28 Nisan 2020 Salı

Tek Başınalık ve Yalnızlık

Avustralya'da yaşayan İngiliz bir bilge dostum var.

David Adams.



Zaman zaman maili düşer mail kutuma.

Bilge sözlerini bir grup insanla paylaşır David.

Ve hep tam zamanında gelir mailleri.

Bu sabah şöyle bir mesaj geldi ondan.

''Sosyal Mesafe ve Sosyal İzolasyon kavramlarının  tartışıldığı  bu günlerde faydalı olur mu emin değilim , fakat tek başına olmak / yaşamak  ile yalnızlık  tamamen farklı kavramlardır.

Tek başına olmak / yaşamak fiziksel bir durumdur. Yalnızlık  ise duygusal tutumdur.

Birinci (tek başına olmak) biz seçersek ancak  ikinciye (yalnızlık)  dönüşür.

Yalnızlık bir tutumdur, bir durum değildir ve tutumlar değiştirilebilir.

Kendini sev.

Kendinin en iyi arkadaşı ol.

Ve yalnızlığın üstesinden gel.''

Belki de kendimizi ne  kadar sevdiğimize ya da kendimiz ile  ne kadar iyi arkadaş olduğumuza dair , yüzümüze ayna tutuyordur bu günler.

Gerçekten de anlamlı iki hedef...

Ben zaten kendimi seviyorum ve iyi arkadaşım diyorsanız da ,  daha çok sevmek ve daha çok dost olmak olabilir hedefimiz. Kendimize daha derinden açılmak. Kendimizle daha derinden temas etmek. Buluşmak!

Tüm yaşadığımız içsel dışsal zorluklara, kaygı ve korkulara rağmen...

Büyük buluşmaya hazır mısınız?

 Sevgiyle,









xxx


Günah Kavramı ve Eşcinsellik


Sosyal medyada bir yetkilinin ''Eş cinsellik günahtır '' cümlesi ve ona verilen '' Çocuk istismarı da günahtır. Bunu neden açıkça ifade etmiyorsunuz?'' şeklindeki bir yanıtı üzerine düşünmeye başladım.

Gerçek bir iletişim ve uzlaşma için ortak dil yani kavramlardan ne anladığımız konusunda mutabık olmak gerekiyor öncelikli olarak.



Ve günahın kavramı ile farklı dinlerin günah tanımını araştırdım.

Vkipedia şöyle açıklamış;

''Günâh, genellikle dinî bağlamda kullanılan bir terimdir. Tanrı'nın açıkladığı ilâhi kanunlara karşı yapılan bilinçli ihmâlkârlık veya inkâr olarak da tanımlanabilir. Günâh işleyenlere veya günâhı olanlara günahkâr denir.''

Referans noktası din ve Tanrı. Tanrı kitabında belirtip listelediği davranışlar edinimler günah  olarak tanımlanıyor.  Yani yanlış kabul görmeyen edinimler. 

Diyelim ki bundan bir kaç yüz ya da bin yıl bir din kitabında 15 günah olan davranış tanımlanmış olsun.  Peki bugünün dünyasında yaşamın içinde gündeme gelmiş olan diğer davranışlar Tanrı tarafından onaylanıyor anlamına mı  gelmelidir bu ? Yaşamın içinde sonsuz olasılık, hal vardır. Sadece listede olanlara uymamız bizi ahlaklı erdemli bir insan yapmaya yetecek midir?


Türkçe sözlük iki açıklama ile ifade etmiş günah kavramını.

1)Tanrı buyruklarına karşı olan, dince suç sayılan, öteki dünyada cezayı gerektiren iş ya da davranış.

2) Kişinin duyuncunu rahatsız eden, acımaya yol açan kötü davranış. 

Duyunç ise aşağıdaki şekilde tanımlanmış. 

1. kişinin, kendi eylemlerini ve niyetlerini töre, ahlak yönünden iyi ya da kötü bulmasını ve bununla birlikte, doğruyu ve iyiyi yapmasını sağlayan ve bu işleri kovuşturan duygu, iç evren. ( Benzer vicdan)

2. FELSEFE TERİMİ

İnsanın, ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapma yetisi, gücü, törel bilinç

Buradan görüldüğü üzere, Türkçe sözlükte günah, din ve Tanrı  referansının yanı sıra, kişinin vicdanını ve ahlaki değerlerini de referans göstermektedir. Bireyin kişisel vicdanına ve ahlaki değerlere aykırı onları rahatsız eden davranışlar olarak tanımlanabilmektedir.  

Burası çok önemli! Bireyin vicdanı ve değerlerine göre bir günah tanımı var. 

Şimdi de yabancı kaynaklara bakalım Wikipedia'ya göre günah (sin) kavramı;


''Sin is a bad act. Particularly, it is a bad act against another person(s), an animal, a spirit, or a god.
In Abrahamic religions, such as Christianity and Judaism, it is an act that goes against what God wants. It turns people away from God and true happiness. In Exodus chapter 20, Moses was given the Ten Commandments by God, explaining important sins like murder and idolatry. This is not believed by all people, and not all societies have the same idea of sin.
There is a difference between sins and prohibitions. For example, Muslims and Jews say that it is wrong to eat pork, and Hindus do not eat beef. That is for them, but for others it is not wrong to eat these things.''

Temel olarak diğer bir insana, hayvana,ruha ya da Tanrı'ya karşı yapılan kötü eylem olarak tanımlanıyor.  Bu daha geniş bir tanım getiriyor. Sadece insanlara karşı değil diğer canlılara karşı da yapılan kötü eylemler günah kavramı içine alınıyor.

İbrahim dinlerinde , Hristiyanlık ve Yahudilik gibi, Tanrı'nın isteklerine karşı eylem olarak tanımlanıyor. Yine bir liste ile karşılaşıyoruz. Yahudilik'te 10 emir verilmiştir. Ve dinden dine günah ve yasakların değişebileceği de ifade ediliyor. Hristiyanlar domuz eti yiyorken Yahudi ve Müslümanlar bunu günah olarak algılıyor. Hindular ise dana eti yemeği onaylamıyor.

Hindu dininin günah kavramına bakınca daha da bir derinleşiyor konu. Linki incelemeniz için buraya bırakıyorum. Notlarım şöyle;

Genel olarak, günah, ahlaki bir yasayı (değeri) ihlal eden vicdanı rahatsız eden herhangi bir eylem olarak tanımlanırken,  bir suç (toplumsal kanunlara göre tanımlanmış yanlış davranış) kanuni yasayı ihlal eden bir davranış olarak tanımlanıyor..  
Günah ve erdem (fazilet) kavramları Dharma/Adharma kavramları ile açıklanıyor. Tanrısal kanunlar yoktur. Nesnel objektif ve evrensel ahlaki değerler standartlar vardır.
Günahın karşısında erdem/fazilet  vardır. Zira iyilik kötülük kavramları toplumdan topluma zamanla değişebilir.

Erdem/Fazilet diğer varlıklara fayda sağlar, günah diğerlerine zarar verir.

Buradan da görüleceği üzere Hindu dininde sıralı bir liste yoktur. Referans noktası  bireyin kendisi, etik değerleridir. Davranışlarımızla ya  diğerlerine fayda sağlar yardımcı olur destek veririz ya da  onlara zarar veririz. 

Zarar vermek ise sadece fiziksel değil , duygusal ruhsal zarar vermeyi de kapsar. Fiziksel olarak şiddet görmeyip duygusal şiddet sonucu hayatı zindan olan kadınlar var yeryüzünde örneğin. Ya da iş yerinde fiziksel şiddet görmeyip adil ücret alamayan, mobbinge uğrayan , tazminat hakkı elinden alınan, mesaisi ödenmeyen çalışanlar var.

Bu noktada bir listeye takılmadan, hayvan ağaç  tüm varlıklara canlılara yönelik, onlara fiilen yapılan ya da onların yaşam alanlarına veya yaşam  haklarına yönelik zarar verici tüm eylemler GÜNAHTIR.

Hatta bir adım daha ileri götürürsek bu tanımı, bütünün yararına olmayan her edinim GÜNAHTIR. 

Cinsel Tercih Meselesi yazımda ifade ettiğim üzere, cinsel tercihin varlığından bahsetmek için iki tarafın denkliği ve karşılıklı rızası aranılmalıdır. 

Şimdi iki yetişkin eş cinsten insanın , denklik  ve karşılıklı rıza koşulları sağlanmışken, yaşadığı bir deneyim ile fiziksel duygusal ya da ruhsal birbirlerine ya da çevrelerine bir zarar verebileceklerini düşünemiyorum. Bu anlamda bu günah değildir.

Ancak 40 yaşında bir erkeğin sözde ailesinin rızası ile 9 yaşında bir kız çocuğu ile evlenmesi, elbetteki kız çocuğunda fiziksel duygusal ruhsal zarar oluşacağından GÜNAHTIR.

Ya da babanın kızına cinsel arzu edinip ile yanaşması, fiziki olsun olmasın bu duygusunu kızına hissettirmesi dahi kızın duygusal ruhsal dünyasında yıkım zarar yaratacağından GÜNAHTIR.

Ya da yoksul ailelerin çocukları okusun diye  ya da faziletli iyi insan olsun diye güven duyarak sübyan okullarına gönderdikleri çocuklarının istismar edilmesi, o çocukları fiziksel duygusal ruhsal zarara uğratacağından GÜNAHTIR. Buraya bir de şu notu düşeyim. Eş cinsel bir birey illa ki pedofil değildir. Pedofil başlı başına bir insanlık suçudur.

Ya da toplumun çoğunluğunun menfaati gözetilmeksizin ağaçların kesilmesi, derelerin kurutulması , insanların ve tüm doğadaki canlıların yaşam alanlarının yok edilmesi GÜNAHTIR:

Doğru oturalım doğru konuşalım lütfen.

Biz ne zamanki  din kitaplarında listelenen davranışların anlatılan hikayelerin  ötesine ufka  bakıp, daha büyük bir bakış açısı ile tanımlayacağız faziletli insan kavramını, işte  o zaman gerçekten çok daha  erdemli bir toplum olacağız.

Çocuklarımı yetiştirirken günah sözcüğünü kullanmamaya özen gösterdim. Onların kendi kendilerine doğruyu yanlışı ayırt edebilmelerine, bireysel vicdanları ile temas edebilmelerine olabildiğince alan açmaya çalıştım. Zira yaşam sonsuz olasılık dolu ve hep yanlarında olmayacağız. Gün gelip bir durumla karşılaştıklarında ,  kendi iç referansı ile durumu analiz edip muhakeme yapabileceği araçları onlara kazandırmaya çalıştım.

Temel prensip ise kendine ve diğerine zarar vermemek. Yani fiziksel duygusal ruhsal zarar vermemek. Diğeri dediğimiz de  tüm canlılar. Bunu içlerinde analiz edip sorgulayabilecekleri beceriler kazandırmaya çalıştım elimden geldiğince.  Buradaki asıl  amacım da vicdan yükü olmadan, özgür  bir birey olarak  yaşayabilmeleri idi bu güzelim yeryüzünde.

Geçen büyük oğlum '' Toplumun  asıl sorunu  değerlerini kaybetmesi '' dedi.

Sanırım doğru yoldayım..

Sağlıkla olun,










xxx



26 Nisan 2020 Pazar

Yeşil Devletler Zamanı

Ülkemde yeşil çığlık atıyor. Evet yanlış okumadınız.

Tüm dünya salgın ile uğraşırken, ülkemin dört bir yanında koruma alanları imara açıldı.

Yurdun her yanından ağaç katliamlarının haberleri geliyor. ÇED raporları halkın isyanına rağmen onay alıyor. Nükleer santral için de düğmeye basılmış. Tam bir ekolojik katliam başladı ülkemde.



Neden mi?

Zor gün paraları harcandığından ,  ekonomik kriz ile baş etme yöntemi olarak, koruma altındaki  alanları imara açıp para kazanma planı olabilir bunun altında.

Oysa büyük resmi görüp tam da tersini yapmamız  gereken şu zamanlarda çok büyük stratejik bir hata yapılıyor.

Hepimiz o romantik görüntülere bayıldık değil mi?  Fransa sokaklarında geyikler dolaşıyordu. Uludağ teleferik alanında bir ayının  keşife çıktığını gördük.  Mersin marinada yunuslar neşe içinde yüzüyor sıçrıyordu. Hindistan 'da tavus kuşları boş okulların gölge alanlarında uzanmış dinleniyordu. Venedik' te  bulanık sular duruldu ve yeniden balıklar görüldü.

Evet müthiş güzel görüntüler bunlar. Çok da sevindirici elbette.

Fakat bence sıkı bir tokat attı suratımıza bu görüntüler.

Neden mi?

İnsan türü istilacı bir türdür. Ben bunu okudum anladım. Ve ta en derinimizde biliyoruz bunu. Varoluşumuz ile doğaya doğanın bütünlüğüne zarar verdiğimizi biliyoruz içimizden. İstilacı türlere doğanın yanıtını da biliyoruz.

Doğa intikam alıyor diye söyleşiler yapılıyor makaleler yazılıyor.

Hayır, doğada intikam yoktur. Bu insana özgü bir duygu ve edinimdir. Kendi karanlığımızı doğaya yansıtıyoruz sadece.

Fakat doğada denge vardır. Uyum ve işbirliği vardır.

Doğada din dil ırk cinsiyet renk ayrımı yoktur. Bunlar bizim zihnimizin yarattığı ayrımlardır. İnsan her  şeyden önce bu gezegende yaşayan biyolojik türlerden biri olduğunu hatırlamalıdır. Doğa da bizi böyle okuyor, algılıyor.

Bitki  Zekası isimli bir kitap okumuştum bir kaç sene önce. Burada da yazmıştım daha detaylı. Şu bilgi çok önemli. Bir ağaca bir zararlı böcek geldiğinde ağaç o böceği yemeyi seven bir kuşa onun ilgisini çekebilecek bir koku salarak bir nevi mesaj yolluyor ve kuş ağaca gelip onu zararlı böcekten kurtarıyor. Doğanın zekası milyonlarca yıldır birlikte uyum içinde yaşamın temeli. Ve bir şekilde kendine has bir savunma mekanizması var. Biz insan türü henüz tüm sırları çözebilmiş değiliz.

İşte belki de istilacı tür olan insana çok ciddi bir uyarı idi bu salgın. Belki de bizi , bu istilacı türü doğa kendi varlığı bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak algılıyor. İlaç bulunup salgın bastırılınca sanıyor  musunuz her şey eskisi gibi olacak. Ya da bildiğimiz o eski normal hayata devam edebileceğiz.  Hayır! Başka salgınlar başka krizler gelebilir. Ta ki biz toptan yaşam tarzımızı değiştirip doğa ve onun kuralları döngüleri ile uyumlu yaşamaya başlayana kadar.

Şimdi bu noktada yeşilin yok edilmesinin nasıl da tam tersi etki yaratacağını anlatabilmişimdir umarım. Her kesilen ağaç her hapsedilen dere, her yakalanan vahşi hayvan ile kendi yok oluşumuzu hızlandırıyoruz. Mezbahalarda laboratuarlarda  işkence gören canlıları da unutmayalım.

Yabanın kendi alanında kalması gerekiyor. Onların  yaşam alanlarına  beslenme ihtiyaçlarına var  olma haklarını  tanımalı ve saygı duymalıyız.  Tüm türleri ve canlıları birey birey gibi gözetip ortak bir tür anayasası çerçevesinde haklarını tanımalıyız.  Tür Anayasası Hemen Şimdi isimli  yazdığımı  paylaşmıştım daha önce burada.

İnsan türü yok oluş tehdidi altında. Ancak ve ancak diğerini yani diğer türleri gözetirse var olmaya devam edebilecek.

Salgın ilk çıktığında İngiliz bir biyolog ne demişti hatırlayın. ''Sanki siz enfektesiniz ve diğerlerine bulaştırmayacakmış gibi yaşayın '' demişti. Yani virüs bize diğerini gözetirsen  yaşarsın mesajını verdi. Doğanın uyum içinde sürdürülebilir  varoluşunun sırrı bu. Her canlı diğerini düşünüp hep birlikte uyum içinde yaşayabiliyor. İşte virüs bize çok büyük bir mesaj ,ders verdi.

Çözümler kısmında da bir kaç düşüncemi paylaşmak istiyorum.

Bu krizden de görüldüğü üzere büyük yapıların kontrolü yönetilmesi çok zor. Daha küçük yaşam alanları yaratılmalı. Dünya şehir kentleri bile tartışıyor şu anda. Bu şekilde gezegeni paylaştığımız diğer türlere de yaşam alanı açmış olacağız. Mega metropoller kanserli hücre gibi.

Gıdaya ve mümkünse sağlıklı gıdaya ulaşım çok önemli olacak. Aynı şekilde su ihtiyacı da.

Köyden kente göç etmiş ailelere köye dönüş teşvikleri verilebilir. Tarlaları varsa ekip biçmeleri üretmeleri desteklenebilir. Ürünlerinin satın alınacağına garanti verilebilir.

Tarlası köyü olmayan ailelere aile çiftliği kurmaları için yine destek teşvik verilebilir.

Geçiş sürecinde büyük şehirlerin çevresinde tarımcılık yapan uydu köyler  oluşturulabilir. Buraya yerleşip üretim yapanlara teşvik destek verilebilir. Zaman içinde büyük şehirlerin küçülmesi planlanabilir.

Her mahallede mahalle bostanları yaratılabilir. Mahalleler ve şehir çevresindeki uydu kentler arasında  gıda tedariki konusunda protokoller yapılabilir.

Ordu devreye sokularak tüm ülkede ağaçlandırma yapılabilir. Ama bu bir seferlik değil düzenli tekrarlanan bir uygulama olacak şekilde planlanır. Hem güvenlik hem de yeşilin çoğaltılıp korunması ordunun görevi olur.

Mahkumlar serbest bırakılmasaydı, ağaçlandırma ve tarımsal üretim için çok ciddi bir insan kaynağı olabilirdi. Kendilerinin rehabilitasyonu için de son derece olumlu bir yaklaşım olurdu bu.

Karbon ayak izimizi azaltacak şekilde bir yaşam şekli oluşturulması üzerine yeniden iş tanımları  yapılmalı, tüketim alışkanlıkları gözden geçirilmeli, kanun nezdinde  yeni normlar oluşturulmalı Örneğin bir kişinin yılda en fazla üç kez uçak seyahati yapabilmesi gibi normlar. Bireyin sorumluluğuna bırakılamayacak bir durumla karşı karşıyayız. Naylon poşet nasıl kullanılmıyorsa artık bu tarz ve çok daha radikal çözümler getirilmeli.

Evet küçüleceğiz. Ekonomilerin büyüme hırsı dünyayı yedi bitirdi ve bizi bu noktaya getirdi. Ya yok olacağız ya da  küçülerek yaşamaya devam edeceğiz.  İnsan olmaz ise yeryüzünde  şirketler de şirketlerin karı da olmaz.

Bir sözüm de teknolojiye. Teknoloji eğer doğanın kurallarına uyumlu hala gelebilirse tam tersi doğaya karşı değil doğadan yana bir duruş sergileyebilir.

Özetle eski dünyanın düşünce bakış açısı ve yaşam şekilleri ile gelmekte olan varoluş mücadelesine karşı koyamayız. Yeni bir bakış açısına ve çok daha büyük resmi görme becerisine ihtiyacımız var.

Ya şimdi radikal değişiklikler yapacağız düşünce ve  yaşam biçimimizde ya da insan türü ciddi bir yok oluş sarmalının içine savrulacak.

Tüm bu yeni dünyanın tanımlanabilmesi de daha adil ve eşitlikçi bir sisteme  ihtiyacımız olduğu kesin. Mevcut sistem bizi bu noktaya getirdi. Demek ki bütün için uygun bir sistem değilmiş. Yaşadığımız kriz bir sistemsel krizdir. Kapitalizm insan türünün kendi  kurallarını  doğaya dayatmasının  adıdır. Oysa doğanın kuralları ile uyumlu yeni bir sistem tanımına ihtiyacımız var acilen.

Hem insan türü olarak diğer türleri  düşünerek, hem de insanlık olarak da diğer insanları düşünerek onların ihtiyaçlarını haklarını gözeterek hep birlikte bu gezegende yaşayabileceğiz ancak.

Diğer türleri ve diğer insanları gözeterek.

Sadece bir kaç ülkede yapılacak sistemsel  reformlar yeterli olmayacaktır. Tüm ülkelerin ortak bir düşünce bakış açısı ve davranış değişimine gitmesi gerekmektedir.

Neleri yanlış yaptığımızı nelerin ekolojik yaşama  zararlı olduğunu çok iyi biliyoruz. Hem de pek çok.

Şimdi tek tek bunlara alternatif sistemler yaşam şekilleri oluşturmalıyız.  Yeşil devletler!

Bu hayal değil kesinlikle mümkün. Ve akıl bu yolu gösteriyor.

Ve şunu da hatırlayalım. Biz olmasak da yeryüzü yaşamaya devam edecek. Bizim asıl  tür olarak yeryüzüne ve doğaya ihtiyacımız var. Yeryüzünde yaşayan türlerden biriyiz ve doğanın kuralalrına uyum tek çıkış yolumuz.

Sevgiyle,










xxxx
xxxx











25 Nisan 2020 Cumartesi

GÜNÜN SÖZÜ / WORD OF THE DAY

'' Dünyayı,bir Kum Tanesinde
Ve cenneti, Yabani bir Çiçekte görmek için
Sonsuzluğu avucunun içinde tut
Ve ölümsüzlüğü de bir saat içinde.'' William Blake
                                                                       




''To see the world in a grain of sand
And the heaven in a Wild Flower
Keep the infinity in your palm
And the immortality within an hour.''











xxxx

23 Nisan 2020 Perşembe

Yüzyıllık Eğemenlik

100. yılımız kutlu olsun...

Kendi 23 Nisan fotoğraflarımı paylaşmak isterdim buradan. Tüm çocuklar bayraklara sarılıyız ve de hilal oluşturmuşuz. Salacak sahilinde Şemsipaşa' da Atatürk Heykeli'nin önünde kutlama yapıyoruz.

Güneşli bir bahar günü.

                                                     (Fotoğrafın her türlü hakkı saklıdır)

Ve her ulusal kutlamada şiir okurdum. . Elimde mikrofon önümde çiçekler Ata'nın fotoğrafları etrafımda...

Her şeye rağmen seviyoruz bu vatanı.

Atalarımızın doğup büyüdüğü kah gülüp kah ağladığı bu vatanı.

Özgürlük savaşında istilacı emperyalistlere karşı savaşmış atalarımızın.

Adalet dağıtırken etik değerlere adalete insan onuruna  sadık kalmış atalarımızın.

Sefillik hastalık yoksulluk kol gezerken insanlara şifa olmuş umut olmuş atalarımızın.

Tarlada bağda bahçede bu vatanı besleyen atalarımızın.

Üretmiş ürettiğini paylaşmış atalarımızın.

Çoluğa çocuğa sahip çıkıp okutup iş emek tutturmuş atalarımızın.

Tüm insani hallerine rağmen dürüstlüğü adaleti vicdanı insan onurunu miras aldığım atalarımızın.

İnsanları olduğu kadar toplumları da birleştiren ortak yaşanmışlıkları. Zor günlerde dayanışması işbirliği yapması...Ve bizim hikayemiz de bolca var zor günler.

Bizim hikayemiz çok güzel ve de biz birlikte güzeliz...

Tek vücut oluşumuzu, varoluşu ,  dev bir ağaca benzetiyorum. Ulu bir ağaç!

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk , bu dev ağacı çocuklara emanet etti .

Tüm dünya çocuklarına!

Yürekten inanıyorum çocuklara ben. İçlerindeki iyiliğe güzelliğe...

Yeni dünya onların kalplerinde çoktan kuruldu bile.

Yukarıdaki fotoğrafı 2019 sonbaharında Fenerbahçe Parkı' nda çektim. Spontan bir andı. 700 yıla yakın yaşı olan bir Sakız Ağacı'nın önüne gelen bir grup minik öğrenci kendiliğinden el ele verip çember oluşturmuşlardı. 

23 Nisan'ı ve de Atamızın vizyonunu  ne de güzel anlatıyor.

İyi ki varsınız çocuklar...


Sevgiyle,












xxx

22 Nisan 2020 Çarşamba

Aşkın Felsefesi

23.12.2008 tarihli Milliyet pazar ekindeki bir söyleşide gençlerin ilişkileri ile ilgili bir tespitini paylaşmış İoanna Kuçuradi. Ülkemizin büyük değerlerinden olan Kuçuradi, dünyanın önde gelen çağdaş filozoflarından..




Söyleşiden alıntı:


''Sınıfta bazen soruyorum öğrencilerime: "Sizler niye sık sık kız arkadaşınızı, erkek arkadaşınızı değiştiriyorsunuz?"Şaşkınlık oluyor, bir şeyler söylüyorlar. Sonunda onlara, düşünme malzemesi olsun diye, şunu söylüyorum:


Siz o kişiyi, o kişi olarak sevmiyorsunuz, onunla arkadaşlık ederken bir ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. O kişiyi o kişi olarak severseniz, yani sahip olduğu etik özelliklerden dolayı severseniz, onu değiştirme ihtiyacı duymazsınız. Ama sizin bir ihtiyacınızı o anda karşılıyor diye beraberseniz, o ihtiyacı karşılamaz olunca başka biri onun yerini alır. Çünkü onu o kişidir diye sevmiyorsunuz, kendinizi seviyorsunuz."


Mesele buna dikkat çekmek, bir şeyin farkına vardırmak: egoistçe insan ilişkileri ile değerlerin yaşandığı bir ilişkinin farkını göstermek.'' 


Kendi ihtiyacımıza göre diğeri ile bağ kurmak ne kadar da bencilce gerçekten. Kendimizi seviyoruz bu ilişkide. Kendi ihtiyaçlarımızın karşılanması tek amacımız. Oysa her biri diğerinin ihtiyacını kendi ihtiyacının önüne koysa, kim bilir nasıl çiçek açar ilişkiler? Hiç birimiz masum değiliz bu konuda. Böyle öğrendik ilişkileri sevmeyi belkide. Zihnimizle egomuzla ilişki kuruyoruz çoğumuz. Kalbimizle değil.  

Shakespeare ise Othello'da '' Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup sonra bunu aşk sanıyorsunuz.'' demişti.

Bana göre hayalimizdeki ruh olarak ,  kendimizin en yüksek versiyonunu yansıtıyoruz karşımızdaki insana. Ulaşmak istediğimiz, olmak istediğimiz bir ruh, bilinç ya da  var olma hali.

Şem's in sözlerini  de hatırlarsınız.  ''Aşk seni dönüştürmüyorsa, zaten o aşk değildir.'' 


Aşk bir ruhsal dönüştürücü. Ruhsal simya!


Bu bağlamda aşka yolculuk , kendinin en iyi en yüksek versiyonuna doğru , onun arayışı ile yapılan bir yolculuk. Ya da aşkta yolculuk demeliyim yaşam yolculuğumuza.


Kendimizden daha çok insan , daha yüksek değerlere sahip , daha iyi , daha sevgide ,  daha açık , daha neşe dolu ve anda bir varlık arayışındayız bir anlamda. Kendi özümüzün arayışı aslında ve de dışarıda aradığımız içeride.  Dışarıdaki üzerinden kendimizle bağ kurma temas etme , kendini bilme arayışı aşk belkide.Yaradılışın da hikayesi böyle başlamamış mıydı ?


İşte bu noktada Kuçuradi'nin tespiti çok daha netleşiyor.


Değerlerimizin örtüşmediği insanlarla enin de sonunda hayal kırıklığı kaçınılmaz.


Belki de uzun soluklu ilişkilerin sırlarından biridir bu. Ve çatışmaların da temel nedenlerinden biri aynı zamanda. Kim bilir?


Gerçek bir ilişki için iki insanın değerlerinin örtüşmesi, hatta birbirlerine hayranlık duyması  belki de asıl olması gereken.


Hayranlık duymuyorsa kişi diğerine , zaten orada aşk da yoktur.


Değerlerin örtüşmesi yanı sıra daha çok daha iyi insan olmak için ilham verebilmeli taraflar birbirine.


O zaman saygı oluyor. Saygı olunca da sevgi serpiliyor büyüyor.


Saygının olmadığı yerde sevgi de büyümüyor. O başka bir şey oluyor.


Deneyimler bizi olgunlaştırıyor, kendi deneyimlerimize dair ne neden niçin sorularının yanıtlarını çok daha iyi anlar bilir oluyoruz zamanla.


Bir şeyler olmadı ise bugüne kadar belki de yanlış gözlüklerle yanlış yerlere baktık. 


Yeni gözlüklerle bakalım kendimize , hayatımıza ve yeni seçimler yapalım.


Sevgiyle,













xxx












18 Nisan 2020 Cumartesi

Cinsel Tercih Meselesi

Geçtiğimiz hafta hepimizin vicdanını sızlatan bir olay ve sosyal medya paylaşımları oldu.

Taciz ve tecavüz suçlusu kişilerin serbest bırakılmasından bahsediyorum. Ki incittiği taciz tecavüz ettiği kadınlar ciddi güvenlik sorunu yaşıyor şu sıra. Kadın örgütleri dikkat çekmeye çalışıyor ve koruma talep ediyor. Burada minik bir hatırlatma yapmak istedim.

Devlet bireysel suçun tarafı değildir. Hükümetler , devlet ve vatandaşlar arasındaki  karşılıklı anlaşılmış mutabık kalınmış hukuk olan , anayasanın düzgün uygulanmasından  sorumludur.  Bireysel suçlarda devletin bu ortak mutabata aykırı karar alması karşılıklı mutabakatı zedeler. Ve karşılıklı görevler sorumluluklar tartışılır hale gelir. Bu noktada bırakıyorum bu hususu. Siz düşünürsünüz üzerine.



Asıl yazımın konusuna gelirsem. Küçük yaşta çocukların evliliği konusu ile ilgili gerek resmi makamlardan gerek sosyal medya üzerinden vatandaşların paylaşımları cidden çok rahatsız etti hepimizi.

Hatta bir kişinin '' Bu toplumda cinsel tercihlerimizi özgürce yaşayamıyoruz'' şeklinde bir paylaşımı oldu.  Ve düşündüm.

Özgürlük, birey olmak, cinsel tercih gibi kavramların ne kadar yanlış anlaşılmış olduğunu düşündüm. 

Konuya etik değer yaklaşımı ile açıklık kazandırma ihtiyacı duydum.

Etik değerler kavramı tüm bireysel ve de  toplumsal değerlerin tercihlerin üstündedir. Evrenseldir.

Zaman ve mekanın üstündedir. Tüm zamanlarda tüm yerlerde geçerlidir.Bir nevi yüksek vicdanın anahtarıdır. Yol haritasıdır.

Cinsel tercih kavramına bu bakış açısı ile değinmek istiyorum.

Cinsel edinim için iki taraf gerekiyor. Ve etik değer  burada iki tarafın denkliği ve karşılıklı rızasını gerektiriyor.

Denklik kavramını , fiziksel duygusal ruhsal olarak denk olmak , benzeri yaşanmışlıklara sahip olmak şeklinde açabiliriz.

7 yaşında bir kız çocuğunun bırakın 40 ya da 50 yaşındaki erkekleri 20 yaşındaki bir erkek ile bile evlendirilmesi ve/veya erkeğin bu küçük çocuğa yönelik cinsel edinim içine girmesi pedofildir.  Tüm dünyada tüm zamanlarda yanlıştır ,suçtur.

Fiilen edinime girmese niyet etmesi düşünmesi arzu etmesi videolar izlemesi bile suçtur. Etik dışıdır.  Bunu sadece kişinin vicdanı bilebilir. Bunu ölçebilen bir sistem mekanizma yok malesef.

''Küçüğün rızası varsa'' meselesi ise inanılmaz çelişkili mide bulandırıcı bir ifade idi. 13 yaşında veya daha  küçük yaşta bir çocuğun nasıl rızası olabilir?

Rıza ve kabul kavramı bilgi deneyim sahibi bireylerin kendi  muhakemesi sonucunda vardıkları bir kararı temsil eder.

Soruyorum şimdi? Oy kullanma ehliyeti olmayan bu küçüklerin ,  nasıl olur da kendi evlilik kararını alabileceği  rıza gösterebileceği düşünülebilir? Evlilik kararı alma ehliyeti  de yok bu küçüklerin.

Buradaki hikaye küçüklerin değil ailenin rızasıdır. Bu da insanlık suçudur. Asıl bu tarz bir evliliğe onay veren aileler çocuklarını taciz ediyor. Haklarına tecavüz ediyor. Normal şartlar altınd abu ailelerin tutuklanması çocuklarının devlet korumasına alınması gerekir. Utanç içindeyim ülkemdeki bu zihniyetten dolayı.

İnsanlık  tarihinde tüm zamanlarda kendinden onlarca yaş küçüklerle evlenmiş herkes pedofildir. Etik değerler ihlal edilmiştir.

O dönemde savaşlar vardı, kız çocuklarını korumak istemişlerdi şeklinde görüşler atılabilir ortaya.

Peki soruyorum size. Evlenmek yerine neden evlat edinmediler o kız çocuklarını? Seçenek varken evliliği tercih etmiş olan herkes,  kimse kusura bakmasın, yanlış yapmıştır.

Üstelik topluma rol model olan insanların , edinimlerine davranışlarına sözlerine muazzam dikkat etmesi geriyor. Zira toplumsal bir sorumluluk taşıyor bu insanlar. Ve toplumsal olarak yapılan her yanlış onların da hanesine yazılıyor.

Özetle ,  kişinin küçük kızlarla ilişkiye girmek  istemesi  evlensin ya da evlenmesin bir cinsel tercih konusu olamaz. Bu bir insanlık suçudur. Etik değerlere aykırıdır. Denklik ve rıza unsurları yoktur.

Aynı yaşta bir kadın ve  erkeğin cinsel ilişkisinde bile yaşanacaklar iki insanın mahremidir. Sınırları iki insanın rızası kabulü belirler. Burada bile karşılıklı rıza kabul şartı aranır. Yoksa yine taciz ve tecavüz olur. Evlilik içi tecavüzler buna örnektir. Bu da insanlık suçudur. Etik dışıdır.

Hayvanlar ile ilişki konusu da benzeri temayı içerir. Denklik ve rıza yoktur yine. Ve bu da etik dışıdır.

Canımın her istediğini yaşarım bakış açısı etik değerlerle örtüşmemektedir özetle.

Gelelim otorite ve güç figürlerinin etkisine. İki taraftan biri mesleği nedeni ile karşılıklı sosyal ilişki çerçevesinde otoriteyi temsil ediyorsa, diğerinin maddi manevi iyiliği otorite sahibinin kararına bağlı ise burada da gri bir alan oluşuyor.

Buna örnek olarak  öğretmen öğrenci ilişkisi, ya da doktor hasta ilişkisi verilebilir.  Öğrenci ya da hastanın baskı altında olmadan ne kadar özgür iradesi ile ilişkiye rıza göstermiş olduğu tartışılır bir konudur. 

Toplumsal değerler de  toplumdan topluma  farklılık gösterebilmektedir. Örneğin Hindistan'da Hindu toplumda kuzenlerin evliliği ensest olarak algılanır.  Zira küçüklükten beri kardeş gibi büyümüştür o çocuklar. Bizim toplumumuzdaki bu edinim, Hindu geleneğine göre etik dışıdır.

İnsanın şunu bilmesi gerekiyor bence. Her aklımıza  gelen gerçek ve etik  olmayabilir. Ve de  her canının istediğini yapmak da özgürlük değildir.

Gerçek ilişki denklik ve karşılıklı rızası olan insanlar  arasında yaşanan ilişkidir.

Sevgiyle,











xxx



12 Nisan 2020 Pazar

Komşularımızla Sosyal Dayanışma Mümkün

Askıda ekmek uygulamasını bilirsiniz.

Bizim mahallemizdeki ekmek fırını da uyguluyor. Bir çok kişinin de destek verdiğini görüyorum bu uygulamaya.



Bu dönemde mahallemizdeki ihtiyaç sahibi komşularımıza  destek vermek için diğer esnafla da konuşup sosyal dayanışmayı arttırabilir miyiz?

Kasap, manav, market gıda temin edilen dükkanlarda askıda dayanışma başlatabiliriz diye düşünüyorum.

Mahallemizdeki bakkalın veresiye defterini de kapatılmasına destek verebiliriz. Elbette borç sahibini bilmeden  ve de kendi kimliğimizi saklayarak. İnsanların duygularını incitmeden bu süreci yönetmek çok önemli.

Her nerede yaşıyor olursak olalım ülkenin içinde bulunduğu koşullar çerçevesinde tüm illerde ilçelerde mahallelerde ciddi ekonomik zorluk çeken insanlar olduğunu biliyoruz. Salgın bu durumu daha da ağırlaştırdı.

Çok büyük rakamlar olması gerekmiyor desteğin. Karınca kararınca derler ya.

Benim mahallemdeki bakkal 200 TL borunu ödeyemediğinden dolayı bir mahalle sakinimizin hüngür hüngür ağladığını söyledi. O da çok etkilenmiş bu durumdan. Üzülmüş. Elinden geldiğince destek verdiğini ifade etti. Sanırım bize düşen esnafa destek verip onların mahalle sakinlerine desteklerini devam ettirebilmelerini sağlamak.

Evet sağlığımız çok önemli bu dönemde. Önce yaşamı destekleyen sağlığı destekleyen davranışlar içinde olmalıyız.

Diğer gözetmemiz gerekenin ise insan onuru olduğunu düşünüyorum.

Bu dönemde en yakınımızdaki komşularımızla ,onların varoluş mücadelesinde onurlarını da gözeterek yanlarında olarak dayanışmamızın  çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Bu hafta bu konuya kafa yoracağım ben.

Sağlıkla,













xxxx



İnsanı Değerli Kılan Eylemleridir

Bu cümle çağın filozoflarından İonna Kuçuradi 'ye ait. 12 Ocak 2020 tarihli Büyük Sorular isimli programda yapılan söyleşiyi dinlemenizi öneririm.

Bugünümüze ve geleceğimize ışık tutuyor.

Sevgiler,
















xxxx

9 Nisan 2020 Perşembe

Pandemi günlerinde kim olmak istiyoruz?

Doğa Derneği'nden ressam Gökçe Sümerkan'ın çalışmasını paylaşıyorum.

Benzeri bir görseli de Özcan Yüksek paylaşmıştı. ''Kahraman gibi yaşa.'' diyordu.

Bana iyi geldi...

Sahi,  bu günleri kim olarak yaşamak istiyoruz?

Sevgiyle,









xxxx

8 Nisan 2020 Çarşamba

İonna Kuçuradi'den Cesarete Dair

Ekrem İmamoğlu paylaşmıştı hesabında sevgili İonna Kuçuradi'nin bugünler için önerilerini...Hemen sizlerle paylaşmak istedim...




Cesaret  hiç bir şeyden korkmamak değil neden korkup neden korkulmayacağını bilmektir diye başlıyor konuşmasına.

Altı dakikalık bir kayıt...Kitap ve video önerileri de var .

Hem kendimiz hem çevremizdeki insanlara ışık olması dileğimle...

Her şey mümkün!


Sağlıkla olalım,







xxx





7 Nisan 2020 Salı

Coronalı Günlerde Risk Yönetimi

Mesleki olarak da paylaşımda bulunma ihtiyacı duydum içinde bulunduğumuz bu döneme dair. Özellikle küçük ve büyük Kobi işletmeleri için.

Aslen mühendislik eğitimi aldım ve otuz yıla yakın süredir risk yönetimi ve transferi (sigortalama) konusunda  uzmanlaştım ve halen hizmet sunuyorum. Sigortalamaya ben risk transferi demeyi tercih ediyorum. Sigorta, risk yönetiminin araçlarından biridir.

Makinanın minik bir parçası ya da bir civata yerinden oynarsa biliriz ki o minik parça darmadağın edebilir makinanın tamamını. Benzeri şekilde mühendis sigortacı olduğum için kobilerin küçük işletmelerin sağlıklı bir şekilde yollarına devam edebilmelerinin ekonominin tamamını nasıl etkileyebileceğini öngörebiliyorum.



Evet, bu günler geçecek ve tekrardan üretim ticaret başlayacak.İnsanlık bilim ve teknoloji anlamında çok çok daha geri iken ne büyük hastalıklarla baş etmiş. Elbette bir yol çözüm bulunacak...Buna inancım sonsuz.

Gel gelelim ticaretin nerede ise durma noktasına geldiği işletmelerin fabrikaların çoğunun durduğu bir dönemde, özellikle tüm işletmelerin kendi risklerini ve risk transfer aracı olan sigorta poliçelerini , tekrar gözden geçirmesinin öneminin altını çizmek istiyorum.

