Epeyce uzun bir zamandır içimde dolanıp duran demlenen bir yazı bu.
Şimdi zamanı geldi galiba...
Özledim uzaklara gitmeyi belkide! Kendimi kaybedip yeniden bulmayı...
Hayatıma şöyle bir baktığımda genellikle derin düşünme, önemli bir karar alma, ayrılığın ya da acının yasını tutma , duygusal yüklü olma gibi yoğun duygusal & düşünsel haller içinde olduğum dönemlerde (ki tek başına bir kaç gün kendimle kalma ihtiyacı nedeni ile yola çıkmışımdır ) hep bir adaya gittiğimi fark ettim.Hatta bir nevi adaya kaçtığımı diyebilirim!
Hemen aklıma gelenler Cunda Adası (ada değil gerçi ama adında var bir adalık), Sakız Adası, Bozcaada, Gökçeada...
Ayrıca her seferinde de daha önce gitmediğim bir adaya gittiğimi fark ettim.
Neden ada diye sordum elbette kendime! Ve neden hep yeni bir ada...
Ada herkesden herşeyden uzaktadır.
Bildiğin dünyanın dışında kendine has bir dünyadır.
Ve bu yabancı benim için yeni dünyada tek başınayımdır.
Bildiğim beni yeni bir bene dönüştürmek ve yola devam etmek için oradayımdır.
Kimbilir belki de tuzlu suyun etkisi ile enerjitik olarak tamamen yalıtıyorumdur kendimi kendi dünyamdan. Bir kaç günlüğüne de olsa.
Benim inziva alanım adanın kendisi olur.
Pek kimseyle de konuşmam. Yol tarifi ve yemek siparişi dışında.
Ve kendimi kaybederim adada...
Dağıtırım duygularımı dağa denize toprağa ormana...
Yollarında yürürüm denizlerine girerim havasını solurum rüzgarını şarkılarını dinlerim tatlarını tadarım taşına toprağına dokunurum çeşmelerinden sularını içerim..
Karışırım adaya!
Bırakırım iplerini duygularımın...Bazen bir gülümseme bazen gözyaşı bazen dinginlik bazen öfke...
İndiririm tüm kalkanları...
Çırılçıplak kalırım adada ruhen soyunurum.
Bir nevi koza hali.
Kendi kendimle buluşma...Arınma!
Yeniden bakarım duygularıma kendime yaşamıma önceliklerime...Kim olduğuma ve kim olmak istediğime.
Bazen elimde resim defteri kalem bir şeyler çizittiririm, bazen şiir yazarım, bazen dans ederim ya da şarkı söylerim avazım çıktığı kadar. Bolca taş kabuk ot yaprak toplarım.
Amaçsızca bir yere varma kaygısı olmadan sürerim arabayı bilmediğim yollarda.
Her yere her şeye herkese çocuk gözlerle bakarım.
Taze gözlerle...Meraklı gözlerle...
Tanımaya anlamaya hissetmeye çalışırım adayı...
Kimbilir belki de yeni bir adaya gidince şimdi ve burada daha çok olabiliyorumdur? Daha güçlü anda kalabiliyorumdur ve bu da beni ihtiyaç duyduğum merkezime getiriyordur. Kendim ile daha derinden temas edebiliyor bağ kurabiliyorumdur.
Dağıttığım parçalarımı toplarım yeniden.
Ve ada benim parçam olur.
Ben adanın olurum.
Adanın taşının toprağının suyunun ağacının rüzgarının dağının ruhu dolaşır ruhumda. Sesi sesime tadı tadıma karışır...
Geri dönüş yoluna çıktığımda başka bir yeni beni taşımaktadır artık ayaklarım.
Daha bir kendi daha bir özgür daha bir dingin daha bir umutlu...Ve daha çok anlayış ve sevgi ile kendine açılmış.
İyi gelir insana adanın ruhu! Mutlaka deneyin derim.
Sevgiyle
Şimdi zamanı geldi galiba...
Özledim uzaklara gitmeyi belkide! Kendimi kaybedip yeniden bulmayı...
Hayatıma şöyle bir baktığımda genellikle derin düşünme, önemli bir karar alma, ayrılığın ya da acının yasını tutma , duygusal yüklü olma gibi yoğun duygusal & düşünsel haller içinde olduğum dönemlerde (ki tek başına bir kaç gün kendimle kalma ihtiyacı nedeni ile yola çıkmışımdır ) hep bir adaya gittiğimi fark ettim.Hatta bir nevi adaya kaçtığımı diyebilirim!
Hemen aklıma gelenler Cunda Adası (ada değil gerçi ama adında var bir adalık), Sakız Adası, Bozcaada, Gökçeada...
Ayrıca her seferinde de daha önce gitmediğim bir adaya gittiğimi fark ettim.
Neden ada diye sordum elbette kendime! Ve neden hep yeni bir ada...
Ada herkesden herşeyden uzaktadır.
Bildiğin dünyanın dışında kendine has bir dünyadır.
Ve bu yabancı benim için yeni dünyada tek başınayımdır.
Bildiğim beni yeni bir bene dönüştürmek ve yola devam etmek için oradayımdır.
Kimbilir belki de tuzlu suyun etkisi ile enerjitik olarak tamamen yalıtıyorumdur kendimi kendi dünyamdan. Bir kaç günlüğüne de olsa.
Benim inziva alanım adanın kendisi olur.
Pek kimseyle de konuşmam. Yol tarifi ve yemek siparişi dışında.
Dağıtırım duygularımı dağa denize toprağa ormana...
Yollarında yürürüm denizlerine girerim havasını solurum rüzgarını şarkılarını dinlerim tatlarını tadarım taşına toprağına dokunurum çeşmelerinden sularını içerim..
Karışırım adaya!
Bırakırım iplerini duygularımın...Bazen bir gülümseme bazen gözyaşı bazen dinginlik bazen öfke...
İndiririm tüm kalkanları...
Çırılçıplak kalırım adada ruhen soyunurum.
Bir nevi koza hali.
Kendi kendimle buluşma...Arınma!
Yeniden bakarım duygularıma kendime yaşamıma önceliklerime...Kim olduğuma ve kim olmak istediğime.
Bazen elimde resim defteri kalem bir şeyler çizittiririm, bazen şiir yazarım, bazen dans ederim ya da şarkı söylerim avazım çıktığı kadar. Bolca taş kabuk ot yaprak toplarım.
Amaçsızca bir yere varma kaygısı olmadan sürerim arabayı bilmediğim yollarda.
Her yere her şeye herkese çocuk gözlerle bakarım.
Taze gözlerle...Meraklı gözlerle...
Tanımaya anlamaya hissetmeye çalışırım adayı...
Kimbilir belki de yeni bir adaya gidince şimdi ve burada daha çok olabiliyorumdur? Daha güçlü anda kalabiliyorumdur ve bu da beni ihtiyaç duyduğum merkezime getiriyordur. Kendim ile daha derinden temas edebiliyor bağ kurabiliyorumdur.
Dağıttığım parçalarımı toplarım yeniden.
Ve ada benim parçam olur.
Ben adanın olurum.
Adanın taşının toprağının suyunun ağacının rüzgarının dağının ruhu dolaşır ruhumda. Sesi sesime tadı tadıma karışır...
Geri dönüş yoluna çıktığımda başka bir yeni beni taşımaktadır artık ayaklarım.
Daha bir kendi daha bir özgür daha bir dingin daha bir umutlu...Ve daha çok anlayış ve sevgi ile kendine açılmış.
İyi gelir insana adanın ruhu! Mutlaka deneyin derim.
Sevgiyle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder