28 Mart 2019 Perşembe

İyi Ruh ile Kötü Ruh'un Konuşması

''Tavşanın nasıl bir kuyruğu var, hatırlıyor musun? dedi İyi Ruh.
''Tavşan kuyruğunun konumuzla ne ilgisi var?'' Kötü Ruh alındı.
''İlgisi şu.'' İyi Ruh gülümsemeye devam etti. ''Senin mantığın, aklın ve kurnazlığın bana tavşan kuyruğunu hatırlatıyor. Kaplanın,aslanın,atın veya ineğin kuyruğu var, bu hayvanların kuyrukları uzundur. Bir de tavşan kuyruğu var. Bu da kuyruktur, fakat kısa ve küçüktür, yok gibidir, kuyruğa benzer bir şeydir.
Bir çok insanın düşüncesi, aklı, yetenekleri, vicdanı ve sevgisi de , tıpkı tavşan kuyruğu gibi kısa ve küçük olur.
Bilgelik ve dahilik de kısa ve yeteri büyüklüğe ulaşmamış olabilir. Bazı insanlar miyop ve bazı insanlar ise hipermetroptur. Akıl ve hatta bilgelikte böyledir. Büyük ve geniş akla sahip insanların yanı sıra, zeki, fakat bu özellikleri tek yönlü ve dar çerçevede gelişmiş insanlar da mevcuttur, tıpkı dar bir kalbe ve bu kalbe sığacak kadar küçük sevgiye, kısacık vicdana sahip insanlar gibi. İnsanlar kendileri için hırsızlık yapmaz, adice davranışlara tenezzül etmez, sineği bile öldürmezler, fakat üyesi oldukları partinin başarısı için, mensubu oldukları sınıfın çıkarları veya kendi düşünceleri uğruna, ''vatanın bekası'' için yalan da söyler, dolandırıcılık da yapar, adi davranışlarda da bulunur, işkence eder ve hatta öldürür de. Sahip oldukları dürüstlük, vicdan ve sevgi sadece kendi kişisel faaliyetleri çerçevesinde yeterlidir. Daha büyük işler için yeterli vicdana sahip değiller. Fransız Devrimi' nin kahramanı Robespierre bu tür kısa ve gelişmemiş akla ve ruha sahipti. Kilisenin ciddi mizaçlı hizmetkarı Loyola da aklı ve ruhu kısa kalmış şahsiyetlerdendi. Hizipçilik yapan bütün siyaset, din, edebiyat ve sanat insanları da dar alınlı ve dar görüşlü kişilerdir ve bundan sonra da böyle olacaklardır. İnsanların işlediği günahlardan dolayı dünyanın sonunun geleceğini iddia eden büyük filozoflar ve derin inanca sahip Savanarollar bu tür kısa kalmış, tek yönlü düşünen bilgelerdir.''

Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabından



















xxxx

Siz Kimsiniz ?

'' Siz kimsiniz: sanatçı ve hayatın mimarları mı, aptal tembel solucanlar mı, yoksa bütün iyi şeyleri yıkan,yerle bir eden yırtıcı mı?''

Beyaz Zambaklar Ülkesinde Kitabından












xxx

20 Mart 2019 Çarşamba

Global Gıda Krizi

Geçenlerde Canan Karatay'ın bir haberinde kendisinin  '2020 'de kıtlık var Amerika buna hazırlanıyor.'' sözleri dikkatimi çekti.

Canan Hoca boş konuşmaz. Elbet bir bildiği var diyerek kıtlık sözcüğünün İngilizcesi olan 'famine' sözcüğünü arama motoruma yazdım ve şaşkınlık içinde önüme dökülen yazıları incelemeye başladım.

Evet Canan Hoca haklı imiş.



2020 ile 2032 arasında tüm dünyada gıda fiyatlarında ciddi yükseliş bekleniyor raporlara göre.

Hatta bazı makalelerde Batı'ya doğru yaşanan  göçün temellerinden birinin yine gıda yokluğu olduğu iletiliyor. En önemlisi de insan türünün geleceği ile ilgili olarak, Monsanto isimli  tek bir şirketin bu kadar güç kazanmasını son derece tehlikeli olduğunun altı çiziliyordu.

Bunun yanına bir de Küresel İklim Değişil'iği gelince pek iyi haberler yok.

Daha sonra aklıma bir kaç sene önce Putin'in vatandaşına arazi dağıttığı haberi geldi. Dikkatimi çekmişti bu da. Bir bildiği var bir şeye hazırlanıyorlar demiştim. Hatta bir nevi vatandaşa kendini besleme sorumluluğunu devir mi ediyorlar yoksa eski zamanlarda olduğu gibi diye de düşündüğümü hatırlıyorum.

Onu aradım sonra arama motorunda ki  bir kaç sözcük yazınca çıktı karşıma haber.

2016 'da Putin Sibirya'da isteyen vatandaşına 2 hektar idi sanırım arazi vermiş. Vergi indirimi sağlamış. Ve 2 yıl sürekli olarak araziyi işleyip tarım yaptığını belgelediğinde de arazinin mülkiyetini vatandaşa bırakmak üzere bir model kurgulanmış gerçekten.

Bir kaç aydır soğan patates  patlıcan biber  derken tanzim satış noktaları ile tanıştık hep birlikte.

Anlaşılan o ki bu geçici bir durum değil.

Vatandaşını doyurabilmek için tüm devletlerin acil bir kriz planını devreye sokması gerekiyor. Çoğu ülke çoktan hazırlıklarını yapmış ya da yapıyor anlaşılan.

Aile çiftliklerinin desteklenmesi birinci öncelik olmalı.

Geçenlerde bir yerde okudum İstanbul'un ilk kez nüfusu gerilemiş. 210 bin kişi eksilmiş nüfus sanırım. Geriye göç başladı şeklinde yorumlar oldu.

Pekala arazisi köyü olan ya da köye yerleşip aile çiftliği kurmak isteyen herkese Rusya'daki modele benzer bir model ile arazi verilebilir. Fazla düşünmeye de gerek yok. Bir ay içinde düğmeye basılabilir.

Şehirlerde her mahallede MAHALLE BOSTANLARI  kurulabilir. Bizim mahallemizde yer alan  İmrahor Bostanı 2.yaşına girdi bu sene.  40/50 ailenin bütçesine ciddi katkı oluyor. Her yıl çekiliş yapılarak mahalle sakinlerine tahsis ediliyor parseller. Mahallenizde milli emlak olarak tanımlanan belediyeye ait boş arazi var ise derhal muharınızla konuşun ve bostan için belediyeniz ile görüşmeye başlayın. Bizim muhtarımız iki sene içinde bostanımızı hayata geçirdi.

Ak Merkez modelinde olduğu gibi ÇATI BOSTANLARI kurgulanabilir. Yeni binaların çatıları bostan olarak yapılandırılabilir. Apartman sakinlerinin  ihtiyacını karşılayacak sebzeleri yetiştirebileceği bir alanı olur çatılarda.

Halihazırda güvenilir tarım yapan bir çok çiftlik var ülke genelinde. Her mahallede tüketici kooperatifi , türetici birlikleri kurulabilir. Yurt genelinde oluşturulacak bir ortak portala her ildeki gıda toplulukları ve güvenilir tarım yapan çiftçiler  üye olabilir. Güvenilir bir ağın varlığı hem gıda topluluklarının hem de çiftçilerin çoğalmasını teşvik edecektir.   Mutlaka sorun araştırın. Oturduğunuz şehirde bir gıda topluluğuna üye olup gönüllü bu topluluğu destekleyebilirsiniz. Gıda topluluklarını görebileceğiniz linki paylaşıyorum.

http://gidatopluluklari.org

Yurtdışında uygulamaları olduğunu okudum. Hükümlülere bahçecilik öğretilerek tarım yapmaları sağlanabilir. Hem terapi hem de dışarı çıktıklarında bir işleri oluyor.

