1 Ekim 2012 Pazartesi

Papuçlu Tavuk Sendromu

Nette bulamadım böyle bir tanım ! Belki de yeni bir tanım yaratıyoruzdur.

Kimbilir?

Efenim hikayemiz şöyle...

Geçen haftasonu Kazdağları'nda evi olan bir arkadaşıma gitmiştim.


KAZDAĞLARI

Yolda çok neşeli bir köylü kadını ile tanıştım...

Bize "meraklı tavuğunu" nasıl terbiye ettiğini anlattı bir heyecan. Gülelim mi ağlıyalım mı bilemedik?

Bu tavukcağız başını alıp alıp gidiyormuş hep. Bir türlü  kümese alışamamışmış.

Bizimki düşünmüş taşınmış ve kızının çocukluk ayakkabılarını giydirivermiş tavukcağıza...

Tavuk kümes çevresinde daha küçük adımlarla hareket edebilir olmuş ancak. Yemeğini yiyip suyunu içmiş ortalıkta dolanmış ancak eskiden olduğu gibi uçup kaçıp özgürce dolaşamamış çevrede...


BENİM MERAKLI TAVUĞUM


Bir hafta bu şekilde kalmış...

Sonra ne olmuş bilin bakalım?

Papuçları çıkarınca bizim ki aynen sanki ayağında papuçlar varmışcasına kümes çevresinde dolaşmış durmuş hep...Artık eskisi gibi uçup kaçmamış...Gezginci maceracı ruhu ölmüş!

Buna "öğrenilmiş çaresizlik" deniyor biliyorsunuz...

Bayağı ironik bir hikaye idi aslında anlattığı köylü kadının.

Düşündük sonra üstüne uzun uzun.

Neden bu hikayeyi duyduğumuzu düşündük...Yaşam bir hikaye ile kıyımıza gelmiş kapımızı çalmıştı.  Bize birşeyler anlatmaya çalışıyordu sanki. Göz kırpıyordu!

Bizler de aslında öğrenilmiş çaresizliklerimizin, başka bir deyişle aslında var olmayan sınırlarımızın içinde yaşamıyor muyuz? Koca şehirlere sıkışmış , doğadan korkan , bize verilenlere muhtaç ve razı olarak...İçtenliği insanlığı samimiyeti dürüstlüğü yakınlığı dostluğu çoktan tavan aralarına kaldırmış olarak...Gerçi tavan araları da kalmadı ya artık!

Tıpkı o papuçlu tavuk gibi kıstırılmış ve çaresiz.

İroni ise bu kıstırılmışlıktan çıkıp kendimizi dağlara denize doğaya vurduğumuzda ,  ne aç ne açık kalamıyacağımızın ve hep güvende olacağımızın unutturulmuş olması...Arzuladığımız koşullar , şeyler  ile aramızda hiç bir engelin olmaması...Zihnimizdeki sanal sınırlar engeller dışında!

İzin verdiğimiz ölçüde ve de izin verdiğimiz şekilde deneyimliyoruz yaşamı...

Hiç düşündünüz mü bu insanın doğal hali mi yoksa bu böyle mi olduruluyor? Tıpkı tavuğa yapılan gibi bu çaresizlik bize öğretiliyor olamaz mı?

Evet kesinlikle bize öğretiliyor...İnsan özünde özgür neşeli paylaşmayı bilen sevgi dolu hayalleri ortak yaratım potansiyeli olan muhteşem bir varlık aslında...Ancak ona doğası özü unuttturulmaya çalışılıyor?

Neden peki? Bunu başka bir yazımda irdeleyeceğim. Şimdilik hep birlikte düşünelim bunun nedenini?

Bir de o tavuğu belirli sınırlar içine mahkum eden ayakkabıların bizim yaşamımızdaki karşılıklarını düşünelim?

En acısı biz de inanmışız buna ve de artık bize yalan söylenmesine, kandırılmamıza gerek yok! Biz kendi kendimize yalanlar uydurmaya kendimizi kandırmaya başlamışız...

İşte böyle bir şey yaşam! Her şekilde her daim konuşuyor bizimle...

Asla ben ne oldum çok biliyorum dememeli ...

Hep uyanık bir gözlemleyici olarak deneyimleyebilmeli yaşamı.

Herşey bir ve dışarıda kimse yok!

O gün benim öğretmenim bir tavuktu !

 Kıstırılmış , çaresiz , kendini kandırmaya devam eden , kendine yalanlar dizen yanımızla yüzleşmemiz için yolumuza çıkmıştı belkide bu hikaye...Bizi bize hatırlatmak için!

Ve evet hatırladım...

Herşey ama herşey mümkün !

Herşey yolunda ve güvendeyiz...

SINIRSIZSINIZ YA DA SINIR SİZ SİNİZ DİYORDU YAŞAM O GÜN BİZE !

Sevgiyle

Not : Bu arada yazıya meraklı tavuk fotoğrafı ararken çıkan fotoğrafların hepsinin "pişmiş tavuk" olduğunu söylemeden duramıyacağım! Düşünün artık...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder