21 Ağustos 2015 Cuma

Tanrıçalar Okulu

İlknur Yüksel 'in hazırlayıp sunduğu bir eğitim idi Tanrıçalar Okulu. Geçtiğimiz bahar aylarında katıldım.



İlknur ile yaklaşık 3 yıldır tanışıyorum ve gerçekten mucizeler yaratan bir psikoterapist kendisi. Travma ve çift terapisiti . Hem İzmir 'de hem de İstanbul'da kabul ediyor danışanlarını. Facebook da da sayfası var!

Tanrıçalar Okulu içimizde altı tanrıçanın varlığından bahsediyor.  Afrodit, Hera, Artemis, Demeter, Athena ve Persephone. Herbiri birer benlik parçamız aslında. Ya da arketipler diyebiliriz. Sevgili olan ilham veren oyuncu yaratıcı  sanatçı ruh Afrodit ile,  evlilik içindeki  eş olarak Hera ile, doğa ile iletişimde olan kendine yeterli Artemis ile, çevresinde çocuklarla  şefkatli anne Demeter ile, kariyer yapan kendini gerçekleştiren mücadele eden savaşçı Athena ile, mistik güç ve sezgileri olan ve hatta gölgelerimizi kapsayan Persephone ile karşılık buluyorlar.



Tüm bu benliklerimiz yaşamımızın bazı dönemlerinde öne çıkabiliyor ya da bazılarımız için sadece birini ya da birkaçını ifade edebiliyoruz yaşamımız boyunca. Ancak  herbiri ifade edilip doyurulduğu zaman doyumlu ve mutlu bütünlenmiş bir kadın olarak hissedebiliyor kadın denen varlık kendini!

Ancak şimdi çok daha iyi anlıyorum eğitimin ana mesajını!

Nasıl mı?

Dün nerede ise tüm gün Maçka parkında bir ağacın altına serdiğim örtünün üstüne uzanıp gazetelerimi kitaplarımı okudum. Oğlum İTÜ Bilim Okuluna gidiyor ve  ben de soluğu genelde ya Maçka Parkı'nda ya da  Atatürk kitaplığında alıyorum şu sıralar.

Parkta Hürriyet ekinde yayınlanan  İzzet Çapa'nın Ayla Erduran ile söyleşini okudum. Onur ödülleri almış dünyaca tanınan ünlü keman sanatçımız Ayla Hanım ile inanılmaz samimi içten bir söyleşi yapmış İzzet Çapa. Uzun zamandır bu kadar samimi bir söyleşi okumamıştım.

1934 yılında İstanbul'da doğmuş Ayla Hanım ve 4 yaşında Karl Berger'in öğrencisi olarak kemana başlamış. İlk resitalini 10 yaşında Saray Sineması'nda vermiş. Söyleşide Ayla Hanım aşka ve aile kurmaya vakit ayıramadığından öykünüyordu. Yaşı seksenlere  gelmiş muazzam bir diva kendisi. Ve fakat eksik parçaların hüznünü hissettim sözlerinde. İçime işledi sözleri!



Şu sıralarda başka bir divanın Sophia Loren'in otobiyografisini okuyorum bir yandan. Bitmek üzere ve fakat inanın  bitsin istemiyorum kitap! Hayatın bir kadına sunabileceği tüm rolleri kabul edip elinden gelenin en iyisi yapmış bir kadın olarak çıkıyor karşımıza Sophia. Kız çocuğu, kız kardeş sevgili,eş, anne, kendi yeteneğini hayata geçirmiş kendini gerçekleştirmiş ,mistik kadın, bilge kadın,...Cap canlı , çoşkulu , neşeli, mutlu ve doyumlu bir kadın o!



Anladım ki tek bir benlik dahi yok sayılsa ve deneyimlenmese eksik kalıyor KADIN denen sanat eseri. Diva dahi olsan o canlılığı ve çoşkuyu  bütünlenmişlik duygusunu yakalayamıyorsun. Bir şey eksik oluyor işte!

Özetle  bu altı  benliğin, içimizdeki tüm tanrıçaların kabul edilmesi, ifade edilmesi ve onurlandırılması ile bütünleşebileceğini anladım.

Sonra kendi hayatıma baktım!

Hangi tanrıçayı yok saydığıma, baskılayıp hatta gizlediğime  veya yeterince ifade edemediğime.

Ve anladım!

İnanın o zaman adım atacağınız yön veya önünüzdeki  seçimleriniz daha bir belirginleşiyor gözünüzün önünde.

Sizi bilmem ama beni pek bir eğlenceli ve hareketli günler bekliyor!

Sevgilerimle,




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder