4 Nisan 2021 Pazar

Umutlu Bir Gezegen- Doğa Eksikliği Sendromu

Dün akşam Alternatif Eğitim Platformu'nun (@alternatifegitimplatformu) organize ettiği zoom söyleşisinde Doğadaki Son Çocuk kitabının yazarı Richard Louv ile bir söyleşiye katıldım. İki yüze yakın katılımcı vardı ülkenin her yerinden. Ebeveynler, öğretmenler, eğitmenler , okul sahipleri ve konuya ilgi duyanlar. Çocuklara doğaya insana duyarlı insanları gördükçe umudum artıyor benim de. Yürekten teşekkür ediyorum Alternatif Eğitim Platformu'na ortak bir hayalimizi gerçekleştirdiği için...



Kitap ile yaklaşık on yıl önce karşılaşmış ve  okuduktan sonra da düşünce ve duygularımı blogumda yazmıştım. İçimdeki o vahşi çağrıyı duymuştum! 

Çok etkileyici dönüştürücü bir söyleşi idi gerçekten. İçimdeki parçaların birleştiğini hissettim. Sezgilerimin, duygularımın, düşüncelerimin hizalandığını.

İki kitabı daha var Richard Louv'un. Vitamin N (500 öneri içeriyor çocukları doğaya çıkartmakla ilgili )  ve Our Wild Calling (hayvan insan karşılaşmalarına dair  hikayeler içeriyor) . En kısa sürede bu kitapların da dilimize  çevrilmesini diliyorum diyerek başlayayım.

Anlatılan kavramı daha iyi ifade edebilmek için bazı yerlerde İngilizce ifadelere özellikle yer verdim.


Söyleşi akışına göre aldığım notlarımı paylaşıyorum şimdi.

Salgın ile birlikte doğa açlığı arttı insanlarda. Salgın ile hem doğaya hem de birbirimize ne kadar çok ihtiyaç duyduğumuzu anladık. Out door kıyafet satın bir firmanın satış istatistikleri yetişkin kıyafetlerinde % 500 artış gözlenirken çocuk kıyafetlerinde düşüş gözlemlenmiş. Bu da çocukların mevcut durumdan  daha da az doğaya çıkabildiği bir sürecin içinden geçtiğimizin göstergesi.

Açık havada ders programlarını kurgulamak için şimdiden harekete geçmeli salgının bitmesini beklemeden.

Kent planlamacılarının yeni bina kent tasarımında halk sağlığını gözeterek doğa ile iç içe olabilecekleri alanlara daha fazla yer vermeliler.

İnsan yalnızlığı salgını (human loneliness epidemic) ile karşı karşıyız ve kötü kent tasarımları insan yalnızlığını arttırıyor.

Çekirdek aileler baskı altında ve yalnızlık derinleşiyor.  Zira artık geniş aile bireyleri ile bir ses mesafesinde yaşamıyoruz ve tek ebeveynli aileler çoğunlukta. Bu yükle baş etmek zorunda olanların sağlıkları da tehdit altında.

Doğadan koptukça yalnızlığımız artıyor ve daha da derin bir yalnızlığımız  var. Tür olarak da kendimizi yalnız hissediyoruz.  Stephan Hawkin 'in uyarısına rağmen başka gezegenlerde zeki yaşam formları arıyoruz.

Doğa içinde ise kocaman bir ailenin parçasıyız , zamanın başından beri bitkiler hayvanlar arasında bir sohbet (conversation) var  ve biz insanlar da bu iletişimin bir parçasıyız. 

Sezgisel olarak çocuklar bu sohbetin iletişimin farkındalar ve biliyorlar.  Zaman içinde bu bağı bu iletişimi unutmaları yönünde yönlendiriliyorlar.

Dünyaca ünlü Kaliforniyalı bir bilim insanın bundan elli altmış yıl önce okyanus dibinde araştırma yaparken dev (12 mil genişlik) bir ahtapot ile karşılaşmasını anlatmak istiyorum. Ahtapot kolları ile sardığında bilim insanını bir teslimiyet geliyor bilim insanına ve kolları gevşiyor aynı  şekilde ahtapotun kolları gevşiyor. Ayağı ile yere basıp fırlatıyor kendini yukarı doğru bilim insanı ve birlikte yüzeye doğru çıkarken göz göze geliyorlar. Ve o anda bir şey oluyor. Bilim insanı bunu nasıl ifade edeceğini bilemediğini ve fakat ruhani bir deneyim olduğunu (ki bir bilim insanı  olarak bu şekilde bir ifadeden utanç duyduğunu da ilave ederek) ifade etti. Richard Louv kitabında yüzlerce hayvan insan deneyimi içeren hikayelere yer verdiğinden bahsetti. Belgeseli yapılmış sanırım bu hikayenin. Adı da  ''Ahtapottan Öğrendiklerim'' .  Katılımcılardan biri chat bölümüne not düşmüştü. 

Diğer paylaşmak istediğim hikaye ise Toronto'lu  6 yaşındaki bir çocuğun hikayesi.  Bir gün annesi salona girdiğinde oğlu ile köpekleri Jack'in yerde sırt üstü yan yana yattıklarını ve oğlunun kolunu Jack'in omzuna attığını görür.  Çocuk annesine  ''Artık bir kalbim yok'' der. Annesi kalbine ne olduğunu sorduğunda da ''JBenim kalbim Jack'in içinde.'' der.  

Bu deneyim bir geçirgenlik halidir, benin senin olmadığı  bir ilişki (relationship)  alanı olarak hissedilen bir haldir.

İki insan arasındaki ilişki de benzeri dokuya sahiptir  bu bir elektriksel alan oluşturur ki  bazıları bu alana  Tanrı der. 

Kısacık bir an bile  olsa iki canlının böylesi bir temasında zaman yok olur  ya da buna benzer bir deneyim yaşanır. Buna  kalbin habitatı (habitat of the heart ) diyorum.

Bildiğimiz habitat olan fiziksel habitat dışında ikinci bir habitat  vardır. Kalbin habitatı (habitat of the heart) . Fiziksel habitat temas edip tanıdığımız koruduğumuz doğadır. İkinci habitat olan kalbin habitatında az zaman geçiririz.  Bu habitatlardan biri ortadan kalksa diğeri de ortadan kalkar.  ''Bu ikinci habitatı anlamaya korumaya ve çocuklara anlatmaya çalışmalıyız'' bence bu buluşmanın ana mesajı idi. Nitekim kalbin habitatı konusuna ebeveynlerin, eğitmenlerin eğilmelerinin önemini vurguladı konuşmanın devamında.

Veri, insanları bilgiden eyleme harekete geçirmez, insanlık tarihindeki önemli sosyal değişimlerde ilişki ve sevgi boyutu öne çıkmıştır. Fakat ilişki ve sevgi (relation and love) boyutunda iki eksik unsur bulunuyor. Bu unsurlardan biri de yaratıcı umut eksikliğidir. 

Distopik bir trans halindeyiz , umutsuzluk bağımlısına dönüştük.

Hayran olduğum bir örnekleme yaptı tam burada.

Martin Luther King '' Benim bir kabusum var.'' demedi. ''Benim bir rüyam var.'' dedi.

Gelecek dünyası denildiğinde Mad Max gibi filmlerde olduğu gibi kıyamet  senaryoları aklımıza geliyor ve bunun  aksine yaratıcı umut ile sürdürülebilir güzel bir geleceği hayal etmemiz çok önemli. 

Doğaca zengin okullar mahalleler şehirler nasıl olurdu? Çocuklarımıza karşı öncelikli görevimizin doğa ile bağlarını kurabilecekleri alan açmak ve nasıl bir dünyada yaşamak istediklerine dair olumlu güzel hayaller kurmalarına yardımcı olmamızdır. 

Buna Future Planet Hope ismini veriyor Richard Louv.  

Bizi doğadan koparan bir diğer unsur da fears of strangers yani yabancılara duyulan korkular. Malesef medya bu korkuyu besliyor. Çocuklara yönelik şiddet kaçırma gibi olayların her sokakta olduğu algısı yayılıyor topluma. Korku toplumunda yaşıyoruz. Oysa ki daha gerçekçi bir değerlendirme yapılmalı burada. Bize aktarıldığı gibi korkunç değil çevremiz.

Yerli/yerel  bilgi (indigious knowledge ) çok önemli ve eğitime dahil edilmeli. Benim buradan algım yerel bilgi derken kadim toplulukların yerli halkların doğa ile uyumlu yaşam tarzları bilgi ve donanımları şeklinde. 

Gevşek parçalar teorisine göre, parçalar ne kadar gevşek ( hareket ettirilebilen tasarlanabilen )  ise statik parçalara göre o kadar çok fazla  yaratıcı etkileşim olur.  Doğada çok fazla sayıda gevşek parça var. Bir bilgisayar oyununda sınırlı sayıda.

Salgın ile doğaya insan akını oldu ve fakat insanların doğada nasıl davranılacağı bilgisine sahip olmadıkları gözlemlendi. Her yer muazzam çöp yığınları ile doldu. Doğada nasıl davranılacağı öğretilmeli insanlara.

Elbette doğaya dokunulacak ve fakat karşılıklılık ilkesi dahilinde olmalı bu. Aldığımız kadarını vermeliyiz doğaya. Eski kabilelerde var olan bir ilkedir bu. 

Ebeveynler çocuklarını kararlı bir şekilde düzenli olarak doğaya çıkartmalı. Spor müzik etkinliklerini nasıl ajandalarına yazıyorlarsa dışarı doğa günlerini de ajandalarına kayıt etmeliler. 

Öğretmenler çocuklarla doğada doğa ile nasıl buluşacakları konusunda donanıma sahip olmaları gerekir. Eğitim fakülteleri bu konuda bir şeyler yapmalı.

Okulların yeşillendirilmesi şiddeti ve ötekileştirmeyi azaltıyor. Sosyal sermaye birikimi doğada oynayan çocuklarda daha yüksek.

Geçtiğimiz dönemde Amerika'da Orman anaokulları % 500 artmış.

Çocuğun doğada bulunma hakkı bir insan hakkıdır. Evrensel çocuk hakları beyannamesine eklenmesi üzerine çalışmalar yapılıyor.

Doğanın da var olma hakkı var. Yeni Zelanda'da bir ırmak bu hakkı elde etti kanunlar nezdinde ki ırmağın yaşama hakkı demek o alandaki tüm canlıların yaşama hakkı demek. İnsan dahil!

Ne yapmalı da çocuk doğa tek başına yapılandırılmamış zaman geçirebilmeli? Buna odaklanmalı bunun yolları bulunmalı.

Teknoloji karşıtı değilim fakat ekran karşısında geçen zaman kadar doğada zaman geçirmeli çocuklar.  Ne kadar üst teknolojiye geçersek o kadar çok doğaya ihtiyaç duyarız. Bu bir denklem bütçe işi.

Hibrid zihinli gelecek nesiller için hem doğal dünyada hem de sanal dünyada zaman geçirebilemelerine alan açılmalı. 

Sınıf içi teknoloji için harcanan kaynaklar kadar doğada geçirilecek zamanlar için de kaynak ayrılmalı.

İnsan duyularının 9-10 adet olduğu hatta 30 'a kadar çıktığı bahsediliyor. Ve bu duyular ancak doğada aktif olabiliyor.

Ekran karşısında ise sadece 2 duyusu aktif çocukların. Duyularını baskılamak için harcadığı zaman ve enerji düşündürücü. Buna daha az canlı (less alive) diyorum ve hiç bir ebeveyn çocuklarının daha az canlı olmasını istemez.

Özetlersem;

Ebeveynler ve öğretmenler  çocukların  doğa ile bağ kurmalarına ve umut dolu bir gelecek hayali kurmalarına yardımcı olabilirler ki umut dolu bir gezegene bu çabalar ile varılabilir,

Günlük hayatta bizlere düşen çocuklarımızın mümkün ise her gün doğada bir kaç saat  tek başına yapılandırılmamış zaman geçirmesi için alan açabilmek. Bu site bahçesi , mahalle parkı dahi olsa değerli.

Okul bahçelerinin acilen yeşillendirilebilir  ki salgında kapalılar böylesi bir dönüşüm için ideal zaman. Doğaya ulaşmak bile lüks oldu günümüzde. Yoksul ailelerin çocukları için doğaya ulaşım okul bahçesi ile olabilir.

Kent tasarımcılarının acil konuya müdahil olup, halk sağlığını gözeten daha yeşil tasarımlar yapılabilir.  Benim hayalim şehirlerin  içine yeşile yer açmak değil. Her yerin yeşil olup yeşilin içine doğa ile uyumlu yeni yerleşim alanları kurmak. İstanbul da betonların ağaca, yeşil alanların yerleşim yeri olduğunu bir hayal edelim.

Eğitim fakültelerinde sınıf dışı eğitim dersleri başlatılabilir. Hatta yüksek lisans ve benzeri programlar açılabilir sahada hali hazırda çalışan eğitimciler için. 

Halk eğitim merkezlerinde doğada nasıl davranılacağına dair doğa etiği dersleri verilebilir.

Umut doldu içim...Kalbin habitatını anlayıp koruyup çocuklarımızın bu ikinci habitatı hissetmelerini sağlayabildiğimiz ölçüde bitecek türsel yalnızlığımız ve de insan yalnızlığı salgını! 

Doğadaki son çocuğun sesini duydunuz mu siz de? Güçlü bir manifesto gibiydi söyleşi. Böylesi bir temas sonrası ne kendimize ne doğaya ne de ilişkilerimize bakışımız aynı kalmayacak belli ki. Çok büyük bir etkiye dönüşüme vesile oldukları için , her şeyden öte doğadaki son çocuğun sesini duydukları için @alternatifegitimplatformuna yürekten teşekkür ediyorum


Sevgiyle,






xxx




1 yorum:

  1. Mühendislik disiplini ve doĝa bir olunca ne onemli bir rehberlik ortaya çıkıyor. Seni keyifle takip ediyor, öĝreniyor, paylaşıyor ve harekete geçiyorum. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil