7 Kasım 2020 Cumartesi

Kuşlar Uçar Balıklar Yüzer Çocuklar Oyun Oynar

 ''Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oyun oynar''  Bu söz çocuk merkezli  oyun terapisti  Garry Landreth 'ye ait.

Oyun gerçekten de çocuk için bir varoluş şekli. Ve beyni ''oyunlarla'' yapılanıyor çocukların.Sadece bir eğlence değil.

Oyun oynamayan çocukların ilerideki yıllarda bir çok yaşam becerisi özelinde yetersizlikler yaşadığı ve hatta saldırgan davranışlar sergilediği gözlemlenmiş.

Oyunların bir çok çeşidi var.  Özgür oyun olarak tanımlanan oyun, çocukların karar verme becerilerini geliştirmelerine, gruplar halinde çalışmayı öğrenmelerine, çatışmaları paylaşmalarına, çözmelerine ve kendilerini savunmalarına olanak tanır.

Oyun aynı zamanda çocuğun sesidir, nefesidir, isyanıdır.

İşte tam buna örnek bir çocukluk anımı paylaşmak istiyorum.

Yedi ya da sekiz yaşlarındaydım. Bostan içinde müstakil bir evimiz vardı. Evimize yakın bir toprak arazide de oğlanlar top oynar , hepimiz yakalamaç, elim sende gibi koşturmalı oyunlar oynardık. Toz olurdu ister istemez biraz ortalık. Bir gün oyun için araziye gittiğimizde kepçe ile arazide büyük delikler açıldığını görmüştük. Bu arazinin yakınında oturan gecekondu  sakinlerinden şüphelenilmişti. Belki tozdan belki de çocukların sesinden rahatsız olmuş olsa gerek kepçe ile arazide oyun oynamamızın kendilerince önüne geçmişlerdi.

Kim önerdi nasıl organize olduk bilmiyorum derhal organize olup bir oyun kurguladık. Hepimiz aşağı yukarı aynı yaşlardaydık. Evlerden leğen naylon poşet gibi eşyalar getirildi hemencecik. Toprak yığınlarının arkasına geçti bir kaç arkadaşımız. Biri manav biri bakkal olmuştu diye hatırlıyorum. Bizler de alışveriş için sıraya girmiştik. Bildiğiniz kuyruk olduk ''esnafın'' önünde. O yıllarda kuyruklar olurdu esnafın kapısında. Belki ondan etkilenmiştik. Velhasıl sırası gelen ''5 Kg domates istiyorum'' ya da ''2 Kg şeker istiyorum.''diyor, elindeki poşet yada leğene bakkal manavın doldurduğu toprağı alıp, koşa koşa gidip o meşhur deliklere boşaltıyordu.

Siz anladınız oyunu!

Ne kadar sürdü bilmiyorum bu oyun ama o gün batarken tüm delikler toprakla tekrar doldurulmuştu.

Ne çok eğlenmiştik üstelik. Her manav bakkal kuyruğunda yeni bir sipariş buluyorduk. Uçuk kaçık şeyler de istediğimiz oluyordu sanırım. Zira gülmekten kırıldığımızı hatırlıyorum.

Ya da gizli, muzip, isyankar, gerilla tarzı bir şeyler yaptığımızın farkındaydık ve bu müthiş enerjimizi yükseltmişti.

O gün tüm delikler toprakla kapatıldı ve arazimizi geri aldık.

Bir kaç hafta sonra çocuk parkı ilan edildi o arazi. Toprak arazi üstüne metalden ilk salıncak, kaydırak ve tahterevallimiz geldi. 

Ve şu anda halen çocuk parkı bu alan. Bir kaç sene önce doğup büyüdüğüm mahallemdeki bu parkta çocuklara yaz okulu etkinlikleri yaptım. Parkın hikayesini anlattım onlara da.

Oyun oynayarak geri almıştık oyun alanımızı. Bildiğimiz tek şey oyun oynamaktı o yıllarda. En iyi yaptığımız şeydi.

Oyunu yabana atmayın. Oyun sadece eğlence değildir çocuk için. .

Oyun politiktir. Oyun eylemdir. Oyun isyandır. Oyun nefestir. Oyun varoluştur. Oyun sestir.

Böylesi bir duruşu nasıl yapabildiğimiz üzerine çok düşünmüştüm.

Geçen yıl Green Teacher yayınlarından bir kitapta, doğada tek başına geçirilen serbest zamanın çocukta  çevreye dair etik kavramını pekiştirdiğini ve çevreye duyarlı çevre okuryazarı yetişinler olarak yetişmesinin önünü açtığını okumuştum.

Hepimiz o dönemlerde bahçelerde kendi başımıza kah bahçe ile uğraşır kah keşifler yapar oyunlar oynardık.

Bundan dolayı olsa gerek o gün çok hızlı bir şekilde organize olup, direnmiştik oyun alanımızı geri almak için. O nedenle gezegenin geleceği için, çocukların doğa ile bağının güçlü olmasını, doğada tek başına serbest zaman geçirmesini çok önemsiyorum. 

Oymasaray Parkının kuruluş hikayesi  kaybolmasın istediğimden buraya not düştüm.

Ve de tüm ebeveynlere önerim şudur ki ; ne yapın ne edin çocuklarınızın doğada tek başına serbest yapılandırılmamış (ebeveyn öğretmen katılımı olmayan oyun vs planlamadan) zaman geçirmesi için alan oluşturun. Elbette güvenliğini gözeterek. Her gün yarım saat, hafta sonları bir kaç saat ve tatillerde olabildiğince uzun zamanlar. Evinizin bahçesinde bir köşe, mahalle parkınızda ya da korulukta bir alan, deniz kıyısı ideal yerler. 

Bu arada bireysel günlüğüm ya da bireysel tarihim gibi oldu bu blog.

Hem çocuklarıma hem de yaşama küçük birer not gönderiyorum ''şimdi ve buradan''.

Şişede denize mesaj bırakmak gibi bir şey bu? Geleceğe not düşmek!

Kim bilir nerede ve ne zaman okuyacaklar bu yazımı ?

Sağlıkla kalın,





 xxx



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder