Bir süredir oturduğum semtteki OLGAART RESİM ATÖLYESİ (@olgaart_tasarim) karakalem çalışıyorum.
Geçen çarşamba günü beni çok etkileyen bir durum yaşadık atölyede.
Atölye arkadaşım ve benden kıdemli katılımcı Pınar Baki bir süredir Michelangelo'nun Davut Heykeli'nin baş kısmını çalışıyordu. Yanılmıyorsam bir ya da iki denemesi olmuştu. Kendi içine sinmediğinden yarım bırakmıştı çalışmasını.
Daha sonra tam konsantre olduğu bir zamanda aşağıdaki çalışması ortaya çıkmıştı.
Çalışmayı elime alıp baktığımda, içimde bir şey oldu...
Mesleki olarak sanat dünyasına çok uzağım ve ayrıca sanatsal yorum yapabilecek, görüş bildirebilecek hiç bir donanımım da yok. Davut Heykeli'ni de kendi gözlerimle görmedim. Ancak kitaplarda ya da internetten görmüşümdür.
Fakat işte o an sanki gerçek esere bakıyor ya da karşımda Michelangelo varmış gibi bir his sardı benliğimi. O ruh ile temas ettim sanki...
Çok şaşırdım, etkilendim ve o an zihnimdeki düşünceleri arkadaşlarımla ve Olga hocamızla paylaştım.
Herşey ama herşey insanlığın kollektif bilincinde saklı, depolanmış şekilde kayıt altında.
Pınar hanım çalışmasını yaparken, o alan ile temas etmiş ve heykeli kollektif bilinçten çekip çıkartmıştı sanki.
Belki de sanatçılar yeryüzü ile gökyüzü, bilinç ile kollektif bilinç arasında köprüdür.
Tüm duyularımıza hitap eden üretimler yapan ve bizleri RUH ile buluşturan kişiler , ''sanatçı'' ve gerçekleştirilen edinimleri ise ''sanat'' olmalı.
Bir şefin tabağından, bir heykeltraşın eserine, bir melodinin enstrümanla seslendirilmesinden, insan sesi ile bizlere ulaşan titreşimlere , estetik algımıza dokunan mimari bir üretimine kadar , hepsi ama hepsi sanatın yani ruhun kendini ifade şekilleri olsa gerek.
Ve bu alan ile temas edilerek üretilen eserler de zamana yenilmeyen, zamanla eskiyip yok olmayan eserler oluyor.
Bu deneyim içimde bir çok kapılaları açtı ve hale içimde demlenmekte.
Emin olduğum bir şey var ki;
O da sanatçıların, ruhun yeryüzünde kendini ifade etmesine aracı olan ruh elçileri olduğu...
Sevgilerimle,
xxxx