29 Mart 2015 Pazar

WHİSPER / FISILTI

                                            "LISTEN THE WHISPER OF THE FOREST"


                                                    "ORMANIN FISILTISINI DİNLE"














:)

21 Mart 2015 Cumartesi

Bishnoi Yolu ve Ötesi

Geçen hafta bir iş için Antalya'da idim. İşim uzadı ve bir gece konakladım. TV kanallarını gezinirken NG Kanalında Hindistan'nın Binshoi Tarikatından bahsediliyordu.

Tarikat sözcüğü farklı çağrışımlar yaptığından ve de pek de sevmem şahsen,  Binshoi Yolu dedim kendimce yazı başlığına da.

Özetle Binshoi Hindistan'nın That çölünün batısında yaşayan sosyal bir gruba verilen isim. Bu çöl Punjap ve Pakistan'daki Sindh bölgesini kaplıyor.

Binshoilerin doğaya taptıklarından bahsediliyordu programda. Konu ilgimi çekti. Araştırdım ve paylaşıyorum sizlerle.

Bu isim bis (yirmi) ve nai (dokuz) sözcüklerinden oluşuyor. Guru Jambheshwar 'ın 29 prensibine atıfta bulunuluyor.



Guru Jambheshwar 540 sene önce ağaçları ve vahşi doğayı koruma mesajını vermiş insanlığa. Doğaya çevreye zarar vermenin kendimize zarar vermek olduğunu yıllar önce öngörmüş bir bilge.

29 öğreti iletmiş takipçilerine ve bu öğretiler sadece bio çeşitliliği korumayı hedeflemekle kalmaz ayrıca sağlıklı çevreyle barışık bir sosyal yaşama sahip toplumu/topluluğu  hedefler.

Öğretilerden 10 'u hijyen kuralları ve temel sağlıklı yaşam kurallarıdır. 7'si sağlık sosyal davranışları, 5'i Tanrı'ya ibadeti içerir. 8'i  öğreti bio çeşitliliği korumayı  ve etik/sevgi dolu hayvancılığı cesaretlendirici kurallardır. Bunlar da hayvan öldürmeyi ve ağaç kesimi yasaklayan ve tüm canlı formları korumayı hedefleyen kurallardır.

1710'da, Amrita Devi 'nin liderliğinde  363 Binshoi kadın çocuk erkek Maharajah Abhay Singh 'in yani kralın kendisine saray yaptırmak için ağaçları kesmesine engel olurken kralın adamları tarafından  öldürülmüşlerdir. Bu olay Rajasthan'ın Jodhpur bölgesinde Khejarli köyünde olmuştur. Binshoiler onları korumak için ağaçlara sarılarak ölmüşlerdir!

Nedense dejavu hissi oldu bir an!

Bu trajik olay tarihe Khejarli Massacre olarak geçmiş, ve tarihteki ilk  Chipko Hareketi eylemi olarak kayıt edilmiştir. Chipko Hareketi özetle ağaçları korumak ya da onları sevmek üzere sarılma eylemi olarak tanımlanabilir. Başka bir yazıda detaylı paylaşacağım.
  
800,000 kişilik  Bishnoi topluluğu vahşi hayvanları ve çevrelerindeki eko sistemi derinden  seven bir topluluktur. Yaşamlarını doğa ile uyumlu var olacak şekilde organize etmişler.

Aşağıdaki  resimde Binshoi kadını öksüz kalmış vahşi bir ceylanı emziriyor. Doğaya ve tüm yaşayan formlara nasıl bir sevgi ve adanmışlık içindeler. 



Binshoiler ilk ekolojik aktivistler ve de ağaç kucaklayanlar 'ın ataları!

Yeryüzünde halen sayıları az da olsa doğa ile, tüm yaşam formları , varoluş ile halen bu kadar güçlü birlik içinde bağları olan insanların yaşadığını bilmek neden ise beni çok iyi hissettirdi.

İlham verdi!

Evet çok yolumuz var toplum olarak ancak her an yeni bir an ve yeni bir başlangıç olabilir.

Hadi çıkalım bu bahar sokaklara, tarlalara, kırlara , dağlara ağaç kucaklamaya!

Kim bilir belki söyleyecek bir sözü vardır sarıldığımız ağacın bize?

Sevgiyle,





15 Mart 2015 Pazar

Çoşku İçin Haritalar

Gerçekten inanılmaz bir kitap!

Sevdiğim bir dostun önerisi ile yaşamıma girdi. Şimdiden bir çok arkadaşa da ilham oldu.

Okumaya başladığım ben ile kitabı bitiren ben aynı ben değildim. 

Kitaptaki sözcükler duygular adeta dokunuyor tüm varlığınıza.

Yazar,Gabrielle Roth, Amerikalı bir dans ustası ve müzisyen. Dansında şamanik şifa temasını kullanıyor.

Nette aşağıdaki açıklama ile sunulmuş kitap!





