24 Temmuz 2020 Cuma

İstanbul Sözleşmesi

İngiltere'de gece parkta yürüyen kadına sözlü taciz eden adama hakim 7 yıl mahkumiyet vermişti. Hakimin  bu mahkumiyetin çok olup olmadığını soran gazetecilere verdiği yanıt '' Bu ülkenin kadınlarının özgürce parkta dolaşabilmesi için.'' şeklinde idi.


                                                         (Kadın Hakları insan haklarıdır)

Kanunda hükmedilen cezanın üstünde kadından ve kadının özgürlüğünden yana taraf olmuştu hakim. Daha net ifade ile adalet ve eşitlik ilkesini gözetmişti.

Yakın zamanda bir pedofil mahkumiyet aldı İngiltere'de. Avukatı kişisel bilgilerine izinsiz ulaşılarak delil toplandığı ve bu nedenle insan haklarına aykırı şekilde veriler elde edildiği için mahkumiyetin düşmesini talep etti. Mahkeme ''Çocuk hakları ve çocuğun çıkarı insan haklarının üstündedir'' şeklinde talebi red etti.

Mahkeme çok net bir şekilde çocuktan çocuk haklarından yana taraf olmuştu. Yine adalet , toplumsal vicdan gözetilmişti öncelikli olarak.

İstanbul Sözleşmesi 'ne konu olan 6284 numaralı ''Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi'' isimli kanunu inceledim. Kanun 2012 yılında kabul edilmiş.

Fakat kanunun varlığı  uygulandığı anlamına gelmiyor.

Her geçen yıl daha çok kadın cinayeti çocuğa hayvana taciz tecavüz olayları ile sarsılıyor toplum.

Bu olaylar da adli soruşturma açıldığı için duyabildiklerimiz üstelik. Buz dağının görünen kısmı!

Suçu çok net tespit edilmiş suçluların  indirim alması, serbest bırakılması ise toplumda büyük tepki alıyor. Adalet ve toplumsal vicdan yara alıyor...

Yukarıdaki örnekler üzerinden durumu analiz edersek, malesef ülkemdeki kararların kadından çocuktan taraf olmadığını görüyoruz. Adalet, eşitlik ve toplumsal vicdan yara alıyor. Değil mevcut kanunların üstünde karar almak tam tersi mevcut kanunların dahi sağlıklı uygulanamadığını görüyoruz.

Bu üstelik bir kaç münferit olay gibi de durmuyor. Belirli bir tercih ve amaç dahilinde yürütülen sistematik bir süreç gibi duruyor.

İstanbul Sözleşmesi'ni okudum inceledim. Özetle hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadını koruyan sahip çıkan yeri gelince ona eğitim sağlık hizmeti sunma hatta isim değiştirme hizmeti bile sunma garantisi veren bir kanun. Bu kanunun olmaması demek kadınların özellikle de ekonomik özgürlüğü olmayan kadınların sığınacak bir çatısının olmaması demek. Yeni bir hayat kuramaması şiddet gördüğü yerde ölene kadar mahkum edilmesi demek.

Hem mahkeme kararları kadından çocuktan taraf kararlar almıyorken hem de İstanbul Sözleşmesi tartışılırken olmakta olan ise,  şiddet eğilimli erkeklerin daha çok cesaret bulmaları daha çok cüretkar davranışlar sergilemesi. 

Şiddetin tarafı olmaz. Ne yaşa ne mezhebe ne giyime ne politik düşünceye ne dini inanca ne medeni hala bakmaksızın kadınlar öldürülüyor bu ülkede.

Ve biz kadınlar hem kendimiz hem çocuklarımız için sokakları her geçen gün daha çok güvensiz buluyoruz.

Belki de bize hissettirmek istedikleri  duygu tam da budur.

Bu duygu üzerinden inşa edecekler korku imparatorluklarını.

Bu duyguya inat sokaklarda olmaya üretmeye anlatmaya yaşamaya devam etmeliyiz.

Toplumun aydın bireylerine düşen ise kendi yaşam alanımızda ulaşabildiğimiz  insana , kadına , çocuğa ışığımızı yaymak ve onların donanım kazanmasına destek olmak.

Dikiş bilen dikiş öğretsin genç kızlara, okuma yazma bilmeyene okuma yazma öğretelim, bahçecilik öğretelim, dil öğretelim, el sanatları, müzik , resim ne varsa heybemizde bunları çıkartma ve paylaşma zamanındayız. Kimimiz koçluk  mentorlük yapabilir gençlere..

Ne donanıma sahipsek bunun paylaşım yollarını bulmalıyız ve birbirimizle dayanışmalıyız.

Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Kendi mahallemizden semtimizden başlayalım yeter.

Biz olmayı başarmak zorundayız. 

Başka seçeneğimiz yok!









xxxx




 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder