25 Aralık 2019 Çarşamba

LGS Annelerine ve Babalarına

Oğlum bu geçtiğimiz Eylül' de liseye başladı...

Ve nerede ise tam dört ay sürdü arayışımız. Evet evet yanlış okumadınız. Temmuz 'dan Aralık ayına kadar bir süreç yaşadık.

Özel bir okula gidiyordu ve de inanın hiç destek alamadık yerleştirme/tercih döneminde.

Ne okuldaki öğretmenler ne de yöneticiler yeni sistemin (haksız da değiller her sene değişiyor) dinamiklerine hakim idi.

                          



Hatta nakil komisyonundaki müdür ile müdür yardımcısı bile görüş ayrılığına sahipti mevzuata dair.

Yüksek matematik okudum, İTÜ Makina Mühendisliği mezunuyum. Yabancı şirketlerde üst yöneticilik yaptım gel gör ki bu işi çözemedim.

Labirent gibi bir ucundan giriyorsunuz hop kendinizi meslek lisesi/imam hatip seçenekleri ile karşı karşıya buluyorsunuz. Başka bir ucundan yakalıyorsunuz hop yine kendisinizi aynı yerde buluyorsunuz. Bu seçeneklerin dışında size kalan seçenek zaten özel okul malum.

Ben de kendi deneyimimi sizlerle  paylaşmayı görev bildim. Denk düşen bir kaç ebeveyne ışık olabilirsem ne mutlu bana.

İki şekilde yerleştiriliyor çocuklar. Biri Merkezi Sınav Sistemi (LGS sınavı) diğeri ise adrese göre yerleştirme. Okullar ikiye ayrılmış durumda özetle. Sınavlı ve sınavsız girilenler olarak.

Tercih yaparken öncelik sıranıza göre yerleşiyorsunuz. En çok istediğiniz okul üstte olmalı.

Ve de öncelik LGS sınavına göre yerleşilen okul tercihinde.

Esas konu çocuğunuzun durumu.

Çocuk renk vermiştir. Bilirsiniz seviyesini girdiği bir çok denemelerden.

Puan ve dilim olarak iki değerlendirme var. Eğer %1-2 'lik dilime girmiyorsa hadi biraz daha şansımızı zorlayalım % 5 'lik dilime giremiyorsa sınavlı okullarda pek şansınız yok. Ancak sınavlı girilen meslek liseleri ya da imam hatipler seçeneğiniz. Fransız liseleri, Alman Lisesi, Robert gibi seçkin liseler ve hatta çok iyi Anadolu liselerine  %1-2 'lik dilimden giriliyor. Benden söylemesi. Eğer çocuk buralarda değilse alternatif stratejilere şimdiden başlayın derim. Ne kendinizi ne de çocuğunuzu maddi/manevi  hırpalamayın.

Diğer bir seçenek adrese dayalı okullar. Burada üç halka sistemi var. Birinci halka adresinizdeki okullar. Sistemden girince görüyorsunuz hangi okulların sizin adresinize kayıt yaptırmaya izin verdiğini. Sonra ikinci halka komşu okullar var. Ve son halka tüm diğer okullar.

İyi bir Anadolu lisesinin ki benim komşu alanımdaki okulun  müdürü ile konuşmuştum tercih öncesi. Anlaşılan o ki yoğun talep nedeni ile adres dışında komşu okula pek kayıt düşmüyor. Biz de komşu okul tercihlerimize yerleşemedik. Ölü tercih, komşu okul tercihi diyebilirim.

Üç kez tercih yapma hakkınız var. Fakat anladığım o ki ilk tercih çok kritik. Her yer dolu veriyor. Biz üç tercihte de açıkta kaldık. Vakit kaybettik yanlış tercih yaparak anladığım. İlk tercihte girebileceğimiz iyi meslek/teknik liseleri için bile sonradan kontenjan nedeni ile zorlandık.

Amaç ilk tercihte bir yere girmekte. Sonra ikinci üçüncü tercihte istediğiniz okul için tekrar tekrar tercih yapabiliyorsunuz.

Girdiğiniz okul en kötü ihtimalde kalacağınız  okul olarak kabul edebileceğiniz bir yer olsun. Sonra tercih haklarınızı kullanırsınız.

Olmadı Ekim ayı sonuna kadar haftalık sonrasında aylık bazda nakil hakkınız var. Burada da kontenjan durumu yanı sıra sınavlı okulda LGS puanı ve adrese dayalı da ortaokul öğretim puanına göre yerleşme oluyor. Örnek istediğiniz okulda 3 kontenjan var en düşük 340 puanla girilmiş ise sizin çocuğunuz 358 ise, 358 üstünde 3 kişi gelirse siz açıkta kalıyorsunuz. Yukarıdan başlıyor sistem yerleştirmeye. Benzeri durum adrese dayalı da var.

Eğer hiç bir yere yerleşemezseniz nakil komisyonuna kalıyorsunuz. Orada da tercih soruluyor son kez. Fakat genel de sunulan seçenekler hiç de istemediğiniz meslek liseleri ya da imam hatipler oluyor. Yerleşip yine nakil peşinde koşabilirsiniz o ayrı.

Amaç açık liseye düşmemek. Akşam Liseleri 'de bir seçenek belki. Özelleri de varmış...Çok bilgim yok bunlar hakkında açıkçası.

Adrese dayalı okullara da öyle istedim diyerek otomatik yerleşme yok. Çocuğun ortaokul puanına bakılıyor. Oğlum 78 ortalama ile bitirdi okulu. Hiç çalışmadı benim ki. Kendine münhasır bir çocuk. Benim kardeşimin arkadaşlarımın mezun olduğu iki sokak ilerimizdeki liseme yazdıramadım oğlumu. Anadolu Lisesi. 81 ile kapatmıştı kontenjanını. Yani okullar talebe göre en yüksekten almaya başlıyor öğrencileri. Kontenjanı bitene kadar. Velhasıl 3 puanla giremedik Anadolu Lisesi'ne.

Ha ne mi oldu? Sınıflar 50 kişilik. Deprem sırasında hasar aldı okulum. İkili eğitim öğretime geçildi . Hikaye çok karıştı o başka... .

Özetlersem, eğer çocuk LGS sınavı ile iyi bir yere giremiyecek ise LGS puanı ile girilebilen meslek/teknik liselerini düşünebilirsiniz. Çok iyi liseler var. Sağlık, bilişim,gıda teknolojileri, moda tasarım, gastronomi...İlk tercihinizi çocuğun ilgisine göre bir meslek/teknik liseye yönelik yapabilirsiniz. Teknik lise ile Meslek lisesi de ayrı statüde. Teknik lisede matematik fizik kimya biyoloji okunuyor ki üniversiteye hazırlık yapıyor çocuk. İlla özel okul diyorsanız meslek liselerinin özelleri de var. Havacılık, moda tasarım, gastronomi ve bir çok özel meslek lisesi mevcut. Nakile kalmadan iyi bir teknik/meslek lisesine kayıt yaptırmaya çalışın derim.

Ya da orta öğrenim notunu olabildiğince yüksek tutup , geçen seneki puanlara bakıp , çocuğunuzun girebileceğini düşündüğünüz,  beğendiğiniz bir okulun adres bölgesine şimdiden taşının. 6 aylık bir süre var sanırım. Tercihler Temmuz'da yapılıyordu yanlış hatırlamıyorsam.

Yok özel okul derseniz çok dikkatli olun derim. 2018 yılında özel okullar için özel sigorta ürünü hazırlamıştık. Eğitimim Tam Güven'de isminde. Velinin vefatı hastalanması işten çıkartılması iflası gibi durumlarda okul ücretini ödemeye devam eden bir ürün idi bu. Hatta dört yıllık garanti verilebiliyordu. Özel okullar ile ilgili bir kurum yöneticilerinin bize söylediği krizlerin özel okulları iki yıl sonra vurduğu idi. İlk iki sene birikmişler kullanılıyor, büyük anneler büyük babalar destek  oluyor bir şekilde idare ediliyor. Sonra kayıtlardaki azalma okulların da gelir gider dengesini bozunca malum senaryolar yaşanıyor. Bu tamamen suistimal dışı  bir senaryo. Kasti kötü yönetim dolandırıcılık gibi durumlar her daim olabilir. 2020 o nedenle pek kritik. Aman dikkat. Köklü okulları tercih etmenizi öneririm. Ucuz okul diye bir şey yok .  Dolandırılma riskiniz çok yüksek.  Malesef çok ciddi denetleme dahi yapılmıyor.  Kurucu ortak isimlerini alıp araştırın. İsmi dolandırıcılığa ya da terör suçuna karışmış birileri olabilir. Ciddiyim. Başıma geldiği için yazıyorum. Ve kesinlikle peşin ödemeyin, çek senet vermeyin. Kredi kartı ya da KMH hesabı ile işlem yapın ki olası bir nakil,  iflas durumunda sizin kontrolünüzde olsun para konusu.

Kayıt sırasında mutlaka yazılı taahhütname alın. Ruhsatta sorun olursa okul açılmaz ise iflas eder ise (herhangi bir şekilde eğitim durur ise) tüm haklarınızı korumak üzere. Bir de sözleşme yaparken dikkatli olun. Kanunen cayma bedeli %10 'u sadece okul açılmadan cayarsanız ödeme zorunluluğunuz var. Okul açıldıktan sonra nakil alırsanız çocuğu sadece gittiği gün kadar borcunuz var. Fakat her okul farklı uygulama yapabiliyor. Sözleşmenin bu bölümü kanuna uygun olmalı. Yıllık okul ücreti /yemek servis hariç ) toplam aktif okula gidilen gün sayısına (tatiller hariç) bölünerek günlük okul bedeli bulunuyor. Bu hesabı da suistimal etmek isteyenler  olabilir.

Özetle, çocuğun durumuna ve bütçenize göre şimdiden planlamanızı yapmanızı öneririm.

Önümüzdeki yıl 1.5 Milyon çocuk sınava girecekmiş. Bu seneden daha çetin olacak yarış. Ve daha çok çocuk açıkta kalacak. Şimdiden iyi bir meslek/teknik lise ya da çocuğun orta öğrenim puanı yüksek ise iyi bir Anadolu lisesinin adresine nasıl girebilirsiniz buna bakın derim.

Ben ancak dört ay sonra 2 Aralık'ta oğlumu içim rahatlayarak Sanat Tasarım Teknik Lisesi'ne yazdırdım. Güzel Sanatlar sınavlarına girmişti. Resime ilgisi var. Bir çeşit güzel sanatlar ile Anadolu lisesi arası bir okul olarak algıladık.

Bu yaz büyük oğlum üniversiteye küçük oğlum liseye yerleşti. Benim tansiyonlar zıpladı durdu. O kadar çok okul gezdim ki anlatamam. Çok da kasmamak gerek. Yönetebileceğimiz değiştirebileceğimiz şeylere odaklanmalı. Memleketin hali ortada.

Çocuklarıma okuldan çok şey beklememelerini kendi kendilerinin öğretmeni olduklarını söyledim. İyi matematiği olsun. En az bir mümkün ise iki dil öğrensin. Bir sporu iyi yapsın. Bir de müzik enstrümanı çaldı mı siz merak etmeyin yolunu bulur o çocuklar.

Mr Gatto 'nun Eğitim Bir Kitle İmha Silahı isimli kitabı büyük oğlum almıştı bir kaç sene önce. Elime geçti yazın. . Allahtan bu kitabı okudum tam yerleştirme döneminde. Zorunlu eğitimin asıl amacının sisteme tüketici yetiştirmek insanları çocuk bırakmak üzere kurulu bir yapı olduğunu anlatıyor. Kafayı pek de takmamak gerekiyor anlayacağınız.

Sonuçta yaşamın okullardan ve diplomadan büyük olduğunu, bireyin merakının cesaretinin girişimciliğinin her şeyden önemli olduğunu anlatıyordu eski eğitimci Mr Gatto.

Kolay gelsin size....










xxxx








GÜNÜN SÖZÜ

''Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.''  Herman Hesse


22 Aralık 2019 Pazar

İyilik İyiliği Getiriyor

Bu başlık Ceyda Düvenci'ye ait. Cumhuriyet Pazar ekindeki söyleşinin başlığı.

Pazar günlerini kendime ayırdım. Okumak yazmak çizmek daha çok evde kendime ayırdığım zamanlar yaratmak.  Geçen haftayı özümsemek yeni haftaya enerji ilham toplamak...



Ne çok biriktiriyor insan içinde yaşamı, duyguları,düşünceleri. Ve de ne çok dinlenilmeye ihtiyacı var insanın.

Psikologların en büyük verdiği hizmet de  bu değil mi? Arada doğru sorular sorup senin kendi cevaplarını bulmana yardımcı olmak bir de...

Ceyda Düveci  ne zamandır kafamda evirip çevirdiğim bir konuya parmak basmış.

Aslında iyilik iyiliği getiriyor cümlesi eşi ile ilişkisi üzerine söylenmiş bir söz. Mutlu çift olmanın sırrını , iyi geçinmeye niyetli olumlu çift olmalarına bağlıyordu. Eşi Bülent Şakrak'ın kendisine '' Benim seninle iyi geçinmeye gönlüm var.'' dediğini ifade etmiş. Kim bilir belki de çiftler arasında güven böyle tesis ediliyordur? İyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta sözlerinin alt yazısı budur?

 ''Biz iyi olunca, yuvamız iyi, işimiz gücümüz  iyi, sağlığımız iyi oluyor, iyilik iyiliği getiriyor''  demiş. Söyleşinin başlığı da buradan geliyordu.

Söyleşinin kafamdaki konu ile ilgili kısmı ise şöyle.

Gamze Akdemir,  Ceyda Düveci'ye ''Dizi çekmeyi düşünüyor musunuz?'' diye sormuş.

Ceyda Düveci 'de aynen şöyle cevap vermiş.

'' İki yıldır çekmedim. Eğer dizide oynayacaksam insanlara iyi gelmesi, bir şeyler anlatması, içinde insana dair sıcak bir şeyler olması gerekiyor. Hayata dokunan bir proje olmalı.''

Buradaki tespiti çok önemsiyorum. İnsana hizmet eden, onu besleyen, geliştiren iyi gelen, büyüten bir şeylerden bahsediyor Ceyda Düveci.

Evet konu  bizim meşhur güncel  yerli yapım TV dizilerimiz.

Yalan dolan suç ihanet cinayet kıskançlık kan vahşet şiddet ne ararsan var...İnsanın karanlık yönünü ortaya çıkartan bir yapımlar silsilesi nerede ise hepsi. Hani toplum mühendisliği deniliyor ya. Tamamen buna hizmet ettiğini düşünüyorum artık bu dizilerin. İnsana topluma hayata dair olumsuz mesajlar veriliyor. Güven ve inanç zedeleniyor.

Hatırlayın 80'li yılların dizilerini.  Dostluk dayanışma kardeşlik mesajları veriliyordu. Perihan Abla, Ekmek Teknesi , Çiçek Taksi...Düzenli izlediğimden değil ancak toplumsal sosyolojik bir durum tespiti olarak göz ucu ile de olsa takip ediyoruz ya konuları işte oradan biliyorum bu ünlü dizileri.

Oysa senarist yazmam dese, oyuncu oynamam dese neler olur acaba? E finansal durumlar buna izin vermiyor dediğinizi duyuyorum. Fakat başka bir yolu olmalı? Ve tüm bu yapımlarda görev alan insanların hiç mi sorumluluğu yok toplumun içinde bulunduğu olumsuz ruh halinden?

Ceyda Düveci'nin  kendi sınırlarını çizebilmiş bir sanatçı olduğunu anlıyorum söyleşisinden. İnsana yaşama bütüne fayda sağlamayan hizmet etmeyen bir alanda yokum diyor.

Ne mutlu bunu ifade edebilen bir insan olmak.

Kendi seçimlerime de tekrar bakmam için bir vesile oldu bu söyleşi.

Sahi varlığımızla, duruşumuzla, seçimlerimizle kime neye hizmet ediyoruz?

Yeni yıl öncesi kendimizle baş başa kalıp düşünmek için iyi bir fırsat olabilir gerçekten.

İyi pazarlar....















xxxx



15 Aralık 2019 Pazar

Yasaklanan Çam Ağacı

Oğlum özel bir vakıf üniversitesinde hazırlık okuyor bu sene.

Gençler  para toplamışlar aralarında ve bir kağıttan çam ağacı alıp süslemek istemişler sınıflarında. Bir de hediye çekilişi planlamışlar.



Öğrenci başına 5 TL ağaç için para toplanmış.

Bir öğretmenleri de sanırım projeye dahil. Konuşulurken bu etkinlik herkesin görüşü de  alınmış sınıfta.

Tesettürlü iki gençten biri bu karar alınıp paralar toplanırken hiç olumsuz görüş bildirmemişken, nerede ise 4/5 gün sonra yılbaşı ağacının dinimize aykırı olduğu ve dine uymayan bir şeyi yapmayacağını, bir kişi dahi istemiyorsa bu etkinliğin yapılamayacağına dair bayağı sert bir tarzda sınıf grubuna yazı yazmış. Okudum yazıyı ki diğer tüm arkadaşlarını dinsiz olarak tanımıyordu yazısında.

Gençler bayağı rahatsız olmuş bu durumdan. Muazzez ilmiye Çığ 'ın çam ağacının  aslında Türk geleneği olduğu Hristiyanlığın ilk dönemlerinde kendi kültürlerine dahil edildiği gibi yazışmalar konuşmalar uçuştu havada. Nardugan ve ağaç süslemenin Hayat Ağacı ile ilişkisi üzerine konuştuk biz de oğlumla.

Sonuçta rektörlüğe şikayet edilmiş durum ve çam ağacı yasaklandı üniversitede! Hediye verecekler birbirlerine gençler. Ve evet gayet kırgın ve öfkeliler...

Düşündüm ben de...

İslam neden Türk kültürü ile çatışma yaşıyor diye.

Hintli Brezilyalı Afrikalı Norveçli Rus dünyanın neresinde olursa olsun Hristiyanlar hem dini gerekliliklerini yaşıyor hem de kendi kültür motiflerini yaşıyorlar. Yani Hristiyan bir Hintli Hint kültürü ile pek çatışma yaşamıyor. Ya da Brezilyalı bir Hristiyan  Güney Amerika kültürü ile.

Belki de Hristiyanlık kültüre dönüşebildiğinden dolayı  yerel kültürler ile de kaynaşma konusunda sorun yaşamıyor.

Kültüre dönüşmek derken, kiliseye gitsin gitmesin çoğu Hristiyan  ülke vatandaşları ateist dahi olsa, evinde çam ağacı da kuruyor, Noel aile yemeklerine de katılıyor.  Belki de dinde yaşanan reform ile Hristiyanlık dini kültüre dönüşebildi ve de insanların hayatlarına nüfuz etti dini edinimler. Bir nevi sosyalleşme , toplumsal iletişim, ortak payda olabildi dini eylemler motifler.

İslamın kültüre dönüşmüş hallerine bir kaç örnek vermek isterim. Örneğin kandillerde babanneme gidişimiz aklıma geliyor. Bize tazecik kandil simitleri  ikram ederdi. TV' siz sohbetler yapılırdı. Düşünüyorum da ne çok severdim TV 'siz aile sohbetlerini. Elektrikler kesilince çok sevinirdik kardeşimle. Annem bize masal anlatırdı elektrikler kesilince...Mahallede irmik helvaları dağıtılırdı komşular arasında. Bu görev hep bana düşerdi evin tek kız torunu olduğumdan.

Ya da bayramlarda bütün aile babaannemin evinde aile yemeği için  toplanılırdı. Ramazan aylarında mahallemizde iftar verirdi bir kaç mahalle teyzemiz. Tüm arkadaşlarımla akşam yemeğinde buluşmak sonra oyun oynamak hoşumuza giderdi. Halen görüşüyorum bir kaç arkadaşımla.

Sanırım İslam henüz reformunu yaşamadığı ve tam anlamı ile bir kültüre dönüşemediği için diğer kültürlerle çatışıyor. Arap Kültürü ile iç içe oluşu veya dini edinimleri Arap kültürüne ait edinimlerle  karıştırıyor oluşumuzda etkili de  olabilir bu durum.

Ya da bizim özelimizde Orta Asyalı Türk kültürü yeterince anlatılamadığından islam ile zıt bir kültürmüş gibi algılanıyor. Sanki Arap kültürünü benimsemeyen müslüman olamaz gibi bir algı var bizim ülkemizde.

Oysa ben Kazakistan'a gittim işim nedeni ile bir kaç kez. Evet hem müslümanlar hem de Türkler. Kesinlikle Arap kültürü ile ilgileri yok. Kadın ve erkek yok orada. Herkes insan...Son derece medeni bir dünya ile karşılaştım diyebilirim. Gençler müthiş eğitimli idi.  En az üç dört dil biliyorlardı. Çok etkilenmiştim  bu ülkeden. Özetle hem Türk kültürü ile uyumlu hem de müslüman olunabiliyor bal gibi.

Farklı sözcüklerle ifadelerle anlatılsa da ister şamanik ister kitaplı din olsun bilgi tek ve tek bir yaratıcıya inanılıyor.

Ve her şeyin ötesinde aslı olan doğru bir İNSAN olmak. Şekilden öze indirebilmek kendimize katabilmek bilgiyi.

Yaratan ya da  toplum tarafından yargılanma korkusundan  değil öyle olduğumuz için doğru iyi dürüst merhametli şefkatli empatik bir insan olabilmek...

Bir not daha düşmek istiyorum buraya. Kadın ve erkeğin birbirine uzak düştüğü tüm toplumlar geri kalmaya mahkum.

Bu yıl başı lütfen  Nardugan'ı ve Hayat Ağacı'nı anlatın çocuklarınıza. Çok güzel bir fırsat bu köklerimizle yeniden temas etmek ve öz kültürümüzü çocuklarımıza aktarmak için.

Biz evimizde çam ağacımızı kurduk.

Ve oğluma söz verdim. İstanbul'da kurulan en büyük çam ağacına götüreceğim onu.

Sevgiyle,













xxxx



5 Aralık 2019 Perşembe

GÜNÜN SÖZÜ / WORD OF THE DAY

''Kendin ol, diğerleri çoktan tutuldu.'' Oscar Wilde




Be yourself, others are already captured.''









xxxx

1 Aralık 2019 Pazar

Hayatımızın Hesabı Kitabı

Bilmiyorum kaç yaşındaydım. Ortaokul yıllarım olsa gerek.



Kendiliğimden şöyle bir hesap yapmıştım.

Bir gün 24 saat ve ortalama 8 saat uyuyoruz. Yani günün 1/3 'ünü uyuyarak geçiriyoruz.

Bu hesapla bir günün 1/3 'ünü uyuyarak geçiren biri aslında yaşamının da 1/3'ünü uyuyarak geçirmiş oluyordu.

Yani 90 yaşına kadar yaşamış biri 30 sene uyumuş bir insandı.

Hayatımızın 30 senesini uyuyarak geçirmek.

Sonra işi ilerlettim.

E işe girip çalışan insan 8 saat mesai yapıyordu. Gitti mi 1/3 'daha.

24 saatten geriye 8 saat kalmıştı.

İşe geliş gidiş ortalama 2 saat desek.

En az üç öğün yemek yemek için 1 saat. Ki hazırlık kısmı dahi yok bu hesapta.

Günlük öz bakım duş, traş, diş fırçalama vs derken bir 1 saatte ona koydum.

Ve bu şekilde 4 saatte gidince sadece ve sadece bize kalan zaman günlük 4 saatti.

Evet evet yanlış okumadınız. Gerçekten kendimiz olarak yaşamak için bize günde kalan saat 4.

Çok saskmıştı bu hesap taaa o zamanlar ve zaman konusunda çok hassas oldum hep.

Gereğinden fazla uyumamak, mümkün ise taksiye binip zaman kazanmak, beklemek zorunda olduğum yerlerde en azından kitap gazete okumak...

Zamana karşı bir yarış değil de,  zamanı en iyi şekilde verimli değerlendirmek üzere bitmez tükenmez bir çaba içinde oldum hep.

Bilemiyorum belki iyi oldu bu yaklaşım belki de kendiliğinden yaşam konusunda daha esnek ve rahat olmamı engelledi bu bakış açısı.

Ve son dönemde bu hesabı bir kez daha yaptım. Malum yaş 50 'li hanelere gelince zamanın değeri göreceli olarak daha da bir değerleniyor. Yapmak istediklerini bir an önce hayata geçirme telaşı sarıyo rinsanı.

Sosyal medya etkisini hesaplamak istedim bu sefer de.

Günde diyelim ki 1 saatinizi sosyal medyada geçiriyorsunuz. Bu aslında size kalan 4 saatin 1/4 'ünü yani yüzde yirmi beşini sosyal medyaya harcıyorsunuz demek. E bir de 2 saat takılıyorsanız bu size kalan 4 saatin yarısı ediyor. Yaşamınızın yarısı!

Tekrar tekrar bakmakta fayda var alışkanlıklara zaman içinde.

Bir dönem bizi besleyen iyi gelen alışkanlıklar bir zaman sonra zarar vermeye başlayabilir.

İradeyi elden bırakmamalı sanki.

Ve bir yandan da şunu söylüyor içim.

İster kendiliğinden spontan yaşa hayatı ister bir hedefe amaca yönelik yönetmeye çalış onu enin de sonunda varacağın yer aynı. O zaman da belki de en eğlenceli en keyifli bizi az yoran yolu seçmeli. Kim bilir?

Seneca, '' İyi yaşanmış bir hayat, yeterince uzundur.'' demiş.

İşte burada iyi yaşam tanımının kişiye göre değiştiğini düşününce herkesin kendine ''Benim için iyi yaşam nedir?'' sorusunu sorması gerektiğini düşünüyorum.

Benim yanıtım ise neşe...Ne kadar çok neşe dolu ise hayatımız o kadar iyi yaşanmış bir hayattır o hayat.

Ve evet neşeyi takip etmeli bu hayatta, tıpkı yol gösteren bir deniz feneri gibi.

Siz ne dersiniz?

İyi pazarlar....

Sevgiyle,













xxxx