Ruhun bu klasik keşif yolculuğunda, uluslararası üne sahip sanatçı ve şifacı Gabrielle Roth bizi, egonun sınırlarından ruhun genişliklerine taşıyarak beden, kalp, zihin ve ruhun topraklarında bir yolculuğa çıkarır.

Coşku için Haritalar, bizi beş kutsal güçle tanıştırır: olmak, sevmek, bilmek, görmek ve iyileşmek.

Bu yolculukta, bizi ataletten coşkuya götüren ve en temel benliklerimizi harekete geçiren beş sorumluluk üstleniriz. Sonuçta Gabrielle Roth bize, hayatlarımızı sanata ve sanatımızı şifaya nasıl dönüştüreceğimizi göstermektedir.


Başlangıçta biraz içinizi sıkabilir ancak bir yerden sonra kitap sizi içine alıyor. Hatta yazarın duyguları ve yaşadıkları sanki birebir sizin duygularınız ve yaşanmışlıklarınız oluveriyor.

Sabredin ve devam edin okumaya!

İşte kitaptan bir kaç müthiş alıntı...

"İlk yaratıcı görev, benliğin gücünü yaşamak için bedeni özgürleştirmektir."

"Şifa harekettir."

"Sevgiyle sevişmek için zaman ayırmamız gerekir."

"Kalp sevmenin gücünü deneyimleyecek kadar özgür değilse,bizler duygusal anlamda engelliysek ve hislerimizi saklıyorsak tam orgazm yaşamamız mümkün değildir."

"Sevgi,doğru şekilde akan duygusal enerjidir.Anda,uygun şekilde,dürüstçe ve doğrudan doğruya ifade edilen duygulardır. Bir sevgili,büyümüş bir çocuktur."

"Bir annenin kutsal rolü bebeğinin eşsizliğine saygı duymak ve onun özdeğerini arttırmaktır."

"Bir anne yalnızca aldığı şeyleri verebilir.Çocuğuna kendini önemsemeyi,yalnızca kendini önemsediği kadar verebilir.Kadınlar kendilerine ne kadar değer verir ve kendilerini ne kadar beslerlerse, o kadar iyi anne olabilirler."

"Kendinizi sevmek ve kendinize hizmet etmek, benliğinizi takdir etmek ve onurlandırmak sizin için içgüdüsel bir şey ise annenize teşekkür edin."

"Babanız size sınır çizmeyi,kendi otorite hissinizi algılamayı,kendi kendini büyüten sonsuz izin hissini dengelemeyi öğretir."

"Toplum parçalanmış ve ruhsuz kalmışsa-çocuklarını yaralayan ebeveynlerin ve kendi çocuklarını yaralamaları kaçınılmaz olan çocukların kısırdöngüsünü oluşturan bireyler topluluğuna dönüşmüşse- o zaman erişkinliğe ulaşmak kahramanlık gerektiren bir görevdir."

"Siz ölüm döşeğindeki babanıza neler verebilirsiniz?"

"Ruhu özgür bırakmak ,benliğin,insan halimizin özgün rollerini, dansçının, şarkıcının, şairin, aktörün, şifacının rollerini yaşamaktır."

"Görmek, ayrılmayı işaret eder. Bakmak, bağlanmayı.Bakmak,gözlerledir. Görmek,tüm benlikle."

"Ego,bizi kendimize karşı böler."

Neredeyse kitabın tamamını  yazacağım!

Son bir alıntı ile burada bitiriyorum.

"Bir insanı gölgesiyle yüzleştirmek, ona kendisini kendi ışığı altında göstermektir." Carl Jung

Okuyan okumayan herkese şifa olsun!

Sevgiyle












8 Mart 2015 Pazar

Onurlu İnsan Üzerine

Geçenlerde İstanbul trafiğinde kulağım takıldı Radyo Voyage'a...Sunucu aşağıdaki dizeleri okuyordu. Etkilendim ve paylaşmak istedim...

" Onurlu insanların dokuz düşünce yetkinliği vardır; 
Baktıklarında, berrak görmeyi düşünürler.
Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.
Görünüşleri bakımından, sıcak olmayı düşünürler.
Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler.
Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler.
İşlerinde, ciddi olmayı düşünürler.
Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler.
Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler..."

 Konfüçyüs 2500 sene önce  onurlu insanın tarifini böyle yapmış.



Bir de aşağıdaki öyküyü paylaştı sunucu!

Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.

Fakat, gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.

Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış: “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler.

Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiç bir şeyi kalmamış ve memleketini terketmek zorunda kalmış.

Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.  Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış.  Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş!

Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.  Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terketip gitmişler.  Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski adil düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terkeden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler.  Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kağıt görmüşler. Kağıtta şunlar yazıyormuş:

“Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir…”

Dürüstlüğün küçük görüldüğü, anlaşılamadığı,dürüst insanların saflıkla   aptallıkla suçlandığı, kabul görmediği  ve hatta cezalandırıldığı bir ortaçağ karanlığından geçiyor sevgili ülkem...

Elbette ışığa ulaşacağız hep birlikte bir gün!

Sevgiyle