20 Şubat 2021 Cumartesi

İLK TARİFLERİM - Özel İnsanlar Özel Zamanlar

 

ANNE YARIM FATMA HANIM TEYZE

Ona nasıl hitap ettiğime dikkat edin lütfen. Fatma Hanım Teyze…Bizim çocukluğumuzda Hanım ya da Bey takısı da söylenirdi. Ahmet Bey Amcalar Nihal Hanım Teyzelerimiz vardı bizim. Fatma Hanım Teyze tam bir Cumhuriyet kadını idi. Nasıl mı?



Adana’nın Kozan ilçesinin Feke kasabasında doğmuş kendisi. Kozan’ lıyım derdi sohbetlerinde hep. Hatırladığım kadarı ile din hocası imiş babası. Okuma yazmayı nerede ise çocukları liseli üniversiteli olduğunda öğrenmişti. İkinci eşi ve ilk evlilikten olan çocukları ile göç etmişti İstanbul’a. Bizim mahallemize otururlardı. Kanka çocukluk arkadaşım Neşe’nin annesi idi Fatma Hanım Teyze. İkinci eşini,  arkadaşım Neşe sekiz yaşında iken kaybetmişti.  Mahallemizdeki bakkal amcamızdı o. Çok üzülmüştük. Fatma Hanım Teyze hemen işin başına geçip çocuklarının rızkını kazanmaya devam etmişti. Kendi memleketinden yorgan çeyizlik getirir satardı. Düşünüyorum da belki de mücadeleci ruhumu ondan almış olabilirim.

Tüm çocukluğum ya bahçede ya da Fatma Hanım Teyze’nin evinde geçti diyebilirim. Sabah evden çıkar ya bahçede oynar ya da onlara gider akşam olunca eve dönerdim. Mesai gibi! Hem kendi çocuklarına kol kanat oldu Fatma  Hanım Teyze hem de bizlere annelik yarenlik etti. O evi hep cıvıl cıvıl, canlı,  neşeli bir ortam olarak hatırlıyorum. İnsan dolar taşardı. Yedirir içirirdi herkesi Fatma Hanım Teyze. Sonraları Çiçekçi tarafına taşındığında Çarşamba günü kurulan semt pazarında, her hafta  pazarcılara tencere tencere yemek çıkarttığını duymuştum.

İnsan ağırlamayı, yaşamla mücadele etmeyi, yılmamayı, vermeyi, sevmeyi, gülmeyi ne çok şeyi öğrenmişim ondan. Hatta öz annem dahi söyler. Fatma Hanım Teyze’nin ona da annelik yaptığını. Bazı insanların böylesi kocaman bir kalbi oluyor. Ne büyük şans benim için, onun çocukluğumun önemli bir figürü olması.

Neşe ile de kan kardeşiyiz bu arada. Parmağımızı kesip kanlarımızı birbirine karıştırmıştık. Tanrım bugün bunu çocuğum yapsa ne yapardım bilemiyorum. O kadar saf temiz ve korkusuz bir yerdi dünya bir zamanlar.

Adana  mutfağı denilince tahmin ettiğiniz gibi muhteşem lezzetlerle tanıştırmıştı bizi Fatma Hanım Teyze. Çok özel yemekler ve tarifler bunlar. Haşlama içli köftesinin tadını hiçbir yerde bulamadım desem yalan olmaz.

Ben onun kısırını pek severdim. Ve hayatıma alabildiğim bir lezzet oldu. Evime misafir geleceği zaman ya da çocukların bir etkinliğine katılacağım zaman ‘’Kısır benden.’’ Dediğimde herkes bilir bu kısırın Fatma Hanım Teyze’min kısırı olduğunu.

2019 yılı Şubat’ın da bu diyardan göçtü kendisi. Anne kaybının ne demek olabileceğini anladım o gün.

 Ve kısır tarifimiz şöyle.

Malzemeler : Kısırlık ince bulgur,İri Kuru soğan,Domates/Biber salça,Kimyon Nane Kekik Tuz,Bol Maydanoz,Taze limon suyu,Kornişon Turşu

Kuru soğanı ince şekilde doğruyoruz. Bol soğan lezzeti arttırıyor malum. Ben zeytinyağı kullanıyorum. Bol yağda pembeleşene kadar kavuruyoruz soğanları. Sonra içine salça ilave edilerek birkaç kez fokurdayacak kadar pişiriyoruz. Soğan ve salça  miktarı sizin ağız tadınıza göre ayarlayabilirsiniz. Ben 2/3 çorba kaşığı kadar salça ekliyorum. Domates ağırlıklı. İsteyen az miktarda biber salçası da ekleyebilir. Sonra 1.5 bardak su eleyip kaynamasını bekliyoruz. Bu sırada tuzunu da ekleyebilirsiniz.  Kaynadıktan sonra ocağı kapatıp 2 su bardağı ince bulguru bu sosun içine döküyoruz. Tahta bir kaşıkla karıştırıp demlenmesi için ağzını kapatıyoruz tencerenin. Bir kenarda ince maydanoz ve turşuyu kıyıyoruz. 15/20 dakika sonra limon suyu ekliyoruz. Ben ekşi sevdiğimden iki limon sıkıyorum.  Kimyon, nane; kekik ilave ediyorum. Sıcak sıcak servis edilince pek lezzetli oluyor gerçekten. Toplam yarım saat içinde hazır olan sağlıklı lezzetli bir  yemektir. Çocuklar da çok sever. Zaman zaman hafta sonları canımız çekince üşenmeden hazırlarız.

