26 Eylül 2012 Çarşamba

Su Damlacıklarının Hikayeleri


 

Bir zamanlar bir öğrenci  varmış. Birgün Master’ın a bir soru sormuş. "Beni gerçekten’ayıran nedir?"  demiş. Master, "Sadece sen değilsin gerçekten ayrı olan , bir çokları var. Sana 12 su damlacığının kısa hikayelerini  anlatacağım. Bu hikayeleri tekrar tekrar okumalısın ve onları  tam olarak anladığına kanaat  getirsen de bu hikayeler üzerinde meditasyon yapmaya devam etmelisin . Taki onların  anlamlarını içinde hissedene  kadar. Onlar muhteşem bir esere dönüşene kadar,  onları yaşamında yansıtmaya devam etmelisin..." demiş.

İlk Hikaye

Bir zamanlar okyanusta bir su damlacığı varmış Bu su damlacığı okyanusun var olmadığında ısrar edermiş. Bu tıpki Tanrı nın içinde yaşayıp Tanrı’nın olmadığını söyleyen insanların durumu ile aynı bir durummuş.

2. Hikaye

Okyanusun ortasında su damlacığı ‘Ben özgür olmak istiyorum’ demiş. Okyanus şefkatli imiş ve su damlacığını su yüzeyine yükseltmiş ‘Ben özgür olmak istiyorum’ diye tekrar ağlamış  su damlacığı . Güneş bu ağlayışı duymuş ve su damlacığını bulutların içine almış. ‘Ben özgür olmak istiyorum’ demiş tekrar su damlacığı ve bulut su damlacığını serbest bırakmış Su damlacığı tekrar okyanusa düşmüş.

3. Hikaye

Entellektüel su damlacığı bir entelletüel su damlacığıdır. Fakat okyanus değildir.

4. Hikaye

 Okyanusun içindeki  su damlacığı, "Okyanustaki  tüm su damlacıklarının hiç bir değeri yok" demiş.

5. Hikaye

Okyanusun içindeki su damlası, "Kesinlikle hiç şüphem yok ki ben okyanustan çok daha önemliyim" demiş.

6. Hikaye

"Ben hiçbir zaman okyanusa ulaşamayacağım" demiş okyanusun içindeki  su damlacığı.

7.Hikaye

"Okyanus kimin umrunda" demiş  okyanusun içindeki su damlacığı.

8.Hikaye

Kaderine üzülen bir su damlacığı varmış okyanusun ortasında ve ancak okyanus hakkında hiçbir şey öğrenmek istemeyen.

9. Hikaye

Okyanusun ortasındaki su damlacığı diğer tüm su damlacıklarını okyanusu ele geçirmek üzere çağırmış.

10. Hikaye

Okyanusun ortasındaki su damlacığı, diğer su damlacıklarına , "Bugünkü pozisyonuma dayanarak sizleri okyanustan ayırıyorum" demiş.

11. Hikaye

"Okyanus su damlacığına seni çok seviyorum" demiş.  Ama su damlacığı bunu duymamış çünki başka bir su damlacığına aşıkmış.

12. Hikaye

Su damlacığı "Ben diğer tüm su damlacıklarını sevgi ile kucaklarsam okyanus olurum" demiş. Tek tek su damlacıklarını sevgi ile kucaklamış. Ancak tek bir su damlacığı ona zarar vermek istiyormuş ve tüm sevgisine rağmen ,bu su damlacığını affedemediği ve kucaklayamadığı için , okyanus olamamış su damlacığı.

Öğrenci tekrar Master’ına bir soru sormuş.

"Peki bir su damlacığı okyanus olursa ne olur ?" demiş.

Son hikayesini anlatmış Master.

"Bir zamanlar okyanusun dinginliğini  bir su damlacığı vardı. Okyanusun derinliğini aradı .Onun kalbi kocaman ve affedicilik dolu idi. Ansızın Okyanus  ona dediki ‘ "Sen ve ben biriz". Okyanus kollarını açtı ve su damlacığına sarıldı. O an da okyanusu okyanus yapan  herşey su damlacığının oldu. O okyanusun dinginliği oldu. Okyanusun sınırlarına kadar genişledi ve okyanusun derinliği yeryüzünün kurtuluşu oldu.

Okyanus onu sevenler için kutsama ile doludur. Onu arzulayan herkesi  içine alır. "

"Peki su damlacığı kirlenir ise ne olur?"  dedi öğrenci.

Master kocaman bir kahkaha attı. "Bir su damlası asla okyanusun temizliyemiyeceği kadar kirlenemez" dedi.

 

24 Eylül 2012 Pazartesi

Sarıyaza Merhaba

Geçen hafta  çok hoş bir davetteydim...

Yirmi yılı aşkın meslek yaşamımda zaman zaman birlikte yürüdüğümüz iyi kötü günleri paylaştığımız , yöneticilerim, çalışanlarım, mesai arkadaşlarım,iş partnerlerim , bulunduğum sektörden tanıdıklarım...

Eski günleri konuştuk...Şimdinin güçlü hızlı akışından dem vurduk. Hepimiz keyif aldık birbirimizin varlığından. Çoğumuz birbirimize rakibiz üstelik ...

Sanki kendi yaşam yolculuğumuzdu gözümüzün önünden geçen...

Dostlar ve arkadaşlar.

Bir arkadaşımız sarıyaz isimli  teknesinden bahsetti...Sarıyazın ne anlama geldiğini merak ettim sordum.

Belki biliyorsunuzdur. Bodrum civarında  halk sonbahara "sarıyaz" dermiş...

Çok hoşuma gitti !

Sarıyaz üzerine epey bir sohbet ettik  sonra...

Düşündüm de şirketler, işler , kazanılan ihaleler, kaybedilen işler, ülkeler, şehirler, evler,  sevgililer, eşler değişebiliyor yaşamda...Çocuklar büyüyor yuvadan uçup gidiyor, evcil hayvanlar yaşlanıp ölüyor, aile bireyleri uzağa düşebiliyor ya da başka alemlere göç ediyor...Sağlık göz kırpıp durmaya başlıyor bizim yaşlarda...

Herşey değişiyor!

Değişmeyen tek şey gözümüzün içindeki ışık...

İşte bu ışıktan besleniyor dostluk ruhu da !

Aramızda olan bu ruh neşe, çoşku, anlayış,  hoşgörü ,kabul,  her daim genç, ışıl ışıl cap canlı  bir insanın ruhu...

Samimi , içten, olduğu gibi ve de dürüst...

Maskesiz!

Bu satırları yazarken  radyoda çok sevdiğim bir şarkı çaldı...Abbey Lincoln 'dan "Throw it away"...

Paylaşmak istedim...

Yaşamın özeti bu değil mi ?


"Throw it away throw it away
Give your love live your life each and every day
Keep your hands wide open
Let the sun shine in
You will never ever loose a thing if it belongs to you"

"Bırak  gitsin bırak gitsin
Sevgini ver ve yaşamını yaşa her bir gün
Ellerini kocaman aç
Güneşin içeri girmesine izin ver
Sana ait olan bir şeyi asla kaybedemezsin"

Sevgiler

16 Eylül 2012 Pazar

Tanrının Nefesi

"Havadaki titreşimler insanın ruhuyla konuşan Tanrının nefesidir. "  Bethoven filminden...

40 seneyi geçkin bir süredir, tüm dünyada arayış içindeki insanlar bu titreşimleri hissedebilmekteler. Kimileri bu titreşimlerin lisanını gayet iyi ve net olarak konuşabilir haldeler. Bu kişler aramızda, herkes gibi hayatlar sürerken içlerinde huzurlu ve mutlular. Nefesi ve titreşimleri hissediyorlar ve aslında diğer insanların da nasıl hissedebileceğini biliyorlar. Ücret beklemeden bunu paylaştıkları bir yer var.

