19 Kasım 2014 Çarşamba

Did I love well?


This is a very fundemental question one can ask herself/himself infact?

If our answer is "yes" than we should be sure that we  have fullfilled the mission!

Not only for loving others.

A deeper question would also be...

Did I love myself well enough ?

If both answer is "yes" than it is time to enjoy each and every moment we have on this beatiful earth with the ones we become one within love!

Thank you Oriah Mountain Dreamer!

These are very aweakining questions...








22 Ekim 2014 Çarşamba

Bilmek,Olmak ve Vermek...

Sevgili Victor Ananias 'ın 17 Aralık 2006 tarihli yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum bugün.

Metro'da giderken Buğday Derneği bülteninin ilk sayfalarında okudum bugün yazısını.

Günüm aydınlandı diyebilirim!



Çok kısacık kesişti yollarımız Viktor ile bu uzun yolculukta.

Kısa ve fakat bir o kadar dönüştürücü bir karşılaşma oldu benim  için.

Bir insanın kitap okumadan doğayı gözlemleyerek ve sadece kendisi olarak nasıl bir içsel bilgeliğe ulaştığını gördüm onda.

Sevgi merhamet anlayış uyum zerafet dostluk vericilik açıklık daha bir çok insana ait güzellikleri vardı onun.

Aramızdan ayrılışından yaklaşık bir hafta önce buluşmuş Cihangir'de sevdiği Cafe 'de yeşil çay içmiştik. Sevgili Güneşin ile de o zaman tanışmıştım.

Beni Beşiktaş'a bırakmışlardı. Soğuk bir gün idi.

Viktor direksiyondan arkaya dönüp "Oğlanlara sevgilerimi ilet" demişti.

Ondan duyduğum son söz ve onu son görüşümmüş meğer o an.

İşte hayat böyle bir şey. En son görüşmenin ne zaman olduğunu hiç bilemiyor insan.

Işıklar içinde ol güzel dost...

İşte Viktor!

" Konuşuyoruz, dinlediğimizi, anladığımızı,anlattığımızı,anlaştığımızı sanıyoruz. Hasta oluyoruz, ilaç alıyor bununla iyileştiğimizi,iyileşeceğimizi,iyileştirdiğimizi kabul ediyoruz.

Düşünüyoruz,bildiğimizi,öğrendiğimizi,öğrettiğimizi sanıyoruz.

Peki ya hiç konuşmadıklarımız,öğrenmediklerimiz,aklımıza gelmeyenler? Onlar yok mu,yaşamlarımızı etkilemiyorlar mı biz onları fark edene dek? Bilimin gerçekleri bizim keşif ettiğimizden ibaret mi? Bu üç soruya olumsuz yanıt veriyor isek şayet;kapılarımız ne kadar açık bilinmeyenin, mükemmel birliğin işleyişine,getirdiklerine? Yoksa sıkı sıkı kilitleyip bir zincir bir de sürgü ile tüm kapılarımızı kapattık mı "güvenlik" gerekçeleri ile yaşamlarımızda sınırsızlığın içindeki sanal sınırlarımıza hapis mi ettik kendimizi?

Ne zaman hizmet aşkım dorukta olsa,teslimiyet,birliğin farkındalığı duygum güçlü bir şekilde motive ediyor olsa, akıl edemiyeceğim boyutta ve güzellikte sonuçlar ile ödüllendirildiğimi hissediyorum. Ne zaman kısa vadeli,kendi aklım ile sınırlı hesap kitap yapsam,garantiye almaya çalışsam kazanmayı,başarılı olmayı ve kaybetmemeyi işte o zaman en fazla kan kaybına uğruyorum yolumda yürürken.

Doğadaki varlıklar ile farkımızı "düşünmek","konuşmak" gibi üstünlükler olarak kabul ettiğimizde büyük bir yanılgının eşiğinde olabiliriz bence.Varsa en büyük farkımız kendi gücümüzün sınırsızlık ve sonsuzluk içindeki potansiyeli,ve bu potansiyelin birliğe teslim oldukça artan gücü olabilir.

Ekolojik tarım gibi aklın mucizesi olarak gördüğümüz bir araç bileçok rahat amacından uzaklaşabilir temel vizyonumuz,ufka bakışımızda eksiksek,bilinen ile birlikte bilinmeyenin varlığına da teslim olmuyorsak aynı anda.

"Bilme" derdi ile kendimizi kaybetmediğimiz,"olma" ve "verme" ile dolu günler diliyorum."

Çok özleniyorsun buralarda...

Sevgiyle,

1 Ağustos 2014 Cuma

Why I like Anais Nin ?

I know now why I like her!

"I must be a mermaid,Rango. I have no fears of depths and a great fear of shallow living."



Ondan neden hoşlandığımı şimdi anladım.

'Bir denizkızı olmalıyım ben,Rango. Derinlikten hiç korkmam,oysa sığ bir yaşam ölesiye korkutur beni."





20 Mayıs 2014 Salı

Varoluşumuzun Özgürleştiren Kabulü

Geçenlerde bir danışanım ile yaptığımız bireysel çalışmadan esinlenerek kaleme alıyorum bu yazıyı.

Çok etkilendim gerçekten.