Işık içinde ol Fatma Hanım Teyze’ cim…


Lem’i Öğretmenin

Işıl ışıl gözleri ve de kahkahaları hala aklımda Lemi öğretmenimin. Ortaokulda Fen Bilgisi öğretmenimdi. Çok ama çok özel bir insandı. Bize derslerin yanı sıra yaşamı , insanı anlatırdı.               ’’ Kıyafetleriniz eski olabilir, ancak temiz ve ütülü olmalı’’ derdi mesela. Şimdi anlıyorum öz saygıyı bize öğrettiğini. Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi. Altı kız çocuğu vardı ve çocuklarla müthiş iletişime sahipti.  Kendi çocukları da hayrandı babalarına. Biri bizim yaşımızda sınıf arkadaşımızdı. Lem’i öğretmenin  anlattığı bir anısını paylaşmak istiyorum.  İlk atandığında bir köye öğretmen olmuş. Bir gün köylü Lemi öğretmeni ve yeni gelin eşini yemeğe davet etmiş. Hani Tarık Dursun K  Taş Çorbası hikaye kitabı vardır ya, aynen taşları suda kaynatıp sunmuşlar konuklarına köylüler. Çadır tarzı bir yerde yaşıyorlarmış. O fakirliklerine rağmen konuklarını ellerinden geldiğince ağırlamak isteyen insanlardan bahsediyorum. Öğretmenim de karşıdakileri incitmemek için birkaç kaşık almış çorbadan. ‘’Kıyır kıyır taş parçacıkları geldi ağzımıza.’’ dediğini hatırlıyorum. Beni çok etkileyen hikayelerinden biridir bu  Lemi öğretmenimin. Ben çok konuşurdum soru sorardım. Bademcik ameliyatı olunca bir süre konuşmamam gerekmişti. Muzip yüzü ile ‘’Allah bizi gördü en sonunda’’ demişti. Kızınca da sıkı kızardı ama. Fakat kimseyi incitmezdi. Onun iyi kalbini ve niyetini hep bilirdik. Bahar aylarında dersleri hep parklarda bahçelerde gerçek gözlemlerle yaptırırdı. Şimdilerde  orman okul, doğada okul kavramları ile tanıştıkça ne büyük bir vizyon sahibi öğretmen olduğunu anlıyorum.

Bir gün öğle yemeğine evlerine gitmiştim lise döneminde sanırım. Hep ziyaret ederdi öğrencileri onu. Ailesinin hemen hemen tüm fertleri orada idi. Koca bir tencere kuru fasulye geldi. Fakat benim için bir yenilik vardı. Yanlış hatırlamıyorsam salam ya da sucuk vardı içinde. Pek bir lezzetli ve değişik gelmişti bana bu tat. Ve sanırım o zaman bilinenin alışılanın dışında bir dünya olabileceğini düşündüm içimden. Ufacık dokunuşları yaşamın bambaşka pencereler  açıyor çocukların gençlerin içsel dünyalarında gerçekten.

Ruhu ışık içinde olsun…Her nerede ise birlikte olduğu varlıklar çok şanslı!


Portakal Reçelli Düşler

Uzak bir akrabamızın  Boğaz’da deniz kenarındaki yalısına gittiğimizi hatırlıyorum bir yaz sabahı kahvaltısına.  Hayatımda ilk kez portakal reçeli ile karşılaşmıştım o gün. Bizim evde daha çok çilek, vişne, kayısı, ayva ve gül reçeli pişirilirdi.  Bazen de incir reçeli. Çilek hariç tüm meyveler bizim bahçenin ürünleri olurdu. Annem gül toplamaya yollardı beni gül reçeli yapacağı zaman. Yediveren gülü mis gibi kokardı . Ve bu işi pek severdim doğrusu.   Ve o gün bambaşka bir reçel ile karşılaşmıştım. Portakal reçeli!  Kızarmış ekmek dilimleri üstüne mis gibi tereyağı ve evde pişirilmiş portakal reçeli ile,  bildiğim dünya son bulmuş ve yeni bir  kapı açılmıştı içimde yeni dünyalara dair. Merak duygumu beslemişti bu deneyim. Nasıl pişirildiğini merak edip tarif bile sorduğumu hatırlıyorum. Sanırım on dört on beş yaşlarındaydım.

Ve portakal reçeli tanında tamamlıyorum bu bölümü...







Görsel / mudanya.gen.tr


xxxx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder