17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kazdağı Çığlık Atıyor!

Bu slogan mücadelelerinin sembolü olarak Çanakkale Çevre Platformu’na ait…

İtiraf ediyorum sorunun bu kadar vahim olduğunun ve de ivedilikle çözüm yaratılması gerektiğinin farkında değildim daha önce.

Akademisyenlerin raporları ile yerel sivil çevre örgütlerinin çalışmalarını inceleme fırsatım oldu.

Notlarımı sizlerle paylaşıyorum.

Kaz Dagı


Biga Yarımadası ve Kazdağı Yöresi, uluslararası platformlar tarafından “Önemli Bitki Alanı ve Önemli Doğa Alanı “ olarak ilan edilmiş bir bölgedir.

Dünyada nadir 82 bitki türünün 37 tanesi bu bölgede yaşamaktadır ve de bölge “gen koruması “ altındadır. Modern tıbbın ve sentetik ilaçların bu denli gelişmesine rağmen, bugün dünya nüfusunun %80'inin bitkisel ilaçlarla tedavi olması bitkilerin dünyanın önemli ilaç kaynakları olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda Kazdağı ve yöresi tüm dünya için önemli bir “ilaç deposu” dur.

Bölge göç eden kuşların ikincil göç yoludur.

Beni en çok çarpan verilerden biri de Kazdağı ve bölgenin Alp Dağların’dan sonra dünyanın en zengin oksijen kaynağı olması. Kazdağı ve bölge yılda 375.400 T / yıl oksijen üretiyormuş ve küresel ısınmaya neden olan karbondiyoksiti ise yılda 516.380 T/yıl şeklinde emilimini sağlıyormuş. Buradaki doğal dengenin bozulmasının küresel ısınmaya etkisini varın siz düşünün artık!

Bölgede hayvancılık dahil tarım sektörü ile yılda yaklaşık 8 Milyar Dolar gelir yaratılmaktadır. Bu gelir yaratılırken ilgili sektörlerde önemli rakamlarda istihdam sağlanmaktadır. Bölge ayrıca dünyada sayılı “eko turizm” merkezlerinden biridir.

Mitoloji’de Kazdağı ‘nın adı Ida ‘dır. Homeros’a göre Ida “ Bin pınarlı,çok pınarlı, hayvanı ve bitkisi bolca olan yer” demektir. Ve “Tanrıların evidir ”

Yunanlılar Kazdağı’na Ida-Ilyeda der ve tepesinin adı da Ayda’dır. Ayda, ilahların ve ilahelerin kutsal merkezidir.

Kazdağı aynı zamanda yerel halkın da kutsal merkezidir.

Zeus ve Ganymede , Afrodit ve Achies ile ilk Güzellik Yarışması efsanelerinin sahnesidir Kazdağı!

Paris’in huzuruna çıkacak üç tanrıça Kazdağı pınarlarında yıkanmıştır.

Afrodit’in güzel seçildiği güzellik yarışması Ida Dağı’nda dır.

Bölge uygarlığın temellerinin kurulduğu Troia’nın (Troy-Truva) ev sahibidir.

Troia’lı prens Aereo, Roma Kırallığını kuran kişi olarak kabul edilir.

Efsaneye göre Truva atının ağacı iki kıtanın göknarlarının evliliğinden doğmuş endemik Kazdağı Göknarı’ndan yapılmıştır ve bize rağmen bu göknar halen Kazdağı’nda yaşamaktadır!

Aristo’nun okulu humanizmin merkezi Kazdağı’ndadır.

Doğal, kültürel ve evrensel değerlerin , efsanelerin dünyadaki önemli merkezlerinden biridir Kazdağı ve yöresi!

Şimdi gelelim karşı karşıya olduğumuz tehditlere!

Öncelikli iki önemli başlık altında toplanıyor tehditler.

İlki “altın gümüş madenciliği”…
Madencilik aktiviteleri için 2.5 Milyar ton kayaç işlenmesi ve bu işleme için 7 Milyar ton su kullanılması planlanmaktadır. Bu bölgenin tüm yer altı yer üstü suyu demektir…Bu işlemler sırasında 400.000 ton siyanür kullanılacaktır.

2.5 Milyon bölge insanın temiz su kaynağı olan ve de yüzlerce köyün beslendiği dereler ve barajlar kirlenece ktir.

Duymuşsunuzdur bu hafta Çan’daki Küçük Çay deresi “mavi” akmaya başladı ve balıklar öldü! Bu çay dolaylı olarak Marmara Denizi’ne dökülüyor .

Özetle altın aramak için milyonlarca ton su kullanılacaktır ve başta siyanür olmak üzere kurşun civa arsenik gibi ağır metallerin suyun ve toprağın kirlenmesine neden olacaktır.

Çalışmalar sırasında kansorejen olan Radon gazı atmosfere yayılacaktır.

Milyonlarca zeytin ağacı ve ormanlık alan talan edilecektir.(Çok detaylı bir analiz var bu konuda ancak buraya alamadım)

Dağın bir çok noktasında 600 m geniştilkte ve 400 m derinlikte “cehennem çukuru” olarak isimlendirilen çukurların açılması planlanmaktadır. Bölgenin arazi yapısı engebeli olduğundan yüksek erozyon riski olduğunu raporluyor akademisyenler.

Sözkonusu işletmeler makine yoğun işletmeler olup önemli bir istihdam sağlanmayacağı gibi işletmelerin ömrü 8-10 yıl gibi çok düşüktür. Oysa bölge halkının % 50 si (750.000 kişi) tarım ile uğraşmaktadır. Tarım alanlarının direkt veya indirekt zarar görmesi, yerel halkın topyekun işsiz ve aşsız kalması anlamına gelmektedir.

Bahsi geçen düşük işletme sürelerinin sonucunda toplam 20 Milyar Dolar gelir elde edilmesi planlanmaktadır. Bölgenin on yıllık gelir beklentisi sadece tarım ve hayvancılık için yaklaşık 80 Milyar dolardır ki yeni yatırımlarla bu artarak devam edecektir.

İlgili bölge 1. Derece deprem bölgesidir ve bölgede yapılacak kazı ve siyanür depolamaları , işletmeler 8-10 yıl gibi kısa süreli ömrünü tamamlasa bile yukarıdaki riskler yerel yaşamı yüzyıllarca tehdit etmeye devam edecektir.

5/6/2004 Dünya Çevre Günü’nde çıkartılan 5177 sayılı “Yeni Maden Yasası” ile ağırlıklı uluslararası ve yerel şirketlerin maden arama şirketleri ruhsat almak için başvurmuştur Bir çok maden ruhsat almış durumdadır.

İkinci tehdit ise kömür bazlı “termik santraller”dir!

Kurulu olan dahil , bölgede toplam kurulum kapasitesi 8 MW olacak yeni termik santrallerin inşası planlanmaktadır.

Yakın ve orta vadede ülke ekonomisi için sözkonusu yatırımların çok boyutlu zararlara neden olacağı ortadadır. Çevre felaketleri, işsizlik, hastalık, bölge ve ülke ekonomisinde gelir düşmesi sayılabilecek zararlardan başlıcalarıdır.

Peki halk ve STK’lar ne diyor?

Yerel ve ülke çapında halk ve tüm STK ‘lar termik santrallere ve altın madenciliğine onay vermiyor!

Uluslar arası madencilik lobisinin çevre kanunlarının zayıf olduğu 3. Dünya ülkelerini hedef almakta olduğunu söylüyorlar. Maalesef ülkemiz de bu ülkeler içinde yer alıyor!
Halkımızı ve tüm dünya kamuoyunu ülkemizdeki hukukun felç olması nedeni ile, hazırlanan ÇED raporlarına itibar etmemeleri çağrısında bulunuyorlar.

Su hava ve toprak kirliliği ile insan yaşamı dahil tüm yaşamın ve mevcut ekonominin tehdit altında olduğunu söylüyorlar.

Önceliğin sürdürülebilir kalkınma değil sürdürülebir yaşam olmasını talep ediyorlar!
Şimdi kendi görüşlerimi ve önerilerimi paylaşıyorum sizlerle.

Bölgede madencilik ve termik santral yatırımı yapacak yerli ve yabancı şirketlerin, sadece yerel kanunlar nezdinde değil uluslar arası kanunlar ( insan doğa hayvan hakları dahil) çerçevesinde gündeme gelebilecek direkt/indirekt her türlü maddi bedeni ve manevi tazminat talepleri nezdinde sorumlu tutulması gerektiğini düşünüyorum. Zira yerel halk ve tüm STK’lar bu yatırımlara HAYIR diyor.

Gündeme gelebilecek olası tüm tazminat talepleri ile ilgili hiçbir hukuki zaman aşımı sınırının tanınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Yukarıdaki her iki konunun yatırımcı şirketlere hukuki olarak bildirilmesini öneriyorum.

Şirketlerin, yatırım öncesi yaptıkları fizibilite /kar zarar raporlarının , doğal kaynak ve yaşam alanlarının uluslararası standartlarda “doğal sermaye değerlemesi “ yapılarak tekrardan hazırlanması halinde, sözkonusu yatırımların hiçte karlı yatırımlar olmayacağını düşünüyorum. Bu hesapların olası direkt/indirekt çevre kirliliği tazminatlarının da dikkate alınarak yapılması gerektiğini ve de ilgili raporların bu iki parametre dahilinde yeniden hazırlanması gerektiğini düşünüyorum.

Bölgenin ve Kazdağı’nın olası “fonksiyon kaybı” nın küresel ısınma nezdinde topyekun bir intihar eylemi olacağını düşünüyorum.

Özetle Biga Yarımadası Yöresine ve Kazdağı’na uzanan hoyrat eller sadece ülkemizin değil dünyanın geçmiş mirasına ve hepimizin geleceğine uzanmaktadır.

Sizleri Kazdağı’nın çığlığını duymaya davet ediyorum…

Yerel ve uluslar arası platformlarda açılacak imza kampanyalarına imza vermeye davet ediyorum…

Platformun sosyal medya ile Kazdağı’nın çığlığını tüm dünyaya duyurma ve uluslar arası kamuoyu yaratma çabasına destek olmaya davet ediyorum…

Diren Kazdağı-Forum Çanakkale ve Occupy Ida Mountain facebook sayfalarından mücadeleyi takip etmeye ve destek vermeye davet ediyorum…

Sizleri geçmişimize bugünümüze ve geleceğimize sahip çıkmaya davet ediyorum…

Diren Kazdağı!

Diren Dünya!

Sevgiyle,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder