26 Mart 2020 Perşembe

İstanbul'da Coronalı Günler - Yeni Dünya

Hiç bir şey, ne biz ne dünya aynı olacak.

İster ABD'deki askeri laboratuardan sızıntı  olmuş olsun, ister Çin'deki hayvan pazarından çıkmış olsun, COVID-19 tüm bildiğimiz yaşama son verdi.



Evet ,  asıl kaynak neresi olursa olsun bu temelde vahşi kapitalizmin yarattığı bir dram.Sanırım bunda hepimiz hem fikiriz.

Daha çok güç ve para hırsının insanlığı getirdiği nokta.

Yeni bir düzen yeni bir dünya gelmek üzere. Bulunduğumuz noktada iki yolu var insanlığın gibi gözüküyor.

Ya daha otoriter faşist iktidarlara doğru yol alacak insanlık zira artık vücut  sıcaklığımızdan kimlerle görüştüğümüze kadar hakkımızda ''bizim iyiliğimiz için'' daha çok bilgiye ulaşmak istiyorlar.
Sözde bizim yararımıza çip bile takabilirler. Korku saldı toplumu nasıl olsa?  Ortam hazır daha çok gücü ele geçirmek için.  Dünya genelinde ya da çoğu ülkede gücün ve iktidarın  daha da merkezileşebilir. Bundan gerçekten korkuyorum.

Ya da geçmişten dersler alıp  yeni bir yaşam biçimi kurgulanacak. İşbirliği uyum ortaklık dayanışma adalet eşitlik üzerine. Bu doğrultuda adım atacak ülkelerin de var olacağına inanıyorum.Fakat yaşayarak öğrendik ki tek bir ülkenin iyiliği yetmiyor dünya barışı için ya da tek bir ülkede ki yanlış tüm dünyayı etkiliyor. Çözüm tüm insanlığın yeni bir seçim yapmasından geçiyor.

Bir İngiliz bilim insanı  ilk vakalar duyulmaya başlandığında çok önemli bir yönlendirme yapmıştı. Virüsten kaçmak üzere değil virüsü başkalarına bulaştırmayacakmış gibi olsun davranışlarınız demişti. Çözümün anahtarı diğerini düşünmekte. Diğerini düşünerek  ancak bu kaostan çıkabilecek insanlık. İşbirliği uyum ve dayanışma ile...Ne büyük ders!

İnsan doğa ile bağını kopardığı için betondan saraylarında kibirine yenildi. Devasa büyüklükte binalardan oluşmuş şehirlerde unuttu kim olduğunu nereye ait olduğunu nereden geldiğini. Tüm gezegenin tüm canlıların sahibi olduğuna inandı insan. Aklına gelen her düşüncenin doğru olduğunu düşündü. Milyar yıllık gezegenin zekasını dengesini ritmini yok saydı. Doğanın kendi içindeki varoluş dinamiklerini hiçe sayarak tüm canlılara ve kendi türüne de ihanet edecek  bir yaşam şekli kurdu.

Oysaki sadece doğanın işbirliği uyum dayanışma paylaşım eşitlik uyum şeklinde özetlenebilecek ilkelerini temel alarak bir yaşam kurgulasa idi , bugün bu noktada olmazdık. Beynimize yüzlerce yıldır başarı ve mutluluğun  güç ve para sahibi olmak ile ilgili olduğu kodlandı malesef. Hatta doğaya karşı savaş açtı insanlık. Onu ve onun tüm öğelerini kendince köleleştirmeye çalıştı. Dev ağaçları kesti, madenler açtı, dereleri dizginledi, ormanları yaktı, hayvanları öldürdü...Bu gezegene en çok zararı biz verdik ve vermeye devam ediyoruz.

Eğitim Kitlesel İmha Aracı isimli bir kitap okumuştum yazın. Yazar Darwin 'in kuramının güçlü olan yaşar olarak yanlış anlaşıldığını yazmıştı. Hatta aynı dönemde araştırmacı bir bilim  insanının araştırmalarında  türlerin devamlılığında işbirliği ve dayanışmanın temel aldığını , fakat zengin burjuva bir aileden geldiği için Darwin'in kuramının kapitalistler tarafından tercih edildiğini yazmıştı.

Türlerin devamlılığı kuramının güçlü olan kazanır olarak algılanması ve ayrıca dinlerin insanın yeryüzünün efendisi olarak tanımlaması bugünü yaratan olgular.

Düşünmemiz için notlar düşeceğim.

40 yıl önce nasıl bir hayatımız vardı?
Kendi bahçeli evimiz ya da mahallemizde geçiyordu zamanımız.
Mahalle okullarına gidiyor mahallemizdeki manav bakkal pazardan alışveriş yapıyorduk.
Meyve sebze bahçelerimiz vardı ve çoğu ihtiyacımızı kendimiz karşılıyorduk.
Evimizde yemek yiyorduk. Dışarıda yemek yemek dışarıdan yemek söylemek çok nadirdi. Hatta hiç yoktu. Tavuk özel bir yemekti. Muz yılbaşı akşamlarının meyvesiydi.
Giysileri ihtiyaç olunca satın alıyorduk. Genelde anneler dikiş dikerdi.
Çok az kişi tatile giderdi. Ben 23 yaşında ilk kez uçağa bindim mesela. Tatil mahallemizde sokakta parkta bahçede geçerdi arkadaşlarla. Mahalle ve okul arkadaşlarımız vardı.
Ailenin tüm fertleri birlikte çalışırdı evde. Evin boyasını biz yapardık.Eve temizlikçi gelmezdi.
Bahçe bakımını tüm ev halkı üstlenirdi.
Çoğumuzun arabası yoktu olan da kendi yıkardı bir kova su ile.

Özetle bugün bizden uyulması istenen kuralların çoğu  bizim kırk elli sene önceki yaşamımızı çağrıştırıyor bana. Size de öyle gelmiyor mu? Bunu öncelikle  içinde bulunduğumuz duruma daha kolay uyum sağlayabilmemiz için yazıyorum. Bir de aşağıda bahsedeceğim bireysel yol haritamızı çizerken yeniden hatırlamamız için.

İnsanlık şunu anlamalı. Bildiğimiz anlamdaki dünya düzeni bizim hatta gezegenin sonunu getirecek. Titanik' te şezlong kavgası yapıyoruz.

Adil eşitlikçi işbirliğine dayalı bir dünyayı yaratmamız tek şansımız.

Başka bir yol yok bizim için.

Bu belayı da atlattıktan sonra da başka salgınlar felaketler gelecektir.

Gözlemlememiz gereken ise ağaç ve orman ilişkisidir. Bu dinamiği iyi analiz edip kendi toplumsal yaşam modellerimizi kurgulayabiliriz.

Anahtar topluluğun en yüksek iyiliğine yönelik hareket edebilmek karar alabilme becerisi bana göre.

İnsanlığın bu potansiyeli ve becerisi olduğuna inanıyorum.

İnsan yeniden doğa ile bağını, uyumunu ve işbirliğini tesis etmek zorundadır. Burada da tek tek birey olarak bize alışkanlıklarımızı değiştirmek düşüyor.

Bu evde izole olduğumuz günlerde kendimizle sohbet edip bütünün en yüksek iyiliği için eski yaşantımızdan nelerden vazgeçebiliriz diye düşünmek için bol zamanımız olacak.

İşte bir kaç soru...

Minimal bir yaşam nasıl mümkün olabilir? Neleri nasıl azaltabilirim hayatımda?

Mutluluk gerçekten nelere sahip olduğumla mı (yani dışarıdaki şeyler)   yoksa ne hissettiğim (içsel duygu durumumuz) ile mi ilgili?

Hangi alışkanlıklarım bütünün iyiliğini tehdit ediyor ve bunları nasıl değiştirebilirim?

Bütünün iyiliği için hangi yeni alışkanlıkları kazanabilirim?

Bilgi ve donanımımı armağan ekonomisi dahilinde nasıl bütünün yararına açabilirim?

Karşılıksız vererek iyiliği işbirliğini dayanışmayı nasıl destekleyebilirim? Neler var hazinemde verebilecek?

Varlığımı ne kadar açabiliyoruz? Rahat nefes alıp verebiliyor muyum?

Şu anda evde sevdiklerimizle nasıl vakit geçiriyorum?

Ne kadar açık bir kalp ile sevebiliyorum?

Kendime ve diğerlerine yeterince nazik ve sevecen miyim?

Yola ilk çıktığımda ne yapmak istiyordum hayallerim ne idi ve şimdi nerede duruyorum yaşamımda?

Dünyada acı çeken aç yalnız yoksul insanlar için ben ne yapabilirim?

Bireysel devrimimi yapmaya hazır mıyım?

Uzağa gitmeye gerek yok kendi mahallemizden ilçemizden şehrimizden başlayabiliriz.

Şu bir gerçek. İktidar sahipleri bizim için bir şey yapmayacak. Çıkar çatışmamız var zira.

Biz , bizim için bir şeyler yapmalıyız.

Kelebek etkisini hatırlayalım. Bunun karşısında hiç bir iktidar duramaz.

Sağlıcakla olun,












xxxx
























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder