21 Şubat 2021 Pazar

YENİ İNSANLAR YENİ TARİFLER - İngiltere ile Buluşma

 

İlk  İngiltere Maceram

İlk yurtdışı seyahatimdi. Uçakta masayı kontrol edemeyip üzerime çay dökmüştüm. 1990 yılı Eylül ayı idi. İngilizce eğitimimi daha üst bir seviyeye çıkartmak ve yaşamın içinde, yabancı dilimi pratik etmek amacındaydım. Yaklaşık dört ay kursa gidip ve de çeşitli işlerde çalıştım. İşler dediğim de Camden Town ‘da sokakta kilim sattım. American Burger isimli bir burgercide kasiyer olarak çalıştım. Ve oldukça yaşlı varlıklı bir kadına destek verdim, ilgilendim.  Hatta Malezya’lı bir ailenin küçük oğlunu okuldan alıp eve getirmek şeklinde bir işim dahi oldu. Beş Pound  alıyordum günlük. Bakmayın iyi paraydı bu. Nerede ise iki öğün yemek parası idi o zamanlar. Harika bir kadın idi  Mrs. Singh. Bana destek olmak için yarattığını düşünüyorum bu okuldan oğlunu alma işini. ‘’Her zaman soframda  senin için bir tabak var.’’ derdi. Muhteşem baharatlı sebzeler tavuklar yapardı. Sade haşlanmış pirinç yanında servis ederdi bu lezzet şölenlerini. Sanırım ilk Uzakdoğu/Hint  baharatları ile tanışmam bu şekilde oldu. Pek sevdim bu lezzetleri . Bu lezzetleri sevecenlik ilgi ve şefkatle kodladım sanırım kendime. Belki de ondandır bu lezzetleri tekrar tekrar farklı formlarda yaşamıma alışım.

İşte  İngiltere ile ilk buluşmamızda derlediğim lezzetler…

 




 Fish & Chips ile Tanışma

Bilirsiniz belki eskiden gazete kağıdında verilirdi kızarmış mezgit ve patates kızartması . Özelliği üzerine sirke serpilmesindeydi. Çok ucuz ve lezzetli bir gıda idi. Çok severdim bu lezzeti. O zamandan beri zaman zaman sirke serperim patates kızartmalarıma. Ve en son ziyaretim 2016 yılında oldu sevgili Londra’ma. Artık gazete kağıdında verilmiyor fish  & chips. Malum mürekkep olayı. Düz beyaz kağıtlarda da olsa benzeri lezzetleri tatmak beni ta o yıllara götürdü. Belki de tekrar tekrar aynı yerlere aynı insanlara dönüşümüz o zamanki benlik parçalarımızla konuşmak buluşmak içindir?

Evet, dünya lezzetlerine açılışım ,Çin, Hint, Thai mutfaklarını deneyimlemem Londra’da oldu diyebilirim...

 

Londra’lı Biber Dolma

Ve en keyifli hikayelerimden biri de kilim sattığım köşenin karşısındaki Elephant Head isimli bir pub ile ilgilidir. Türk patronlarımın arkadaşı idi pub  sahibi. İrlandalı bir girişimdi idi ve o da kendini gurbette hissettiğinden benim patronlarımla özel bir dostlukları vardı. O bölgede de bir çok Türk çalışıyordu dükkanlarda.

Ve home sick olup evi çok özlediğim bir gün patronum Cuma günleri pub da etli biber dolması çıktığını söyledi. Yanında bol patates kızartması ile . French Fries derler ya.  Bira dahil toplam iki buçuk pound idi koca tabak yemek. Nasıl sevindim anlatamam size? Meğer benim patronlar öğretmiş. Her Cuma şenlik gibi idi. Kim bilir belki bu nedenledir etli biber dolmaya olan düşkünlüğüm? Yalnızlığımı paylaştığım gurbet hasretini dindirdiğimim bir lezzet.

Çok şaşırdığımı hatırlıyorum tek muz ya da bir salkım üzüm şeklindeki  alışverişlere. Bostanlı bir evde büyümüş biri olarak düşünebiliyor musunuz şaşkınlığımı? Ne çok taze ve bol sebze meyvemiz olduğunu düşünerek şükrettiğimi hatırlıyorum o zamanlar.

Aslında o dönemlerde İngiltere’ye yerleşme arzusu ile gitmiştim. Tekrar dönme niyetim yoktu. Fakat Körfez Savaşı,  Londra’daki işleri de etkilemişti. Kursum bitmiş elimdeki para da çalışmama rağmen suyunu çekmişti. Son yüz Pound ile eve dönüş bileti aldığımı hatırlıyorum. Ve size bir sır vereyim mi? Fırından taze çıkmış beyaz ekmek içine beyaz peynir domates sandviçi lezzetini çok ama çok özlemiştim. Bu sandviç hazırlayıp yediğimde o özlem duygusunu hatırlıyorum yine. Onsuz bir yaşam düşünülemezdi benim için. Hele bir de Kızkulesi’ne karşı o sandviçi yediğinizi düşünürseniz.

Ve fakat  hayat bana güzel süprizler hazırlamakla meşgulmüş meğer o sıralar. Meğer İngiltere bana gelmek üzereymiş…Hayatın kendine göre müthiş bir örüntüsü döngüsü var. Hiçbir şey tesadüf değil ve mutlaka iyiliğimize yönelik bir nedeni var. Bazen resmin tamamını göremiyoruz sadece.

 

Neşeli Kuru Fasulyeler

Evet herkes bilir pastırmalı kuru fasulye  yemeğini. Biliyorum ne var bunda diyeceksiniz. Fakat ne diyebilirim ki  yirmili yaşlarımın ortasına kadar hiç tatmamıştım bu lezzeti. O nedenle anılarımda özel bir yeri var bu lezzetin. İlkler hep özeldir ya.

Kurumsal hayattaki ilk yöneticim Mahmut Bey şirket çalışanlarını evine davet etmişti bir akşam yemeğe. Benim için bir ilkti bu da. Arkadaşlarımın dışında bir  iş arkadaşımın ve bu durumda da müdürümün evine yemeğe davetli olmak. Çok hoş bir akşam olduğunu ve herkesin neşeli kahkahalarını hatırlıyorum. Özellikle de Mahmut Bey’in kahkahalarını…Şaka yapmayı pek sever Mahmut Bey  ve hala bazı şakaları aklıma geldikçe gülümserim. 

Kabataş sahilde minik bir evi vardı Mahmut Bey’in. Neşeli paylaşımcı çok çalışkan donanımlı disiplinli  biridir. Mesleğimi sevmem ve başarı ile yoluma devam etmemde çok emeği ve desteği olmuştur. 

Ve sıra pastırmalı kuru fasulyede! İnanır mısınız hala tadı damağımda. Koyu kıvamlı yoğun pastırma tadı vardı yemeğin. Sıcaklığı da ayrıca lezzeti destekliyordu. Turşularda hiç daha önce tatmadığım bir lezzette idi. Hayatıma dokunmuş lezzet anlarından biri olarak burada yerini aldı pastırmalı kuru fasulye. Bu kitabı yazma kararı verip hemen her gün bir insanı yeri ya da lezzeti yazmaya başladığımda unutmuş olduğum bir çok lezzet anı tek tek su yüzüne çıktı zihnimde.

 Hoşuma gitti bu güzel anılarla yeniden temas etmek. Ne demiştik yiyecekler anılardır. Anılarımız da duygularımızın saklandığı hazinelerimiz.

Yollarımız nasıl mı kesişmişti Mahmut Bey ile ? İngiltere dönüşü hiç de öyle iş arayışına girmemişken  bir arkadaşımın arkadaşı çalıştığı   İngiliz sigorta şirketi olan Commercial Union Sigorta’da   Risk Yönetim departmanına mühendis arandığını iletmişti. Ben de gayet rahat bir eda ile kafamda Londra’dan aldığım siyah havalı şapkam ve mini siyah eteğimle gitmiştim iş görüşmesine. Elbette öncesinde arayıp ofisi kendim ile ilgili bilgi paylaşmıştım ‘’Dört ay İngiltere’de dil eğitimi aldım makine mühendisiyim.’’ şeklinde. Hemen görüşmeye çağrılmıştım. Meğer dört yıl Londra ’da yaşamış mühendis olarak not almış görüştüğüm kişi. Elbette hemen düzelttim bu hatayı ve  karşılıklı üç görüşme sonrası işe kabul edildim. Yazılı CV ’lerin aslında çok da bir şey ifade etmediğine yüz yüze insanlarla görüşmenin çok daha  önemli olduğuna inanmışımdır hep.

Çok sonraları anladım ki hayat ufak dokunuşlarla bizi bir yerlere yönlendiriyor. Ve bu kesinlikle bizim en yüksek iyiliğimiz için doğru bir yönlendirme oluyor. Çok sevdim mesleğimi gerçekten. İyi ki yanlış not almış o çalışanı firmanın. Kim bilir belki de çağrılmazdım görüşmeye bile? Mesleğimin ilk dönemlerinde motivasyonum yeni yerler görmek yeni insanlar tanımak oldu. Yılda iki yüz civarı ziyaretim oluyordu yurt içinde. Ta o ilk yıllardan bu yana tanıştığım bazı müşteri ve meslektaşlarım  ile halen iletişimimiz dostluğumuz devam ediyor. Çok iyi hissettiriyor bu bana. İş güç para pul kariyer dışında insani bağ dostluk kurabilmiş olmak ne güzel. İnsan ve anı biriktirmek yaşamda…

Üst yöneticim de İngiliz bir sigortacı idi. Maalesef işe girdikten kısa süre sonra, vahim bir suikast sonucu kendisini  kayıp etmiştik.. Hala ilk görüşmemizdeki esprileri, gülüşü ve elinden düşürmediği sigarası aklımdadır. Sektöre girişimi onaylayan insandır Andrew Blake.  İmzalı onay  mektubunu  da halen saklarım. Burada onu da anmak istedim. Sevgili Andrew,  ışık içinde ol!

 


Görsel / Daily Record



xxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder