de mutluluk duyuyorum.Özellikle kamp ateşi etrafında birbirimize hikayeler anlatmaktan ve birazcık kırmızı şarap içmekten.

Bir köpek ile yürürken son derece mutluyum. Çünki köpekler beni gerçekten gerçekten mutlu eder.

Bir köpek ile birlikteyken  kendin olabilirsin. Köpek hep benimle birliktedir.

Çocukken en büyük öğretmenim bir köpekti.

Köpek bana bizlerin hayvanlar krallığının bir parçası olduğumuzu öğretti. Bizler sadece bir nedene bağlı olan zihinsel aktiviteleri ya da karakteri olan varlıklar değiliz.

Sadece mutluluk üzüntü çaresizlik korku gibi duyguları olan bir varlıkta değiliz.

Bizler sevgi alan ve veren tek varlık da değiliz.

Bir çevre aktivisti olarak en büyük problemimizin, paranın gücü ile savaşmak olduğunu görüyorum.

Kesinlikle bir soru yok burada. Hükümetlerdeki insanlar onlarla konuştuğumda tamamen katılıyorlar.Şu baraj yapılmamalı bu maden kapatılmalı Monsanto tohumlarını burada test etmemeli.

Fakat bir an geliyor. Bu tamamen yolsuzluk. Paranın yüceliği...Kurumlar lobilerin gücü ile hükümetleri ellerinde tutuyor.

Bu gerçekten çok korkutucu!

Eğer bir kaç şeyi değiştirmeme izin verilseydi, eğer sihir gücüm olsaydı, herhangi bir acı veya ıstıraba neden olmadan yeryüzündeki insan sayısını azaltırdım. Çok fazlayız. Gezegenimizin sınırlı kaynakları var ve biz bunları tüketiyoruz.Bu gelecekte çok fazla ıstıraba neden olacak.

Fakirliği azaltabilmek isterdim. Çünki eğer fakirsen, bireysel ıstırabı dikkate almadan var olmak için doğayı yok edersin. Ağaçları kesersin ailen için gıda yetiştirebilmek  ya da yakacak üretmek için. Ya da en ucuz gıdayı satın alırsın. Hatta hayvanlara tüyler ürpertici ıstıraba ya da çocuk işçi kullanılmasına neden olsa dahi.Yani fakirliği azaltırdım.

Ve herşeyden daha zoru da olsa ,gerçekten gerçekten  sürdürülemez yaşam tarzını değiştirebilmek isterdim. Herkes için. Biz sadece açgözlüyüz.  Hep Mahatma Gandhini'nin söylediği söz aklıma gelir.

"Bu gezegen insan ihtiyaçlarını karşılayabilir, fakat açgözlülüğünü değil." 

"This planet can for provide human need but not greed."

Ve bu çok doğru."


Bu videoyu ve çeviriyi yeni yıl hediyesi olarak sunuyorum! Ortak geleceğimiz için çok anlamlı buluyorum mesajını Jane'in!

Ve de tüm kalbim ile adaletin eşitliğin sağduyunun barışın eşitliğin yaşandığı bir dünya diliyorum!

Hepimiz için...

Ve de Bir an önce yeryüzünde ortak cennetimizi yaratabilmeyi arzuluyorum.

Sevgilerimle,











12 Aralık 2015 Cumartesi

Ayrılığı Onurlandırmak

Bir kaç yıl önce bu videoyu izlemiştim Facebook'ta...Çok etkilenmiştim ve bir kenara not almadığımdan isimleri uzun zamandır arıyordum nette!

İşte geçen gün muhteşem Marina Abromovic 'in TED 'deki konuşmasını izlerken hatırladım! Evet bu o idi...

Marina Abramović, Sırp performans sanatçısıdır. Marina Abramović, 1960'larda ortaya çıkan vücut sanatı akımının önemli bir temsilcisidir. Abramović performanslarıyla fiziksel ve zihinsel potansiyelin sınırlarını zorlayan ve araştıran bir sanatçıdır.



Gerçekten tam ve bütün olabilmiş, varoluşun tamamen kendini yeryüzüne indirebilmiş, kendini gerçekleştirmiş ve yaşam ile akan bir varlıktı gördüğüm.

Yıllarca büyük bir aşk yaşadığı sevgilisi Ulay ile ayrılma kararı aldıklarında Çin Seddi'ne gidip iki ucundan  yürümeye tırmanmaya başlamışlar birbirlerine doğru.

Düşününce ne kadar adım, soluk ve kendin ile başbaşa kalma fırsatı olduğu görülüyor. Hem de ilişkiyi yaşanmışlıkları kırgınlıkları neşeyi herşeyi ile yeniden gözden geçirme duygulara içeriye bakma fırsatı. Ayrılığın kabulü ve yasın tutulması için duygularına alan açmışlar.

Ve tam orta yerlerde karşılaştıklarında sarılıp vedalaşıyorlar!

İşte yıllar sonra Marina, New York'taki canlı performansında bir masanın başında oturuyor. Karşısına tanımadığı insanlar geliyor. Bir dakika boyunca göz göze bakıyorlar. Kalp ile görülmek dinlenilmek ve anlaşılmak. Alan açmak! Aklıma Mevlana'nın "Gel kim olursan gel!" sözü geldi neden ise.

Ve o an! Yıllar önce Çin Seddi'nde sarılıp ayrıldığı biricik aşkı gözlerini açtığında karşısında idi. Ulay!

Nasıl akıyor duygular gözlerden ellerden bedenden...

Derin sevgiyi kabulü ve anlayışı hissedebiliyor musunuz?


İşte ayrılık bu kadar mı güzel insanca olur dediğinizi duyuyorum. Kendini seven, kendi ile barışık insan olabilmiş insanlar böyle yaşıyor ayrılığı. Kendine ve karşısındakine saygı duyayarak onun varlığına özgürlüğüne saygı duyarak.

Ayrılık bile güzel oluyor bu insanlarla! 

Doğum yaşam ölüm döngüsü gibi her şey değişir ve hiçbir şey aynı kalamaz evrende. Bir anlamda süreksizlik varoluşun kendisidir. Canlılık ve anda var olmak böyle bir şeydir.

Ayrılığı onurlandırmak insan olabilmiş insan kalbinin en narin en kırılgan ve bir o kadar da güzel meyvesi!

Ayrılığı onurlandırmak  karşımızdaki insanı onurlandırmaktır. Yaşamı ve varoluşu onurlandırmaktır.

Sevgi diğerini özgür bırakmaktır sözü tam karşılık buluyor burada.

Ve biliyor musunuz? Geçmiş ayrılıklarınızı onurlandırmak için hiç geç değil. Yıllar sonra dahi olsa hatta bu diyardan göç bile etmiş olsa sevdikleriniz, sevgiyle sunulan bir merhaba,  bir kahve bir çiçek yeterli olacaktır sevdiğiniz yüreğinin iyileşmesine...Ve o kalp iyileştiğinde inanın sizin kalbiniz de iyileşecek.

Hem zaten  ayrılık diye bir şey de yok ki!

Sevgiyle,