Ormansızlaşma da bu sorunun bir parçası. Orman var ise yaşam var su var canlı var. Ormanlaştırma çalışmalarına orduda askerlik yapan kişilerden bazı ülkeler destek alıyor. Resmen askerler dağ taş demeden ağaç ekiyor.

Tarımda bağımsızlık elbette en ciddi gündem maddemiz olmalı.

Gıda fiyatlarının yükseleceği bir ortamda  ithalata bağlı bir tarım, ülkeyi iflasa sürükleyeceği gibi gerçekten gıdaya ulaşılabilirlik son derece zor olabilir. Daha da ileri gidip bunun toplumsal intahar olduğunu söyleyebiliriz.

Buradan herkese önerim eğer bağınız bahçeniz tarlanız var ise onlara sahip çıkın ve bu bahar itibarı ile kendi ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere harekete geçmeniz. Siz gidemiyorsanız birini bulun ve ekip biçtirin. Hazırlanın!

Ailenizde ekim dikim bilen büyüklerden bilgileri derleyebilirsiniz. Dedeler nineler çocuklara anlatmalı öğretmeli uygulamalı göstermeli tohum ekmeyi bakım vermeyi.

Belediye veya başka kaynaklar aracılığı ile bahçecilik dersleri alabilirsiniz. Bu bahar toprakla temas edin.

Bir de elbette okullarda eskiden olduğu gibi bahçecilik dersleri eklenebilir müfredata. Bir raporda okumuştum çocuklarınıza artık işletme iktisat okutmayın. Ziraat tarım okutun diyordu rapor özetle.  Ziraat mezunu gençler pedagojik formasyon alıp tüm yurtta bahçecilik derslerine girebilir. Hem istihdam sağlanır hem de çocuklarımız birinci ağızdan gerçek bilgilere uygulamalı ulaşır.

Tarım derken hayvancılığı da buna dahil ediyorum elbette.

Bu yüzyılın ekonomik savaşları sanırım gıda ve su üzerine olacak. Kendi kendine yeten tarım & hayvancılığa sahip ve  de zengin ormanları olan ülkelerde yaşayan insanların daha çok şansı olacak.

İnanırsak ve hep birlikte çaba gösterirsek bunu başarabiliriz.

Ve de Mustafa Kemal Atatürk'ün  şu sözünü hatırlayalım

''Akıl ve mantığın halledemeyeceği mesele yoktur.''

Sevgiyle olun!



Not : Foto Dublin'deki kıtlık döneminde yaşanan acıları anmak üzere yapılan anıttandır.






x

GÜNÜN SÖZÜ / WORD OF THE DAY



''Sadece hayatta kalmak önemli değil, asıl önemli olan 'insan' kalabilmek.''  Nineteen Eighty-Four


''It's not important to stay alive, but the important thing is to stay 'human'.''








x

18 Mart 2019 Pazartesi

Seçim Kampanyaları ve Yoksulluk



İktidar ve ana muhalefetin söylemleri birbirine ne çok benziyor farkında mısınız?

Size balık tutmayı öğreteceğim sözü vermek yerine en çok balığı ben vereceğim yarışındalar sanki.

Yoksulluk ile nasıl mücadele edeceklerine değil de , nasıl daha çok yardım destek vereceklerini anlatıyorlar tüm adaylar.

Hani nerede ise yoksulluk üzerine tüm seçim stratejilerini inşaa ettiklerini söyleyeceğim. Yoksulluk olmasa ne söyleyeceklerdi merak ediyorum?

Geçtiğimiz günlerde işim gereği Orta Anadolu'da bir şehrimizin önde gelen bir firmasının finans yöneticisi ile sohbet ediyordum.

''İnsanlara yardımı abarttık toplum olarak. İnsanları yardımlarımızla tembelleştirdik. Kimse çalışmak için motivasyon hissetmiyor. Çalıştıracak insan bulamıyoruz.  Çok ciddi insan kaynağı krizi yaşıyoruz ve Kızılay'a yardımımızı dahi kestik. Biz kendimiz ihtiyacı olan varsa kendimiz destek oluyoruz ''dedi.

En son seçimde okuduğum bir makalede bir haber vardı. Bordroya alınan bir grup işçi patrona çıkıp bodrodan çıkmak istediklerini zira aldıkları desteklerin kesildiğini söylemişler. Bayağı olay olmuş konu anlayacağınız. Patronu da kanunsuz iş yapmaya zorluyorlar üstelik.

Oysa ki çalışmayan üretmeyen bir toplum varlığını koruyamaz, yok olur.

Bakın Orta Anadolu'da 5000 TL aylık maaşla çalışacak çoban bile bulunamıyor ülkede.

Şimdi zaten durum pek parlak değilken, seçim nedeni ile bu yardım/destek olayını daha da yukarıya tırmandırmak yangına benzin dökmek değil de nedir?

Hem iktidar hem de muhalefet bunu yapıyor üstelik.

Bu ülkede 30 Milyon'a yakın insanımız devlet desteği alıyormuş. Düşünün olayın boyutunu!

İnsanları çalışmaya üretmeye teşvik edeceğimiz yerde daha çok bağımlı yapıyoruz bu stratejilerle. Üretmek yerine tüketmeye yönlendiriliyor insanlar tekrar tekrar. Batar iflas eder ülke bu stratejilerle. Kimse görmüyor mu gerçekten bunu?

Destek ve yardım için belli ki ciddi bir kaynak ayrılıyor ve daha da büyüyecek bu kaynak verilen yeni sözlerle. İlk aklıma gelen soru şu oldu. Bu ayrılan kaynağı, örneğin asgari ücreti 4000 TL/5000 TL 'ye çıkartıp insanları çalışmaya teşvik edecek şekilde  değerlendiremez miyiz ?

Eminim bundan çok daha etkili bir çok çözüm stratejileri oluşturulabilir ayrılan bu kaynak ile.

Ekonomik özgürlüğü olan bireyler ancak özgürce seçimler yapabilir.

Atatürk'ün ''Ya özgürlük ya ölüm'' sözü daha bir anlam kazanıyor içimde bu günlerde.

Sevgiyle olun!









x





17 Mart 2019 Pazar

Snelman'ın Günümüze Ulaşan Sözleri

Beyaz Zambaklar Ülkesinde' kitabından...



''Ülke nüfusunun büyük bölümünün cahil ve kaba olduğunu görmek ve buna tahammül etmek utanç verici bir durum. Kendisi eğitimli olan ve kültür güneşinin ışığıyla aydınlanan herkes bu durumdan sorumludur. Devlet üst katlarında geniş pemcereli ve yüksek tavanlı büyük, ışıklı odaların, alt bölümlerinde ise penceresiz, kasvetli, dar ve nemli bodrum katlarının yer aldığı bir kule değildir.

Halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan bir kötülüktür. Bu durum kendi kendini talan etme, yıkıma uğratma ve aşağılamadır. İlkel halkların fakirlik ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının nedeni sahip oldukları toprakların zenginliklerinden faydalanmamalarıdır.

En büyük ilkellik- ülkede yaşayan her bir insanın sahip olduğu fiziksel,manevi ve zihinsel yeteneklerden faydalanamamak, bunu istememek ve bu konuda başarısız olmaktır.

Milyonlarca hektar iyi ve değerli ormanlık alanımız bulunduğunu varsayalım. Kimse korumazsa ve düzenleyip temizlemese, bu ormanın bize ne faydası olabilir ki! Fırtınanın yerle bir ettiği dev ağaçlar çürümeye başlar ve çürük dallar yağmur suyunu emerek, ormanın bataklığa-bir sıtma hastalığı kaynağına dönüşmesine yol açar. Değerli inşaat malzemesi yerine çürük bataklık pisliği ortaua çıkar. Yüzlerce  kilometre mesafede canlılar sağlıklı orman havasını değil, hsatalık taşıyan kirli havayı solumak zorunda kalır. Kısacası büyük bir iyilik yapılacakken, korkunç bir kötülük doğar.''

Johan Wilhelm Snelman (1806-1881)












x

16 Mart 2019 Cumartesi

Aydın Olmak Üzerine



''Aydın olmak gösterişli bir kıyafet giymek yahut kolalı bir yaka ve modaya göre şapkayla dolaşmak değildir. Aydınlar halkın beynidir. Halk bizi eğitimimiz bittikten sonra iyi  maaşlı bir işe girerek,  salonlarında akşamları lokantalarda oturmak ve sözde 'okuma salonlarında' kağıt ve domino oynamak için yetiştirmedi. Bu hayatı yaşayanlar aydın değil, aydın süprüntüleridir. Aydın olarak sizlerin vazifesi halkın zekasını,vicdanını,irade ve enerjisini uyandırmak ve harekete geçirmektir. Halkın düşünme yeteneğini canlandırmak,işçileri,köylüleri ve toplumun alt kesimlerini daha iyi bir hayat kurmak için ne yapmaları gerektiği konusunda eğitmek-sizin göreviniz budur.

Halka nasıl çalışması gerektiğini, fakir de olsa, sağlıklı bir hayatı nasıl şekillendirebileceğini, kendisinin ve çocuklarının sağlığını nasıl koruyabileceğini anlatın. Mutlu bir aile hayatı kurmanın yolları, karı ve kocanın birbirine karşı davranışı ve çocukların nasıl yetiştirileceği konularında eğitim verin.

Halkı düzene, dakikliğe ve disipline alıştırın. Vicdan ve sorumluluk duygusunu geliştirin, düzenli bir hayatın kıymetini bilmesi, kendisinin ve diğer halkların haklarına saygı duyması gerektiğini telkin edin.

Bu anlamda halka iyi bir örnek olun, yaklaşımınız, sözünüz ve işinizle halkın öğretmeni olduğunu gösterin.

Suomi'mizin (*)  büyük bir aile olduğunu, Fin  halkının fakir oduncusu, işçisi, dul çamaşırcı kadınları ile, bütün fertleriyle sizin küçük kardeşleriniz olduğunu unutmayın.

Sizin göreviniz onları yetiştirmek, uygar ve gelişmiş halklar arasında yer almalarını sağlamaktır. 

Halkınızın cehaleti, kabalığı, ayyaş ve ahlaksız hayat tarzı, hastalıkları ve fakirliği sizin utancınızdır, bu durumun suçlusu sizsiniz.''




Atatürk'ün önerisi ile  Milli Eğitim müfredatına alınan,   ''Beyaz Zambaklar Ülkesinde'' isimli kitapta  karşılaştım  Joan Wilhem Snelman'ın yukarıdaki sözleri ile.




Kitabın yazarı Grigoriy Petrov (1866 Rusya-1925 Fransa)  aslen Rus bir papaz. Görüşleri nedeni ile kiliseden kovulmuş. Sorasında kendisini tamamen yazarlığa vermiş. Gazeteci ve hatip olarak kitleleri etkilemiş.

Kitabı okudukça sanki Atatürk'ün sesini duyuyorum. Snelman  ise 1881 yılında ölmüş. Tam da Atatürk'ün doğduğu yıl. Atatürk'ün ilham aldığı kişilerden biridir belki de Snelman  kimbilir ?

Aynı ruh aynı ışık dokunuyor insanın zihnine kalbine.

İyi geldi kitap. Umut oldu.

Bu ruh her daim dünyanın bir yerlerinde yeniden ve  yeniden aydınlığa, çağdaş düşünceye, özgürlüğe yol açacak bedenlerde can bulacak eminim.

Toplum olarak biraz soluk alma ihtiyacı duyduğumuz günlerde nefes olsun Snelman'ın sözleri.

Derin nefesler alıp enerjimizi yüksek tutup yola her birlikte devam edebilmek  için.

Daha çok yolumuz var. Bizim hikayemiz belki de asıl şimdi başlıyordur.

Kim bilir?

Sevgiyle olun!
       

(*) Finlandiyalı'lar çok sevdikleri soğuk ülkelerini "Suomi" diye adlandırırlar. Bu kelime Fin dilinde "bataklıklar ülkesi" dir .                                                 







x