Eğitimli kariyer sahibi evlenip ayrılmış anne olmuş bir kadın o.

Değerlilik ve yeterlilik konusunda da son derece öz güvenli bir kadın o.

Her anlamda hoş ve çekici bir kadın o.

Çok okuyan gezen ve içsel yolculuğunda olan bir kadın o.

Yaşama tutku ile aşık ve eğlenceli bir kadın o.

Ancak yalnız!

Bir çok bireysel gelişim atölyesine katılmış, enerji çalışmaları yapmış. Anlayacağınız yapmadığı kalmamış ama yalnızlığına çare bulamamış!

Ve bu da kendisini hep eksik problemli yetersiz ve değersiz hissetmesine neden olmuş doğal olarak.

Bir çok parçası ile barışmış ve birleşmiş bu yolculukta.

Ancak bir tanesi vardı ki onu hep görmezden gelmişti.

Yalnızlığı seçen parçasını...

Onu hep değiştirmeye çalışmış, olduğu gibi kabul etmemişti.

Hatta hiç görmemişti red etmişti bile.

Byron Katie 'nin  Olanı Sevmek kitabı aklıma geldi bir an.

"Size özgürlüğünüzü sizden başka kimse veremez." der  Byron Katie.



Olanı sevmek varoluşu varoluşumuzu olduğu gibi kabul etmek demekti. Bir anlamda ruhani seçimlerimizi bu yer ve zamana gelirken yaptığımız seçimlerimizi kabul etmekti.

Ve ancak olanı  kabul ettikten sonra varoluşumuzu seçimlerimizi değiştirebiliyor ya da yeni bir varoluş şeklini deneyimleyebiliyorduk yaşamlarımızda.

Problem dediğimiz çözümün kendisi oluyordu.

Eksiklik dediğimiz bu yaşamdaki hediyemiz  oluyordu.

Tıpkı tüp bebek tedavisi görenlerin durumu kabul edip tedaviyi bırakmasını takiben bir kaç ay sonra kendiliğinden hamile kalması gibi.

Yalnızlığı seçmiş parçası  onun bir anlamda öğretmeni olmuştu. Ruhsal rehberi...

Yalnızlığına çözüm ararken içsel yolculuğa çıkmış kendini bilmişti!

Yalnızlığı seçen parçasını onurlandırdı çalışmada.

Özür diledi önce onu yok saydığı red ettiği kanul etmediği ve değiştirmeye çalıştığı için.

Af diledi yalnızlığı seçen parçasından , seni seviyorum dedi gözlerinin içine bakarak ve de teşekkür etti varlığına yalnızlığı seçen parçasının.

İşte o an tüm geçmiş hikayeleri birer birer çözüldü.

Evliliğinin ve de ilişkilerinin sevgiyle varoluşla akmamasının asıl nedeni hem kendisinin hem de yaşamına çektiği erkeklerin yalnızlığı seçen erkekler olduğunu idrak etti.

Sevgiyle duygusal ve ruhsal bir bağ kurması mümkün değildi yalnızlığı seçen birinin.

Evlilik için de bile yalnızlığını koruyordu yalnızlığı seçen insanlar.

Gerçek bir bağ kurulamıyordu yalnızlığı seçen insanlar arasında.

Gözyaşları döküldü gözlerinden.

Özgürleşti varlığı kendi ile ilgili ilüzyonundan  bir anda. Işıl ışıl oldu gözleri!

Evet kendimizde problem eksiklik yetersizlik şeklinde gördüğümüz her şeye daha bir yakından bakmalıyız.

Kimbilir bizim için bir süpriz saklıdır belki de orada?

Sevgiyle,










16 Mayıs 2014 Cuma

Violence By Krishnamurti

“When you call yourself an Indian or a Muslim or a Christian or a European, or anything else, you are being violent. Do you see why it is violent? Because you are separating yourself from the rest of mankind. When you separate yourself by belief, by nationality, by tradition, it  breeds violence. So a man who is seeking to understand violence does not belong to any country, to any religion, to any political party or partial system; he is concerned with the total understanding of mankind.”

― Jiddu Krishnamurti

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Misunderstanding of Meditation Practise

I wanted to write this article for a very long time but it had completed itself this morning!

I met Nirmalara Srivastava (Shri Mataji) in İstanbul in spring of 1993.



Very long time indeed.

Since than I practise her technique in my daily life and share the knowledge with the ones whom desire it so.

She explained metitation state as "houghtless awareness" state.

When Kundalini rises above from third eye (Agnya Chakra) than you go beyond past and future. Beyond your mind!

Thoughts come from mind.

Mind needs time and as we all know time is an illusion (past is gone and future did not come yet) so mind is an illusion.

As Echart Tolle described in his book "Power of Now" when we go beyond our mind we can be in the present moment.



When I was reading this book I wondered whether Echart Tolle ever met Shri Mataji.

As my guru says truth is in the now. Joy is in the now.

When Kundalini awakens we  are connected with the source with  few line of Kundalini energy . If you practise it every day than this energy vortex gets wider and you are connected with much strongly to the sourse.

There is emty space or gap  between thoughts and when Kundalini awakens this gap gets bigger and biger with the practise of meditation.

It means our  potential being in the present moment gets risen. You go deep in to the present moment / all being / life / cosmos/ God!

Ofcourse our attention also has to be very stong to anchor to the moment/truth!

When this gap bigger than the number of thoughts get lessen and Kundalini awakening make our emotions posssitve and balanced than we become free from our  mind. Less and positive thoughts , strong attention completely change our  vibration. Our  quantum energy changes! Than we  are more likely to attact good experiences in our  life.

All we need is to keep Kundalini awakened than we can establish our conscious  in the thoughtsless area. Where the  divine influence is . Than we can see whole picture with the eye of our souls.

In The Power of Intention, Wayne Dyer summarises Shri Mataji's message as follows:


  • Connect to the power that created you in order to know the meaning of life.
  • You are beyond the body and mind—the greatest truth is that you are the spirit.
  • One has to know the spirit in order to know the truth.
  • Meditation is the only way to grow. The growth of awareness takes place in the silence of thoughtless awareness
So all we know meditation is a thoughtless awareness state not an imaginative practise.

In many personal development or coaching workshops which I have attaned in last six years ,  imaginative practices / workshops were called meditation!

It is a practise of mind indeed.

As my guru says if we  see any light or imagination during meditation so than our  third eye (Agyna Chakra) has blockage! We need to put it in to balance...

Also if we push so much our mind ( sixth chakra) than we can go to collective subconscious or underconscious where the areas are not allowed human conscious to be according to my guru.

One need the be real master to handle those areas otherwise we can damage our energy area and/or subtle body.

I know hard to beleive for most of us if the such simple technique can connect you with the sourse.

It is also our mind which beleive things has to be hard or worked hard to be reached.

It is like we are water fountain but we dig mountains to find water!

So simply  one should sit in silence and just watch her/his thoughts.

We can train our  mind via your attention too. 

Our soul is the master of our mind, our thoughts,emotions.

In fact we are all pure spirit means pure energy which create the universes.

Sat Chit Anand!

Truht Attention Joy!

With love,



Yaşanmışlık Gözlüklerimizi Çıkartmalı

Facebook'ta Hayat Ağacı sayfama kapak fotoğrafı ararken bir arkadaşım deniz üstünde bir güneş resmi eklemişti kapak fotoğrafı olarak sayfama.

Yeni bir oluşum için batan güneş fotoğrafı eklemiş  olduğunu düşünerek az biraz bozuldum.

Sonuçta herşeyin enerji olduğu idrakındaydı arkadaşım ve batan güneş olmamıştı işte...

Sonra aradım arkadaşımı ve batan güneşin yanlış bir seçim olduğunu söyledim.



Arkadaşım çok şaşırdı tepkime.

Fotoğraf doğan güneşe aitti ona göre.

Ben o an acaba olumsuza mı odaklıyım yoksa diye düşündüm.

Ve arkadaşım nette doğan güneş fotoğrafı taradığını ve eklediği fotoğrafı bulduğunu söyledi.

Yani gerçekten doğan güneş fotoğrafıydı eklenen. Arkadaşımın zannı değildi.

Hımmm dedim buna bakmalıyım.

Sonrasında çözdüm hikayeyi.

Ben doğma büyüme Salacak'lıyım ve çocukluğum hatta hemen hemen çoğu yaşamım Anadolu yakasında deniz kenarında geçti. Dolayısıyla benim deniz üstünde gördüğüm güneşler hep batıyordu.

Sonra yazlıkları ve yurtdışı yaşanmışlıkları taradım zihnimde.

Hemen hiç deniz üstünden doğan güneş görseli gelmiyordu aklıma.

İşte o zaman daha net algıladım ki gözümüzle gördüğümüze bile geçmiş yaşanmışlık gözlüklerimizle bakıyor ve anlam veriyorduk.

Doğan güneşi bile batan güneş olarak algılamıştım!

Off dedim kimbilir neleri kimleri yanlış algıladım okudum.

Saf gerçekliği deneyimleyebilmek sanırım  geçmişten tamamen özgürleşebildiğimizde ya da en azından bir yanılsama payı ile yaklaşarak içinde bulunduğumuz duruma mümkün olabilecek. Özetle daha bir önyargısız yaklaşabilmeliyiz sanki  durumlara ve  insanlara.

Belki de hiç bir zaman saf gerçeği bilemiyeceğiz.Ya da zaten bize göre olandır bizim bilmemiz gereken gerçeklik.

Ruhun gözü ile görmeye, ruhun kulakları ile işitmeye, ruhun kalbi ile hissetmeye en azından niyet edebiliriz.

Her ne oluyorsa bütünün en yüksek hayrına oluyor derler ya.

Kimbilir belki de bize göre olandır bizim ve bütünün en yüksek hayrına olan?

Sevgiyle




Paralı mı Yoksa Zengin mi Olmak İstersiniz?

Zengin biri dendiğinde hemen hemen çoğumuzun aklına paralı biri gelir.

Yani zenginlik = para şeklinde bir denklem vardır zihnimizde.

Oysa Çözüm Olmak kitabında Darel Rutherford zenginliğin sadece para ile sınırlandırılamıyacağını aktarıyor.



Zenginliği neye sahip olduğumuzla ilgili değil, kim olduğumuzla ilgili bir durum olarak tanımlıyor yazar.

Yoksulluğu ise bolluğu uzak tutan durum olarak tanımlıyor ve yokseulluk duygusu da sahip olduğun para ile ilgi değil kim olduğun ile ilgili diyor.

Hayatta istediğimiz bir şeye sahip değilsek fakir olduğumuzu aktarıyor.

Sağlık, kendini sevmek, ruhsal gelişim,kendi ile barışık olmak, kendine güvenmek, sevgi dolu ilişkiler, kazançlı bir iş, yaptığın işi sevmek, maddi bağımsızlık, hayatın keyfini çıkartacak vakite sahip olmak, ruhsal doyum , kendini beğenme, kendine verilen değer  başlıca ZENGİNLİK kriterleri...

Bunlardan biri ya da bir kaçının eksikliğini yaşayan  kişide yoksulluk duygusu baş gösteriyor. Çok paramız olsa da durum değişmiyor. Bankada bol sıfırlı paramız olsa , sağlığımız ya da iç barışımız yok ise kendimizi zengin hissedemiyoruz.

Para yani maddi yeterlilik ve bağımsızlık zenginlik duygusunun sadece bir parçası.

Biz zenginlik=para inancı ile bir anlamda kendimizi zengin hissetmemizi engelliyoruz. Diğer deyişle paramız yoksa ya da az ise kendimizi fakir hissediyoruz.

Yaydığımız titreşim de buna göre yaşamımıza benzeri deneyimleri çekiyor.

Bir yerde okumuştum.

Zenginlik az şeye ihtiyaç duymaktır diye.

Meditasyonlarımızda kullandığımız bir olumlama vardı.

"I am satisfied within my spirit."

Türkçesi yaklaşık olarak "Ben ruhumla doyum buluyorum." şeklinde.

İnsanın içinde tatmin edilmesi çok zor bir açlık var.

Ta ki özü ile ruhu ile ya da diğer bir deyişle kaynak ile (Tanrı ya da varoluş) yeniden bağlantıya geçene kadar kolay kolay doyurulamıyor bu açlık.

Dünyayı versen olmuyor!

İşte ancak o zaman ferrarisini satmasına gerek kalmıyor bilgelerin de.

Bağımsız bir idrak ile "varlığı" yaşayabiliyor deneyimleyebiliyor kişi.

İçsel olarak zenginliği deneyimliyor, biliyor.

İçteki zenginlik de eğer bir engel yoksa ve kişi izin veriyorsa dışarıya yansıyor. Bolluk ve bereket bu yansımanın bir parçası.

Özetle zenginlik tıpkı  sevgi gibi bir bilinç seviyesi olsa gerek diye düşünüyorum.

Para zenginliğin  ifadelerinden sadece biri.

Para da tıpkı herşey gibi bir enerji  ve onunla ilgili duygu düşünce inançlarımıza göre yaşamımızda var olabiliyor. Tıpkı bir insan gibi düşünürsek parayı. Değersiz, önemsiz , kötü görürsek onu  ya da utanırsak varlığından yaşamımıza almamız çok zor oluyor bu enerjiyi. Gelse bile durmuyor yaşamımızda.

Paranın yaşamımıza gelememesi  bir sorun iken   parayı tutamamak da başka bir sorun olarak şekilleniyor yaşamımızda.

Kabala 'nın temel öğretilerinden birinin maddi varlığa zenginliğe minnet şükran duyma olması çok ilgimi çekmiştir benim. Dünyadaki Yahudilerin çoğunun varlıklı insanlar olduğunu düşününce...

Oysa bulunduğumuz coğrafyanın inançlarında maddi zenginlik yerilir, hor görülür, haram sayılır...Bir tas çorba bir hırka yüceltilir.

Kimbilir belki de alçak gönüllülük ile yoksunluğu karıştırmışızdır?

Alçakgönüllülük de kim olduğumuzla ilgili bir durumdur aslına bakarsanız. Bol paralı mal mülk sahibi biri alçakgönüllü olabilirken bir ev sahibi olup kibirli de olabilir insan.

Aslında asıl unutulan ne yaşandığı değil nasıl yaşandığı hangi duygu halinde olduğuna bakılması belkide.

Bir tas çorba ile kendine ziyafet çeken ile bunu yoksunluk olarak algılayan hiç aynı olur mu?

Eğer içsel doyuma sahip isek bir tas çorba başında da ziyafet sofrası başında da duygu halimiz aynı olacaktır.

Her  durumda da kendimizi zengin ve doyumlu hissedeceğizdir. Zenginlik ve doyum durumumuz dış etkenlerden bağımsız olacaktır.

Gülümseyen bir yüz ve şükran dolu bir kalp zenginliğin en güzel göstergeleri olsa gerek.

Seçim sizin!

Paralı mı yoksa zengin mi olmak istersiniz?


Sevgiler





4 Mayıs 2014 Pazar

İzin Verelim Olsun!

Dostlarım bilir benim içsel hikayem 2008 yılı Nisan ayında Antalya'da başlamıştı.

Sevgiyi ve ışığı hatırladığım sıradışı bir tanışma idi yaşanan. Sevgiyle ve şükran ile anıyorum bu deneyimi yaşamama vesile olanlara...

Sonrasında da su ile kesişmişti yollarımız.

"İçimde su yükseliyor." demiştim bir dostuma.

Olmakta olan duygularım sezgilerim sağ beyinim dişil yanım ile yeniden bağımı kuruyor olmamdı aslında.

Kimbilir içsel yolculuk denen şey belki de elementlerle sırası ile yaşadığımız deneyimlerden ibaretti...Sırası ile toprak su hava ateş!

Tıpkı topraktan bir çömleğin yapılışı gibi...Toprak ve su ile çamur olursun sonra hava ile şekil verilirsin (için boşaltılır) ve ateşle pişersin...

"Su" ile içimdeki deniz ile tanışmıştım özetle.Ve de mavi denizkızı ile elbette!

İşte bu nedenle Antalya ve "Su" çok farklı anlamlar içeriyordu benim için.

Kasım 2013 'de Fazıl Say'ın Su / İlk Şarkılar Türkiye prömiyerini Antalya'da yapacağını duyunca e çok anlaşılır bir şekilde orada olmak istedim.



Biletlerin satışa çıktığı ilk gün sabah erkenden  kalkıp iki bilet aldım.

Neden iki bilet ? Hiç bir fikrim yok... İçimden öyle hissetmiştim.

Bir şekilde işleri çocukları organize edip gidebilmeyi  hayal ettim konsere.

Sonra  başka bir seçim yaptım o tarihler için ve Antalya'ya gitmedim.

Ancak yerlerin de boş kalmasını istemiyordum.

Fazıl Say'a saygı idi bir anlamda bu belkide. Biletlerin tamamen satıldığı bir konsere bileti olup yeri boş bırakmak ne bileyim içime iyi gelmedi işte!

Eşe dosta sordum önce.

Kimse o tarihlerde Antalya'da değildi ya da böyle bir arzusu yoktu.

Sonra tamamen rastlantı bir şekilde Fazıl Say sayfasında Antalya 'da yaşıyan iki çocuk annesi bir kadının mesajını gördüm. Dört bilet parası bayağı zorlayacaktı onları. Üstelik iki çocuğu piyano dersi alıyordu ve Fazıl Say'ı izletebilmeyi çocuklarına çok istiyordu. İki çocuğu için bilet arıyordu anlayacağınız.

Evet dedim. Buldum!

Ne çok neşe hissettim içimde.

Özelden mesaj attım hemen telefonumu ilettim.

Bir iki gün dönüş olmadı.

Konsere bir gün kala karar verdim. Son dakika görürlerse mesajımı  bari bilete gün içinde ulaşabilsinler istedim.

Yurtiçi Kargo ile bileti yolladım Antalya merkeze.

Tekrar mesaj atıp bilgi verdim olur ya facebook 'a girer görürler diye.

Dönüş olmadı ne facebook  ane telefonuma.

Yurtiçi Kargo'yu aradım konser günü .

İlgili kişi gelip biletleri almazsa size hediye ediyorum diye. Şaşırdılar ve teşekkür ettiler.

Açıkçası hikayenin sonrasını bilmiyorum.

Umarım koltuklar dolmuştur o gün.

Bu hikayeyi geçenlerde facebook da yana yakara bilet arayan ve umudunu kesmiş bir arkadaşıma mesaj yazarken hatırladım. Sizlerle de paylaşmak istedim.

Hatırlarsınız Tanrılar Okulu kitabında Dreamer 'in bir dersi vardı bu şekilde.



Öğrencisine aylarca dolu olan bir oyun için bilet almasını söyler. Öğrenci gişeye gider ve gişe memurunun sırıtarak ona bu konsere aylar önce bilet bulunabileceğini söylemesi ile inancını yitirir.
Dreamer öğrencisi ile o gece konsere gidecekmiş gibi hazırlanırlar ve konserin verileceği salona gelirler. Kalabalık yavaş yavaş salona geçer. Kapıda bir çift vardır ve belli ki birilerini bekliyordur. Yanlarına giderler ve selamlaşırlar. Onlar da US den gelmişlerdir bu konser için. Arkadaşları olan çift bir türlü gelmemiştir. Telefonla da ulaşamamaktadırlar. Son dakika size hediye etmek istiyoruz derler. Ve en ön sıralarda Dreamer ve öğrencisi konseri izler.

Dreamer öğrencisine " Gişecinin sana söylediğine bilet bulamayacağına inandın." der. Öğrencisi bileti sadece para ile satın alabileceğine inanıyordu üstelik.

Özetle gerçekten de yaşam binlerce olasılıkla karşımızda ışıl ışıl parlıyor.

Hak ettiğimize inandığımız ve olmasına izin verdiğimiz her deneyim yaşamımıza rahatlıkla ve kolaylıkla gelebilir. Yeterki eskiyi bırakıp yeniye kendimizi açabilelim.

Bunu yaratmamız için ihtiyaç duyduğumuz duygu ise neşe duygusu!

Kendimizi iyi hissederek neşe duygusu ile tüm hayallerimiz gerçek olabilir...

İzin verelim olsun!

Sevgiyle





30 Nisan 2014 Çarşamba

Awakining of the Inner Wisdom

When human awarness was much lower than today,  some wise  and/or enlighted people were telling to people around them about the  rules of righteous life so they can live such life. Basicly they were explaining laws of universe according to awarness of those people living in their times.

We call those  teachers  in different names in different cultures. Such as prophets, philosophers, gurus, sheikh etc.

Also  it was so hard to be englighted and one has to suffer so much to be able to achieve that state of mind in those days. Because collective awarness was not vibrating as high as of today.

Some of the Sat Guru 's (real teachers) are known as  Moses, Abraham, Sai Baba of Shirdi, Socrates, Muhammed, Guru Nanak, King Janaka, Lao-Tse, Zarahustra and Conficius.

Those days universe and all beings were accepted as seperated  beings from each other in public view.  There was no awarness of oneness and/or Law of Attraction as we can explain it all via Quantum Theory today.

Human awarness is able and ready to understand awarness of oneness and also laws of universe today. As we all know evolution is still  move alone and we are in the middle of awarness/conscious jump and/or revolution of consciousness.

According to  ancient knowledge of humankind ,  all wisdom , righteous life rules are in side us. It is showned with large green area around our abdominal region in the chart. Those inner wisdom just need to be activated  and/or enlighted in each human body.



When it is activated by Kundalini Awakining than all the pure knowledge of universe as well as righteous life rules / inner wisdom are also awakened in one's awarness.

We know from inside what is right what is wrong!

When we are connected and keep our connection active  with the Source  than those rules are  also updated reqularly according the collective awarness / existence.

We are all part and parcel of one awarness/existence  and if we can achive our connection with the Source with our concious mind than inner wisdom inside us is awakened/enlighted.

Than we do not need anymore external  rules/laws and/or teachers/preachers.

Even religions of old days which are sipmly explainig laws of universe according to awarness of  people of those days.

We become our own guru / teachers. Spontaneously we became enlighted/righteous people.

It is spontaneouly and easyly can happen today. Because human awarness is ready for this quantum jump.

It is time to awakening our inner wisdom !

It is time spontaneously become righteous person!

It is time to get our self realization via Kundalini awakining!

It is time to reconnect our consciousness with the Source!

It is time to go back Home!

With love,














21 Nisan 2014 Pazartesi

Rejected Liver's Teachings

I had a very inretesting experience few weeks ago.

I met a teenage girl aged 14 whom her liver has being  rejected by whole her body/organs.

Yes you have read correctly!

Never heard such thing before and honestly I got quite influenced.

Tried to understand why this experience had appeared in my life as being like Alchemist.




Rejected liver!

As we all know liver problems are related with anger  which is not expressed.

According to this point of view, all body of the young girl was rejecting or not wanting to see a part of herself which was angry.

So there was a part of her in her psyche  which was full of anger. She was rejecting and not seeing that angry part in fact. Rejected angry part! I guess we all have such part.

As they said the root of anger is feeling desperate/hopeless.

When a part of us feels desperate and not able to express its feelings and needs , it was getting angry. Angry to outside and angry to inside. To himsel/herself. Perhaps it was getting angry to itselves desperation, inability, weakness in fact. It was gettinh angry to itself over and obver because it was not able to introspect its shadows as such and make necessary changes in his/her life. Perhaps we were escaping from our facts and shadows via rejecting this angry part.

As priority it seems we need to see and listen our angry part. Say sorry and ask forgiveness for not be able to see its fears and needs. Tell our love and thank to that part.

We are about to a astrological phenomen on 23rd April 2014 named Grand Cardinal Cross. It seems anger and be able to let go are the main topics about this special time.

We have to listen our inner part, and understand what we want to change in our lives. Also we have to let it be, allow! It is time for changes and transformation!

We need to make peace and become one with our angry part.

We should be compassionate to ourselves and leave the energy of anger this week!

Allow the change and transformation.

Who  knows may be this is the time we have been waiting and preparing ourselves for many years.

With love,

20 Nisan 2014 Pazar

Red Edilen Karaciğerin Anlattıkları

Çok ilginç bir deneyim yaşadım geçenlerde.

Bir ortamda 14 yaşlarında tüm vücüdu  tarafından karaciğeri RED eden bir genç kızla karşılaştım.

Evet evet doğru okudunuz!

İlk kez böyle bir durumla karşı karşıya idim ve bayağı etkilendim açıkçası.

Anlamlandırmaya çalıştım bu yaşam deneyimime gelen durumu, Simyacı tavrı ile.


"Öfkeye tutunmak, zehir içmek ve karşıdakinin ölmesini beklemek gibidir." Buddha


Red edilen bir karaciğer!

Bilirsiniz karaciğer rahatsızlıklarının genelde duygusal boyutu  kabul edilmeyen ifade edilemeyen kızgınlık / öfke ile ilgilidir.

Bu bakış açısı ile sanki tüm vücudu bu genç kızın, öfkeli kızgın parçasını red ediyor, görmezden geliyordu.

Yani kişinin kendi psişesinde öfkeli/kızgın bir parçası vardı ve kişi bunu yok sayıyor görmezden geliyordu. Görmezden gelinen red edilen kabul edilmeyen öfkeli bir parça...Sanırım bu hepimizin içinde olan bir parça...

Öfke duygusunun asıl nedeni ise kendini çaresiz hissetmekmiş.

Yani kendini çaresiz hisseden parçamız , duygusunu ihtiyacını ifade edemeyince öfkeleniyordu ... Hem dışarıya hem de  içeriye , kendine.  Kendi çaresizliğine, acizliğine yetersizliğine , beceriksizliğine öfkeleniyordu aslında belkide. Tüm bu gölgeleri ile yüzleşip gerekli yaşamsal değişiklikleri yapamadığı için de kendine tekrar tekrar öfkeleniyordu. Öfkeyi  red ederek bu parçayı görmezden gelerek de kaçıyordu kişi kendi gerçeklerinden ,gölgelerinden. Ve de değişimden dönüşümden! Belki de bu korku idi bizi öfkelerimizi bırakmamıza engel olan.

İçimizdeki öfkeli parçamızı görmek ve onu dinlemekti sanki yapılması gereken öncelikle! İhtiyaçlarını korkularını görmeyip anlamadığımız için özür dileyerek affımızı istemek , sevgimizi ifade edip teşekkür etmek!

23 Nisan 2014 'de netleşecek bir astrolojik fenomen var önümüzde. Burada da öne çıkan temalar öfke ve bırakamadıklarımız.

İçimizi dinleyerek, kendimizde yaşamımızda neleri değiştirmek istediğimize bakmamız gereken ve değişime izin vermemiz gereken bir dönem bu sanki. Değişim ve dönüşüm zamanı!

Öfkeli parçamızla barışalım ve bütünleşelim artık...

Kendimize şefkatle yaklaşalım bu hafta ve artık titreşimlerimizi düşüren öfke enerjilerini  bırakalım!

Değişime dönüşüme izin verelim!

Kimbilir belki de yıllardır beklediğimiz ve hazırlandığımız an bu andır...

Sevgiyle









Günün Sözü / Word Of The Day


The most important thing that you can teach your children is that Well-being abounds. And that Well-being is naturally flowing to them. And that if they will relax and reach for thoughts that feel good, and do their best to appreciate, then they will be less likely to keep the Well-being away, and more likely to allow it to flow into their experience. Teach them the art of allowing.



Çocuklarınıza öğretebileceğiniz en önemli şey refahın bolluk içinde var olduğudur. Ve bu refah doğallıkla onlara akmaktadır. Ve eğer sakin olup gevşerlerse ve kendilerini iyi hissettirecek düşüncelere ulaşabilirlerse ve ellerinden gelen en iyi şekilde şükrederlerse, refahı kendilerinden uzak tutmaları oldukça zor olacaktır ve daha çok refah yaşam deneyimlerine akacaktır. Onlara izin verme sanatını öğretin.



Well -being = Refah, İyilik,Mutluluk, Afiyet


8 Şubat 2014 Cumartesi

Başka Türlü Bir Kurtuluş Savaşı

Sabaha karşı bu duygu ve düşünce ile uyandım.

Evet içinde bulunduğumuz günlerde hepimizin farkında olduğu üzere başka türlü bir "Kurtuluş Savaşı" içindeyiz.

Kurtuluş sözcüğü bende özgürlük ile örtüşüyor. Özgürlük de içsel özgürlükle!



Atatürk ya "İstiklal ya ölüm" diyerek özgür olmadıkça zaten ölü olacağımızın altını çizerek toplumu ölüm korkusunun üstüne çıkartmıştır.

47 Ronin filmindeki ustanın söylediği gibi ölüm kokusunun üstüne çıkıldığında yani ölüm kabul edildiğinde ancak insanlar adaleti tesis edebilecek erdem seviyesine ulaşabiliyor. Ve yapması gerekeni yapabiliyor.

Evet insan bilinci geliştikçe erdemlilik içsel ahlak çıtası da yükseliyor.

Yüzlerce yıl önce belirlenen kuralların çok daha ötesinde ince ayar bir erdemlilik tanımı var içimizde tesis etmemiz gereken. Ve tüm bu bilgiler doğru yaşam kuralları içimizde mevcut! Sadece aydınlığa çıkarılmayı aydınlanmayı bekliyor. O zaman zaten içeriden biliyor olacağız güncel erdemlilik kriterlerini ve içten kendiliğinden erdemli olacağız.

İnsan aynı insan değil bugün!

Artık erdemsiz bir davranışın fiilen yapılmasının ötesinde enerjik boyutta düşünülmesi dahi hanemize erdemsizlik olarak yazılıyor. Erdemsiz bir davranışı konuşmak söze dökmek zaten sorumluluk getiriyordu. Artık bir anlık düşüncesi bile bizi bağlıyor.

Bir insan hakkında kendi görüşlerimizi diğer bir insana aktarıp (olumlu dahi olsa söylediklerimiz) onun algısını ilgili kişi ile etkilemek hanemize yazılıyor.

Gerçeği söylemeden farklı cümleler kurarak karşı tarafta gerçek dışında farklı bir algı yaratarak sözde yalan söylemedim diye kendimizi kandırsak ta gerçeğin saptırılması nedeni ile de bu davranış erdemsizlik hanemize yazılıyor.

İçsel niyetlerimiz, düşüncelerimiz, duygularımız, inançlarımız, sözlerimiz de eylemlerimiz kadar bizi bağlıyor artık. Amelimiz sadece eylemlerimizle sınırlı değil!

Aslında bu hep böyle idi elbette. Ancak bizlerin bilinci evrildikçe içsel olarak kendimizi daha bilir ve kendimizle daha temasta olduğumuzda kendimizi izleyerek daha ince ayar çekebiliyoruz artık kendimize.

Malum artık Kuantum Fiziği düzleminde yaşıyoruz. Herşey enerji ve herşey birbiri ile etkileşimde.

Herşey tek ve bir!

"Sorumluluk bilinci insanlar arasındaki tek farktır." demişti Tanrılar Okulu yazarı Stefano D'anna.

İnsan bilinci evrildikçe sorumluluk bilincimiz de evriliyor ve çıta yükseliyor bir anlamda diyebiliriz.

Malum içsel bir muhasebe tutulmakta ve herkes kendi bireysel eylemlerinden (amelinden) sorumlu.

Patronum dedi, işsiz kalırım, ölüm ile tehdit ediliyorum, herkes yapıyor ama , emir kuluyum gibi kendimizi kandırdığımız cümleler bu dünyada da ve diğer dünyada da kabul edilmiyor.

Şimdi sokağa çıkıp "Hepimiz Bilal'iz." diyen insanların çok ciddi düşünmesi gerekiyor bana göre.

Bu ben de hırsızım , fırsat bulsam ben de yaparım, yapılan bu yolsuzlukları onaylıyorum ve bu günahın yükünü paylaşıyorum demek olduğunu anlayabilmeleri çok önemli. Ortak bir "günah" ahlaksızlık erdemsizlik işleniyor.  Aydınlanmış bir din büyüğünün çıkıp topluma gerçek erdemlilikten bu ince ayardan korkusuzca bahsedebilmesini hayal  ediyorum.

Ülkemizde 5 milyona yakın okuma yazma bilmeyen ve 29 Milyon  da beş yıllık eğitimini bile tamamlayamamış insanımız olduğunu düşündüğümüzde, başka türlü bir özgürlük savaşının içinde olduğumuzu daha iyi algılayabileceğimizi düşünüyorum. Düşünsenize toplumun üçte biri demek bu rakamlar!

İşte bu savaş içsel özgürlüğe kavuşulması ile daha çok ışığın bireyin varlığına nüfus etmesi sonucu bilincin evrimi merkezine oturan bir kurtuluş savaşı.

Bu savaşta top tüfek yok!

Bu savaştaki ordu ışık işçileri , ışık savaşçıları...Sensin benim biziz!

Son 20-30 senedir öğrendiğimiz donandığımız tüm teknik ve bilgilerle sahaya inip halka ulaşmamız gerek arkadaşlar.

Zaman çok dar ve edindiğimiz bilgileri teknikleri halka ücretsiz arz etme zamanındayız.

Parayı  bir kenara koyma zamanı.

Para alıp zaten bu uygulamaları yapıyorsak da (mesleğimiz ise )  bireysel bir sosyal sorumluluk projemiz olmalı diye düşünüyorum. Halka açık ücretsiz de yapabiliriz  çalışmalarımızı.

İnanın evrenin bambaşka bir muhasebesi var. Yaşama evrene güvenmeliyiz.

Biz bilincin evrimi için bir adım attığımız da evren de bize yüz adım ile karşılık veriyor.

Karşılıksız vererek karşımızdakini borçlandırmamak için de sembolik bir şey alabiliriz elbette.

Yaklaşık üç aydır meditasyon atölye çalışması yapıyoruz Çanakkale'de.

Portakal mandalina muz fındık ceviz mum (birer adet) getiriyor katılımcılar...

Elbette harcadığım zaman değerli ve fakat beklentisiz verdiğinizde evren sizi görüyor.

Ne mi oluyor?

Dün çok sevdiğim güvendiğim bir nefes koçu arkadaşım bu hafta sonu yapılacak bir eğitimini  bana hediye etmek istedi. Gerçekten nefese ihtiyacım olan bir dönemdi ve eğitimin parasını ödiyecek bütçem yoktu.

Bedelini ödemediğimiz kitabın CD nin çalışmanın faydası olmayacağını bildiğimden bütçeme göre bir ücret ödeyerek ama yine şükranla da hediyeyi kabul ederek eğitimine  katılıyorum.

Dedim ya başka bir muhasebe var. Sadece yola çıkalım ihtiyacımız karşılanacaktır mutlaka!

Elimizden ne geliyorsa bilincin evrimi için sahaya inmeliyiz dostlar.

Yargıladığımız eleştirdiğimiz herşey bizim içimizde var. Ön yargısızca sahaya çıkmalıyız!

Enerji boyutunda bir özgürlük savaşı içindeyiz ve karanlıkların aydınlığa çıkmasının tek yolu bu bana göre.

İş arkadaşlarımıza, komşularımıza  , mahallemizdeki kadınlara çocuklara,  çocuklarımızın okulundaki insanlara ...Ulaşabileceğimiz o kadar çok insan varki!

Hediyemizi bütünle paylaşma zamanı!

Üstelik hemen şimdi!

Dün yok...

Yarın yok...

Sevgilerimle

Funda