Davetlisin !

Dersler 21 senedir bu Titreşimlerin lisanını konuşan bir usta tarafından verilecektir.

18/09/12 Salı - 20/09/12 Perşembe 19:30 ve 22/09/12 Ctesi 14:00 te.
 
Yer: Bahariye Cad. Arayıcıbaşı Sok no:15 Kadıköy. (Reks sineması karşı sokağı)
 

13 Eylül 2012 Perşembe

AŞK

Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden.

Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim..

Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.
Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.

Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz…

PABLO NERUDA


 
 

Adını Funda Oteli Koy

Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların.

Adını funda oteli koy
Sevdamızın da adını
Ayakları dibinde gün batımının.
Ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın.
Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın.

EDİP CANSEVER







11 Eylül 2012 Salı

Rumi'den Sarılmak Üzerine

Sana duygularımla sarıldığımda
Özlenen can yoldaşım olursun

Sana bakışlarımla sarıldığımda
Yaşlanır ve ölürsün.

O yüzden sana
Sonsuzluğa karıştığımız yerde sarılıyorum

RUMİ, Bana Sen Olduğumu Söyle


7 Eylül 2012 Cuma

Ne Çıkar Ateşböceği Sansalar Bizi ?

 
 
Düşünüyorum da,

Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.

Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,

Naif yönlerimizin keşfedilmesi,

Cesaretsizliğimizin anlaşılması,

Korkularımızın paylaşılması

Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.

Kabuklarımızın altında

Kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.

Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.

Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizi göstermeden.

İstiridyeler, deniz minareleri, midyeler.

Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.

Sahi koruyor mu bizi bu çatlamamış sert kabuk?

Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?

Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?

Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?

Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?

Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.

Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?

Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin

O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna

El kaldırmaya kıyamaz?

Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,

Korkaklığımı, sevgi isteğimi

En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem

Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup

Bir kuş gibi uçacağım özgürce.

Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım

Karşımdakine.

O da çözülecek belki.

Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince.

Oysa bir görebilsek bunu.

Kalmadı böyle insanlar demesek.

Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.

Kırılmaktan korkmasak.

İncinsek, yaralansak.

Ne olur bir darbe daha alsak.

Yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabuğu.

Denesek.

Risk alsak.

Yanılsak.

Fark etmez.

Tekrar tekrar bıkmadan denesek.

Ve kucaklaşsak yeniden.

Tıpkı eskisi gibi.

Ne olduğunu anlayamadığımız o onbeş yıldan öncesi gibi.

O zaman fark edeceğiz.

Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.

Neler biriktirdiğimizi,

Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.

Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.

Vakit az, paylaşmak, sarılmak için.

Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.

Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.

Sırtımızda ağır küfeler, her gün katlanan.

Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.

Sevgiye çok ihtiyacımız var.

Ufukta kara bir kışgörünüyor.

Ancak birbirimize sokulursak atlatırız o günleri.

Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.

Kurtulun bu yükten.

Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.

Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.

Hem hepimiz bir yıldızız.

Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi?


RABINDRANATH TAGORE 

Kırık Dalın Çıtırtısı

Kırılmış,yarılmış dal
Yıllardır sallana sallana
Can çekişerek rüzgara şarkısını söyle;
Yaprağı yok,kabuğu yok,
Kısır ve solgun.
Uzun yaşamaktan yorgun,
Uzun ölmekten yorgun,
Şarkısı katı ve inatçı,
Korkuyu saklayan kibir dolu.

Bir yaz daha,
Bir başka uzun kış.

HERMANN HESSE'İN SON ŞİİRİ


3 Eylül 2012 Pazartesi

A Green Idea

There should be a new rating system for the companies in globe...

"Carbon Foot Print Rating"

So the consumers should be able to choose high rated companies according to their needs...