Risklerinizin neler olduğu ,bu risklerin hangilerinin ne şartlarla sigorta sektörüne transfer edilmiş olduğunun, hangi risklerinizin açıkta olduğunun  incelemesini yapmak için son derece değerli bir zaman dilimindeyiz.Ve doğru poliçelere sahip olmak her zamankinden daha önemli şu sıra.

Zira ekonomi sert dalgalı bir seyir gösterecektir ve değişen dünya ile uyumu ritmi yakalamak da belki de uzun zaman alacaktır. Eğer açıkta kalan riskleriniz var ise ya da düşündüğünüz gibi doğru poliçeler ile doğru risk transferi yapılmamış ise ve de risk gerçekleşir ise, işletmenizin varlığını sürdürmesi içinde bulunduğumuz koşullar nedeni ile her zamankinden daha  çok zor olabilir.

Bu hem yatırımcı firma sahibi olarak sizi ilgilendirdiği gibi  hem de çalışanlarınızın ekmek yediği çoluk çocuk okuttuğu iş imkanının ortadan kalkması demek olur. İşi aşı olan insan ne teröre ne de suç unsuru oluşturabilecek herhangi bir eyleme kalkışmaz. İşini yatırımını korumak işverenin firma sahibinin , insani vicdani sosyal bir sorumluluğu bana göre. Sigorta da zaten bir imece aslında. Havuza belirli bir miktar prim yatırılıyor ve o yıl başına bir şey gelen olursa oradan kayıp tazmin ediliyor.  Bizim köylerde de benzeri yardımlaşma sandıkları olduğunu öğrendim yakın zamanda.

Sigorta sektörü hep zarar eden bir sektördür. Kendi başına gelmediğinden genelde firma sahipleri prim alıp tazminat ödemiyor sigorta şirketleri diye düşünür. Pek güvenilmez nedense sigorta şirketlerine ya da sigortacılara. Oysa  sektör yıllardır zarar eder tazminat ödemelerinden. Ve asıl yönetilmesi gereken işinin uzmanı bir sigortacının seçimidir. Doğru seçim doğru sigortacıyı ve doğru sigortacı da doğru poliçeyi getirir. İnsan genelde başına gelen kötü şeylerden dışarıdakini sorumlu turma, kendi davranışının sorumluluğunu almama eğilimindedir.

Sigortacıyım dediğimizde bizi genelde kasko/trafik sigortacısı sanır çoğu kişi. Malum hala sigorta sektörünün cirosunun yarısı araç sigortalarından geliyor. Sonra bireysel sağlık, dask gibi bireysel ürünleri biliyor toplum. Ancak kurumsal risk yönetimi ve risk transferi uzmanlık gerektiren bir meslektir.

Risk yönetimi denildiğinde de genelde finansal risklerin yönetimi akla gelir. Oysa finansal riskler işletmelerin risklerinden sadece bir tanesi. Burada risk yönetimini en güzel anlatan görseli paylaşmak istiyorum.



Riskten Kaçınma
Riski Azaltmak (yönetsel kararlar)
Risk Transferi (riskinizi başkasının satın alması,sigorta)
Risk Kabul (kaçınmak, azaltmak ,
transfer mümkün değil ise risk kabul edilir ancak gerçekleşmesi halinde etkisi bilinmektedir ve alternatifler düşünülmüştür.)

İşletmelerin sigorta sektörüne transfer edilebilen başlıca riskleri şöyledir.

Yatırıma Gelebilecek fiziksel  Riskler / Ciro Kaybı Riski / Lojistik Riskler / İnsan Kaynakları Riskleri / Sorumluluk Riskleri (işveren, mesleki, ürün ,yönetici vd ) / Alacak-Tahsilat  Riskleri / Politik Şiddet / Siber Riskler...

Firma sahipleri ya da yöneticileri hepsi birer risk yöneticisidir. Kendi risklerini biz sigortacılardan daha iyi bilirler. Fakat risk transferi yani sigortacılık  konusunda da mesleki olarak donanım sahibi danışman ya da kurumlarla çalışmaları kendi menfaatlerinedir. Tüm sektörler  ve riskler konusunda bilgi deneyim sahibi çözüm üretebilen aracılar ile çalışmalarını öneririm.

İşte burada sigortalının bulunduğu sektörde ne tür risklerin bulunduğu, bu risklerin gerçekleşme frekansı ve büyüklüğü gibi sektöre özgü   bilgi ve deneyimler çok önemlidir. Ve de hangi risklerin ne şartlarda transfer edilebilirliğine dair sigorta sektörüne yönelik  bilgisi ve deneyim de çok önemlidir.  Mesleki donanımı olan bir uzman sigorta şirketlerine müşterisinin ihtiyaçları doğrultusunda en optimum çözümü yaratabilecektir. Piyasaya şekil verebilir böyle bir uzman.

Riskin sahibi,  firma sahipleri, yatırımcılar ya da finans yetkilileridir. Riskleri riskin sahibi yönetmelidir. Sizin nakliyat , montaj,inşaat risklerinizi nakliye firmanız, taşeronunuz yönetmemelidir.  Öyle olaylar yaşadık ki bu görüşümüzü destekleyen. Risklerinizi bilmek , hangi riskleri hangi şartlarda transfer etmek istediğiniz, riskin ne kadarını üzerinde tuttuğunuz (muafiyet, koasürans) gibi kararlar tamamen risk sahibinin verebileceği kararlardır. Sizin almanız gereken kararları  başkaları sizin adınıza almamalıdır.

Sigorta poliçeleri  birbirinden farklı sözleşmelerdir. Her poliçenin bir sabit bölümü ki genel şartlardır bir de firmaya işletmeye özel şartları içeren özel şartlar bölümü vardır. Doğru poliçe satın almak demek doğru özel şartları içeren poliçe dizayn etmek demektir. Burada da sigorta sektörü özelinde bilgi ve deneyim öne çıkmaktadır.

Bir diğer konu ise hizmet alınan aracılarla ilgilidir. Ülkemizde sigorta aracılığı yapma yetkisi olan başlıca kurumlar sigorta acenteleri , sigorta brokerleri ve banka şubeleridir. Sigorta acenteleri sigorta şirketinin satış kanalıdır organik bağlıdırlar. Sigorta brokerleri bağımsız kurumlar olup müşteriyi temsil ederler. Mali müşavir hukuk müşaviri gibi. Brokerler mesleki olarak müşterilerine karşı sorumludurlar. Bu nedenle kurulum aşamasında Hazine olası mesleki hatalara karşı müşterilerin yaşayabileceği zararları  karşılayabilmesi için, yüksek limitli Mesleki Sorumluluk poliçesi satın alınmasını şart koşar. Banka şubeleri de poliçe tanzim edebilir ve genelde mesleki olarak sigortacılık alanında uzman değillerdir. Sahada banka şubeleri ile çalışıldığı durumlarda,  eksik teminat, eksik sigorta, eksik sözleşme şartı gibi durumlarla karşılaştık yıllarca.

Nasıl bir ameliyat olmamız gerektiğinde doktorumuzu seçerken bazı sorular sorup bazı seçim kriterlerine sahipsek , risk yönetimimizin önemli bir aracı olan risk transferi (sigortalama) konusunda da hizmet alacağımız tarafı seçerken de belirli kriterlerimiz olmalı.

Risklerinizi kendiniz yönetin, size özel terzi usulü poliçe dizayn edebilen, sektörel bilgi ve deneyime sahip, sizin risklerinizi önceden görebilen, alternatifler sunabilen, risklerinizi takip ederek değişimine yönelik yol haritaları sunabilen aracılarla çalışın.

İçinde bulunduğumuz döneme gelirsek, bu  dönemde insan kaynakları riskleri öncelikle yönetilmesi gereken riskleri oluşturmuştur.

Umuyorum yakın zamanda yeniden işlerimizin başına döneceğiz. Elbette iş yapış şekillerimiz üretim şekillerimiz ve daha bir çok şey değişmiş olacak. Fakat temelde kendi mesleğimizi işimizi yapıyor olacağız. Ve o dönemde tüm bu değişimler olmakta iken işimizi en ince ayrıntısına kadar bilen deneyimli güvenilir insan kaynağına her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak.

Değişen iş dünyasına hızlı uyum, atıl geçen zamanın bir an önce yerine konulması, yatırımların yani makina ve diğer hassas ekipmanların bu dönemde bakımın yapılarak korunması, sistemler devreye alınırken sıkıntısız üretime geçilebilmesi ve daha bir çok nedenle firma sahiplerinin her zamankinden daha çok çalışanlarına sahip çıkması , insan kaynağını koruması gereken bir dönemdeyiz.

Bu dönemde çalışanının yanında olup, hatta onu kendi aile bireyi gibi görebilen işletmelerin üretim ve ticaret yeniden başladığında çok daha dinamik , çok daha gelişmiş ve yetkinleşmiş olarak sahaya döneceğine inanıyorum.

Şu sıralarda gerek kamu gerek özel sektörde işveren sorumluluğundan kaçınmak adına olsa gerek çalışanlara bazı belgeler imzalatıldığını duyuyoruz. Bu hem hukuken sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı gibi hem de çalışanlarınızla olan ilişkinizi zedeleyebilir. Hayat normale döndüğünde rakibe kayıp edebilirsiniz çalışanlarınızı. Çalışanlarınızın sizin her koşulda yanınızda olduğunu bilmesi hatta çoluğuna çocuğuna sahip çıkacağınızı bilmesi, bambaşka bir boyuta taşıyacaktır insan kaynağınızın performansını.

Mustafa Kemal kitabında Yılmaz Özdil' in kaleminden müthiş esin alınabilir. Askere  kuru ekmek ve hoşaf verilip  kendisine tavuk sunulunca sofrayı terk edip gitmiş bir liderdi Mustafa Kemal Atatürk.

Özetle firmaların en kritik riski, insan kaynakları riski şu sıra. Ve bu konuda uzun vadeli düşünmek firmaların orta ve uzun vadede menfaatine olacaktır.

Diğer bir önerim ise bu dönemde risk haritanızı çıkartıp, poliçelerinizi kontrol etmeniz şeklinde olacaktır. Yönetici ya da çalışanlarınızla bir toplantı yapıp onlara göre işinizi aksatacak en önemli beş riskin neler olduğunu sorabilirsiniz. Takım sinerjisi,  risk yönetiminin anahtarıdır.

Sağlıkla Olalım,











xxxx











Coronalı Günlerde Empati

Hepimiz canlı canlı betona gömüldük.

Şehirlerde yaşayanların durumu bu.

Kırsalda ya da bahçeli evlerde yaşayan dostlardan içimi titreten güzel doğa videoları alıyorum.

Hayat devam ediyor velhasıl...



Yine bahar gelmiş ülkemin dağlarına. Yabani enginarlar filiz vermiş. Göçmen kuşlar yuva yapma telaşında. Çeşit çeşit bahar çiçekleri dallarda...Yeşil kostümünü giymiş tazecik gelin olmuş doğa..Ve kırlarda kelebekler tavşanlar çeşit çeşit hayvanlar her yerde. Hatta sosyal medyadan dağ keçilerinin şehirlere indiklerini  gördük...Yunuslar kıyılarda eğleniyor. Venedik kanallarında bile balıklar görülmüş...

Balıkçılar da balık tutamıyor olsa gerek şu sıra. Müşteri yok çarşı da pazarda. Balıklar da özgürce dolanıyor  denizlerde.

İnsan dışında tüm canlılar dışarıda ve gönlünce dolanıyor besleniyor. Yaşıyor!

Ve biz insanlar içerideyiz.

Şimdi çok iyi anlıyorum hayvanat bahçesinde ya da yunus gösteri merkezlerindeki hayvanların ruh halini. Görsel de ifade edildiği üzere özgürlük ve alan ihtiyacında olan tek hayvan insan değil.

İnsan sadece doğanın bir parçası. Diğer hayvanlardan ne aşağı ne de yukarıda. Evet bizim muhakeme etme ve seçim yapma yetimiz var. Önemli farkımız bu. Fakat bu yeti diğer canlıları köle yapabileceğimiz sömürebileceğimiz ya da  eziyet edebileceğimiz anlamına gelmiyor. Kardeşçe hep birlikte kaynakları ve de alanı paylaşarak yaşayabilmeliyiz tüm canlılarla.

Bu süreç bittiğinde tüm dünyada tüm hayvanat bahçeleri yunus gösteri merkezleri ve benzerleri kapatılmalı.

Evcil/vahşi her türlü hayvanın yakalanıp satılması yasaklanmalı.

Tutsak tuttuğumuz tüm hayvanlar özgür bırakılmalı.

Sokak hayvanları da sokaklarda sefil olmamalı. Kısırlaştırılıp bakım evlerinde bakım görmeliler. Bize bağımlı olmaları hem doğal dengeyi bozuyor hem de onlara kötülük yapıyoruz.

Et ve süt endüstrisi de yeniden yapılandırmalı kendisini. Eziyet edilen sömürülen hayvanların ürünlerini tüketmek istemiyoruz. Sorun çok fazla tüketmemizde bence. Tüketimimizi çocukluğumuzdaki gibi bir seviyeye çekebilsek bu kadar vahşileşmezdi bu sektör. Hiç birimiz masum değiliz.

Ve hayvanlara yapılan her türlü işkence tecavüz ve kötü davranış kasten insana yapılmış bir davranış gibi değerlendirilip cezalandırılmalı.

Özetle tüm hayvanlarla ilişkimizi mercek altına yatırıp yeni bir ilişki şekli , uluslararası kanun düzen kurgulamalıyız acilen.

Neler olabilir hep birlikte düşünelim? Yerel yönetimlerimize hükümetlerimize ''Yeryüzü Manifestosu'' verelim. Nasıl bir dünyada nasıl bir toplumda yaşamak istediğimize dair bir manifesto...Bunun bir parçası da hayvanlarla ilgili olsun.

Daha adil daha eşit daha kardeşçe yaşanan  bir dünya için hep birlikte ...

Sağlıkla olalım,







xxxx







GÜNÜN SÖZÜ / WORD OF THE DAY

''Aydınlığı içinde taşımaya bak, işte o zaman karanlıkta bile yolunu bulabilirsin.'' William Blake

''Makesure  to carry  the light in you, than you can find your way even in the dark.''













xxxx

4 Nisan 2020 Cumartesi

Coronalı Günlerde Işığı Çoğaltmak

Bir önerim ve ricam olacak sizlerden.

Bu hafta sonu kendimizi dış dünyadan soyutlayalım.



Sosyal medya haberler gazeteler whatsup grupları...Korku endişe öfke besleniyor içimizde sürekli.

Dünya iki gün beklesin sizi.

Evet biliyorum insanın vicdanını sarsan olaylar oluyor utanç ve çaresizlik içinde kıvranıyoruz.

Fakat nasıl ki uçakta önce havayı kendimize sonra çocuğumuza veriyoruz ,aynı mantık ile, kendimizi dengelemeye ihtiyacımız var öncelikle. Sevdiklerimizin çevremizde olan insanların iyiliği için de önemli bu.

Özellikle bu hafta sonu bir nevi bir fanus içine alalım evimizi.

Olumluya odaklanmak ,neşe duygusuna tutunmak ,şükran hissetmek için bir durup,  bu alanı kendimize yaratalım.

Sanki tüm yaşam dünya bu alanmış gibi.Sonsuza kadar böyle yaşayacakmışız gibi. Buna kabul verelim içimizden. Kabullenemediğimiz durumlar şeyler bizi zorluyor acı veriyor.

Yaşama inanalım ve güvenelim. Bırakalım kontrolü. En azından bu iki gün.

Planı programı yapılacakları bir kenara bırakalım.

Evde tatil verin kendinize. Hiç bir şey yapmamanın anda kalmanın olmakta olanı izlemenin gözlemenin keyfine varın.

O kadar yoğundu ki yaşamımız. Elimizde liste oradan oraya koşturuyorduk. Yaşamın bu koşturmaya sızması yeni seçenekler olasılıklar hatta süprizler yaratabilmesine dahi alanımız yoktu.

Şimdi durun ve derin nefesler alıp verin.

''Şimdi ve buradayım'' sözcüklerini tekrarlayın sık sık bu hafta sonu içinizden.

Olumluya odaklanın.

Pencerenizden dışarı baktığımızda gördüğümüz manzara size ne hissettiriyor? Belki bir ağaç, belki minik bir çocuk balkonunda size el sallayan, belki bir kuş özgürce asfaltta dolaşan. Ya da baharın çiçekleri.

Neşeyi hissedin. Doğa neşedir.

Neşeye tutunun.

Sonra bu iki gün hayatınızda her şeye rağmen şükrettiğiniz şeylerin listesini yapın. Hatta evdeki herkes böyle bir liste yapsın ve birbirinizle paylaşın listenizi.

Şükran duygusunu hissedin.

Sevdiklerinizle sohbetler yapın. 36 derin iletişim soru listesi işe yarayabilir.

Meditasyon yapın. Dans edin ve şarkı söyleyin.

Beş duyunuzla deneyimleyin yaşamı bu hafta sonu. Şimdi ve burada olarak.

Açın varlığınızı. Derin nefesler alarak.

Titreşimlerimizi hem bireysel hem toplumsal anlamda yükseltmemiz çok önemli şu sıra.

Dingin huzurlu dengede olan o ruh halini yakalayalım.

Işığımız çoğalsın bu hafta sonu.


Sevgiyle,












xxx




GÜNÜN SÖZÜ / WORD OF THE DAY

''Yaşamak için bir nedeni  olan, her türlü nasıla dayanabilir.'' Nietzsche

''One whom has a reson to live, can withstand all sorts of way of how''















xxxxx

2 Nisan 2020 Perşembe

İstanbul'da Coronalı Günler- İkili İlişkiler



İkili ilişkilerimiz de şu sırada gözetmemiz gereken önceliklerimiz arasında.

Eşler, sevgililer hatta kardeşler, yetişkin çocuklar, ebeveynler...



Aşağıdaki sorular hiç birbirini tanımayan insanlar arasında karşılıklı sorulup sohbet ortamı yaratıldığında söylenen o ki bu iki yabancı dahi birbirine aşık oluyormuş. Bunu söyleyen New York Devlet Üniversitesi'nden Arthur Aron . Bu sorulara internette aşkın formülü dendiğini de görebilirsiniz. Asıl konu yakınlaşma. İki insanı yakınlaştırıyor bu soru listesi. İki kural var. Birincisi tüm sorular yanıtlanacak ve ikinci kural ne kadar mahrem olursa olsun dürüst olunacak!

Aşk sözcüğü çok iddialı ...Çünkü  herkesin aşk algısı farklı. Ve kendi algımıza göre yani inancımız ne ise aşka dair yaşadığımız da o oluyor sanki.

Benim için aşk bağ kurmak...Bağlı olmak...Bağımlı değil!

Diğerinin ihtiyacını kendininkinden öne koymak. Özenmek. Nazik ve ilgili olmak. Mevcudiyeti  sunmak.Diğeri ile iyi geçinmeye gönüllü olmak. Birlikte yola devam etme niyetine sahip olmak.Güvenmek. Diğerinin duygularını gözetmek.

Ve açık olmak. Kendimizi varlığımızı açmak. Saklanmamak içe kapanmamak.

Zorunlu evde olduğumuz bu dönemde yakında ya da uzakta da olsak bizim için önemli olan insanlarla yakınlaşmak birbirimizi yeni gözlerle tekrar görmek için iyi bir fırsat.

Belki önceden bu soruları paylaşırsınız. Oyun oynar gibi kahvenizi ya da bir kadeh içeceğinizi alır, günün sakin bir zamanında bir iki saat sohbet edersiniz. İster karşılıklı yüz yüze ister görüntülü telefonla...

Kim bilir belki de ilk kez gerçekten sohbet edeceksiniz? Ya da derin bir iletişim kurulacak aranızda. Tanışacaksınız!

İşte size meşhur 36 soru...

Derin İletişim / Yakınlaşma çalışması 
1. Tüm dünyadaki insanlar şeçenek olarak sunulsa, kimi akşam yemeğine davet ederdin?
2. Şöhret sahibi olmak ister miydin? Ne şekilde?
3. Telefon etmeden önce ne konuşacağını önceden prova eder misin? Niçin?
4. Senin için mükemmel bir gün nelerden oluşur?
5. En son ne zaman kendin için şarkı söyledin? Ya da başkası için? 
6. Eğer 90 yaşına kadar yaşayabilseydin ve iki şeçeneğin olsaydı, 30 yaşının bedenini mi yoksa aklınımı kalan 60 sene için seçerdin?
7. Nasıl öleceğine dair gizli bir his ya da kaygın var mı ?
8. Senin ve partnerin arasındaki ortak üç noktayı isimlendirin.
9. Yaşamında en çok kime minnettar hissediyorsun?
10. Yetiştirilişinle ilgili bir şeyi değiştirmek istesen bu ne olurdu?
11. 4 dakikada partnerinize kısaca yaşam hikayenizi mümkün olabildiğince anlatın.
12. Yarın uyandığında bir kaliten ya da yeteneğin olsa idi bu ne olsun isterdin?
13. Eğer kristal küre sana kendin ve yaşamın ile ilgili gerçeği söylese, geleceği ya da benzeri bir şeyi, neyi bilmek isterdin?
14. Çok uzun zamandır yapmayı hayal ettiğin bir şey var mı? Neden yapmadın ?
15. Hayatının en muhteşem başarısı, yeteneğin gerçekleştirdiğin şey nedir ?
16. Arkadaşlıkta en çok değer verdiğin şey nedir?
17. En değerli anın nedir?
18. En korkunç anın nedir?
19. Eğer bir yıl içinde aniden öleceğini bilsen, yaşamında  bir şey değiştirir miydin? Neden?
20. Arkadaşlık senin için ne anlam taşır?
 21. Aşk ve sevginin yaşamında nasıl bir rolü var ?
22. Partnerinizle ilgili olumlu 5 özellik paylaşın.
23. Aileniz ne kadar yakın ve sıcaktı? Çocukluğunuzda diğer insanlara göre daha mutlu olduğunuzu mu hissediyorsunuz?
24. Annen ile ilişkin hakkında kendini nasıl hissediyorsun?
25. Her biriniz 3 gerçek “BİZ” i anlatır beyanda bulunun. Örneğin  "Biz bu odadayız  ve …hissediyoruz.”
26. Bu cümleyi tamamlayın. “…….. paylaşabileceğim birinin yaşamımda olmasını dilerdim."
27. Eğer partneriniz ile yakın arkadaş olacaksanız, neyi bilmesinin önemli olduğunu onunla paylaşın.
28. Partnerinize onun ile ilgili nelerden  hoşlandığınızı söyleyin. Dürüst olun bu sefer, henüz tanıştığınız birine söyliyemiyeceğiniz şeyler söyleyin.
29. Yaşamınızda utanç duyduğunuz bir anı partnerinizle paylaşın.
30. En son birinin karşısında ne zaman ağladınız? Kendi kendinize ne zaman?
31. Partnerinize halihazırda onun hakkında hoşlandığınız bir şeyi söyleyin.
32. Şaka yapılamayacak kadar çok ciddi bir şey, nedir?
33. Hiç kimse ile iletişim kurma fırsatına sahip olamadan bu akşam ölüyor olsanız, kime ne söylememiş olmaktan ötürü pişmanlık duyarsınız? Neden halen söylemediniz?
34. Sahip olduğunuz herşeyi içeren evinizde yangın çıktığını düşünün. Sevdikleriniz ve ev hayvanlarını kurtardıktan sonra güvenli bir şekilde  tek bir şeyi daha kurtaracak zamanınız olsa, neyi kurtarırdınız? Neden?
35. Tüm ailenizin içinde kimin ölümü sizi çok rahatsız ederdi? Neden?
36. Özel bir problemi paylaşın ve partnerinizden öneri isteyin kendisi bu sorunu nasıl çözerdi ? Ayrıca, partnerinizin şeçtiğiniz problem ile ilgili duygularınıza yönelik geri bildirim yapmasını isteyin.
... birkaç alternatif ilave:
·         Eğer kısa süre sonra doğacak çocuğunuzun cinsiyet ya da görünüşünü seçme şansınız olsa bunu yapar mıydınız?
·         Ekstra zenginlikle ödüllendirileceğinizi  bilseniz,  bir yıl boyunca korkuç kabuslar görmeyi seçer miydiniz?






xxxx